Ertuğrul Özkök'ten her satırı bomba açıklamalar!
Abone olHande Aydemir, İnternet Haber adına Hürriyet'in en çok konuşulan yazarı Ertuğrul Özkök'ü ziyaret etti. Özkök'e göre "Aydın Doğan ile Cumhurbaşkanı Erdoğan bir saat konuşabilse ülke sevdası konusunda anlaşırlar."
İNTERNET HABER - ÖZEL İÇERİK
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, 20 yıl yaptığı Genel Yayın Yönetmenliği'nden 2009 yılında ayrıldı. Ancak hala medyanın en çok konuşulan, yazdıkları en çok tartışılan isimlerinden biri.
"Yeniden Hürriyet'in başına geçecek" diyen de var, "28 Şubat'ta yaptıkları için hesap verecek" yazan da... Aydın Doğan ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yaşanan gerilimlerin kaynağı olarak onu gören de var, gerilimi onun çözebileceğini düşünen de...
Medyanın, her zamankinden daha çok Türkiye'nin gündeminde olduğu şu günlerde, tecrübeli ekran yüzü Hande Aydemir, İnternet Haber adına Hürriyet yazarını ziyaret etti.
İşte o röportajın ilk bölümü:
ERTURĞUL ÖZKÖK: AYDIN DOĞAN İLE ERDOĞAN
ELDİVENSİZ BİR SAAT KONUŞABİLSELER
HA- Ertuğrul Bey, en son sormam gereken soruyu ilk başta soracağım. Ertuğrul Özkök neden hep hedefte? En son yanılmıyorsam Star'ın tepe ismi Nuh Albayrak sizinle ilgili yazdı.
EÖ- Bu soruyu gidip benimle meselesi olanlara sorman daha doğru değil mi? Benim kimseyle meselem yok, başkalarının benimle var.
HA- Nedir meseleleri?
Çeşitli görüşler ortaya atan bir insanım ve anlatmak istediğim şeyleri bazen provakatif şekilde anlatıyorum. Allah'ın verdiği bir anlatma yeteneğim var. Açık bile değil, apaçık, çırılçıplak konuşuyorum. Bir de şu var. Türkiye'nin en önemli gazetesinde yazıyorum. 20 yıldır Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmenliğini yaptım. Bir de belli bir yaşam biçimim var. Belli ki bazılarına batıyor, rahatsız ediyor. Demek ki 20 yıllık yöneticiliğim sırasında bazı insanlarda epey kin ve öfke biriktirtmişim.
HA- İyi ama neden hep siz ama?
EÖ- Onlara sorun...Ayrıca Ahmet Hakan’la da uğraşıyorlar. Ona takılıyorum bazen, “Welcome to the club” diyorum.
NUH ALBAYRAK'I OKUMUYORUM
HERGÜN HERKESİ OKUYAMAM!
HA- Nuh Albayrak köşe yazısında, "Çok ilginçtir ne zaman Aydın Doğan'a özellikle 28 Şubat süreci ile ilgili bir eleştiri yöneltilse önce Ertuğrul Bey zıplıyor" iddiasında bulundu.
EÖ- Bize her sabah basın özetleri geliyor orada gördüm yazısını. Bunu küçümsemek için söylemiyorum. O da beni okumayabilir. Hergün herkesi okuyamam. Okumuyorum ama şunu sormak istiyorum. O böyle diyorsa, ben de size “Ne var bunda” diyebilirim. Aydın Bey’e haksızlık yapıldı mı, onu savunuyorsam ne var bunda yanlışlık? Hayatım boyunca, “Ben patron savunmam” diyenlerden olmadım. O da çıksın savunsun patronunu.
HA- 28 Şubat olayını hatırlatıyor size…
EÖ- Vallahi ben onların yerine olsam hiç hatırlatmam, bir an önce kapatırım bu dosyayı. Çok menfaatleri vardır kapatmakta.
HA- Ne menfaatleri var?
EÖ- O zaman ben, başkaları çıkıp şunu derse ne cevap verecekler? Kardeşim sen 28 Şubat diyorsun. Tek kişi ölmedi. İçeri atılan tek gazeteci yok. Senin beter 28 Şubat’ın ne olacak?
HA-Anlamadım onun 28 Şubat’ı ne?
EÖ- Handeciğim sen anlamadıysan bile emin ol onlar anlar. Çok iyi anlarlar. Çünkü yatacak yerleri yok. Ergenekon diye, Oda TV diye, Kafes mafes diye davalar uydurdular. Yüzlerce insan hapislerde çürüdü. İnsanları 3 yıl boyunca manşetlerinden infaz ettiler. Atmadık iftira bırakmadılar. Şerefleriyle oynadılar. Ailelerini kahrettiler. Yarbay Ali Tatar intihar etti. Aileler darmadağın oldu.
