'Fethin sancakları' çürüdü
Abone olTarihçiler fethin Ayasofya'da kılınan namazla bittiğini anlatırlarken Fatih'in "Fetih Kılıcı" bile ortalarda yok...
İstanbul’un fethinin 550. yıldönümü kutlanıyor. Fetih ve
İstanbul birbirini tamamlayan iki kavram olarak hafızalarda yer
alıyor. Fetih ile kent arasındaki bağ bu kadar kavi olunca birtakım
sembol ve dokular önemli hale geliyor. Bunların başında ise
şüphesiz Ayasofya geliyor. Olayı nakleden dönemin tarihçileri asıl
fethin Ayasofya’da namaz kılındıktan sonra tamamlandığını
aktarırlar. Ayasofya özellikle son yüzyılda sürekli tartışılan,
üzerine değişik manipülasyonların oynandığı bir mekan oldu. Müze,
cami, kilise üçlemindeki polemiklerin yanısıra mekanın ana
temalarını oluşturan objelerin bilinçsiz bir şekilde yok olması da
gündemden hiç düşmedi. Osmanlı’nın değişik dönemlerinde yapılan
ilaveler bir bir yok edilirken sanki gizli bir el bu yok oluşu
sürekli devam ettirdi. Buradaki amacın sıradan bir tarihi eseri yok
etmekten çok, cami özelliğini ortadan kaldırma gayretleri olduğunu
söylemek mümkün. Müzeye çevrildikten sonra Osmanlı dokusuna yönelik
tahribat daha da arttı. Tahribatlar bir yana fethin en önemli
sembollerinden olan iki Osmanlı sancağı da Ayasofya’da çürümeye
terk edildi. Fetih eşittir sancak Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u
aldıktan sonra ilk iş olarak Ayasofya’yı camiye çevirdi. Padişah,
camiye konulan minbere atalarının yıllardır yaptığını yapıp sağlı
ve sollu olmak üzere iki sancak astırdı. Yeşil renkli, üzerinde
ayetler yazılı olan sancaklar tamir ve bakım haricinde minberden
hiç indirilmedi. Ancak Ayasofya’nın 1935’te müzeye çevirilmesinden
sonra sancaklar önce kendi haline bırakıldı daha sonra hiç bir
gerekçe gösterilmeden indirildi. Kim tarafından indirildiği belli
olmayan sancaklar Ayasofya’daki depoya gelişi–güzel kaldırıldı.
Depoda yıllardır bekletilen sancaklar şuanda tamir edilemeyecek
durumda. Fetih sancakları maddi değerinin yanısıra manevi
özellikleri bakımından büyük bir öneme sahip. İki adet sancağı 25
yıl önce gören Prof. Dr. Semavi Eyice, bilinçili tahirbat ve
ilgisizliğin sancaklar konusunda da sürdürüldüğünü söylüyor.
Eyice’ye göre sancaklar istenilseydi sağlam bir şekilde
korunabilirdi. Eyice; “Ben sancakları gördüğüm zaman henüz tam
olarak parçalanmamıştı. Onarılıp yerine konulabilirdi ya da
muhafaza edilebilirdi. O dönemdeki müdüre söyledim, yapacaklarını
söylediler ancak sonra kimse ilgilenmedi. Bunlar çok önemli
malzemeler çünkü, sancaklar İstanbul’un fethinin simgesiydi. Manevi
değeri çok yüksek. Ne yazık ki Ayasofya’daki önemli birçok Osmanlı
dokusu bilinçli bir şekilde yok ediliyor” diyor. Sancaklarla
birlikte minberin girişine konulan ‘fetih kılıcı’nın akibeti de
bilinmiyor. Simgesel özelliği olan kılıcın mekanın müzeye
dönüştürülmesi sırasında ortadan kaybolduğu ve nerede olduğu
konusunda kimsenin bir bilgisi olmadığı belirtiliyor. Ayasofya’nın
müzeye çevrilmesinden hemen sonra yayımlanan ‘Ayasofya Camii
Belgeseli’ isimli kitapta Fatih’in bizzat koyduğu fetih kılıcının
garip bir şekilde ortadan kaybolduğu aktarılıyor. Kitapta ayrıca
sancak ve kılıcın maddi değerinin bir yana bırakılması, manevi
değerinin fetihle eşdeğerde olduğunun üzerinde durulması gerektiği
vurgulanıyor. Osmanlı ‘fetih’ geleneğinde fethedilen yerlerde
bulunan en büyük kilise camiye çevrilirken fethin sembolü olarak
caminin minberine iki sancak asılır ve minberin sağ giriş tarafına
bir kılıç koyulurdu. Hutbe okumaya çıkan imam elinde kılıçla
birlikte hutbeyi okuyup minberden inerdi. İşte Fatih Sultan Mehmet
de İstanbul’un fethinden sonra atalarının mistik ritüele
dönüştürdüğü geleneğe uyarak Ayasofya minberinin üst tarafına
sağlı–sollu iki sancak astırıp bir de minber girişine fetih kılıcı
koydurttu. Saatler nerede? Sancak ve kılıçtan sonra Ayasofya’nın
kayıplara karışmış bir de saatleri var. İbadete açık olduğu
dönemlerde muvakkithanede kullanılan 8 saat ile caminin mihrabının
sağında ve solunda birer London marka saat bulunuyordu. Ayaklı ve
19. yüzyıla ait bu saatler mekanın müzeye çevrilmesinden sonra
kayıplara karıştı. Günümüzde müzayedelerde aynı markanın 50 yıllık
olanlarına 150 milyar değer biçilirken kayıp saatlerin tanesinin en
az 500 milyar değerinde olduğu belirtiliyor. Sadece bu saatler
değil bir de zamanın padişahına hediye edilen, halk arasında Piryol
olarak bilinen Prior marka paha biçilemeyen saatin nerede olduğu
bilinmiyor. Ayasofya Camii’nde bulunan bu saati 19. yüzyılın
başında Prior şirketi sultanın şahsına hediye olarak göndermişti.
Prior fabrikası aynı saatten sadece dört tane üretip değişik ülke
yöneticilerine göndermişti. Firma, Alman Kralı, İngiltere Kralı,
Rus Çarı ve Osmanlı Sultanı’na hediye edilen saatleri I. Dünya
Savaşı sonrasında yenilerini imal etmek için toplamak ister. Ancak
Türkiye’ye gelen yetkililer sultana hediye edilen saati bulamadan
geri dönerler. Konu ile ilgili olarak Semavi Eyice şunları
söylüyor; “Caminin içinde iki saat vardı. Muvakkithane’de de çok
sayıda bulunuyordu. Bir de camide bulunan sultana hediye edilen
Prior marka saat vardı. Bunların hiçbiri ortada yok. Sadece bir
saat müdür lojmanının hünkar kasrı tarafındaki salonda darmadağınık
halde bulunuyor. Bunlar çok önemli saatlerdi önemli tarihi özelliği
olan parçalardı.” Mehteranla başlayan fetih kutlamaları bütün
cazibesiyle sürerken İstanbul’un fethedildiğini tescilleyen
sancaklar çürüyor. Fethi kutlamak kadar fethin objelerine sahip
çıkmak da önemli. Yoksa fetih Fatih’le birlikte anlamsız kalır.