ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Fazıl Say’ın
hapis cezasına çarptırılmasına esprili bir yorum getirmiş.
‘’Çok fena. Piyanist yanlış tuşa bastı.’’
Yanlış tuşa değil Sayın Büyükelçi, yanlış tuşlara bastı diye
esprinizi destekleyelim.
Öncesinde şunu belirteyim;Fazıl Say,müzikte ki başarısıyla gurur
duyduğumuz bir sanatçımız, burda sorun yok.(bunu belirtmek zorunda
olmak kasıyor beni)
Bendeniz; Fazıl Say’ı Avrupa’da 4 bin kişinin ayakta
alkışladığına şahit oldum.
Ve kendisiyle yaptığım röportaj da zekasına...
‘’Sanatçı, sanatının dışında ağzını açmalı
mıdır?’’ gibi tartışmaları akillerden sonra aştık.
Fikir ve düşünce özgürlüğü, bir başkasının fikir ve
düşüncelerine hakaret olarak ortaya çıkıyorsa burada bi oturup
soluklanmamız gerekiyor.
İslam dinine ve peygamberine gelen en ufak bir eleştiride
dünyada tüm Müslümanların nasıl ayaklandığını zaman zaman
görüyoruz.
Bu doğru mudur, başka bir tartışma konusudur ama Fazıl Say; dini
değerleri aşağıladığı zaman bunları göze alması gerekiyordu…
Biraz başı sıkıştığında, ‘’ülkeyi terk edeceğim
gibi’’ beylik laflarla bu işler olmuyor.
Hala Japonya’ya yerleşebilmiş bile değil(!)
Sosyal medya üzerinden, Müslümanlıkla ilgili farklı bir soru
sormak dahi insanları kışkırtırken, salına salına dini
aşağılıyorsan, değersiz kılıyorsan, sonuçlarına katlanmak
zorundasın.
Bu sadece Fazıl Say değil hepimiz için geçerli.
İyi bir bestekar olabilir. İyi bir müzisyen olabilir. Müzik
dâhisi olabilir. Uluslararası gururumuz olabilir, Hatta çok iyi bir
insan da olabilir.
Ama, yaşadığı ülkenin %99 Müslüman olduğunu bile bile, sanatçı
duyarlılığı ile, birleştirci, iyileştirici olmak yerine ülkenin
kargaşasına ben de biraz katkıda bulunayım diye yola çıkıyorsa,
halkın benimsediği dini değerleri aleni olarak aşağılıyorsa, bunun
elbette bir cezası olmalı.
Ateist olabilir. Ama bu inancını dahi kışkırtıcılık olarak
kullanıyorsa,Sayın Say’ın samimiyetinden hallice endişe duyarım ve
duyuyorum.
Bir dönem hiş üşenmeden uzun uzun yazdığı mektuplar, sosyal
medyadan ‘’HeyAhali bu ülkeyi terk edeceğim’’
tehditleri, Ateist olduğunu gözümüze gözümüze sokması, Arebesk
müziğe hakaretleri…şunu gösteriyor ki; Türk insanını en hassas
yerinden vurmak için adeta efor harcıyor.
Sonrasında da ‘’Ne çektim ben be bu ülkeden, terk
ediyorum’’ diyerek son noktayı koyuyor.
Ben aslında onda ‘'Şımarık bir çocuk’’ edası
görüyorum.
‘’Ben; müzik dehasıyım, bu ülkeyi tüm uluslararası
platformlarda temsil ediyorum, siz de benim söylediklerime
katlanın’’ edası.
Netice itibariyle; sanatçı kişiliğinden de gelen bir karmaşa var
elbette bünyesinde ama onun suçu bunu dengeleyememek
diyebilirim.
Aldığı hapis cezası ertelenmiş hapis cezasıdır. Yani; aynı
şeyler bir daha tekerrür ederse bu cezayı alıyor açıklamasından
sonra, bu konu adına son sözüm: Sanatçıların yaşadıkları ülkenin
değerleri ve inançlarına daha hassas olması gerektiği.
Bu sadece ülkemiz için değil tüm dünya ülkeleri için geçerlidir
ve dahi Müslüman ülkelerde daha uçlarda yaşanır.
Milyonlarca kişinin kutsal değerlerini elinin tersiyle
itiyorsan, dinledikleri müziklere kadar hakaret ediyorsan; yaptığı
yaramazlıklardan dolayı sürekli kafası gözü yarılan mahallenin en
yaramaz çocuğunun durumuna düşmene de şaşırmamak gerekir.
Bilmem anlatabildim mi?