'Evet'in getireceği 95 risk
Abone olİşte Annan Planı'na 'evet'in 95 zararının tek tek sıralandığı rapordan oluşan upuzun haberin ayrıntıları:
Gündemin en önemli konusu olan 'referandum'a ilişkin kamu kurum
ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin çalışmaları sürüyor.
Ancak 24 Nisan'da Ada'da yapılması beklenen referandumdan 'evet' ya
da 'hayır' sonucunun çıkması ile elde edilecek kazanımlar ya da
kayıpların neler olacağına yönelik tartışmalar sürüyor. Türkiye'de
faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarından TUSAM'ın hazırladığı
raporda, referanduma sunulacak olan 5. Annan Planı'nın içeriğinde,
Türk tarafının aleyhine olan 95 unsur maddeler halinde ele alındı.
"Annan Planı'na 'evet'in 95 Zararı" adı altındaki rapor şöyle: " 1.
Annan Planı, Kıbrıs Türk kesimine göç edecek Rumlar'ın, Türk
nüfusuna oranının yüzde 18'den fazla olamayacağını düzenlemektedir.
Ancak, bunun yanıltıcı bir düzenleme olduğu açıktır. 2. Bu
sınırlamaya getirilen iki istisna dikkat çekici ve tehlikeli
boyuttadır. Karpaz bölgesindeki Dip Karpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve
Adaçay köylerine eski Rum sakinleri hiçbir sınırlamaya ve
kısıtlamaya tabi olmaksızın geri dönebileceklerdir. 1974'ten sonra
güneye göçmüş ve bugün yaşı 65'i geçmiş olan Rumlar, 5 yıllık
sınırlama ile bağlı olmaksızın, kuzey kesimindeki eski topraklarına
geçebilecektir. Böylece, 65 yaşını geçmiş bulunanlar ve onlara
refakat edecek aile üyeleri, Türklerin aralarına yerleşecektir. 3.
Türk yönetiminin aksi yöndeki talebine rağmen 65 yaşın üstündekiler
ve eskiden Karpaz köylerinde yaşamış olanların dönüşleri, 6 yıllık
yerleşim sınırlamasına uymaları halinde, yüzde 18'lik orana tabi
tutulmamıştır. 4. Yukarıda sayılan, yüzde18'lik sınırlamanın
dışında tutulan geriye dönüşler bir tarafa, yüzde 18'lik oran AB
hukukuna karşı koruma altına alınmadığı için, AB'ye girişten hemen
sonra Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalar yoluyla, bu
sınırlama kolayca delinebilecek, yüzde 18'lik orana tabi Rumlar da
Türk tarafına kolayca yerleşebilecektir. 5. Bunun ötesinde, dava
yoluna hiç gidilmese bile, 19 senenin sonunda halkın yüzde 28'i Rum
olacak ve bu nüfusun seçme ve seçilme hakkı bulunacaktır. 6. Annan
Planı'nda boşaltılmasına karar verilen köylerde halen 58.000 Kıbrıs
Türkü yaşamaktadır ve Ada Türklerinin 48.900'ü kendisine yeni bir
yaşam kurmak zorunda kalacaktır. 7. Annan Planı'na göre Rumlar,
1974'te bıraktıkları mülklerinin en çok 1/3'ünü geri
alabilmektedir. Kalan 2/3'lük bölüm üzerindeki mülkiyet ihtilafı
ise takas yada tazminat yolu ile çözüme kavuşturulmaktadır. Takas
ve tazminatın, 10 milyar dolarlık bir bütçe gerektirdiği ifade
edilmektedir. Plana göre bu maliyet ABD, AB ve uluslararası finans
kuruluşlarınca karşılanacaktır. Yani ortada oluşturulmuş bir fon
bulunmamakta sadece muhtemel "finansörler"den bahsedilmektedir. 8.
Bu finansörlerin 10 milyar dolarlık bütçeyi neyin karşılığında
sağlayacağı bilinmemektedir. Kıbrıs'ta açılacak üslerin mi, Ada
halkının uzun vadeli borçlandırılmasının mı söz konusu olduğu
bilinmemektedir. 9. 10 yeni üye ülkeye dahi gereken mali desteği
vermeyen, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB'nin Kıbrıs'ı
birleştirmenin maliyetini üstlenme konusunda samimi ve içten
olmasını beklemek mümkün değildir. 10. Mülklerinin 2/3'ü için bono
almayı kabul eden Rumlar, bu bonolar karşılığında KKTC'nin dilediği
yerinden mülk almaya hak kazanmaktadırlar. Yani, Plan'da Rumların
eski mülklerinin sadece 1/3'ünü alacağının düzenlendiğini
söyleyenler ya büyük bir yanılgı ya da bilinçli bir saptırma
içindedirler. 11. Rumlar gelince, yıllardır yaşadıkları evlerini
boşaltacak olanların durumunun ne olacağı belirsizlik arz
etmektedir. Plan'a göre, yer değiştirmek zorunda kalacak Türkler
için Ağustos 2004'e kadar konut tesis edilecektir. Yer değiştirmek
zorunda kalacak 48.900 Türk için 3-4 ay içinde kimin, nerede, nasıl
ve hangi parayla bu konutları inşa edeceği belli değildir. Bu kadar
kısa bir sürede bütçenin sağlanması, projenin oluşturulması,
konutların planlamasının yapılması ve kurulması mümkün
görülmemektedir. 12. Plan'da 50, 75 ve 100 metrekarelik evlerden
bahsedilmektedir. Acaba Türkler için düşünülen prefabrik evler
midir? Bu kadar kısa sürede gerçek evlerin yapılması mümkün müdür?
