Fethullah Gülen'in "Küçük Dünyam" isimli kitabında kendi hayatına dair anlattıklarını biliyor muydunuz? Kitabında hayatından kesitler sunan FETÖ lideri, kendisini çok özel bir konuma yerleştiriyor. "Adanmış" ve "olağanüstü insan" algısı işleniyor. İşte Gülen'in kendi ağzından söylediği inanılmaz sözler: "Benim ilk Kur'an hocam annem Refia Hanım'dır. Kendi anlattığına göre bana dört yaşımda Kur'an okumayı öğretmiş. Bir ay içinde de hatmettiğimi söyledi. Ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bütün köylüye yemek verdiler. Birisi bana 'senin düğünün oluyor dedi, ağladım." "Unutamadığım bir hatıram da şudur: Yatmak istediğimde baktım ayağımı arkadaşlardan birine doğru uzatmam gerekiyor; saygısızlık olur düşüncesiyle ona doğru ayağımı uzatmadım. Diğer tarafta kitaplarımız duruyordu. Kitaplara doğru da ayaklarımı uzatmam mümkün değildi. Beri taraf kıbleye denk geliyordu. Ayağımı uzatabileceğim tek yön vardı; orası da Korucuk istikametini gösteriyordu. Ve ben babam Korucuk'ta olabilir ve ona karşı saygısızlık olurum düşüncesiyle o tarafa da ayağımı uzatamadım." "Bazen bir kaç gün bir şey yemediğim olurdu. Günlük uyku saatim de iki saati geçmiyordu." "Kalbimin derinliklerindeki gerçek niyeti ancak Allah bilir. Ama tahminim o ki, hizmetin dışında gözlerimin içine başka bir hayalin girmesini istemedim. Bunun yanında aşırı hassasiyet ve fevkalade titizliğimle kimsenin hayatını zehir etmeme düşüncesinin de evlenmeme kararımda ciddi bir tesiri olduğunu söyleyebilirim... 1978 yıllarındaydı çamaşırlarım iyice birikmişti. Akşam yıkarken canıma bayağı tak etti. Bir ara içimden 'acaba evlense miydim?' diye geçti. Katiyen düşünme şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fikir. Ertesi gün erken vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti: Akşam rüyamda Efendimizi gördüm size selam söyledi ve 'evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem' buyurdu." "Bir gün arkadaşlardan biri rüya görüyor. Hatice validemiz kapının dışında, Efendimiz de içeride oturuyor. Ders yaptığımız dört beş kişiyi kastederek Hatice validemiz, Efendimize: 'Ya Rasulallah, bunlar; 'Bizden hoşnut musun ya Rasulallah?' diye soruyorlar' diyor. Ve Efendimizden cevap geliyor: 'Evet hoşnudum. Hele birisi, hele birisi!...' diyor... Arkadaşlarla İşaret'ül İ'caz kitabını okumaya başladık. Gece geç vakit bazı arkadaşlar yattılar. Muazzam Bey'le biz okumaya devam ettik. Tam 'Ey Habib-i Şefik! Ey Şefik-i Habib!' ifadesini okurken evin duvarlarından inilti gelmeye başladı. Ses 'Of! Of!' diyor ve duvar adeta vuslat hasretiyle inliyordu. Muazzam Bey; 'ben üç defa duydum' dedi. Ben ise, aynı iniltili ve hicran dolu sesi beş defa duymuştum." "Her gün üç umre yapıyordum... Enteresandır, Şamil dedem için umre yaparken birden bire ben de bir hal değişmesi oldu. Safa ile Merve arasında gidip gelirken ayaklarım yerden kesiliyor ve ben, adeta havada uçuyordum, Vücudumdan raşeler dökülüyordu. Her insanda olduğu gibi bende de fevkaladeden haller olmuştur. Belki de bu gibi durumlar Efendimiz'in 'Li zamanin' dediği hallerden biridir. Validem gördüğü bir rüyasını anlattı. Şamil dedemi melekler gibi bulutlar üstünde yüzüyor görmüştü. Rüyasının görüldüğü tarih, benim onun adına umre yaptığım tarihti... Rahmetli Ömer Kirazoğlu da bana yazdığı bir mektupta: 'Sizin için umre yaparken, Beytullah'ın kenarında birden bire başkalaştım. Bir yönüyle böyle bir hal, yapılan umrenin kabul edildiğini gösterir. Ben öyle bir kabule layık olmasam dahi, Rabbimin lütfu ve keremi çok engindir." "Kâbe'de bir gün sabah namazı için yine ikinci kat mahfile çıkmıştım. Sabah namazını aynı duygular içinde kıldım. Namazdan sonra evrad ve ezkar ile meşgul oluyordum. Ansızın, kendini görmedim fakat sesini bütün baskısıyla vicdanımda duydum, şeytan bana: 'Hele buradan aşağıya bir kendini at' diyordu. Israrla birkaç defa bana 'kendini buradan at' dedi. Ben: 'Kendimi buradan atmamın ne faydası var ki? dedim. 'Olsun, sen at' diye cevap verdi. 'İyi ama niçin?' diye tekrar sordum. O yine, 'zararı yok. Sen kendini buradan at' diye ısrar etti. Ne olur ne olmaz, düşüncesiyle geriye çekildim." "Rüyamda ben bu camide ikindi namazı kılıyordum. Sağ tarafıma selam verince baktım ki, Efendimiz de orada bulunuyor. Ancak mübarek yüzü yağmur yüklü bulut gibi dopdolu. Ben içimden 'Acaba Efendimizi üzen bir şey mi oldu' geçiriyorum ve uyanmışım. Bu rüyayı gördükten sonra bir daha o camide hadis dersi yapmamız mümkün olmadı. Anladım ki, Efendimizin mahsun olmasının manası buymuş." "Bir gün Şaban Hocaefendi'yi mahkemeye çağırdılar. Ben de koğuşta sırt üstü yatıyordum. Şaban Hocaefendi giderken, başının üstünde bir beyaz kelebek vardı. Uçtu ve pencereden dışarıya çıktı. Ben 'Şaban Hoca'yı bugün salacaklar' diye tefeül ettim. Te'vil-i Ehadis açısından bir tefeüldü. O gün Şaban Hocaefendi'yi salmışlar."