Eski Rum Bakanı'ndan tarihi itiraf
Abone olGüney Kıbrıs Rum yönetimi eski bakanlarından Kostas Themistokleus adeta günah çıkarttı. Themistokleus yayımladığı kitapta Rumlar'ın 'affedilmez hataları'nı itiraf etti.
Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarım ve doğal kaynaklar eski bakanı
ve Birleşik Demokratlar Hareketi'nin (EDİ) ileri gelenlerinden
Kostas Themistokleus, 1960'ta Türk-Rum ortaklığında kurulan Kıbrıs
Cumhuriyeti'ni nihai çözüm olarak değil Enosis için geçici bir
istasyon olarak gördüklerini, ancak bunun siyasi açıdan akılsızca
bir arzu olduğunu kaydetti. Themistokleus, Alithia gazetesinin
''serbest kürsü'' köşesinde yayımlanan yazısında, gazeteci-yazar
Makarios Drusyatis'in ''İlk Taksim'' adlı yeni kitabını yorumladı.
''Kıbrıs'ın taksiminin esas sorumlusu Rum yönetiminin affedilmez
hataları'' olduğuna dikkati çeken eski Rum bakan, şunları yazdı:
''Kıbrıs Cumhuriyeti nihai çözüm değil, geçici bir istasyon olarak
görüldü. Yeniden toparlanacağımız bu istasyondan sonra Kıbrıs'ın
Yunanistan'a bağlanması için nihai çabayı gösterecektik. Siyasi
açıdan bu kadar akılsızca bu arzumuzsa bizi herkesle
vatandaşlarımız Kıbrıs Türkleri, Türkiye, İngiltere, ABD ve hatta
gerçeğin tahrif edilmesi tehlikelerini gören Yunanistan'ın
kendisiyle bile çatışmaya götürdü.'' ''Enosis yolunda yeniden
organizasyonun, sadece 13 maddelik Anayasa değişikliği yapılması
önerileriyle değil, askeri hazırlıklarla da olduğunu'' belirten
Themistokleus, ''Kıbrıs Rum liderliğinin stratejiyi belirlemesinde
yanlış bir değerlendirme, birçok hataya neden oldu'' ifadesini
kullandı. Kıbrıslı Türkleri sayıca küçük ve siyasi açıdan güçsüz
gördüklerini, ancak bu küçük ve güçsüz toplumun arkasında her
şeyini feda etmeye hazır güçlü bir ülke bulunduğunu fark
etmediklerini kaydeden Themistokleus, şunları yazdı: BİLİNÇSİZCE
GÖZDEN ÇIKARDIK ''Yanlış değerlendirme, Kıbrıs Türk toplumunun
sayıca küçük, siyasi açıdan güçsüz ve özellikle ekonomik
güçsüzlüğünün ağır baskılara dayanamayacağıydı. Bu küçük ve güçsüz
toplumun arkasında her şeyini feda etmeye hazır güçlü bir ülke
bulunduğunu fark etmedik, onu bilinçsiz şekilde gözden çıkardık.
Yanlış tercihler, sadece iç politika konularında (ayrı belediyeler,
kamu hizmetine personel alımı ve yüksek anayasa mahkemesi
kararlarının uygulanması gibi anayasal kuralların hayata
geçirilmesindeki isteksizlik) olmadı, dış politikaya da taştı.
Bağlantısızlara katılma tercihi, hem de Kıbrıs Türk toplumuyla
istişare etmeden, bir çatışma noktası daha yaratmamıza neden oldu.
Daha sonra Sovyetler Birliği'nden askeri ve siyasi destek
arayışımız, Kıbrıs sorununda söz sahibi başka faktörle de çatışmaya
götürdü. Askeri alanda ve Atina'nın karşı görüşüne rağmen, ne
askeri ne de politik yarar sağlamayan inisiyatifleri üstlendik.
Bununla da tam aksine, Türkiye'ye Kıbrıs'a askeri açıdan darbe
vurma, siyasi açıdan da Kıbrıs Türklerinin yaşadığı (kuşatılmış)
yerleşim bölgelerini güçlendirme ve iki toplumun ayrı yaşama
istediğini artırdık. Kitabı okurken ilk anda aklıma gelenler
bunlar... Her şey Atina'ya yolculuğumuzu karadan yapmaya
benziyordu, o nedenle taşıtımız battı ve onunla beraber 1964'ten
beri bölünmüş Kıbrıs'ın bir kaşık suyunda biz de battık.''