“Şeytanın avukatı”
çıkmış televizyona, yanında savunulmayacak bir
adam, anlattıklarıyla hakkındaki suçlamaları kendi doğrulayan bir
“zavallı”…
Konuştukça konuşuyor,
aslında verecek cevabı da yok laf kalabalığı yapıyor.
İki lafından biri, “Ben
avukatım, ben bilirim…”
Biz de senin gibileri
biliriz!
“Şeytanın avukatlığına
soyunanları!”
Sonra o da ne?
Bir “tecavüzcüyü” savunan
“çokbilmiş” avukat, bir anda program sunucusunun kol düğmelerine
takılıyor…
Belli programın başından
beri o anı beklemiş…
Her nedense gözü çıplak
kadın resmine kayıvermiş!
Neyse Allahtan Fatih
Altaylı işinin eri de verdi ağzının payını…
Program devam ediyor, onun
aklı sürekli kol düğmelerinde…
Benim aklım da Fatih
Altaylı"nın itirafında…
“Eşimin
hediyesi…”
Bayıldım…
Eşine “Helal olsun” dedim
tabi onu takıp karşısına da bir "tecavüzcüyü" oturtan Fatih
Altaylı"ya da…
Süre ilerliyor, programda
müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlayacağını söyleyen “şeytanın
avukatı” dönüp dolaşıp çıplak kadın figürlü kol düğmelerine
takıyor…
Kadın ve çıplaklık var ya,
oradan vuracak!
Diyorum kendi kendime:
“Fatih Altaylı az sonra seni cebinden çıkaracak!”
Zaten çok sıkıcı
konuşuyor…
Fatih
Altaylı"ya rağmen, “şeytan ve avukatını”
izlemek istemiyorum.
Fatih Altaylı
onu laflarla evire çevire benzetirken içimin
yağları eriyor ama “şeytanın avukatı” hala kendini övüyor, sürekli
“Ben, ben, ben, ben” demesi tahammül sınırlarımı
zorluyor…
Fatih
Altaylı"ya sabır dileyip içimden, aklımda o
güzel kol düğmeleri geçiyorum başka kanala…