Eski Aydınlıkçılardan bomba itiraflar
Abone olCengiz Çandar, Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek’le ilgili edindiği bir iddiayı yaklaşık 10 yıl sonra açıkladı.
Cengiz Çandar, 2004'teki bir görüşmede dönemin Emniyet
İstihbarat Daire Başkanı'nın Perinçek için "Jitem'in sözleşmeli
personeli" dediğini aktardı. Halil Berktay da Perinçek için
"Atatürk hakkında 'puttu, yük oldu' diye yazılar yazmışken şimdi
ultra Kemalizme rücu etti" tespitinde bulundu.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav’ın kaleme aldığı, ‘Aydınlık’tan Kaçanlar’ adlı kitap Ufuk Yayınları’ndan çıktı.
1960’lı ve 70’li yıllara damgasını vuran Doğu Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketini mercek altına alan kitapta bugün çok farklı noktalarda olan 7 isim, deyim yerindeyse hayatlarının bir dönemiyle hesaplaşıyor.
HIZLI MAOCULAR, AYDINLIKÇILAR NASIL DÖNDÜ?
O tarihlerin hızlı Maocuları’nın neler yaşadıklarına, neden
döndüklerine ışık tutan kitap, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Halil
Berktay, Oral Çalışlar, Gülay Göktürk, Ethem Sancak ve Büşra
Ersanlı’nın anlatımlarından oluşuyor. Bugün sinden Erdal Doğan,
kitapta geçen bazı bölümleri derledi.
HER ŞEYİ İZLİYORUZ
“2 Ağustos günüydü galiba 2004 yılının… Bir sürü şey anlattı bana.
‘Her şeyin farkındayız, her şeyi izliyoruz’ diye bana güvence
vermek istedi. Yanından ayrılırken, ‘Size bir şey soracağım’ dedim,
‘Bu Doğu Perinçek sizin için kimdir’, dedim. ‘Şunun için soruyorum,
öyle şeyler anlattınız ki bana birkaç saattir, benim hayal gücümün
alamayacağı bilgiler verdiniz. Dolayısıyla, sanıyorum ki aramızda
belli bir güven duygusu oluşmuş olmalıdır. Bundan cesaret alarak
soruyorum, Doğu Perinçek sizin için nedir? Kimdir? Bunu paylaşır
mısınız benimle?’ O da, ‘Cengiz Bey siz bu adamın kim olduğunu çok
iyi bilirsiniz’ diye karşılık verdi. ‘Ben biliyorum’, dedim. ‘En
azından kuvvetli tahminlerim var. Sadece Türkiye Cumhuriyeti
Emniyet İstihbarat Başkanı nezdinde nedir, kimdir? Onu merak
ettiğim için soruyorum’ dedim. Kayıtsız ve kendinden gayet emin bir
tavırla, ‘JİTEM’in sözleşmeli personeli’ cevabını verdi.
‘Anlamadım’ dedim, bir daha söylesin de, doğru duyduğuma emin
olayım diye. ‘Tekrar edeyim’ dedi, ‘üç kelime; JİTEM’in sözleşmeli
personeli!’”
BİLDİĞİMİZ BÜTÜN ADRESLER BASILMIŞTIR
Şahin Alpay Filistin günleri sırasında ölümden
döndüğünü şöyle anlatıyor: “Ben ve Filistin’de
buluştuğum yakın arkadaşlarım güvenilir bulmuyorduk
Doğu Perinçek’i. Kararlı bir Maocu olan İbrahim
Kaypakkaya arkadaşımızın da TİİKP ile ilişkisini
kopardığını öğrenmiştik. Ben ve birkaç arkadaşım
İbrahim ile buluşmak üzere Türkiye’ye döndük. Niyetim,
İbrahim’i uzun soluklu inşa dönemi için güçleri
korumaya ikna etmekti. Fakat buluşma gerçekleşemedi.