13. Mevcut düzende çiftçilik yapan, narenciye yetiştiren yani
tarımla uğraşanların, terk etmek zorunda kalacakları evlerin yerine
kendilerine tahsis edilen konutlara geçtikleri varsayılsa bile, bu
insanların geçimlerini nasıl sağlayacakları konusu Plan'da
düzenlenmemiştir. 14. Türkler'in, yıllarca emek verdikleri
bahçelerini, tarlalarını, arsalarını ellerinden alıp Rumlara veren
Annan Planı, bunların karşılığının ne olduğunu düzenlememekte, bu
insanlar için yeni geçim kaynağı tahsis etmemektedir. 15. Rumlar'ın
geri aldıkları ve Türklere kiralayacakları mülkleri değerlendirme
biçimi nasıl olacaktır? Rumlar, evleri, şu anda içinde oturan
Türklere kiralarlarsa içinde oturmakta olanlar açısından bir sorun
kalmayacakmış gibi görünmektedir. Ancak, iki kesim arasındaki refah
düzeyi dikkate alındığında, istenen kira bedeli gelir düzeyinin çok
üstünde olursa ne olacaktır? Diğer taraftan, Rumlar, evlerini Türk
veya yabancı fark etmeksizin başkalarına kiralamak isterlerse ne
olacaktır? 30 yıldır içinde oturup kendini o evin sahibi gibi gören
Türkler'in nereye gidecekleri, evlerini ne zaman boşaltacakları ve
o anda çıkacak kaosun nasıl çözüleceği, başka bir deyişle en insani
konular, ne yazık ki Plan'da muamma olarak bırakılmıştır. 16. Plan,
mülkiyet açısından, oturulan malın satın alınması üzerine
kurulmuştur, malların değerlerinin hesaplanması kuralına göre,
Türkler'in güneyde terk ettikleri mallar ne kadar değerli olursa
olsun kuzeyde edindikleri malları almaları mümkün olmayacaktır.
Evinin güneyde eşdeğeri olmayanlar ise zaten oturdukları evleri
satın almak dışında çareleri olmadığı için açıkta kalacaklardır.
17. Terk edilmek zorunda bırakılan mülkler haricinde, en geç tır.
Yani ortada oluşturulmu2019'dan itibaren, ama istisna hükümleri
güvence altına alınmadığı için belki çok daha kısa bir süre sonra,
her Rum ve AB vatandaşı kuzeyden ev satın almaya
başlayabilecektir". SAF BİR YAKLAŞIM Türkiye Ulusal Güvenlik
Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan "Annan
Planı'na 'Evet'in 95 Zararı" adlı raporda, 'derogasyonlar' olarak
ifade edilen ve Türkiye tarafından da hassasiyet gösterilen koruma
hükümlerinin AB tarafından korunacağına inanmanın 'saf' bir
yaklaşımı olacağı ifade edildi. Raporda, AB Komisyonu'nun, 5 yıl
geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme
girişiminde bulunmasının gündeme gelebileceği savunuldu. TUSAM'ın
raporunda şu hususlar yer aldı: "18. Annan Planı'na göre
topraklarımız 3.241.68 kilometrekaden, 2.559.12 km2'ye düşecektir.
19. Annan Planı'na göre topraklarımızın 682.56 kilometrekaresi
Rumlara terk edilecektir. 20. 4. ve 5. Annan Planı'nın benimsenmesi
durumunda, 1050 kilometrekare toprak Rumlar'ın eline geçecek,
Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin alanında 815 km2 azalma
olacak, geriye kalan alan yeşil hat olacaktır. 21. Topraksız devlet
ve vatan olur mu? Plan'da, Türk kesiminin elinde kalacak olan
toprak oranı, Ada'nın tamamının yüzde 28.6'sı olarak görünmektedir.
Ancak, bu gerçek durumu yansıtmamaktadır. Sınır bölgesi olup da
Rumlara kalan bölge yüzde 2.64 Rumlara verilen bölge yüzde 2.92
KKTC'de bulunan kilise malları yüzde 1 Orman, dağ, meralar, tepe,
gölet, tapusuz dere alanları yüzde 11 Türkler'in elinde gözüken ama
Türklere ait olmayan toprakların oranı yüzde 17.56 Türkler'in
elinde kalan toprak sadece tüm Ada'nın yüzde 11.04'ü Bunun zaten
yüzde 5'i Türklerin tapulu malıdır. Bu durumda plan ile Türklere
bırakılmış alan yüzde 6.5 olmaktadır. Türklerin tarımsal amaçlı
kullanabileceği toprak sadece yüzde 6.5'tir. 22. Kıbrıs'ta
işlenmeye uygun olmayan toprak 706.20 kiyometrekare Göç edecek
Rumlara verilecek toprak 230.00 kilometrekare KKTC'de yaşayan
Rumlar'ın toprağı 8.30 kilometrekare KKTC'deki Maronitlerin toprağı
32.10 kilometrekare KKTC'deki kilise ve manastırlara ait toprak
23.17 kilometrekare Gazi Magosa Kalesi güneyinde Rumlara
bırakılacak toprak 2.08 kilometrekare Lefkoşe'de Rumlara verilecek
toprak 0.53 kilometrekare Türkler'in elinde görünen ama Türklere
ait olmayan topraklar: 1002.38 kilometrekare. Bu durumda Türkler'in
elinde kalan toprak sadece 1556.74 kilometrekaredir ve bunun yarısı
zaten tapulu maldır. 23. Ada'da 3 milyon 302 bin dönüm Rumlar'ın, 1
milyon 15 bin dönüm de Türklerin arazisi bulunmaktadır. Türkler'in
arazisinin 600 bini güneyde, 400 bini kuzeydedir. Bu plan ile
Türkler, topraklarının yüzde 6.5'ini kaybetmektedirler. Türkler,
Rumlar'ın malında kiracı olmaya mahkum edilmektedirler. 24. Güneyde
400 bin dönüm, kuzeyde ise 70 bin dönüm sulu arazi bulunmaktadır.