HA- Ama onun nedeni paralelciler diyorlar.
EÖ- Bak sorarken sen bile gülüyorsun. Öyle mi diyorlar? Ama gazetelerinin o günkü manşetleri hiç öyle demiyor. Kolkola, omuz omuzaydılar. Birbirlerinin aynı manşetleri atıyor, aynı yazıları yazıyorlardı. Kabataş yalanında 11’ birden aynı başlığı attılar. Aynı suça ortak oldular. Onlar yalan söyleyebilir ama manşetleri yalan söyleyemiyor.
BİRAZCIK AKILLARI VE ONURLARI
OLSA AĞIZLARINI KAPATIP SUSARLAR
HA: Siz de onlara bunları mı soracaksınız?
EÖ: Benim sormama gerek yok. Aileleri, çocukları, kahrolan insanlar soracak. Bugün nasıl 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın mağdurları soruyorsa, Silivri mezalimininin bu ara dönemin mağdurları ve aileleri de soracak. O yüzden onlara susup bir kenara oturmalarını tavsiye ediyorum. Böyle zevzek zevzek konuşup benim de çenemi açtırmasınlar. Şu kadarcık akılları olsa, "Uğraşmayalım artık Ertuğrul Özkök ile" dediler.
ERGENEKON VE SİLİVRİ ARA DÖNEMİ
İÇİN DE DARBE KOMİSYONU KURULMALI
HA: Ne soracaksınız?
EÖ: Bak, sırf 28 Şubat için bizimle uğraşmak amacıyla Meclis’te Darbeler Komisyonu kurdular. Aydın Bey ve ben gidip, ne sordularsa cevap verdik. Şimdi Ergenekon dönemine, 17-25 şubat olaylarına darbe diyorlar. Eee hadi kursunlar bir darbe komisyonu daha.
HA: Onları zaten yargılamıyorlar mı?
E.Ö- İyi de o gün onlarla aynı manşetleri atan, o mahkemelerde canı yanan insanlar için ‘Küçük resime değil büyük resime bakın”, “Kurunun yanında yaş da yanar” diyerek zulüm ve adaletsizlik fetvası veren entelektüeller, köşe yazarları, o manşetleri atan genel yayın yönetmenleri, o gazetelerin patronları ne olacak. Yani sen iktidardasın diye her gün Aydın Beyin benim yakama yapışıp, hesap soracaksın. Senin yaptığın zulüm adaletsizlik hiç sorulmayacak… İnsanda biraz utanma olur ya.
BİR GÜN BİRİLERİ DE “EY SABAHIN GENEL
YAYIN YÖNETMENİ GEL BAKALIM” DİYECEK
HA: Şimdi siz soruyorsunuz yani…
EÖ: Maalesef soramıyorum. Çünkü karşımızda öyle arsız, öyle utanmaz ve sırtını devlet gücüne dayamış bir kalabalık var ki, sesimiz maalesef cılız çıkıyor. Ama er veya geç bir gün birileri çıkıp "Gel bakalım kardeşim.. Ey Sabah'ın başındaki adam, Star'ın başındaki adam. O dönemde Takvim'in başındaki adam. Ey anlı şanlı köşe yazarları… Siz o zaman ne yazmıştınız?" diye soracak.... 28 Şubat'ı soracaksın kendi yaptığı rezillikleri, pespayelikleri es geçeceksin.. Tarih böyle değil. Bugün bana sordularsa yarın ona da soracaklar. İstedikleri kadar gelsinler üstüme..
YAYIN YÖNETMENLİĞİNDEN AYRILDIKTAN
SONRA AYDIN BEY’E DAHA DA SAYGI DUYDUM
HA- Ertuğrul Bey, özellikle Genel Yayın Yönetmeni olduğunuz dönemde çok konuşuldunuz, çok tartışıldınız. Google'da sizinle ilgili onlarca olumsuz yazı var. O dönem kapandı, şimdi yazar olarak Hürriyet'te devam ediyorsunuz. Ben özellikle Aydın Doğan'la ilgili ilişkinizi merak ediyorum.
EÖ- Aydın Doğan benim patronum. Şu anda onun gazetesinde çalışıyorum, benim maaşımı sahibi olduğu gazete ödüyor. Aydın Doğan'la benim ilişkim hiç bozulmadı. Patron olarak çok seviyorum ve de sayıyorum. Genel yayın yönetmenliğinden ayrıldıktan sonra ona saygım daha da arttı.
HA- Neden?
EÖ- Çünkü Genel yayın yönetmenliği sırasında dışardan bakamıyorsunuz. Bir de son 5 yılda yaşananları genel yayın yönetmeni olarak yaşamadım. Aydın Bey şu son 5 yılda beni çok etkileyen bir patronluk profili çizdi.
