Fatihin 19 gün unutulan cenazesi
Abone olKardeşlerin taht kavgası "Fatih Sultan Mehmed"in naaşını 19 gün unutturmuş
Fetih sırasında gemiler Haliç’e gerçekten karadan mı indirildi?
Fatih Sultan Mehmet zehirlendiği için mi öldü? Fatih’in cenazesi
neden 19 gün unutuldu? Fatih, babasına ne yazmıştı? Doç. Dr. Erhan
Afyoncu Truva’nın İntikamı adlı kitabında,
İstanbul’un fethinin 556’ncı yıldönümünde merak edilen tüm bu
sorulara yanıt veriyor
İstanbul’un Fethi’nin 556’ncı yıldönümünün kutlandığı bugünlerde
ise hem Fatih Sultan Mehmet’in hem de fethin bilinmeyen yönlerinin
anlatıldığı bir kitap öne çıktı: Truva’nın İntikamı. Tarihçi Doç.
Dr. Erhan Afyoncu, kitapta Fatih’in ağabeyinin esrarengiz ölümünden
açık kapı iddiasına, gemilerin karadan yürütülme meselesinden
Fatih’in 19 gün unutulan cenazesine pek çok ayrıntıyı kaleme aldı.
İşte akademik bilgilerden hareketle Fatih Sultan Mehmed ve
İstanbul’un fethi hakkında birçok ilginç olayı okuyacağınız
kitabından ayrıntılar...
Fetih için kullanılan gemiler Rumeli Hisarı’nda
yapıldı
İstanbul’un fethinin en renkli sahneleri gemilerin karadan
yürütülerek Haliç’e getirilmesi olarak gösterilir. Acaba gemiler
gerçekten karadan yürütülerek mi Haliç’e indirildi? Gemilerin bir
gecede karadan yürütülerek Haliç’e indirilmesi mümkün değil.
İstanbul’un fethi sırasında Osmanlı ordusunda asker olarak görev
yapan Konstantin Mihailoviç, Rumeli Hisarı’nın inşaatının ardından,
içerideki korulukta 30 beylik geminin yapıldığını ve bunların da
dağlık araziden çekilerek Haliç’e indirildiğini belirtir. Başka
kaynaklarda ise gemilerin Okmeydanı civarında inşa edildiği
anlatılır.
Sultan yıllar sonra intikam aldı
Bazı Avrupalı yazarlar, Türklerin atası olarak Truvalıları gösterir
ve çeşitli vesilelerle Fatih’in Truva ile ilgisini kurar. Fatih
Sultan Mehmet, 1462’de Midilli’nin fethi sırasında Çanakkale’de
Truva’nın kalıntılarının bulunduğu yere gelerek şehirden kalanları
ve Truva’nın mevkiini inceleyerek, burada Aşil ve diğer
kahramanların mezarlarını araştırmıştı. Fatih’in tarihçisi
Kritovulos, sultanın Truva harabelerindeyken başını sallayarak,
‘Allah, beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu zamana
kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların
vatanlarını aldık’ dediğini yazar.
Fatih’in ölümü bir muamma
Hemen hemen bütün Osmanlı padişahlarında görülen nikris hastalığına
yakalanan Fatih, son seferi sırasında yatağa düşünce, başhekimi
Lari müdahale etmişti. Ancak başarılı olamayınca eski başhekim
Yakup Paşa tedaviyle görevlendirildi. Yakup Paşa, Lari’nin ilacını
tasvip etmeyip müdahale etmek istememişse de, diğer tabipler
çaresiz kalınca hastalarını tedavide kullandığı şurubunu vererek,
padişahın sancısını azaltma yoluna gitti. Fakat şurup tesirini
gösteremedi ve Fatih kısa bir komadan sonra öldü. Fatih’in ölüm
sebebine ait genel kanaat önceleri nikris hastalığıydı. Ancak Franz
Babinger, Aşıkpaşazáde Tarihi’ndeki manzum bir parça ve Venedik
arşivinde bulduğu bir belgeye istinaden yazdığı bir makalede
Fatih’in zehirlendiği iddiasını ortaya attı. Ancak tüm
araştırmalara rağmen Fatih’in ölümündeki esrar henüz çözülmüş
değil.
Kardeşlerin taht kavgası Sultan’ın naaşını
unutturmuş
Fatih’in hayatta iki oğlu vardı. 34 yaşındaki büyük oğlu Amasya’da,
23 yaşındaki küçük oğlu Konya’da vali idi. Veziriazam derhal iki
şehzadeye de ulaklar göndererek babalarının vefat ettiğini ve acele
İstanbul’a gelmeleri gerektiğini haber verdi. İstanbul’a erken
gelen şehzade tahta çıkacaktı. Fatih’in cesedi vakit
kaybettirilmeden İstanbul’a geçirildi ve Topkapı Sarayı’nda ıssız,
ışıksız bir mekana adeta terk edildi. Evlatları taht için
birbirlerini yerken, Fatih’in cesedi adeta çürümeye terk
edilmişti.
