Fenerbahçenin 100 yıllık öyküsü
Abone ol100. yılında şampiyon takımın öyküsünü bir yana, 100 yıl öncenin Fenerbahçe takımını okumak isteyenler için yazıldı.
Geçen haftaydı. Ligin bitimine daha iki hafta varken, Fenerbahçe
şampiyon oluverdi. O andan itibaren gazete sayfaları, TV ekranları
takımın ‘100. yılında şampiyonluğa giden öyküsünü’ anlatır oldular.
Makaleler, diziler, anılar, belgeseller, röportajlar sıra sıra.
Alex, Zico, Aziz Yıldırım, Tuncay… Bilmem aranızdan kaç kişiye bana
olanlar oldu; ne zaman ki kaptan Ümit Özat "Artık hedefleri
büyütmek gerek" dedi, benim gözümün önüne 1911-12 sezonunda ilk kez
şampiyon olan takımın kaptanı Galip geliverdi. Bugün Fenerium’un
vitrinini süsleyen pırıltılı formalar gitti, sol göğsünde takımın
ilk amblemi olan ‘deniz feneri’ işlemeli sarı-beyaz renklerindeki,
pamuklu formaları giymek istedim.
Yetmedi, Kadıköy Şifa’daki Yervent’in kahvesine gidip, Necip
Okaner, Ziya Songülen ve Ayetullah Bey ile birlikte hararetli
toplantılar yapıp bugünün yani o günden bakınca 100 yıl sonrasının
hayalini kurdum. Sonra da "madem herkes 100. yılın öyküsünü
yazıyor, anlatıyor ben de 100 yıl öncesini anlatayım meraklısına"
dedim.
Bugün ezeli rakibi Galatasaray’ın mabedi Ali Sami Yen’de, şampiyon
takım olarak karşılanan Fenerbahçe’nin kuruluş günlerine
gidiverdim.
O günlerde, Moda’da oturan İngilizler kendi aralarında takımlar
kurup futbol oynuyor ancak Müslüman Türkler için cemiyet kurmak
bile yasak olduğundan onlar bu yeni oyunu seyretmekle
yetiniyorlardı. Yıllar ilerledikçe artık seyretmekle yetinmeyenler
de çıktı tabii. Fuat Hüsnü, Reşat Danyal ve Mehmet Ali, 1899’da
kulüplerini kurdular jurnalcilerden korunmak için de ‘Black
Stocking’ (Siyah Çoraplılar) adını verdiler. Ama yeterince
korunamadıklarından, daha ilk maçlarında baskına uğradılar ve
dağıtıldılar. Yine aynı gençler 1902’de Kadıköy Futbol Kulübü’nü,
1907’de de Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü kurdular.
Nasıl ve nerede mi?
Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti
Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya (Songülen) Bey ile Harekât Ordusu
Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü
edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner)
Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık
katında bir araya geldiler. Kararlıydılar, başlarına ne gelirse
gelsin geri dönmeyeceklerdi; Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü o gün,
oracıkta kurmuşlardı. Yıl 1907 idi.
Gerekli olan parayı alacakları, dönemin zenginlerinden Saint Joseph
mezunu mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlık
görevini verdiler. Ayetullah Bey katiplik (sekreter), Necip Bey de
kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini üstlendiler.
Fikir birliğiyle de kuracakları kulübün adını oturdukları semtin
güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yaptılar. Amblemlerini
Fenerbahçesi Burnu’ndaki fenerden, formalarındaki renkleri ise
Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın simgesi papatyaların kıskançlık ve
temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı-beyazdan aldılar.
Ertesi gün ver elini ‘Baker Mağazası’… Öyle ya, kumaşlar alınıp
formalar dikilmeliydi. İyi ama bu formaları kimler giyecekti?
Kulübün ismi, başkanı, amblemi hatta formaları bile hazırdı ama
takım ortada yoktu. 11 Türk gencinin bulunma işini, St. Joseph
Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver (Yetiker) Bey üstlendi.
