Eygi'den Fethullah Gülen'e eleştiri
Abone olAyşe Arman'a açıklamalarda bulunan M. Şevket Eygi, Fethullah Gülen'i ve okullarını eleştirdi. Eygi, türban meselesine ise farklı yaklaştı: "Türban meselesi mühim değil"
Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'den şok açıklamalar.
Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman'ın sorularını cevaplayan Eygi,
Fethullah Gülen'in okullarından türban meselesine, Sabatacılık'tan
İslamcı basına bir dizi konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte üzerinde çok tartışılacak röportaj:
Türban önemli bir hadise değildir
Mehmet Şevket Eygi gibi biriyle röportaj yapıp onun anlattıklarını
tek güne sığdırmak olanaksız. Anladınız, röportajımız dünden devam
ediyor. Sizi uyarmak isterim, çarşamba da devam edecek...
Siz türban ve imam hatipler konusunda ne kadar
keskinsiniz?
- Türban çok önemli bir hadise değildir! Bayraklaştırılmış, sembol
hale getirilmiş bir hadisedir. Müslümanlar son 30 sene içinde ‘Yok
Ayasoyfa açılsın, yok türban serbest bırakılsın!’ gibi iki sloganla
çok vakit harcadılar. Bugün hem siyasal İslam’da hem de laik
kesimde türban bir bayrak ve sembol haline getirilmiştir. İmam
Hatip’lere gelince, Türkiye’de 500 küsur İmam Hatip okulu açılması
yanlışlıktı. Müslümanların özel lise açmaları lazımdı. Ve onların
devlet liselerinden üstün olması lazımdı...
Bu arada siz Fethullah Gülen’in okullarını da
beğenmiyormuşsunuz, ‘Bunlar dershane gibi!’
diyormuşsunuz.
- Ama öyle. Adam gibi liselerde, edebiyat, lisan, tarih ve sosyal
kültürle ilgili dersler öğretilir. Fizik, kimya, geometri ve
cebirle lise olmaz!
Size insanlar neden tahammül ediyor?
- Benim tahammül edilmeyecek neyim var ki?
Çünkü siz çıkıntı bir tipsiniz ve hafif
arıza...
- Tahammül edilmesinin ana sebeplerinden biri bence şudur: Benim
fikirlerimi kabul etmeyenler bile benim samimi bir insan olduğumu
bilirler. İkincisi de ben Türkiye’yi gerçekten seven biriyim.
Bütün bu çıkışlarınızı ilgi çekmek için ya da bilge gibi
görünmek için yapıyor olabilir misiniz?
- Ben de kendime soruyorum bu soruyu ve bunun için yapmadığım
cevabını alıyorum. Ben eli kalem tutan ve biraz düşünebilen bir
Türkiyeliyim. Ülkemin iyi olması için birtakım duygular var içimde.
Bunları yazıyorum...
MÜSLÜMAN BASIN İKİNCİ LİGDE
Müslüman sosyetesi diye bir grup var mı?
- Var. Zenginler ya, kendilerini İslamiyet’in üst tabakası gibi
görüyorlar! Ne yazık ki, kaliteli ve vasıflı olduklarını söylemek
çok zor...
Ne derece olması gerektiği gibi Müslümanlar? Mesela çevreye
önderlik edebiliyorlar mı?
- Edemiyorlar. Medyayı ele alalım. Gazete konusunda bir türlü önde
koşamıyorlar mesela. Hep 2. ve 3. ligde kalıyorlar. Bunun sebebi
şudur: İnsan kişiliğinin üç boyutu vardır. Birincisi bilgi-kültür
boyutu, ikincisi aksiyon-ahlak boyutu, üçüncü de estetik ve sanat
boyutu. Müslümanlar bu üçünde de yeterli potansiyele sahip
değiller.
Peki ne kadar lükse düşkünler?