HA- Saygınızın daha da artması için önemli bir özelliği olmalı Aydın Bey'in...
EÖ- İktidara yakın gazetelerde Aydın Bey'le ilgili yazılanlara bakıyorum hayretler içinde kalıyorum. Eskiden bu yazılara kızıyordum, ama artık ciddiye almıyorum. Aydın Doğan şu anda Türkiye'nin en eski gazete patronu. Son zamanlarda çok haksızlığa uğradı. Büyük haksızlıklar.. Aydın Bey'in içinde hiç kimsenin tahmin edemeyeceği büyük bir insan var. Son zamanlarda tekrar gezmeye başladık. Ama Aydın Bey'in içi buruk.
HA: Çok mu buruk?.
EÖ: Kim olmaz ki. Öylesine acımasızca bir saldırıya uğradı ki. 3 milyar dolar verigi cezası yazdılar. Allahaşkına, gidin, Türkiye’de istediğiniz iş insanına sorun. Gidin Konya’da muhafazakar iş insanına sorun. Var mıydı o vicdansız verginin bir gerekçesi? Tamamiyle düşmanlık ve intikam için yazıldı o ceza. Bütün mahkemeleri kazandı. Hala üzerine geliyorlar. Aynı olayda sekiz kere beraat aldı, hala bir kulpunu bulup uğraşıyorlar. Var mı Türk adalet tarihinde böyle biro lay? Ciğeri beş para etmez adamlar her gün atmadık iftira bırakmıyor. Kim var bunların arkasında? Kimden alıyorlar bu kanunsuz, vicdansız pespayelikleri yaparken…
AYDIN BEY İLE CUMHURBAŞKANI
ELDİVENSİZ BİR SAAT KONUŞSA
ÜLKE SEVDASI ÜZERİNDE ANLAŞIRLAR
HA: Sizce nereden kaynaklarıyor bu?
EÖ: Şundan kendim kadar eminim. Cumhurbaşkanı, Aydın Bey'le stressiz bir ortamda bir araya gelip, eldivensiz bir saat sohbet etse anlaşabilecekleri çok şey bulurlar.
HA: Neler mesela?
Mesela Türkiye ve vatan sevgisi. Mesela teröre karşı mücadele ve kararlılık. Mesela Devlet içindeki parallel örgütlenme varsa ona karşı mücadele, mesela ülkenin kalkınması, gelişme, büyük projeler…
HA: Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
Hürriyet’te 20 yıl genel yayın yönetmenilği yaptım. Bunun 16 yılı Aydın Bey’le geçti. Size bütün şerefimle söylüyorum. Aydın Bey bize müdahele etmedi. Ama bir patron olarak olmazsa olmazları bütün açıklığı ile anlattı bize.
AYDIN BEY SİYASİTÇİLERİN EŞLERİ VE
ÇOCUKLARI KONUSUNDA ÇOK HASSASTIR
HA: Nelerdi onlar?
EÖ:Bir,Devletin yanında olacaksınız. İki, teröre karşı olacaksınız. Üç, dış meselelerde devletimizi destekleyeceksiniz. Dört, Halkın değerleriyle çatışmayacaksınız, eleştirebilirsiniz, o değerleri aşağılayıcı,küçük düşürücü tavırlarda olmayacaksınız. Bir de çok hassas şekilde üzerinde durduğu şu konu var. Siyasetçilerin çocukları ve eşleriyle ilgili haber yapmamızı hiçbir zaman istemedi, izin vermedi. Altı, insanlara iftira atmayacak, hakaret etmeyecek, takıntı yapmayacaksınız. Emin Çölaşan'ın işine son verilmesinin nedeni buydu.
HA: Peki AK Parti ile bu çekişme ne zaman başladı?
EÖ:Aydın Bey, AKP iktidara geldikten sonra, gerçekten ilk dönemlerde çok umutluydu. 2008’e kadar medya ile bir siyasi iktidar arasında olması gereken ilişkiler devam etti. Tabii ki her iktidarın olduğu gibi AKP’nin de memnun olmadığı şeyler vardı. Ama biz vazifemizi yapıyorduk.
HA- Aydın Doğan en çok neyi sevmez?
EÖ- Yalanı sevmez. Hiç sevmez yalanı. Gazetecilerin bağımsız köşelerini babalarının malı gibi kullanmalarını da sevmez. Fikir özgürlüğü ile ilgisi yok bu işin. "Ama burası benim babamın malı, ben ona da küfür ederim diyemezsiniz" ona çok kızar... Cumhurbaşkanı, Başbakan veya bir başkasının takıntı haline getirilmesine şiddetle karşı çıktı, çıkıyor. Güzel şeyler yapılıyorsa onların görülmesini ister, yapılmadığında kızar. AKP'nin iyi taraflarını anlattığı çok zamanlar oldu. O bakımdan bu duruma üzülüyorum.
