10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda Ak Parti ve lideri
Sayın Erdoğan önemli bir zafer kazandı.
Seçim sonuçlarını önümüzdeki günlerde farklı yönleriyle
değerlendirme imkânımız olacaksa da, öncelikle altını çizmek
istediğim birkaç konu var.
BİRİNCİSİ; Çatı adayın arkasında duran
muhalefet partilerinin seçim sonrası açıklamalarına bakarsak,
kaybetmemişler anlaşılan. Ki nitekim 13 yıldır her seçim
sonrası kaybettiklerini bir türlü kavrayamadıkları için de; yine
belli bir oy yüzdesi arasına sıkışarak geride kaldıklarını
görüyoruz.
Şunu açıkça belirtmek gerekiyor. Politikalarını seversiniz ya da
sevmezsiniz ama bir taraf, kesin kazanacağını bildiği halde son
güne kadar aynı hırsla çalışıyorsa, seçim sonrasındaki balkon
konuşmasından doğuda en ücra ilçedeki kampanya faaliyetlerini
yürütmeye kadar her şeyi olabildiğince iyi planlayıp örgütlüyorsa
tabi ki birkaç adım önde olma imkânına kavuşacak. Sen ise hala
“Parası çoktu, devlet imkânlarını kullandı” gibi
laflara dalıp, asli yapman gereken işlerini-görevlerini yetersiz ve
eksik bir biçimde yerine getirdiysen; kendini mağdur ilan etmeye de
hakkın yok. Bu sebeple çatı muhalefeti, sınavda iyi kâğıt vermeyip
tüm suçu öğretmene atan haylaz öğrencilere benziyor.
Gelinen şu noktada Erdoğan’ı desteklemeyen, hatta sevmeyen,
politikalarını kabullenemeyen herkesin ilk önce kendisini
sorgulaması gerekiyor. Çünkü günümüz Türkiye’sinde siyasal bir
başarı elde etmek için Erdoğan’a benzer politikacılar çıkarmak ve
Ak Parti’ninkilere yakın politikalar üretmek yerine, onun
yaptığından daha iyisini veya daha farklısını ortaya koymaktan
başka çıkış yolu yok. Muhalefetin ilk önce bunu idrak etmesi
gerekiyor...
İKİNCİSİ; tabi Demirtaş faktörü… Otuz yıllık
savaşın toplumun belli kesimlerinde yarattığı ön yargıya rağmen;
birleştirici, kucaklayıcı, emekten barıştan sağduyudan yana
söylemin nasıl olumlu bir karşılık bulabileceğini gösterdi. Ayrıca
çatı adaya oy vermeye eli gitmeyen seçmene de alternatif bir namzet
oldu. CB seçimi sonuçlarının ardından HDP, Türkiye koşullarında
hedeflerini revize edecektir diye düşünüyorum.
ÜÇÜNCÜSÜ; “Yeni Türkiye” kavramı… AK
Parti’nin iktidara geldiği günden beri sık kullandığı ve kendiyle
özdeşleştirdiği bir söylemdi. Özellikle 2008 sonrası
“Vesayetin kalkması, üstünlerin hukuku yerine hukukun
üstünlüğünün gelmesi, demokrasinin güçlenmesi, derin yapılarla
mücadele edilmesi” şeklinde içeriği oluşturulan bir
ifadeydi. Peki, gerçekten bu kavramın altı doluruldu mu?
Zannediyorum tam anlamıyla olmadı. Çünkü Yeni Türkiye; aynı
zamanda hukukun itibarsızlaştığı, istihbarat savaşlarının
yaşandığı, medyaya duyulan güvenin büyük oranda zedelendiği, AB
yürüyüşünün yavaşladığı, kutuplaşmanın ve ayrışmanın giderek
arttığı bir Türkiye'yi de anlatır hale geldi.
Bu nedenle umuyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın balkon
konuşmasında dile getirdiği “Yeni Türkiye”, benim
yukarıda ifade etmeye çalıştığım Türkiye’ye benzemez ve balkon
konuşmasındaki uzlaşıdan barıştan yana olumlu söylemler, samimi bir
şekilde önümüzdeki günlerde karşılığını bulmaya başlar. Bunu hep
beraber bekleyip, göreceğiz.