Fehmi Koru'dan Davutoğlu'na 'fırsat' tavsiyesi
Abone ol7 Haziran seçiminden sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu’na hiç beklemeden kongreye gidip delegelerin desteğini arkasına almasını tavsiye ettiğini belirten Fehmi Koru, kongreden 'fire vermeden' zaferle çıkan Davutoğlu'na 'gücü fırsata çevirme zamanı' diyerek k
İNTERNETHABER.COM- 7 Haziran seçimlerinden tek başına
iktidar sonucunu alamayan AK Parti, 1 Kasım erken seçimleri için
son hızla hazırlıklarını sürdürüyor. Son olarak parti yönetiminin
odaklandığı 12 Eylül Kongresi'nin ardından gözler, milletvekili
listelerinin hazırlanması sürecine çevrilse de, parti kulislerinde
hala kongrenin izleri etkisini sürdürmeye devam
ediyor.
Habertürk yazarı Fehmi Koru, bugünkü 'Başbakan Davutoğlu'na
tavsiyem' başlıklı yazısında, AK Parti kongresini ele alarak
"Her kongre, parti liderleri için yeni bir başlangıç
fırsatıdır. Hele Ahmet Davutoğlu gibi delegelerinin
tümünün oyunu eksiksiz alarak seçilmiş bir genel başkan için altın
değerinde bir fırsat... 7 Haziran seçiminden “tek parti
hükümeti” üstünlüğünü kaybederek çıkınca, AK Parti yönetimine,
koalisyon pazarlıklarında diğer partiler karşısına güçlü
oturabilmeleri için iki tavsiyede bulunmuştum. Biri, Ahmet
Davutoğlu’nun hiç beklemeden kongreye gidip delegelerin desteğini
arkasına almasıydı. Gecikmeli oldu, ama güçlü desteğe yeniden genel
başkan seçilerek kavuştu Davutoğlu."
değerlendirmesinde bulundu.
"MEDYA KONUSUNDA ARŞ-I ALAYA ERİŞMEYE BAŞLAYAN ŞİKAYETLERE
KULAK VERİP..."
Koru, tavsiyesine 'geç de olsa uyduğunu' belirttiği Davutoğlu'na
bir tavsiyede daha bulunarak kongrede elde ettiği gücü
fırsata çevirmenin tam zamanı olduğunu ifade etti; "AK
Parti’nin kongreden bütün delegelerin oyunu alarak çıkmış genel
başkanı olarak, kazandığı gücü, medya konusunda arş-ı âlâya
erişmeye başlayan şikâyetlere kulak verip gereğini yerine getirerek
kullanmalı... Özellikle “kuruluş ilkelerini
sahiplenme” diye bir derdi olduğunu dünya aleme ilân ettiği
için..." dedi.
İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:
AK Parti’nin kuruluşundan hemen sonra üstlendiği görevlerin başında, çağdışı kalmış 'basın yasası'nın güncellenmesi gelmişti. Dönemin basından sorumlu devlet bakanı, Beşir Atalay, bu görevi, hükümet programında söz verildiği gibi demokratik usullerle gerçekleştirdi: Meslek örgütleri ve medya çalışanlarının görüşlerini alarak...
"YÜRÜRLÜKTE OLAN BASIN YASASI AK PARTİ TARAFINDAN
ÇIKARILMIŞTIR"
Meslek örgütleriyle tek tek görüştü ve kendilerinden yeni yasayla
ilgili talep ve temennilerini yazılı olarak aldı; o yetmedi, ayrıca
her düzeyden gazetecinin çağrıldığı bir “basın
kurultayı” da topladı AK Partili bakan...
Yürürlükte olan “basın yasası” AK Parti tarafından çıkarılmıştır ve demokrasisi olgun ülkelerin hiçbirinden daha geri değildir.
Oysa şimdi durum çok farklı.
Aynı yasa hâlâ yürürlükte, ancak medya baskı altında.
Ülkemizde medyanın baskı altında olduğuna dair dışarıdan epeydir eleştiriler geliyordu; hükümet ve parti çevreleri bunları “Yabancıların işgüzarlığı” olarak görüp fazla önemsemedi. Ancak, aynı kanaat artık vatandaşta da uyanmaya başladı.
METROPOLL ARAŞTIRMA: MEDYANIN BASKI ALTINDA OLDUĞUNU
DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?
MetroPoll araştırma şirketinin, bu ayın
başında, “Medyanın bugün baskı altında olduğunu
düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelttiği vatandaşların
yarıdan fazlası (yüzde 51.7), “Evet,
düşünüyorum” cevabını vermiş bulunuyor. AKP
seçmenlerinin beşte birinden fazlası da (yüzde 20.9) aynı
görüşte.
“Son 1 yıl içerisinde yazarlar üzerinde baskı arttı mı?” sorusuna da “Evet, arttı”cevabı veriliyor (toplamda oran yüzde 51.0; AKP’li oranı yüzde 22.6).
İç acıtan bir tablo...
Gün geçmiyor ki, bir medya kuruluşuyla veya gazetecilerle ilgili soruşturma açılmasın...
Matbaa basılıp dergiler makineden müsadere ediliyor...
Kanaatler de bunlardan dolayı oluşuyor...
En son, bu olumsuzluklara, kışkırtılmış grupların medya kuruluşlarına baskınları eklendi. Bunun bir adım ötesi, Türk siyasi tarihine kara sayfa olarak geçmiş 1945 yılındaki Tan Gazetesi baskınının günümüzde tekrarlanmasıdır.
Allah korusun...
Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan beklediğim, kendisinin de zaman zaman “içeriden” bir göz olarak yararlandığı “basın özgürlüğü” alanında yaşananlarla ilgili şikâyetlere kulak vermesi ve başında bulunduğu partiyi, hükümeti ve bürokrasiyi yapılmakta olan yanlışlar konusunda uyarmasıdır.
Türkiye 45 gün sonra sandık başına gidecek ve insanlarımız özgür iradesiyle oyunu kullanacak; o iradenin özgürlüğü medyanın kendisini özgür hissettiği ortamların eseridir. Halkın medya mensuplarının baskı altında olduğuna inandığı bir ülkede özgür iradeden söz edilebilir mi?
Başbakan Davutoğlu’na yeni döneminde başarılar dilerim.