Kıbrıs Türkü'nün topraklarındaki 70 bin dönüm sulu arazinin 55 bin
dönümü Güzelyurt'tadır. Güzelyurt'un verilmesi ile Türkler
tarımlarının yüzde 67.5'lik bölümünü kaybetmektedir. 25. Kıbrıs
Türkleri'nden, su kaynaklarının yüzde 75.6'sını terk etmeleri
istenmektedir. 26. Kofi Annan, evlerinden ayrılırken bahçelerindeki
olgunlaşmış narenciyelerini toplamaları için Türklere izin
vermiştir. 27. Planı kabul etmekle, Türkler, hububat üretimlerinin
yüzde 70'ini, sebze üretimlerinin yüzde 50'sini, narenciye
üretimlerinin yüzde 67'sini, patates üretimlerinin yüzde 75'ini
kaybetmektedirler. 28. Tarım sektöründeki toplam kayıp 127 milyon
dolar civarında olacaktır. 29. KKTC ihracatının yüzde 55'i tarım
ürünlerinden oluşmaktadır. Bunun yüzde 90'ını ise narenciye
oluşturmaktadır. Narenciye ve patates üretimi, toplam ihracat payı
içerisinde yüzde 25 gibi bir orana tekabül etmektedir ki, bu tutar
12 milyon dolar civarındadır. 30. Plan'ın uygulamaya geçmesi ile
1350 işyeri kapanacaktır. 31. Çalışan nüfusun yüzde 15'i işsiz
kalacaktır. 32. Mali sektör, inşaat, sağlık, eğitim, ulaştırma
sektörleri ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren 553 işyeri
Rumlara bırakılacaktır. Türk kesiminin, 18.3 milyon dolar milli
gelir kaybı olacaktır. 33. Planın uygulanması ile 442 ticarethane,
188 otel ve lokanta Rumlara terk edilecektir. Burada 43 milyon
dolar milli gelir kaybı ortaya çıkacaktır. 34. İmalat sektöründe
160 işyeri Rumlara terk edilecektir. Türk kesiminin 12 milyon dolar
milli gelir kaybı olacaktır. 35. İstenilen tüm toprağın verilmesi
durumunda KKTC'nin gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 22'si,
yani 200.3 milyon dolarlık kısmı kaybedilmektedir. Ayrıca, 40
milyon dolar civarında bir bütçe gelir kaybı yaşanacaktır. 36.
KKTC'nin, sınırları içinde yer alan 6 üniversitede okuyan yaklaşık
25 bin Türk öğrencinin sağladığı, öğrenci başına yıllık 8 bin
dolarlık gelirden vazgeçmesi gerekecektir. Plan'ın kabul edilmesi
halinde Türk öğrencilerin Kıbrıs'a girişi Schengen vizesine tabi
olacaktır. Bu da, KKTC ekonomisinde yıllık 200 milyon dolarlık bir
kayıp anlamına gelmektedir. 37. Toplam milli gelir kaybı 450 milyon
dolar civarındadır. Bu da halen 752 milyon dolar seviyesinde olan
KKTC GSMH'sinin yaklaşık yüzde 60'ının kaybı anlamına gelmektedir.