Bildiğimiz bütün temas adresleri basılmıştı. Buluşma
gerçekleşmiş olsaydı, hayatım İbrahim ile birlikte son
bulabilirdi…” (sf. 76)
YANLIŞTAN DÖNME ERDEMDİR
Kitapta Şahin Alpay bir “dönek” olduğunu kabul ediyor,
“dönekliğimle iftihar ediyorum” diyor ve ne demek
istediğini de şöyle açıklıyor: “Dönekliğin bir ahlaki,
bir de felsefi anlamı var. Ben ahlaki bakımdan her zaman
sözüne sadık, güvenilir, dürüst, şeffaf olmaya
çalıştım. Ama felsefi bakımdan bir döneğim ve
dönekliğimle iftihar ediyorum. Çünkü yanlışlardan
dönmek, bir erdemdir. Sözünde durmamak, sözünden dönmek
anlamında döneklik ahlaken kötü bir şeydir ama yanlış
fikirlerden dönmek, ahlaken de erdemlidir, çünkü
başkalarının aynı yanlışları tekrarlamalarını
önleyebilir.” (sf.79)
KÖPÜK YERİNE KREM KULLANSILAR
Oral Çalışlar “Maalesef o dönem öyle kabalıklar oluyordu” diye
anıyor o günleri ve devam ediyor: “Mesela hiç unutmam Doğu Perinçek
tutturmuştu ‘ya bu Nuri Çolakoğlu’yla Muzaffer Tuncağ köpük
kullanıyorlar tıraş olurken’ dedi, ‘evet mantıken pratik değeri var
ama’ dedi ‘yani niye kullanıyorlar, yani krem kullansınlar köpük
yerine, tıraş fırçası ile krem kullansınlar…’ Yani bu kadar abuk
sabuk noktalara gelecek kadar hayata müdahale ediliyordu...
İnsanların kaç tane zeytin yiyeceğini söyleyip, yenilen zeytinleri
sayan adamlar vardı mesela. Yukardan sen öyle yapınca aşağı doğru
bu iyice katılaşıyordu. (sf. 131-132)
YOLDA GÖRÜRSEN KARŞI KALDIRIMA GEÇ
Çandar Lübnan’ı terk etmeden önce Ebu Halid ona hiç
unutamayacağı bir nasihatte bulunur. Bu nasihat
Çandar’ın hayatı boyunca kulağına küpe olacaktır :
Artık birbirimizi görmeyebiliriz. Sen şimdi
gidiyorsun, ola ki af çıkar ülkende, ülkene dönme
imkânın olur, sakın dedi bir dönem beraber olduğun
örgütle hiçbir ilişki kurma. Doğu Perinçek’ten uzak dur.
Hatta ‘Gördüğün zaman karşı kaldırıma geç’ dedi.
‘Niye’, dedim ben de. ‘Polise intisap etmiş olabilirler
de onun için’, cevabını verdi. ‘Nasıl yani?’ diye sordum.
‘Sen yazdığın raporlarda bana anlattığına göre, hepsi
konuşmuş bunların poliste...’ (sf.53)
BİR ZEYTİNİ ÜÇ KEREDE YİYECEKSİN
Gülay Göktürk o yılları ‘fanatizmin doruğu’ şeklinde nitelendiriyor
ve bir anısını şöyle anlatıyor: “Yani çok iyi hatırlıyorum, yine
bizim bir kız arkadaş anlatmıştı. O da böyle köylüler içinde mi
işçiler içinde mi çalışmak için evinden kopmuş bir arkadaşıyla
beraber bir gecekondu tutmuş, orada çalışıyor. Bir zeytini bir
kerede yemenin bile burjuvalık olduğu, bir zeytini üç kerede yemek
gerektiği lider arkadaşlar tarafından söylenmiş ona. O kadar
fanatizm yani...” (sf.159)
KADINLAR YOKSA BEN DE YOKUM
Kitapta, içinde kadınların olmadığı hiçbir yapıda yer almak
istemediğini belirten Büşra Ersanlı bunu şöyle açıklıyor: “Bugünkü
yaklaşımımda devam eden belirgin bir tek şey var: Tek liderli
otoriter, kadınlara çok az yer veren örgütlenmeler içinde olmak
istemiyorum, hatta mümkün olmuyor; isterse bir sivil toplum örgütü
olsun fark etmiyor. Tek liderli tüm sistemleri birbirine benzer
bağnazlıklar içinde görüyorum.” (sf.203)
ASİSTANLIK MAAŞIMI PARTİYE VERİYORDUM
Halil Berktay örgütlü yıllarında, sadece örgüte gelir olsun diye
değil, “burjuva kültür ve sanatı”ndan vazgeçmenin de bir nişanesi
olarak, gözü gibi baktığı plak koleksiyonunu satılması için partiye
bağışlar. Devamını Berktay’dan dinleyelim: “Öyle bir proleterleşme
kampanyası sürüyordu ki, hepimiz varımızı yoğumuzu veriyorduk.
