Esra Akkaya temkinli
Abone ol''Bahar da geldi. Şimdi güneşe doğru yürüyorum. Duygusal kapılarım ne kilitli ne de ardına kadar açık''
Esra Akkaya..Son günlerin en çok konuşulan kadını o. Önce kocası
Sanem Çelikle yakalandı. Boşanması çok uzun sürmedi.Geçtiğimiz
hafta içinde de "bir erkek arkadaşı'yla yemek yerken kameralara
takılınca gene gündeme oturdu.
-Bu kez eski eşiniz değil siz gazetelerin manşetlerine oturdunuz.
Nedir bu birlikte yemek yerken görüntülendiğiniz Hakan Pişkin
olayı?
-Hakan benim çok yakın arkadaşım. Fakat bu olayda beni
endişelendiren şey toplumun ve gazetecilerin arkadaşlık olgusuna
bakış açısı. Berna'yla (Laçin) olan arkadaşlığıma gösterdikleri
tavırdan sonra şimdi de Hakan. Nedir yani, bir kadın ve bir erkek
arkadaş olamaz mı? Arkadaşlık denen şeyin varlığı unutuldu mu?
-Neden "sevgililer" denildi sizin için? Samimi bir haliniz mi
vardı?
-Bir arkadaşla nasıl yemek yenirse, öyle yiyordum işte... Kaldı ki
sarılmış da olabilirdim, yirmi yıllık arkadaşım sonuçta. Böyle
şeyleri ortaya atarak sanal gündem yaratıyorlar.
-'Aldatılma" hadisesinden önce, magazin basını size bu şekilde
yaklaşmıyordu tabii. Alışık değilsiniz hiç...
-Evet, hiç alışık olduğum bir durum değil. Biz Hakan'la çok sık bir
araya geliriz. Bu olaya kadar da hiç böyle bir sıkıntı yaşamadık.
Hakan benim 1988 yılında konservatuara girmeme yardımcı olmuş ve
beni sınavlara hazırlamıştır. Oyunculuğunu da çok beğendiğim
biridir. Ayrıca Kudretin de arkadaşı olmuştur daha sonra. O da
oyunculuğunu çok beğenir ve beraber çalışmak isterdi Hakan'la.
Ailecek de görüşürdük biz.
-Sanem Çelik - Kudret Sabancı aşkı patladığında aldatılan kadın
olmanıza rağmen siz de çok eleştiri aldınız...
-Kadınsan ve erkeklerin dünyasındaysan sen suçlusun. Beni hiç
şaşırtmadı bu. Doğru yerde duruyorsan, hiç önemli değil bunlar.
-Oysa "Türk toplumu mağdurun yanında olur" denir hep...
-Biraz da mağdur kadın tipine benzemiyorum ya ben... Üzgündüm ama
mağdur değildim. Ayakları üzerinde durabilen biriysen mağdur
olmazsın zaten. Kalbim kırıldı; inançlarım, dengelerim sarsıldı.
Ama mağduriyet yok...
-Herhalde onay ve alkışı tercih ederdiniz...
-Beni en çok iki şey üzdü ve şaşırttı. Birincisi üzerime gelenlerin
çoğunluğunun kadın olması, ikincisi ise Berna'yla olan
arkadaşlığımın üzerine bu kadar gelinmesi. İki kadının dostluğu
bile tahammül edilemez bir şey oldu. Mutluluk, özgürlük, acı,
arkadaşlık... Ne gariptir ki bütün bunlar f arklı algılanmak
istendi. Bir bakıma tüm değerlerim saldırıya uğradı.
DOĞMAK İÇİN ÖLMEK GEREK
-Çıkıp "Susun artık" diye bağırma ihtiyacı hissetmediniz mi?
-Onu Berna yaptı. Benim insanlara derdimi anlatayım, "Bakın yalnış
yapıyorsunuz" diyeyim falan gibi bir durumum yok. O noktada savaşçı
ruhlu biri değilim. Belki de çok yakınının başına geldiğinde
savaşçı oluyorsundur. Tıpkı Berna'nın yaptığı gibi... Kendi başına
gelince daha mağrur ve vakur karşılıyorsun. Berna benzer şeyleri
yaşasa o zaman da ben savaş boyalarımı sürüp kendimi ortaya atardım
herhalde.
-Berna Hanım'dan özür dilediniz mi? Sizin yüzünüzden başına
gelmeyen kalmadı...
-Özür dilemedim. Sadece üzüldüm ve endişe ettim.
-Durdurmak istemediniz mi?
-İstedim. "Dur, tamam, ben iyiyim" diyorum ama o sırada bana bir
şey söylüyorlar, Berna kendini tutamıyor. Anlıyorum hissini.
-Siz taraflara çok hakaret etmediniz de...
-Hiç etmedim.
-Ama bir lafınız var ki çok şaşırtıcıydı: "Yanlış koca seçebilirim
ama yalnış arkadaş asla"...