CUMURBAŞKANI İLE AYDIN BEY’İN
ÇOK BENZER YANLARI VAR
HA: Düzelmesi mümkün değil mi?
Bence iktidarın da, medyanın da bu ilişkilerin demokratik bir ülkede olması gereken noktaya gelmesinde menfaati var. demokratik bir uzlaşıyı bulmaya mecburuz. Ülkemizin içinde bulunduğu şu duruma bakın. Daha dün Ankara’da yine bombalar patladı. Ülkemiz yalnızlaşmış durumda. Ekonomimiz durgunluğa gidiyor. Artık geçmişi unutup, hep birlikte bu sorunlarımızın üzerine gitmeliyiz. Bu sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Aydın Bey için iyi değil. Bütün Türkiye için çok iyi bir şey olur.
HA: Ama Aydın Bey’in yanında hala Cumhurbaşkanının kızdığı insanlar var.
EÖ: Aydın Bey gazeteci bir patron. Hayatının en kritik kararını Petrol Ofisi’ini satarken aldı. Gazetelerini, televizyonlarını satıp enerji sektöründe kalır, iktidarla da sorunu olmazdı. Ama o medyayı seçti. Onun yanında çalışan insanlara bakın, Artık hakaret eden, takıntı yapan kimse yok. Cumhurbaşkanı olaya şöyle de bakabilir. Demek ki bu güvenilir bir insan.
HA: Niye böyle baksın ki..
EÖ: Şundan dolayı. Cumhurbaşkanı da çok benzer bir karakterde değil mi? Yanında kendi partisinin bile tepkisini çeken insanlar var. Vaz geçiyor mu onlardan? Ben Cumhurbaşkanına baktığım zaman “Güvenilir bir insan” diye düşünüyorum. Belki size ters gelecek ama ben Aydın Bey ve Cumhurbaşkanının benzer çok yanlarının bulunduğunu düşünüyorum. Kolay anlaşırlar yani. Bu da Türkiye’nin çok lehine olur.
İKTİDAR KÖŞE YAZARLARININ PEK
ÇOĞU EMİN ÇÖLAŞAN OLMAK İSTİYOR
HA: Aleyhinize yazan yazarlara hiç kızmıyor musunuz?
Bazı arkadaşlarım “Bunlara nasıl dayanıyorsun” diye soruyor. Yıllar içinde etkilenmemeyi öğrendim. Bir de şu var. Aleyhime yazı yazanlardan ancak kalitelilerini okuyorum. Adam var, küfür etmekten, lakap takmaktan, küfür etmekten başka bir şey bilmiyor. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin diyorum. Bir takım yazarlara bakıyorum aleyhime yazıyor. Ama kaliteli yazıyor. Hakaret etmiyor, iftira etmiyor, eleştiriyor. Benim yazdıklarımı eleştirebilir. Güzel bir şey bu.
HA: Kimler mesela?
Mesela Ali Bayramoğlu…Beni çok eleştirdi. Ben de onu eleştirdim. Bazı eleştirilerini haklı buldum. Mesela Mehmet Barlas. Bazen ağır dilde eleştiriyor. Eleştirsin. Kültürü, bilgisi, bu meslekteki geçmişi ona bu hakkı veriyor. Nihal Bengisu, Fatma Barbarosoğlu..Daha başka isimler de sayabilirim.
HA: Ya ötekiler?
Tuhaf bir köşeyazarı nesli yetiştirildi. Altın nesil, dindar nesil derken, bir Emin Çölaşan nesli yetiştirdiler. Git iç dünyalarını incele, eğer hepsi gizli birer Emin Çölaşan hayranı değilse bir şey bilmiyorum ben. Emin Çölaşan kompleksi metastas yapmış bunların içinde. Onu taklit ediyorlar. Yani bir insana takıntı yap, durmadan vur, ağzına gelen hakareti yap, iftirayı at. Fanatik yandaşların okurken orgazm olsunlar, böylece yaşamaya devam et.
HA: İyi ama öbür tarafta da yok mu aynı tür yazarlar?
EÖ: Var tabi. Rol modelleri zaten bu tarafta. Açıkçası bu tür köşe yazarlığını bizim taraf yarattı. Şimdi karşı mahallede çok fena taklitleri ve mukallitleri çıktı.
HA: Mukallit mi dediniz?
Evet çünkü bazıları kendilerini çok ciddiye alıyor ama makul bir insan ona baktığında feci bir palyaço görüyor.
DOĞAN GRUBU, SÖZCÜ VE CUMHURİYET
DIŞINDA BAĞIMSIZ MEDYA YOK
HA: Türkiye’de iyi gazete yok mu?