38. Akdeniz'in en görkemli turizm beldesi olan MARAŞ, Rum
yönetimine bırakılmaktadır. 39. Plan'da, GKRY'nin şimdiye kadar
almış olduğu tüm dış borçların "Ortak Devlet" tarafından ödenmesi
öngörülmektedir. GKRY'nin borç almış olduğu uluslararası finans
kuruluşları bunun aksini kabul etmemektedirler. Bu durumda,
GKRY'nin halen 12 milyar dolar civarında olan borçlarının, nüfus
oranları dikkate alındığında, yaklaşık 3 milyar dolarını ekonomik
olarak daha dezavantajlı durumda olan Kıbrıs Türklerinin
vergileriyle ödenmesi söz konusu olacaktır. 40. Türkiye Cumhuriyeti
tarafından KKTC'ye aktarılan 250 milyon dolarlık yardım
kesileceğine göre bu açığın KKTC'yi anlaşmaya zorlayanlar
tarafından kapatılması gerekmektedir. AB'nin çözümü müteakip Kuzey
Kıbrıs için vadettiği yıllık 50-60 milyon euro (yaklaşık 60-70
milyon dolar) tutarındaki yardım, Plan'ın uygulanması nedeniyle
meydana elebilecek ekonomik sorunlara çare olamayacaktır. Plan'ın
KKTC ekonomisinde oluşturacağı yük giderilemeyecektir. 41. AB,
muhtemel bir anlaşmada ekonomik olarak daha fazla katkıya ihtiyaç
duyan Türk tarafına ayrı kat ü kaybetmektedir. 25. kı sözünden
vazgeçmiştir. Kıbrıs'ı tek bir bölge olarak kabul etmektedir. Bu,
Kuzey'deki idareye ekonomisini kalkındırma için doğrudan bir yardım
yapılmayacağı anlamına gelmektedir. Yardım merkeze yapılacak ve
merkez çoğunluk kararıyla Türk kesimi ile oynamaya, onları
oyalamaya başlayacaktır. AB'nin bu yaklaşımı aynı zamanda, iki
halka, iki ayrı ekonomiye, iki kesimli bir ortaklığa dayalı bir
ülkeyi tek bir ülke halinde görme temayülünü gösteren Rumların elde
ettikleri siyasi bir kazançtır. 42. Türkler lehine hükümler Rumlar
tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalarla
ortadan kaldırılabilecektir. Hukuken bu hakları mevcuttur, aynı
şekilde mahkemenin de bu istisna hükümlerini iptal etme yetkisi
hatta görevi bulunmaktadır. Çünkü Türklerin haklarını koruyan bu
hükümler AB'nin temel kurallarına aykırı düzenlemelerdir. Yarın
geçerli olmayacak maddeleri oylamanın bir anlamı bulunmamaktadır.
43. Annan, 31 Mart 2004 tarihli mektubunda Plan'ın özetini
vermiştir. Mektubun 4. sayfasında Verheugen'in kendisine
derogasyonlar konusunda verdiği söz aktarılmaktadır. "Komisyon, AB
hukuk sistemi çerçevesinde hukuki belirginliği ve güvenliği
sağlamayı ve birincil hukukun uyumu sonucunu verecek şekilde nihai
çözümü oluşturmayı taahhüt ediyor". Bu ifadeden bir anlam
çıkmamaktadır, çünkü neyin belirginliğinin ve güvenliğinin
sağlandığı açıkça ifade edilmemiştir. Bu cümlede istisnaların AB
birincil hukuku yapılacağına yada geçici de olsa korunacağına dair
bir söylem yer lmamaktadır. Oysa, Plan'ı öneren ve destekleyenlerin
niyetlerinin halisane olması, "koruyucu istisnaların" AB öncelikli
hukuku haline getirilmesini ve kalıcı kılınmasını gerektirmektedir.
44. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen,
Avrupa Parlamentosu'nda, Kıbrıs müzakerelerinin son durumu hakkında
görüşlerini açıklarken; BM'nin son planında öngörülen istisnaların
(derogasyonlar) kalıcı olmamasını, AB Komisyonu'nun başarısı olarak
değerlendirmiştir. 45. Bu durumda, Verheugen'in müzakere
sürecindeki Kıbrıs ve İsviçre ziyaretleri de bir anlam kazanmış
olmaktadır. Amacın, Kıbrıs Sorunu'nun çözüme, Kıbrıs halkının
refaha kavuşturulması için gerekli teknik desteğin sağlanması
değil; AB Mevzuatı'nın yeknesaklığının bozulmasının engellenmesi
olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece, AB'nin Kıbrıs Sorunu'na bakış
açısı, bir kez daha gözler önüne serilmiş olmaktadır. Ülkelerin
dostu değil, çıkarının bulunduğu gerçeği asla göz ardı
edilmemelidir. 46. Plan'a göre, Türk tarafı, 15 yıllık bir süreci
geçmemek üzere gayri safi yurtiçi hasılası Rum tarafının yüzde
85'ine ulaşana dek mülk alınmasını engelleyebilecektir. Komisyon
ise, beş yılda bir hazırlayacağı raporlarda bu kısıtlamaların
tamamen ya da kısmen kalkmasını talep edebilecektir. AB'nin bu
koruma hükümlerini koruyacağına inanmak, oldukça saf bir yaklaşımı
yansıtacaktır. Hatta AB Komisyonu'nun, 5 yıl geçmesini bile
beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde
bulunması gündeme gelebilecektir". KATLİAMLAR YENİDEN BAŞLAYABİLİR
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM)
tarafından hazırlanan raporda, Annan Planı'nın referandumla kabul
edilerek yürürlülüğe girmesinden 3 yıl sonra Rumlar'ın yeniden
katliamlara başlayabileceği kaydedilerek, Türkiye'nin Ada'ya
yeniden askeri müdahalede bulunmasına dünya konjonktürünün izin
vermeyeceği savunuldu. Raporda şunlar kaydedildi: "47. Ada'daki
Türk askerleri kademeli olarak azaltılacaktır. Ayrıca, 3 yılda bir
Türk askerinin Ada'daki varlığının devamına gerek olup olmadığına
dair toplantı yapılıp, karar alınacaktır. Türk askerinin,
Türkiye'nin garantörlüğünün, Ada'nın Rumlaştırılmasına ve
"ENOSİS"in gerçekleştirilmesine engel olduğunu her fırsatta
tekrarlayan Rumların mümkün olan en kısa sürede "Türk askeri
varlığına gerek kalmamıştır" kararını çıkarma çabası içinde olacağı
apaçık ortadadır. 48. Bu durumda Zürih Antlaşması ile kazanılmış
olan Garantörlük hak ve yetkisi, Türkiye'nin elinden alınmak
istenmektedir. 49. Yeni plana göre, Lefkoşe-Gazimagosa anayolunun
güneyi BM kontrolüne verilecek ve bu bölgeye Türk askeri
geçemeyecektir. BM Barış Gücü askerlerine devredilecek bölgelerdeki
Türk askerleri, Ada'dan ayrılıncaya kadar, silahlarıyla birlikte en
az bin metre geri çekilecektir. 50. Ada'da kalması mümkün olan
askerin, üç gün önceden ecnebi komutanlardan izin almaksızın
kışlasından dışarıya çıkması mümkün olmayacaktır. 51. Türk askeri,
yabancı askerlerin teftişine tabi olacak ve yabancı komutanların
emirlerine göre hareket etmek zorunda kalacaktır. 52. BM Barış Gücü
denetimine girecek bölgelerde, BM yetkilileri yerel yönetimlere ve
polise emir vermenin yanı sıra Kıbrıslı Türklerin bu bölgelere
girişini yasaklama yetkisine sahip olacaktır. 53. Yabancı askerler
diledikleri zaman diledikleri Türk'ü tutuklama yetkisine sahip
olacaklardır. 54. Ada'da görev yapacak BM Barış Gücü'nün
masraflarının Ortak Devlet tarafından karşılanması planlanmaktadır.
