Fehmi Koru'dan bir gazeteci analizi
Abone olUsta fazeteci Fehmi Koru, Yeni Şafak'taki yazısında her ortama göre habercilik yapan bir ismi gündemine taşıdı. Aslında basın dünyasında O'nu herkes tanıyor.
Kim bu gazeteci? Bu gazeteci, savaş öncesinde 26 Şubat 2003'te Meclis'teki oylamada, "Asker tezkerenin onaylanmasını istedi" diye yazdı. Bir yıl sonra aynı gazetede, "Mükemmel bir anlaşma kotarıldı" dedi. Fehmi Koru O gazeteciyi ve Felluce katliamını kaleme aldı. Gazetecilik değil bu Felluce’de yaşanan vahşet manzaraları vicdanı olan herkesi dehşete düşürdü; en insafsızlara bile herhalde şunu düşündürmüştür: Türkiye iyi ki bu savaşın içinde değil. 1 Mart tezkeresinin Meclis’te kabul edilmemesi Türkiye’yi savaşın aktif tarafı haline dönüşmekten uzak tuttu. Herkesin vicdanını sızlatan manzaraların manşetlere tırmandığı bir sırada, “1 Mart tezkeresi keşke geçseydi” diye düşünenler de var. Var ki, bir gazete, üç gün üstüste, tezkerenin geçmesinin Türkiye’ye sağlayacağı ‘yararları’ okurlarına sunabildi. Siyaseten güçlü olacakmış Türkiye, ekonomik açıdan pek çok yararları olacakmış savaşa katılmasının. Herhalde, 1 Mart tezkeresine karşı çıkanların dizlerini dövüp pişman olmasını bekliyorlar... Ancak, o üç günlük yayında anlaşılmayan yönler var: Bir kere haber yeni değil; ayrıca doğruluğu da kuşkulu... Gazeteciler açısından haberin ‘yeni’ oluşu önemlidir; daha önce yayımlanmış bir haberi yeniden servise koyana iyi gözle bakılmaz. Böyle bir kötü alışkanlığa sahip muhabirler uyarılır, tekerrürü halinde gazetesiyle ilişiği kesilir. 1 Mart 2003 tezkeresi öncesinde ABD ile sürdürülen ve bir yıl önce haberleştirilmiş müzakerelerin ‘yeni’ bir malzeme olarak bugünlerde sunulması gazetecilik açısından sorunlu. Sorunu daha da büyüten, ‘yeni’ imiş gibi sunulan ‘eski’ haberin üzerinde de aynı imzanın bulunması... İşin daha garip yönü ise şu: “1 Mart öncesi Amerikalılar ile varılan mutabakat mükemmeldi” haberinin doğruluğundan kuşku duymamızı sağlayan da Meclis oylamasından sadece üç gün önce çıkan bir başka haber... “Asker rahatsız” başlıklı o manşet haberin eksenini yürütülen müzakerelerden bir sonuç alınamadığı bilgisi teşkil ediyor. Askerlere atfen “Bu şartlarda tezkere onaylanmamalı” görüşüne yer verilen haberin altında da aynı imza var... 1 Mart öncesi (26 Şubat 2003) “Asker ‘Tezkere onaylanmamalı’ diyor” haberini yazan ‘gazeteci’, bir yıl önce (22 Eylül 2003) “Tarihî anlaşmayı açıklıyoruz” manşeti ile ilk haberinin tam tersini savunmuştu; şimdi de (18 Kasım 2004) “İşte siyasî belge” diye aynı haberi ısıtıp bir kez daha gündeme taşıyor... Gerçekten de, “Ne oluyoruz?” diye durup sormamızı gerektiren garip bir durumla karşı karşıyayız. “Asker rahatsız” haberi 1 Mart tezkeresinin Meclis’ten onay almayışında en etkili unsurdu; bunu o günlerin sıcak tartışma ortamından çok iyi hatırlıyoruz. O günlerde, habere kaynaklık eden komutanın kim olduğu konusu bayağı tartışılmıştı; tartışmanın Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) kadar taşındığını da biliyoruz. Resmen açıklanmasa da haberin kaynağı olarak dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman’ın adı anılmıştı. MGK toplantısında, tezkerenin geçmeyişinin Türkiye açısından mahzurlu olduğu Org. Yalman tarafından dile getirildiğinde, o sırada başbakan sıfatıyla kurulda bulunan Abdullah Gül, Yalman’ın kaynağı olduğu “Asker rahatsız” manşetine atıfta bulunan bir cevap vermişti... Bunlar, yarının tarihçilerinin kolayca ulaşabileceği malzemeler... Gazeteler arşivde duruyor, olayın tarafları sağ ve sorulduğunda gerçeği anlatabilecek durumdalar. ‘Yeni’ imiş gibi sunulan haber ise, yalnızca gazete sayfalarında kalmadı, sonradan bir kitaba (Sivil Darbe Girişimi ve Ankara’da Irak Savaşları) da temel tez teşkil etti. Akıl alır gibi değil. Oylama öncesi “Asker rahatsız” haberini yazan ‘gazeteci’, bir yıl arayla iki kez gazetesinde ve yazdığı kitapta, “ABD ile Türkiye 1 Mart öncesinde mükemmel bir anlaşma kotarmıştı” bilgisini sunabiliyor. Hadi o kendine özgü sebeplerle bunu yapıyor, peki de, gazetesi öncekiyle çelişen bir haberi bir yıl arayla iki kez nasıl oluyor da doğruymuş gibi sayfalarına taşıyor? Hem de, en vicdansızların bile Felluce’de yaşananlara bakıp “İyi ki biz bu bataklığın içinde değiliz” dedikleri bir dönemde... Hem de, savaşa taraf olmadığı halde tam 65 vatandaşını Irak batağında kaybetmiş bir ülkede... Bunun gazetecilik olmadığı belli, ama ne?" Fehme KORU / Yeni Şafak