Ben size çok çarpıcı bir gerçeği söyleyeyim. Şu anda Türkiye'de Doğan Grubu, Cumhuriyet ve Sözcü dışında bağımsız medya kalmadı.
HA- Eski patronlar kalmadı artık. Erol Simavi mesela. Büyük bir risk aldı zamanında, sizi Hürriyet'in en tepesine getirdi. Siz de Hürriyet'in başına paraşütle indiğinizi söylüyorsunuz.
EÖ- Doğru paraşütle indim. Erol Simavi çağırdı bir gün, kendisine danışmanlık yapmamı istedi. Üç ay sonra bir akşam üzeri çağırdı, "Seni Genel Yayın Yönetmeni tayin ettim şekerim" dedi. İtiraz ettim, gazete yapmayı bilmediğimi söyledim ama dinletemedim. "Atla deve değil, 3 günde öğrenirsin" dedi ve kestirip attı. Böyle geldim Hürriyet'in başına ve tam 20 yıl kaldım.
HA- Eski Hürriyetçiler tepki göstermedi mi?
EÖ- Tepki vermişlerdir canım. Ben olsam "Nereden çıktı bu adam" derdim.Erol Bey de Aydın Bey de vizyoner insanlardır. İnsanların şaşması beni şaşırtmadı.
BAK HAYATIM BENİ CUMHURBAŞKANI
İLE POLEMİĞE SOKAMAZSIN
HA- Basın özgürlüğü. Can Dündar, Erdem Gül… Anayasa Mahkemesi'nin kararı ve Erdoğan'ın olay açıklaması.
EÖ- Bak hayatım beni Cumhurbaşkanı ile polemiğe sokamazsın.
HA- Amacım sizi Cumhurbaşkanı ile polemiğe sokmak değil. Ne düşündüğünüzü soruyorum sadece.
EÖ- Tekrar söylüyorum Cumhurbaşkanı ile polemiğe girmem. Ama Cumhurbaşkanı fikrini söylemiştir. Ben de söyleyeyim. Cumhurbaşkanı'nın Anaya Mahkemesi’nin kararına saygı duymama hakkı var ama uymama hakkı yok. Yani eğer ülkede Anayasa varsa, kanunlar varsa, benim fikrim bu değil diyebilirsiniz ve saygı duymazsınız. Ben de Silivri'deki davalarla ilgili verilen kararların hiçbirine saygı duymadım. Haklı da çıktım. Ama uygulama başka bir şey.
HA: Peki basın özgürlüğü var mı sorusuna? Ona da cevap vermeyecek misiniz?
EÖ: "Türkiye'de basın özgürlüğü var mı?" sorusunu bana sorarsanız, benim vereceğim cevap sizi tatmin eder mi bilmem., Ama söyleyebileceğim şeylerin beni tatmin etmeyeceği kesin. O nedenle bu soruyu bana sormayın. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının üç metre dışına çıkıp, önünüze gelen insana sorun. Doğru cevabı alacağınıza eminim. Tabi Suriye, Suudi Arabistan, Libya’dan söz etmiyorum. Şöyle doğru dürüst bir demokratik ülkeye gidin.
HA: Mesela kime sorayım.
Mesela Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sorun. Daha geçen gün Brüksel’deydi. Ne demişler ona? “Türkiye’de basın özgürlüğü vardır” diyen birini görmüş, rastlamış mı? Türkiye'de basın özgürlüğünün olduğunu dünyada tek bir kişi söylüyor mu? Bana bir tane ülke gösterin. Ama,"Kardeşim dünya önemli değil, ben Türkiye'de basın özgürlüğü var diyorsam vardır" diyorsanız, eh siz inanmaya devam edin derim ama bilin ki, dünyada başka inanan yok. Ama soruyu bana soruyorsan, şimdilik vereceğim cevap şu: “No comment…”
DÜNYA EDİTÖRLER FORUMU YÖNETİM KURUL ÜYESİYİM
AMA TÜRKİYE'Yİ HİÇ ŞİKAYET ETMEDİM
HA- Dünyadaki bir çok gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ile arkadaşlığınızın olduğunu biliyoruz. Sizi arıyorlar mı, Türkiye ile ilgili endişelerini aktarıyorlar mı size?
EÖ- Ben Dünya Yayıncılar Birliği'nin, Dünya Editörler Forumu’nun üyesiyim. Editörler Forumu’nun 15 yıldan beri yönetim kurulu üyesiyim. Dünyanın birçok ünlü gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ile arkadaşlıklarım var. Davos'ta, çeşitli gezilerde sık sık bir araya geliyoruz.
HA: Ne ediyorlar?
Bütün dünya ne diyorsa onlar da onu diyor. Tabii onlar gazeteci. Daha da duyarlılar.