Topkapı Sarayı’nda, sıcak mayıs günlerinde elbiseleri içinde
bırakıldığı için sultanın cesedi kokmaya başladı. Ceset tamamen
çürümeden Baltacılar Kethüdası Kasım ve iki hekim elbiseleri
soyduktan sonra iç organlarını çıkarttılar ve daha sonra cesedi
ilaçlayarak kefenleyip, defnettiler. Şehzade Bayezid, padişah ilan
edildikten hemen sonra, yani Fatih’in ölümünden 19 gün sonra,
cenazeyi Fatih Sultan Mehmet kendi adına yaptırdığı camiinin
avlusuna defnetti.
Oğlu zehirlenerek öldürüldü
Fatih Sultan Mehmet’in üç oğlu vardı. Bunlardan atak ve iyi bir
asker olan Şehzade Mustafa babasının sağlığında esrarengiz bir
biçimde ölmüştü. 16’ncı yüzyıl tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa
Álî’nin Künhü’l-ahbár isimli eserindeki bir kayıt bu olayın kapalı
perdesini aralıyor. Álî, şehzadenin Mahmud Paşa’nın eşlerinden
birisi ile ilişkiye girdiğini, paşanın da bu yüzden Şehzade
Mustafa’yı zehirlediğini yazıyor. Kıskanç ve gururlu koca karısını
baştan çıkaranın padişahın oğlu olmasına aldırış etmeden şehzadeyi
zehirletmişti.
Babasına mektup yazarak komutanlık çağrısı
yapmamış
Tarih kitaplarında Fatih ile ilgili bilinen en ilginç yanlış Fatih
Sultan Mehmet’in babasına yazdığı iddia edilen mektup... Babası
İkinci Murad’ın tahttan ayrılmasıyla o zaman henüz 12 yaşında olan
Fatih Sultan Mehmet tahta geçince Avrupa’daki Osmanlı topraklarına
taarruzlar başlamış ve Haçlı ordusu Tuna’yı aşmıştı. Fatih bu
sırada babasına mektup yazarak ‘Hükümdarsan gel ordunun başına geç,
eğer ben hükümdarsam o zaman emrediyorum gel ordunun
başkomutanlığını yap’ sözünü söylediği Müneccimbaşı gibi geç dönem
tarihçileri tarafından aktarılır. Ancak bu sözlere dönemin
kaynaklarında rastlanmaz. Osmanlı tarihçiliğinin en büyük
isimlerinden Halil İnalcık’ın 1444 buhranı üzerine yaptığı
araştırmalar da Fatih’in babasını çağırmak istemediğini ortaya
çıkarmıştır.
1453 sadece Türk tarihinde Yeniçağı’nın
başlangıcı
İstanbul’un fethi ile Ortaçağ’ın kapandığı ve Yeniçağ’ın açıldığı
klişeleşmiş bir laftır. Ancak dünyada Yeniçağ Amerika’nın keşif
tarihi olan 1492 yılı ile başlatılır. Matbaanın 1440 yılındaki
icadını da, yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul edenler vardır.
Fakat bütün bu tarihler Avrupa milletlerinin Yeniçağı’nın
başlangıcını gösterir. Dolayısıyla İstanbul’un fethi, dünya
siyasetine yön veren bir imparatorluğun kuruluşuna vesile olduğu
için sadece Türklerin yazdığı tarihte Yeniçağı’nın
başlangıcıdır.
İstanbul surlarına ilk bayrağı diken Ulubatlı Hasan
mıydı?
İstanbul surlarına ilk bayrağı dikenin Ulubatlı Hasan olduğu kabul
edilir ve onun surlara tırmanışı, bayrağı dikişi tarih kitaplarında
bir destan havasında anlatılır. Bu hadisenin kaynağı İstanbul’un
fethi sırasında, bizzat orada bulunan Bizanslı tarihçi Francis’tir.
Ancak anlatılanlar Francis’in eserinin orijinalinde yok. Sahte
Francis olarak anılan ve daha sonraki tarihlerde Francis’in eserine
geniş ilaveler yapan Melissinos’un yazdığı kitapta yer alıyor.
Zaten şehirde kuşatma altında bulunan birisinin, o kargaşa
esnasında surlara çıkan ilk kişiyi sağlıklı bir biçimde zikretmesi
de pek mümkün değil. (Aslı Dağarcıklıoğlu)