Benim Siyasal Bilgiler Fakültesi asistanı olarak, hiç unutmuyorum,
1.454 lira maaşım vardı; anneme babama götüreceğime 1.000 lirasını
partiye veriyordum… Zaten dar bir kadro örgütüsünüz, kapalı bir
çevresiniz. Yunus Emre ilâhileri ve Alevî semahlarını ister
söyleyin ister söylemeyin, yani sosyalizme folklorik bir mistisizmi
de ister katın ister katmayın; bir çeşit tekke, bir çeşit
tarikatsınız enikonu. Böyle bir hareketin içinde böyle bir aşırılık
yarışı başladığı zaman, tırmanır da tırmanır. İyi devrimci, iyi
partili, iyi yoldaş olmanın ölçütleri bunlar olduğunda, bu da bir
gösteriş yarışı haline gelir ve kendi tırmanışını yaratır.
(sf.95-96)
HACCA GİTTİM AF DİLEDİM
Ethem Sancak kitapta şu tespitlerde bulunuyor:
“Genellikle Türkiye’de Marksistler Marksizm’i
dinsizlik diye algıladılar. Maocular da öyleydi. O
dönem inançlı biri var mı idi aramızda diye düşünüyorum
da yoktu yani. Ben dâhil yoktu yani. Ben de yoldan
sapmıştım, sonradan döndüm. Biz de inkâr etmiştik
Yaradanımızı… Sonradan hacca gittim af diledim.” (sf.
177)
PUTTU YÜK OLDU
Halil Berktay kitapta, Doğu Perinçek’in bugün geldiği noktadan
nefret ettiğini söylüyor: “Bir şekilde döndü dolaştı; hep ultra
olacak ya, bir zamanlar Atatürkçülük hakkında ‘en köhne ideoloji’
ve Atatürk’ün kendisi hakkında da ‘puttu, yük oldu’ diye yazılar
yazmışken (hatta bu yüzden mahkûm da olmuşken), bu sefer ultra
Kemalizme rücu etti. 1990’ların ikinci yarısından beri, tekrar
tekrar orduyu müdahaleye çağırdı ve çağırıyor. Aydınlık gazetesinin
çizgisi ortada. Türkiye’de neo-faşizmin en militan organı. Sözcü
bence fasarya. Sözcü birkaç yüz bin satıyor olabilir ama işin
teorik ve politik mutfağı aslında İşçi Partisi ve Aydınlık
gazetesi. Sürekli metastaz yapmaya yatkın bir kanser imal
ediyorlar.” (sf.111)
MUAZZAM BİR OTO SANSÜR
“Muazzam bir oto sansür başlamıştı. Sevdiğim kadına sevgi
sözcükleri yazmak istiyorum, değil mi? Yok, yazamıyorum; kendi
kendimi sansürlüyorum. Radyoda klasik müzik dinlemek burjuvalık;
halk müziği dinlemek proleterlik... Yemekte iştahlı olsan kabahat
olur;
az yesen başka kabahat olur.” Halil Berktay (sf.99)