HA: Siz onlara Türkiye’deki durumu anlatıyor musunuz?
Tabi bizim grubumuzun başına gelenleri anlatıyorum. Ama bugüne kadar ülkemi şikayet eden hiç bir şey yapmadım. Dünya Editörler Forumu’nun Türkiye’yi eleştiren bildiriyi tartıştığı toplantıya katılmadım. Daha sonra bir telekonferans yapıldı ona da katılmadım. “Ben taraflı olabilirim. Siz kendiniz bakın, kendiniz alın kararınızı” dedim. Can ve Erdem için de burada yazılar yazdım, ama olayı oraya taşımadım. Aydın Bey ve Hanzade Doğan Boyner de üyedirler. Onlar da benim gibi yaptılar.
GELİP ALACAKLAR DİYE İKİ
YIL BAŞIMDA VALİZLE YATTIM
HA- Ertuğrul Özkök'e çok kestirmeden bir soru daha; korkuyor musunuz?
EÖ- Neden korkuyor muyum?
HA: 28 Şubat nedeniyle içeri atılmaktan.
EÖ: Korkmaz mıyım, korkarım elbette. İnsanım ben. İnsanın en doğal duygusudur. Şimdi ona buna paralelci diye yüklenen adamlar 4 yıldır beni içeri attırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu ülke 27 Mayıs’ı yaşadı, 12 Mart’ı, 12 Eylül”ü yaşadı, 28 Şubat’ı yaşadı. Hiç bir gazeteci meslekdaşını hapise attırmak için böylesine iğrenç bir linç kampanyası, bir cadı avı, böylesine adi bir muhbirlik yapmadı.
O GÜNLERDE YAŞADIKLARIMI YAZIP, BASTIRDIM
VE SADECE ARKADAŞLARIMA DAĞITTIM
HA: Bir de kitap yazdınız o dönem için galiba.
EÖ: 2 yıl, başucumda hazır bir valizle uyudum. Gelir alırlar diye hazır yattım, hazır uyandım. Kızım Gülümsün, sabah 8’den önce telefon çaldığı, evin kapısı çalındığı zaman endişeli gözlerle bana geldi. Çok üzüldü kızım. O dönemi anlatan küçük bir kitap yazdım. Uyuyumadığım geceler, seyrettiğim filmlerde aklıma takılan cümleleri bir deftere yazdım. Sonra bunları bastım ama yayınlamadım. Sadece yakın arkadaşlarıma dağıttım.
HA- Korktuğunuz için yazıp yazıp sildiğiniz yazılarınız oldu mu hiç?
EÖ- Yazıp sildiğim yazılar oldu. Ama asıl yazmadığım, yazmaktan vazgeçtiğim yazılar var. Çok öfkelendiğim, öfkemi o ölçüde dile getiremediğim yazılar var. Ama normal dönemlerde de oldu böyle şeyler.
HA- Kimleri okuyorsunuz?
EÖ- Önemsediğim insanlar var. Hürriyet'in yazarlarını, Cumhuriyet'in yazarlarını okuyorum. Milliyet'ten bir iki kişi okuyorum. Güneri Cıvaoğlu'nu mutlaka okuyorum. Melih Aşık okuyorum. Öbür tarafta yani Posta'nın yazarlarını okuyorum. Sözcü’nün bazı yazarlarını okuyorum. Öbür tarafta da var ama seçiyorum eskisi kadar okumuyorum çünkü. Bir siprale girdiler ki yaratıcı bir şeyler görmüyorum.
HA- Karar gazetesi çıktı. Orada okuyacağınız yazarlar var mı?
EÖ- İlk günlerde akıllı bir yol izliyorlar. Cumhurbaşkanına karşı çok dikkatli gidiyorlar. Böyle hükümeti bölecek, parçalayacak, sanki içeride bir şey olacak havası bekliyordu bazı insanlar. Karar öyle bir yayınla başlamadı. İçten, samimi bir muhalefet yapıyorlar. İçten samimi olarak itirazlarını veriyorlar havasını dile getiriyorlar. Bence bu yararlı bir şey. Eğer AKP''de hoşgörü ile bakabilirse oradan öğreneceği bir şey var diye düşünüyorum.
DÖRT BAKANIN DOKUNULMAZLIĞI KALDIRILSAYDI
AK PARTİ YAZMAYA DEVAM EDERDİM
HA- Niye AK Parti değil de AKP diyorsunuz?
EÖ- AK Parti yazıyordum şimdi AKP olarak yazıyorum evet. 4 Bakan olayından beri öyle yazmaya başladı tekrar. Bakanların dokunulmazlığı kaldırılıp, yargılansaydı eğer, AK Parti diye yazmaya devam edecektim.