Böylece, bir yandan BM Barış Gücü askerlerinin KKTC topraklarına
yerleşmesinin zemini sağlamlaştırılmakta, bir yandan da bu işgalin
masrafları Kıbrıs Türklerinin omuzlarına yüklenmektedir. 55. Türk
askerini Ada'dan çıkaran BM, Ada'daki mevcut BM "Barış Gücü"
askerinin sayısının 2 katına çıkarılması hazırlıkları yapmaktadır.
56. BM Barış Gücü askerleri, yıllarca Bosna-Hersek'te daha dün
Kosova'da Ortodoks Sırplar'ın Müslüman Arnavut ve Bosnalılar'a
saldırmasını engelleyememişlerdir. 57. Geçmişte yaşanan acı tecrübe
dikkate alındığında, Ada Türklerinin canının, malının, namusunun ve
güvenliğinin BM Barış Gücü'ne emanet edilmesi pek akılcı bir çözüm
gibi görünmemektedir. 58. Bu kadar büyük gelir ve nüfus
farklılıklarının olduğu bir yapıda, orta ve uzun vadede Kıbrıs'ın
demografik, sosyal, siyasal yapısı Türkler aleyhine bozulacak ve
sonuçta asimile olmuş bir Türk toplumu önümüzdeki yıllarda Kıbrıslı
Rumlar'ın ve AB'nin kontrolü altına girecektir. 59. Bugün Irak ve
Kıbrıs'ta yaşananlar, Batı devletlerinde Irak ve Kıbrıs'ın geleceği
ile ilgili hazırlanmış olan senaryo ve planların başlangıç
noktasıdır. Irak'ta zaten bir arada yaşamakta olan vatandaşlar
etnik temelli olarak 3'e bölünmektedir. Irak 3'e bölünürken,
Türkmen nüfus Kürt bölgesinde bırakılmakta ve Türkmenler'in Kürt
kimliği içerisinde eritilmesine çalışılmaktadır. Kıbrıs için de
planlanan, Türklerin Rum kimliği içerisinde eritilmesidir. 60.
Afganistan'da, Filistin'de, Bosna'da, Irak'ta yardım bekleyen
milyonlarca insana yardım elini uzatmak için bir şey yapmayan
Batılıların, Kıbrıs'a yardım için ve burada yerlerinden
yurtlarından kovulacak insanların ihtiyaçlarını karşılamak için
"Yardım Yapacağız" sözleri gerçekçi değildir. 61. İngiltere,
bütünlüklü bir toprak düzenlemesi çerçevesinde toprağının yarısını
Adalılar'a bırakmaktadır. İade edilen kısmın yüzde 90'ı GKRY'ye,
yüzde 10'u ise KKTC'ye verilmektedir. Annan Planı'nı destekleyen
İngiltere, gerçekten Ada'daki iki toplumun huzur, refah ve
mutluluğunu düşünüyorsa, neden üslerinin bulunduğu toprakların
tamamını Ortak Devlet'e bırakmamaktadır? 62. Kıbrıs Türkleri
sınırların düzleştirilmesi talebinde bulunmuş, aksi halde can
güvenliklerinin kalmayacağını vurgulamışlardır. Bu Plan'da Kıbrıs
Türkleri, küçük ceplere sıkıştırılmaktadır. Öyle ki bir Kıbrıs Türk
köyünden yükselecek "İMDAT" sesini en yakındaki Türk kardeşleri
duyamayacaktır. Çünkü, Türk köylerinin, yerleşim birimlerinin
arasına Rumlar yerleşmiş olacaktır. 63. KKTC'nin sınırlarında
bilinçli bir oynama olduğu anlaşılmaktadır. Türkler, ölü ya da diri
olarak, Ada'dan atılmak istenmektedir. 64. Yakın geçmişte bir Türk
adası olan Girit'te, masa başında yapılan anlaşmalarla referandum
kararı alınmış ve Girit Yunan adası haline getirilmiştir. Şimdi
orada Türk bulunmamaktadır. Girit, 'Türksüzleştirilmiştir'. Kıbrıs
da Girit'le aynı akıbete doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır. 65.
