Kiminin yarası kanıyor. Kiminin yarısı kanıyor. Ağzımızda kan
tadı. Neye gülsek hep yarım kalıyor.
Tutup camlara vuruyoruz kendimizi. Korkunun teslim aldığı
güvercinler gibi. İçgüdü her zaman hayat kurtarmıyor. Şehirler
bugünlerde şeffaf hapishaneler gibi. Kapılar arasındaki
yolculuğumuz, bizi yeni bir mekâna taşımıyor.
Duvarların ardında bir dünya var. Duvarların, şeffaf bir zar
gibi bizimle yaşam bizimle gerçeklik arasına giren duvarların.
Uzansak tutacakmışız gibi. Uzanıyoruz. Anne karnı gibi esniyor zar.
Parmak izlerimiz görünüyor dışarıdan fakat biz görmüyoruz. Ve
görmediğimiz bir dünyanın parçası olamıyoruz. Çıldırıyoruz.
Duvarların ardında bir dünya var. Duvarların,
şeffaf bir zar gibi bizimle yaşam bizimle gerçeklik arasına giren
duvarların.
Çıldırıyor bir yüzyıl. Durmadan yuvarlanan bir fanusa
dönüşüyoruz. Yuvarlanıyoruz. Çarpmalarımız, düşmelerimiz,
yaralanması dizlerimizin hep fanus. Kendimize, acımıza, acıyan
yerlerimize ulaşamıyoruz.
Plastik gülüşler biriktiriyoruz bu yüzden. Plastik
kucaklaşmalar, unutmamak için bizi diğerlerinden ayıran yüzümüzü.
Şimdi bir dünya daha var camlar ardında. Fanus içinde fanus ve
yürümek mümkün değil fanuslar arasında.
Şehrin küçücük bir sokağında, küçücük bir evde, küçücük bir
ekrana dokunuyorum. Soluk ve kederli harfler yürüyor ekranda.
Harfler, bir yüz yapıştırıyor cama. “Ağladım” diyor. Bir kucak
yapıştırıyorum ben de “avuttum” diyorum. Bir çocuk ölüyor o sıra.
Bir kadın. Bir adam. Belki de bir toplum, fanustan oluşan bir
yanılsamada. Ağzımda plastik tadı. Yine bir yerler yanıyor
fanusta.
“Ağlamak sıradan acılar içindir” diyorum ve kapatıyorum ekranı.
Pencereyi açıyorum. Yıldızlar dolsun istiyorum geceye. Plastik bir
gül kokusu geliyor sokaktan. Şeffaf bir hapishanenin birbirine
bağlanmış ince kablolarından. Duvarlara çarpıyorum kendimi. O
incecik zarlara.
Duvarlara çarpıyor kendini dünya.Dokunduğu ama parçası olamadığı
ve giderek uzaklaşan o gerçek yaşama. Ve şimdi dünya topluca şeffaf
bir hapishanenin ardında. Kendi içinden bakıyor dışarıya. Dışarıya,
hiç bir zaman parçası olamadığı o muhteşem sanrıya. Bu yüzden
yaralı. Bu yüzden eksik. Bu yüzden deli. Bu yüzden mutsuz ölümlere
yazgılı.