HA- AK Parti iktidarının yaptığı iyi şeyler de var. İyi ve kötü bir liste yapsanız?
EÖ- Bu ülkede şu kadarcık vicdanı olan şu kadarcık makul yanı olan insan AKP'nin yaptığı güzel işleri inkar edemez. Ben bütün konuşmalarımda bugüne kadar, hep aynı şeyi söylüyorum. Ben Tayyip Erdoğan'ın bu ülkede yaptıklarının yüzde 70'ni hayranlıkla izliyorum izledim. O yaptıkları için teşekkür ederim. Başbakan ve Ulaştırma Bakanı ile köprüde yürürken görünce gurur duydum. Hangi TC vatandaşı gurur duymaz ki yani? Yollar yapılıyor, İzmir yolu yapılıyor. Ben bunları takdir ediyorum. Benim sorduğum soru şu. 2007-2008-2009'a kadar bu kadar güzel şeyler yapılırken, Türkiye uçarken, ne oldu bize de , bugün dünyanın en kötü gözüken ülkesi haline geldik?
Bu sorunun muhatapları bizzat AKP'nin yöneticileridir. Ne oldu? Ne ihtiyaçları vardı kavgacı tavıra, nefrete, ezmeye çalışmaya? İnsanları bölmeye, muhalefet eden insanlara bu kadar hoyrat davranmaya? Ben bunu soruyorum. AKP'ye kaç kez söyledim, Cumhurbaşkanına en büyük eleştirim şu: Bu kutuplaştırıcı, ötekileştirici, baskıcı tavırla, benim AKP'ye oy verme hakkımı elimden aldılar. yapılmadı mı?
AHMET KAYA’YA ÖDÜL VEREN BU DEVLET
AYNI ŞEYİ YARBAY ALİ TATAR'A YAPINCAYA
KADAR YAZMAYA DEVAM EDECEĞİM
HA: Yabay Ali Tatar ve Kuddusi Okkır için çok yazı yazdınız. Hangi duyguyla yazdınız bunları?
Ali Yarbay’ın intihar etmeden bıraktığı mektup çok içimi yaktı. Geceler boyu ağladım. Kuddusi Okkır’ın kanser olduktan sonra bithap düşmüş hali, hüzünle bakan gözleri gözümün önünden hala gitmiyor. Oğlunun babasını mezara indirirken bakan gözlerini hiç unutmadım.
HA: Ama Ergenekon davası bitti. Herkes beraat etti. Hala niye yazıyorsunuz?
O kadar basit mi? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı üç buçuk ay hapis yattı. Hala içindeki duyguyu anlatıyor. Ülke onu ödüllendirdi. Önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı yaptı. Bu devlet Ahmet Kaya’ya devlet nişanı verdi. Yaptığ haksızlığı kabul etti. Çok da iyi yaptı. Peki aynı şeyi, darbecilik suçlamasını içine sindiremeyip intihar eden şerefli bir subayına, ölüm döşeğinde bile kahretmeye ve zulmetmeye devam ettiği Kuddusi Okkır(da yapması gerekmez mi? Yani Dreyfus’un katledilmiş onuru için özür dileyen Fransa kadar olamayacak mı benim devletim. O günü görünceye kadar yazmaya devam edeceğim.
HERKES UNUTSUN...
HA: “Boydaklara yapılanlar haksızlık’ diye yazdınız. Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?
EÖ- Ben polis değilim, savcı değilim, devletin istihbaratı yok bende. Ama her Türk vatandaşı gibi ben de Boydak ailesini tanıyorum. Dünya çapında Bellona ve İstikbal gibi iki büyük marka yaratmışlar. Binlerce insana iş imkanı sağlamışlar. Bu insanları yıllarca övmüş, devlet madalyaları vermişsiniz. Yani bu insanlar hiç olmazsa tutuksuz yargılanamaz mı? Batsın mı isteniyor bu işletmeler, anlamıyorum.
HA: Pek ine olacak o zaman?
EÖ- Bu böyle gitmez. Gitmemeli. Hep söylüyorum. Artık bir çizgi çekmemiz gerekiyor. Unutmamız gerekiyor bazı şeyleri. Bu kan davasının bir yerde bitmesi gerekiyor. Hepimiz için geçerli bu.
HA- Unutulamayacak şeyler de oldu, yaşandı. Siz her şeyi unutalım diyorsunuz ama bu nasıl olacak?
EÖ- İspanyollar bir iç savaş yaşadılar. 250 bin insan öldü. Franco faşizmini yaşadılar. Sonra demokrasiye geçince bir çizgi çektiler. Geçmişi yargılamadılar. Bakın bugün dünyanın en demokratik ülkelerinden birini kurdular. Biz iç savaş yaşamadık. Onlar başardı da biz niye yapamayalım?