1700'lerde bir Türk denizi olan Ege bugün bir Yunan denizine
dönüşmüştür. 1800'lerin başında, bugünkü Bulgaristan'da Türk nüfus
Bulgar nüfusundan fazla iken, bugün Türkler asimile olmuş ve nüfus
oranları yüzde 15-20 civarına gerilemiştir. 66. Üzerinde uzlaşma
sağlanmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılan Plan, ne Rum
tarafının ne de Türk tarafının taleplerine uygun olarak
düzenlenmiştir. Taraflarca üzerinde tartışılmasının bile kabul
edilmediği maddeler Annan'ın zoraki arabuluculuğu ile çözülmüş gibi
gösterilmektedir. Diplomasi tarihinde böylesi bir zorlamanın ve
uluslararası baskının başka bir örneği bulunmamaktadır. 67. Planda
45 bin Türkiye kökenli Türk'ün Ada'da kalmasına izin verilmiştir.
Bu da Lozan sonrası İngiltere'nin 8 bin kişiyi Ada'dan çıkartmasına
benzer şekilde, Kıbrıs'ta halen ikamet etmekte olan Türkler'in
yarısının Ada'dan çıkartılacağı anlamına gelmektedir. 68. 1974
Barış Harekatı'nın sonucunda Ada'y yapıda, orta ve uzun vadede Ka
Türkiye'den gidip zaman içerisinde yerleşmiş olan Türk
vatandaşlarının Türkiye'ye geri dönmelerinin sağlanması için bir
mali yardım öngörülmüştür. 4 kişilik bir aileye 10 bin Euro kadar
para yardımında bulunulacağı söylenmektedir. Böylelikle, Türkiye'ye
dönüşlerin özendirilmesi ve Türk vatandaşlarının sayısının
azaltılması amaçlanmaktadır. 69. İki kesimliliği kabul ettiği ve
Ada'daki Türkleri kolladığı söylenen Plan'da, neden Türklerin
rahatsızlık yarattığı imajı verildiği ve neden Ada'dan çıkartılmak
istendiği anlaşılamamaktadır. 70. Annan Planı üzerinde anlaşma olsa
da olmasa da, Kıbrıs Türküne verilen hakların zaman içinde
eritilebileceğini bilen Rumlar; sözde, gelişmelerden umduklarını
bulamamış görüntüsü vermeye çalışmaktadırlar. Aslında
kazanımlarından memnunlar ve biliyorlar ki bu gelişmeler sonucunda
Ada'da Türk egemenliği sona erecektir. 71. Annan Planı'nın Rum
kesiminin yıllarca çeşitli devletlerle imzaladığı birçok anlaşma
konusunda ne dediği, Kıbrıs'ın kıta sahanlığı, hava sahanlığı
konusunda ne içerdiği bilinmektedir. 72. 2 ortak yerine çoğunluk
idaresini empoze etmeye çalışan Rumlar, KKTC'nin Türkiye ile
yaptığı anlaşmaları reddetmekte ve kıyıları, havaalanlarını ve
benzeri konuları ortak devlete devretmek istemektedirler. 73. Annan
Planı kabul edilirse, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu'nun
kabul ettiği 'Türkler Rumlara Soykırım Uygulamıştır' yasası da
kabul edilmiş olacaktır. Bu durumda, ya Rumların, işgalci Yunan
güçlerinin Anadolu'dan çıkarılmasını "soykırım günü" olarak
kutlamaları seyredilecek ya da Türk düşmanlığının göstergesi olan
bu özel günleri onlarla birlikte anılacaktır. Her yıl Eylül ayının
14'ünde şehitlerimizin, kemikleri sızlamayacak mıdır? 74. Annan
Planı'nın, 1960 Anayasası'ndan daha iyi olduğunu söylemek mümkün
değildir. Plan'da yer alan yasa maddeleri incelendiğinde Ortak
Devlet'te yönetimin Rumların elinde olacağı anlaşılmaktadır. 60
Anayasasında var olan "veto yetkisi"ne Plan'da bilinçli olarak yer
verilmemiştir. Veto yetkisinin işleyebilmesi, ancak Senato ve
Başkanlık Konseyi'ndeki Türk üyelerin her zaman uyum içinde hareket
etmeleri halinde mümkündür. Uyumun bozulması, siyasi eşitliğin
Rumlar lehine bozulmasına neden olacaktır. Bugün hayati bir
meselede "evet"çiler ve "hayır"cılar ayrışması varsa, yarın elbette
ki Türk üyelerin uyumu bozulacaktır. Plan'la amaçlanan da tam
olarak budur. 75. Plan'da, Senato'nun 24-24 şeklinde Türk ve Rum
eşitliğine dayalı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra
dikkatlerden saklanan Temsilciler Meclisi'nde 36 Rum, 12 Türke yer
verilmesi dengesizliği bulunduğu gerçeğidir. Arka planda bırakılan
dengesizlikler, sözde sağlanmış olan siyasi eşitliğin Rumlar lehine
bozulduğunu göstermektedir. 76. Dışişleri ve Savunma, Ticaret ve
Ekonomi, Ulaştırma ve Telekomünikasyon bakanlıklarının Türk
tarafına ait olduğu büyük bir başarı örneği olarak sergilenirken,
diğerleri bir tarafa İçişleri ve Adalet Bakanlığı'nın Rumlar'a
bırakıldığı açıkça dile getirilmemektedir. Devletin iç işleyişinde
en önemli 2 bakanlık olan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları'nın Rum
tarafına bırakılmış olmasa'y yapıda, orta ve uzun vadede Kı asıl
yönetenin Rumlar olduğunu açığa çıkarmaktadır. 77. Geçmişte, 1960
Anayasası'nı kabullenemeyen Rumlar, Ada'daki tek asli unsur olma
isteklerini engelleyen Anayasa'nın 13 maddesini değiştirmek
istemişlerdir. Talepleri, Türk varlığını ortadan kaldırdığı için
kabul görmeyince, Rumlar, Türkleri katletmeye başlamışlardır.
