Özgürlük, insan hakları, demokrasi ve çağdaşlık gibi evrensel
kavramları içselleştirebilmek, insan olma sürecinin tekâmülü
sayabileceğimiz bir boyuta adım atmak demektir.
Yani gerçek manada insan olmak demektir!
İnsan akıl varlığıdır.
Sosyal yaşam içinde şartları ve ortamı sorgulayabilendir
insan.
Kökten kabul ya da ret insanın doğasına aykırı bir
yaklaşımdır.
İnsan olabilmeyi başarmış birinden kendinden farklı düşünenleri
yok etme ya da sindirme, baskı altına alma gibi ilkellikler
beklenmez.
Eleştiriyi hakaret, hakareti ise lütuf olarak görmez. Bireysel
özgürlüğü bilinen tüm kutsallarının önündedir. Çünkü bilir ki;
özgürlüğü bir şekilde kısıtlanmaya başlamışsa kutsalı da tehdit
altında olacaktır.
Başta insan olmak üzere tüm canlıların yaşam hakkına
saygılıdır.
Toplum içinde paylaşımcılığın ne kadar önemli olduğunun
bilincindedir.
Kişisel çıkarlarını toplumsal çıkarların önünde tutulmasını
iğrençlik olarak görür.
Hem bireysel hem de toplumsal ilişkilerde barıştan yana tavır
koyar.
Söylemlerinde yapıcılık vardır.
Başkalarının yaşam tarzına müdahale etmek yerine kendi yaşam
tarzıyla örnek olabilmeyi hedefler.
Haksızlıklara karşı sessiz kalmayı onursuzluk sayar.
Toplumsal duyarlılık konusunda titizdir.
Cehaletin tüm kötülüklerin anası olduğunun farkındadır.
Dolayısıyla yaşamını eğitim temeli üzerine inşa eder.
Bu yazımda, öncelikle kendimizden başlayarak
insan tanımı içindeki yerimizi sorgulamayı hedefledim.
İçinden geçtiğimiz bu tehlikeli süreçte “bizi yöneten
devlet adamlarının yukarıdaki tanım içindeki yeri nedir?”
sorusuna kendi kendimize verebileceğimiz bir cevabımız olsun
istedim.
Özellikle de önümüzdeki seçimlerde bizi yönetecek kadroların bu
tanıma uygunluğunu gözden geçirmemiz gerektiğine dikkat çekmeye
çalıştım.
Hangi etnik kökenden, dinden, mezhepten olursak
olalım. Hangi ideolojiyi benimsersek benimseyelim ve hangi siyasi
partiyi kendimize yakın bulursak bulalım tarafsız kalmaya özen
göstererek geleceğimiz için böyle bir değerlendirme yapmaya değmez
mi?
Ne dersiniz?