- Bakın, Türkiye lüks konusunda tamamen hasta ve dengesini yitirmiş
bir toplumdur. Müslümanlar da tabii bundan bol bol nasibini
almıştır. Müslümanların içinde 250 bin Euro’luk lüks ciplere binen
birtakım insanlar var. Bunları ayıplamaktan başka bir şey
yapamıyorum. Bir de görgüsüzler. Benim bir vecizem vardır: ‘Senin
evdeki salonunu göreyim, ne mal olduğunu söylerim!’ Kendi
geleneksel kültürüne bağlı olduğunu söyleyen bir Müslüman’ın evine
gidiyorsun, saçma sapan koltuklar, kanepeler, vitrinler, büfeler,
halılar. Hiçbir kalite yok, hiçbir sanat yok. ‘Ama ben Müslümanım’
diyor. Senin Müslümanlığından ne olacak!
Ne olması gerekiyor salonunda?
- Yerde nefis el dokuması kök boyalı halılar görmeliyim. Sonra,
duvarlarda bizim geleneksel sanatlarımızdan bir şeyler fark
etmeliyim: Bir ferman, bir gravür, bir hüsnü hat, yani Arapça güzel
yazı örneği. ‘Ben zenginim’ diye ortalarda dolaşıyorsan, hava
atıyorsan bunları bileceksin. Bilmiyorsan kendine hoca tutup
öğrettireceksin. Eline imkan geçen bir Müslümanın cahil kalmaya
hakkı yoktur! Eğer bir Müslüman, cahil bir Müslümansa, İslam’ın
temsilcisi rolüne soyunması suçtur. ‘Hem kel hem fodul’ diye bir
laf var. Sen İslam’ı bilmiyorsun, İslam medeniyetini, sanatlarını
bilmiyorsun, paranı nasıl harcayacağını da bilmiyorsun, kalkıyorsun
İslam’ın temsilciliğine soyunuyorsun. Bu cinayettir!
YALÇIN KÜÇÜK'ÜN TETKİKLERİ BENDEN DAHA
DEĞERLİDİR
Yalçın Küçük Bey’in Sabetaycılık tetkikleri benimkilerden çok daha
değerlidir. Ben bu konuda gazete köşe yazıları kaleme almışım, o
ise efendim, ilmi araştırmalar yapmıştır. 5 tane kitap yazdı.
Sabetaycılık Türkiye’nin önemli bir meselesidir. Türkiye’nin
bilinmeyenidir. Ama pek tabii insan araştırma yaparken yanılabilir,
bazı iddialarında hataya düşebilir. Bu normaldir. Ben Yalçın
Küçük’ü çok ciddiye alıyorum.
GS’YE 1940’TA GİRDİM
Lisede okurken de aynı şiddette Müslüman
mıydınız?
- Çocukluğumdan beri dindar bir insandım ben. Ama talebeyken her
zaman günde 5 vakit namaz kılamıyordum, GS«de o yaşta yatılı bir
çocuğun 5 vakit namaz kılması kolay değildi.
Yıl kaçtı?
- 1940«ta girdim, 52«de çıktım. 12 sene Fransızca eğitim aldım.
İlkokulu da orada okudum. Yani esas has GS’li benim!
Ailenizin sizi GS'ye vermesinin özel bir sebebi var
mıydı?
- Taşralıyım ben. Karadeniz Ereğlisi. Evimiz, 2 ilçeyi birbirine
bağlayan bir şose yolun kenarındaydı. Yakında okul yoktu. Rahmetli
annem 11 sene öğretmenlik yapmıştı, onun ısrarıyla beni GS«ye
yazdırdılar.
Dindar insanların çocuklarını gönderdiği başka okullar yok
muydu?
- Yoktu efendim! O zaman dinden bile bahsetmek suçtu. Ezan bile
okunmuyordu. ‘Tanrı uludur’ diye bağırılıyordu. Türkiye’deki
camilerin çoğu kapalı ve haraptı. Bugünkü gibi bir İslami hareket
filan yoktu. İnsanlar inançlıydılar ama İslamcılık diye bir şey
yoktu.
Röportaj: Ayşe Arman
Kaynak: Hürriyet