Rumların yarım bıraktığı iş önümüzdeki Annan Planı'nda
tamamlanmaktadır. Arabulucu misyonunu yüklendiğine göre tarafsız
olması gereken BM Genel Sekreteri, Ada'nın Rumlaştırılması hedefine
mi hizmet etmektedir? 78. Yine uluslararası müzakereler sonucunda
kabul edilmiş bir hukuki metin olan 1960 Anayasası'nın
değiştirilmek istenen 13 maddesi Annan Planı'nda Rumların 60'tan
kalma arzusuna uygun bir şekilde düzenlenmektedir. Rumlar'ı en çok
huzursuz eden maddelerin Annan versiyonu şöyledir: - Cumhurbaşkanı
ve yardımcısının veto hakkı kaldırılsın. (Amaç, Temsilciler
Meclisi'nde Rum çoğunluğun isteğine uygun olarak düzenlenmiş karar
ve kanunların engellenmemesidir.) * Annan'ın Planı - Veto Yetkisi
yoktur. - Adalet mekanizması tek elde birleştirilsin * Annan'ın
Planı - Adalet Bakanlığı Rumlara verilmiştir. - Polis ve jandarma
teşkilatı birleştirilsin. * Annan'ın Planı - İçişleri Bakanlığı
Rumlara verilmiştir. 79. Bu Plan gerçekten BM Genel Sekreteri'nin
mi kaleminden çıkmıştır yoksa, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıslı
Rumlar'ın sarf ettikleri "Bütün federal yasalar Kıbrıs Rum
tarafınca hazırlandı." ifadesi doğru mudur? 80. Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile uzlaşma
sağlanmaksızın, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adına Birliğe aday kabul
edilmesi, adayların, tam üyelik öncesinde komşularıyla olan sınır
anlaşmazlıklarını çözmelerini isteyen AB'nin, kendi kendisiyle
çeliştiğini göstermektedir. 81. Ada'da 40 yıldır fiilen ve hukuken
sürmekte olan sınır anlaşmazlığı AB tarafından, kendi kararlarına
aykırı olarak göz ardı edilmektedir. Neden tam üyelik yönünde, hem
de Ada'nın tümü adına tam üyelik yönünde, söz konusu sınır
anlaşmazlıklarının herhangi bir engel olarak kabul edilmediği
anlaşılamamaktadır ve bu kabul edilemez bir durumdur. 82. AB de,
GKRY'nin tam üyeliğinin hiçbir meşruiyet temeli olmadığının
bilincindedir. İşte bu meşruiyet sorununu ortadan kaldırabilmesi
için, 1 Mayıs 2004 tarihi öncesinde Ada'da bir çözüme varılabilmesi
doğrultusunda yoğun çaba harcanmaktadır. 83. Halen yürürlükte olan
uluslararası anlaşmalara aykırı olarak AB'ye kabul edilmiş Rum
tarafının başvurusunu, Türkleri kullanarak legal hale getirmeye
çalışmaktadırlar. Rumların AB'ye tek taraflı olarak alınması
dolaylı "Enosis" anlamına gelmektedir. AB ve Yunanistan'ın bu
oyununa alet olmalı mıyız? 84. Taraflara sunulan Annan Planları'nın
tarihlerine bakıldığında, AB takvimi ile ne kadar ilgili olduğu
ortaya çıkmaktadır. Bunları bir tesadüf olarak değerlendirmek
mümkün müdür? 1. Annan Planı: 11 Kasım 2002 Kopenhag Zirvesi: 12-13
Aralık 2002 2. Annan Planı: 10 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi: 12-13
Aralık 2002 3. Annan Planı: 26 Şubat 2003 Müzakere süresi: 28 Şubat
2003 Katılım Antlaşmaları: 16 Nisan 2003 4. Annan Planı: yapıda,
orta ve uzun vadede K 27 Mart 2004 Müstakbel üyelerin fiilen üye
haline gelmesi: 1 Mayıs 2004 5. Annan Planı: 31 Mart 2004 Ada'nın
iki tarafında eş zamanlı referandum: 24 Nisan 2004 AB'nin
genişlemesi: 1 Mayıs 2004 85. AB yetkilileri, derogasyonların
kalıcı olmasına gerek olmadığını, çünkü geçici istisnaların, zaten
Türkiye esas alınarak öngörüldüğünü belirtmektedirler. Bu
istisnalar, gerçekten Türkiye'nin AB üyeliği dikkate alınarak
belirlenmiş olsaydı, AB'nin, istisnaların geçerliliğini 15 yıl ile
sınırlamak yerine, Türkiye'nin AB üyeliğine kadar geçerli
olacaklarını öngörmesi gerekmez miydi? Böylece, AB, Türkiye'ye
gerçek bir iyi niyet mesajı da vermiş olacaktı. 86. Bu Plan'da Türk
tarafının taleplerinin karşılanmadığı ortadadır. Ekonomik güvenlik,
siyasi eşitlik, iki kesimlilik sağlanamamıştır. En önemlisi Kıbrıs
Türklerinin can güvenliği sağlanamamıştır. 87. Bu plan aynı zamanda
Rum tarafı açısından da kabul edilemez hükümler içermektedir. 1960
döneminde de taraflar anlaşmaya zorlanarak ve üzerlerinde
uluslararası baskı kurularak, anlaşmalar özellikle Rum tarafına
zorla imzalatılmıştır. 88. Bugün de hem AB'nin hem ABD'nin hem de
yine dışarıdan yönlendirilen BM ve Yunanistan'ın zorlaması ile Rum
yönetimi Annan'ın Planı'nı referanduma götürmek zorunda kalmıştır.