Hızlı bir organizasyonla öğrencilerinden bir grubu Fenerbahçesi’ne
yönlendiriverdi. Nurizade Ziya (Songülen) Bey ve Ayetullah Bey ile
Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip (Okaner)
Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve St. Joseph
Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver (Yetiker) Bey, Hasan ve Hüseyin
(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat (Baydar), Yanyalı
Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri,
Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı), Hasan Sami (Kocamemi) Bey’ler takım
için hazırdılar.
Hatta hemen o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve
kolları düğmeli olan sarı-beyaz yollu bol formaları, lacivert şort
pantolonları ve sarı yün çoraplarıyla Fenerbahçe’nin çayırlarında
ilk antrenmanlarını yapıverdiler. Fenerbahçeli gençler, ilk kez
katıldıkları ‘İstanbul Şampiyonluğu Ligi’ni yani 1909-1910 sezonunu
beşinci bitirdiler.
1911-12 sezonu ise pek çekişmeli geçti. Sonuçta, şampiyon
Fenerbahçe oldu. Bu takımın ilk şampiyonluğuydu ve yöneticiler
Yahya Bey ile Haki Malkoç, oyuncular Abbas, Ali Sait, Arif,
Hüseyin, Sabri, Ahmet İzzi, Kemal, Otomobil Nuri, Galip (kaptan),
Sait ve Hasan Kamil ‘ilk şampiyon takımın futbolcuları’ olarak
tarihe geçtiler.
ATA FENERBAHÇE’DE
Şimdi de, 3 Mayıs 1918’e gidelim, Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde
büyük bir heyecan ve saygıyla karşılanan Anafartalar kahramanı
Mustafa Kemal ve Sabri Toprak Bey ile oturup kahve içelim. Sonra
da, lokalin ikinci katındaki kupaların olduğu bölümü gezelim. Tam
da o anda, Elkatipzade Mustafa Bey, Mustafa Kemal’e kulübün hatıra
defterini uzatıversin. Atatürk de deftere şunları yazsın:
Fenerbahçe Kulübünün, her tarafta takdir ile şereflendirilmiş
bulunan yaptığı üstün çalışmaları işitmiş ve bu kulübü ziyaret
ederek hizmet veren kişilerini tebrik etmeyi vazife edinmiştim.
Yüksek övgülerimi ve tebriklerimi bu deftere kaydetmekten dolayı
mutluyum. Yıldırım Orduları Grup Kumandanı Mustafa Kemal. 3 Mayıs
1918"
Sonraki yıllar mı?
Tam da İstanbul işgal altındayken, 29 Haziran 1923’te, Türk
takımlarının başarısını hazmedemeyen, işgal güçlerinin komutanı
Harrington, Türk futbol takımları üzerinden halkın direncini kırmak
istiyor ve meydan okuyordu. Beyoğlu’nda yayınlanan bir gazeteye
ilan verip, "İsteyen Türk takımıyla maç yapmaya hazırız. Hatta
birleşip karma bir takım olarak da karşımıza çıkabilirler"
diyordu.
Fenerbahçe’den cevap yine bir ilanla geldi: "Biz hazırız, yeri ve saati siz seçin." O günlerde işgal gücü takımını yenmek, Türk vatandaşları için büyük moraldi, sanki İstanbul’da futbolda alınan bir zafer, Anadolu’daki zaferin işaretiydi… Şekip, Hasan, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaattin, Zeki Rıza, Ömer ve Bedri’den kurulu Fenerbahçe maça çıktı. İlk yarı 1-0 yenik durumdaydık, ama ikici devre her şey değişti, Zeki Rıza’nın 2 golü ile Fenerbahçe maçı kazandı. "İşgal güçleri yenildi" haberi öyle hızlı yayıldı ki, ortalık mahşer yerine dönüverdi bir anda.
FÜGEN ÜNAL ŞEN/AKŞAM