-O söze dönmeyeceğim. Geçmişe de dönmeyeceğim. Şimdi nasılım? Neler
hissediyorum? Nasıl bir süreç yaşadım? Bunların hakkında elbette ki
konuşuyoruz ama o ana, geçmiş sözlere, hislere girmeyeceğim.
-Bir de mahkemeden çıkarken "Şimdi güneşe yürüyorum" gibi bir
sözünüz vardı. Sanki bir devrim gerçekleştirmişsiniz gibi...
-Bir kadının kendi tarihindeki devrim... Bir sayfanın kapanması...
Özgürlük hissi güzel şey, tavsiye ederim.
-Bunalıma girdiniz mi?
-Girmedim. Allaha şükür kimse ölmedi, herkesin sağlığı yerinde.
Ortada bir acı yok aslında, bir üzüntü var. Geçer.
-Hayal kırıklığı...
-Hayal kırıklığı da geçer. Allah büyük acılar, sağlık sorunları
vermesin. Onun dışında her şey geçer. Ben de kendimi işime vererek
bu geçiş hissini hızlandırmaya çalışıyorum.
-Sizde sanki karşı tarafın tavır ve davranışları "acı"nızı alıp
götürmüş gibi bir hava var...
-Belki şudur; "keşke" ve "acaba"lar kaldığında bir şeyler devam
ediyor. Şimdi ortada ne keşke ne de acaba var. Benim açımdan
tertemiz konmuş bir nokta var. Doğmak için ölmek gerek.
"NE KİLİTLİYİM NE DE ARDINA KADAR AÇIK"
-Aldatılan bir kadın için durum çok mu iç karartıcıdır? İlişkilere
inancı, güveni ne durumdadır?
-Cevabını henüz bilmiyorum. Çünkü kendimi çok fazla işime vermiş
durumdayım. Umarım erkeklere güvenim sarsılmamıştır. Umarım güzel
şeyler yaşamaya kalbim müsaade eder. Ümit ediyorum.
-O zaman siz "iyi" olmadınız henüz. İşlerin arkasına saklanarak
"iyi" olmaya çalışıyorsunuz...
-Tabii. Aslında saklanmıyorum sadece kalbimdeki yaranın
iyileşmesine izin veriyorum. Elbette bir yara var ama çok da derin
değil. Tabii ki sızlıyor ama her gün daha az. Dedim ya kimse ölmedi
çok şükür.
-Sanki "Giden yalnızca bir koca" diyor gibisiniz...
-Beyoğlu'nun arka sokaklarında telefonla konuşarak yürüyorum bir
gece, hava karanlık... Bir anda bir çocuk arkamdan yaklaştı ve
suratımı çizmek suretiyle telefonumu aldı ve gitti. Korkutucuydu.
Suratımda bir yabancının elini hissetmiştim çünkü. Bu olayı
insanlarla paylaştığımda "Gece Beyoğlu'nun arka sokaklarında ne
işin var? Aman! Cep telefonuyla dolaşma. Aman! Çantanı şöyle tutma"
gibi konuşmalar oldu. Dedim ki, "Bir dakika yahu. Giden yalnızca
bir cep telefonu. Ben o cep telefonuyla beraber hırsıza
özgürlüğümü, gece dolaşma hakkımı, güvenimi mi kaptıracağım yani?
Lütfen bir durun. Giden sadece bir cep telefonu." Başka bir şey
söylememe gerek var mı?
-Hayatınıza yeni biri ne zaman girer sizce?
-Şu anda zor. Ama duygusal kapılar hiçbir zaman kilit altına
alınamaz. O bir iç enerji ve ben şu anda o enerjiye sahip değilim
tabii ki. Ama zaman içinde ne olur bilemem. Bahar da geldi... Ne
kilitliyim ne de ardına kadar açık.
EVLİLİĞİ YÜRÜTEBİLME SORUNU MU YAŞIYOR?
-Kaç kere evlendiniz?
-Kudret, dördüncü evliliğimdi. İlk evliliğimi yirmi yaşında yaptım,
üç ay sürdü. Sonra da bu 15 yıllık süreç içinde iki evlilik daha
gerçekleştirdim.
-Sorun sizde olabilir mi? Evliliği yürütmeyi başaramıyor
musunuz?
Belki de öyledir, beceremiyorumdur. Başarı karışık bir kavram.
Başarı bir evliliği çok uzun yıllar götürmek mi? Evliliği doğru
anda noktalayabilmek mi? Tertemiz olabilmek mi? Başarı hangisi?
Evet doğru, ben dört kere evlendim. Bunu başarısızlık olarak
sayanlar, varsın saysınlar. Ben hayatıma baktığımda bayağı
beğeniyorum. Hayatımın arkasındayım yani.
-Bu yaşananlardan sonra ilginç teklifler aldınız mı?
İlginç değil belki ama çok teklif aldım. Bu olaydan sonra daha çok
akla gelir oldum. Kitap yazmanız, kendi hayatınızı oynamanız, kaset
çıkartmanız için teklifler yok mu? (Gülüyor) Böyle sorularla
karşılaştım, gazetecilerden gelen sorular oldu. Ama teklif
almadım.
Netgazete