Ada'ya tamamen sahip olmak isteyen Rumlar, bütün kazançlarına
rağmen tatmin edilememiştir. Tarih bir döngüyse, 3 yıl sonra
katliamların tekrar başlayacağını söylemek bir kehanet değildir.
Ama bu sefer Türkiye yine bir Barış Harekatı düzenleyebilecek
midir? Hayır, dünya konjonktürü bu sefer izin vermeyecektir. Ada'ya
yerleşmiş durumda olan BM, diğer tüm örneklerde olduğu gibi NATO'yu
göreve çağıracaktır. KKTC toprakları, ABD tarafından NATO
aracılığıyla işgal edilecektir. Bosna-Hersek'te, Kosova'da,
Irak'ta, Afganistan'da olduğu gibi katliamın çağdaş bir biçimi, bu
sefer, KKTC'de yaşanacaktır. 89. Annan 1999'da ilk planını
oluşturduğunda da o planın kabul edilmesi gerektiğini söyleyenler
bulunmaktaydı.. Kurtuluş için son şans olduğunu söyleyenler
olmuştu. Plan'ın beşinci versiyonu incelendiğinde ilk haline göre
çok daha anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. O gün kabul edilmiş
olunsaydı bugün bazı düzeltmeler yapılmış olmayacaktı. Şimdi kabul
edilmezse, yarın daha da iyileştirilmiş bir planın hazırlanacağı
düşünülebilecektir. 90. Daha önce de defalarca çeşitli tarihler
için "son şans" denmiştir. Anlaşılıyor ki, hiçbir zaman bu süreç ve
son şanslar bitmeyecektir. 91. Şimdiden 24 Nisan'da iki taraftan da
"evet" çıkmaması halinde altı ay sonra tekrar referandum yapılacağı
söylenmeye başlanmıştır. Bu durumda "hayır", "yeni bir referandum"
anlamına gelmektedir. 92. Altı ay sonra yapılacak referandumla da
iş bitmeyecektir. O zaman da "hayır" çıkarsa, uluslararası ve
uluslar üstü kuruluşlar bu yöntemi uygulayabildikleri ölçüde
referandum yapmaya devam edeceklerdir. Bir süre sonra da yeni bir
plan hazırlanıp, tarafların onayı istenecektir. 93. Annan Planları
incelendiğinde, Türk kesimi açısından, her birinin bir öncekinden
daha kabul edilebilir olduğu görülmektedir. Bu anlamda,
hazırlanacak yeni bir pland: yapıda, orta ve uzun vadede Kın
şimdikinden daha iyi olacağını söylemek mümkündür. 94. Annan,
Planı'nın 5. versiyonunda Kıbrıs Türkleri için azınlık demekten
vazgeçmiştir ve Türkler Ada'daki iki halktan biri olarak kabul
edilmişlerdir. Annan, BM'yi, BM dünya devletlerinin büyük bir
çoğunluğunu temsil etmektedir. Bugün dünyada, Türkler'in Ada'daki
vazgeçilmez varlığı kabul edilmiş durumdadır, yarın ayrı bir devlet
olarak bağımsızlıklarının tanınması mümkün olacaktır. 95. Tarihe
bakıldığında, Yunanistan'ın savaşarak toprak kazanmadığı, hep
anlaşmalarla ve büyük devletler tarafından kollanarak toprak sahibi
olduğu görülecektir. Yunanistan, Kıbrıs'ta da katliamlarla
yapamadığını, yine büyük devletlerin desteğiyle yapmaya
çalışmaktadır. Türkler ise, tarihte savaşarak kazandıkları hakları
masa başındaki diplomatik oyunlarda kaybetmişlerdir. Kanla
korudukları topraklar sinsice, üçkağıtla ellerinden alınmıştır. Bu
oyunun Kıbrıs'ta tekrarlanmasına izin verilmemeli, insanlık
onurunun ayaklar altına alınmasına seyirci kalınmamalıdır".