UÇAK GEZİLERİNİ ALT ALTA YAZIN
BAKALIM KİM İKTİDARLA DAHA ÇOK İÇİÇE
HA: Aydın Bey, siz unutur musunuz yapılanları?
EÖ- Bana yapılmış büyük bir şey yok. Aydın Bey adına bir şey diyemem tabi. Ona çok ağır vicdansızlıklar yapıldı. Ama tanıdığım Aydın Doğan kin tutmayan bir insandır. Türkiye barışacaksa, bu kutuplaşma bitecekse, daha güzel ve demokratik bir ülke haline gelecekse, eminim, o da üzerine düşeni yapar.. Hepimizin unutması gereken acılar var. Tayyip Erdoğan'ın da var. Türbanlıların da var. Zaten sorun burada herkes sadece kendine yapılanı düşünüyor. Onun yarattığı mazlumluğu yaşıyor. Ama her gelen de daha kötüsünü yapıyor. Ama her şeyden önce şu “Kinin davasını sürdürecek nesil” cümlesini unutmalı, o iddiadan vazgeçmeliyiz.
HA- Unutmak dediniz de, aklıma Özal'la ilişkileriniz geldi hiç unutulmayan o ilişkiler. Çok yakındınız Özal ailesine. Ya şimdi ki gazeteciler.. Sizce böyle bir yakınlık var mı? Erdoğan'la televizyon başında oturup çerez yiyen gazeteci var mıdır?
EÖ- Eskiden bizim Cumhurbaşkanları ile en çok görüştüğümüz yer Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın uçaklarıydı. Şimdi de öyle. Şimdi bir düşünün. Bizler mi cumhurbaşkanlarıyla daha sıkı fıkı ilişkideydik, yoksa bugünküler mi? Ben rahmetli Özal’la 5 bilemediniz altı dış geziye gitmişimdir. Bugün Cumhurbaşkanının, başbakanının gezi sayısını, gittikleri ülkelerin uzaklığını, kaldıkları günlerin sayısını hesaplayın, alt alta yazın. Göreceksiniz ki, bugünün iktidar yanlısı gazetecilerinin başbakan ve cumhurbaşkanıyla çerez yeme süresi, bizimkinin onlarca katı fazladır.
TAYYİP ERDOĞAN'IN DANIŞMANLARI
SİLAHŞÖRLÜK YAPIYOR
HA: Özal’ın prensleri ile bugün Cumhurbaşkanının danışmanları arasında ne fark var?
EÖ: Erol Simavi prens lafına çok kızardı.Kullanmamızı yazaklamıştı. Haklıydı da. Kaliteli insanlardı gerçekten Özal'ın danışmanlarıydı. Cem Duna, Gündüz Aktan, Özdem Sanberk, Volkan Bozkır, Engin Güner.. Bir onlara bir de bugün Cumhurbaşka'nın çevresindeki danışmanlara bakın. Tabi içlerinde kaliteli insanlar da var. Ama ön plandakilere bakın. Danışman mı silahşör mü? Bazıları var ki, onlara danışman değil İttihad e Terakki’nin fedaisi Yakup Cemil demek daha doğru.
GAZETECİYİM ERDOĞAN'LA
KONUŞMAYI ELBETTE İSTERİM
HA- Külliye'ye gittiniz mi?
EÖ- Hayır. Davet edilmedim davet edilseydim giderdim.
HA- Erdoğan'ı aramayı düşündünüz mü?
EÖ- Çok isterim hangi gazeteci istemez ki.
HA- Aradınız mı?
EÖ- Ben aramadım ama epey tecrübem var. Aradığım kişinin telefonuma çıkıp çıkmayacağını tahmin edebilirim. Ayrıca Cumhurbaşkanı gazeteciler arayınca çıkan biri değil. Özal da değildi.
HA- Cumhurbaşkanı ve başbakanın uçak'a hep belli gazetecileri almasını nasıl buluyorsunuz?
EÖ - İstediği gazetecileri alması normal. Özal da belli gazetecileri alırdı. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand bütün başkanlığı boyunca sadece 5 gazeteci ile görüşmüştü.
ERTUĞRUL ÖZKÖK İLE RÖPORTAJIMIZIN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN:
- ERDOĞAN NEDEN YARI-BAŞKANLIK SİSTEMİ İSTİYOR Kİ!
ZATEN ŞU AN TAM BAŞKANLIK SİSTEMİ UYGULANIYOR
- DEMİRTAŞ FARKLI DAVRANABİLİRDİ
AMA MAALESEF DAVRANAMADI!
- CEMAAT İLE HÜKÜMET NEDEN
KAVGA EDİYOR ÇIKIP BİRİ ANLATSIN
- GÜLEN KONUŞUNCA NE
DİYOR ANLAMIYORUM