Ertuğrul Özkök'e tepki dinmiyor
Abone olGüçlü, Özkök'e yüklendi ve "Hürriyet Yönetmeni kendisinden başka kimseyi dinlemiyor" dedi.
Ertuğrul Özkök, İpekçi ve Mumcu Ertuğrul Özkök, Hürriyet'in
Genel Yayın Yönetmeni, Doğan Medya Grubu'nun da en etkin
isimlerinden birisi. Dünkü yazısı iletişim fakülteleri ve
gazetecilik modelleri üzerineydi. Tipik bir Özkök yazısı... Özkök,
artıları kadar eksileri ile de konuşulan bir isim. Sevenleri kadar
sevmeyenleri de var. Başarılı bir gazeteci olduğu kesin. Aynı
zamanda başarılı bir yönetici. Öyle olmasa bugünkü konumunda
olamazdı. Bunlar artıları. Ya eksileri? Kolay karar veriyor. Kolay
karar değiştiriyor. Bunun adına da değişim diyor. İki yıl önce,
iletişim fakülteleri mesleğe düşman insan yetiştiriyor diye yazmış
ama Marmara İletişim'e Alaaddin Asena, Anadolu İletişim'e de Ali
Atıf Bir dekan olarak atanınca görüşü değişmiş. Gazetecilik
eğitiminin daha gerçekçi ve daha çağdaş bir zemin üzerine oturması
imkânının doğduğunu dile getirmiş. Her iki fakülteyi de yakından
tanıyorum. Önceki dekanları da şimdikileri de. Yeni dekanlara övgü
dizme adına, eski dekanları bir kalemde harcamış olması ona göre
doğal. Tıpkı aynı yazıda Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu'yu da harcadığı
gibi. Bugün hâlâ Abdi İpekçi'nin yaptığı gazeteyi özlemek,
nostaljik patinajdan başka bir anlam taşımaz diyor. Uğur Mumcu için
de köşe yazılarında kullandığı üslup bugünkü koşullarda tartışmaya
açıktır. Çünkü bugün yaşasaydı ve aynı üslupla yazmaya devam
etseydi maaşı, alacağı tazminat cezalarını karşılamazdı
görüşünde... Özkök için her şey kolay. O ne derse doğru.
Başkalarının ne düşündüğü de genelde hiç umurunda değil. Ama
Allah'ı var, her türlü eleştiriye açık. Kızsa bile belli etmez.
Tiye alır. Geçer gider. Öyle olmasa dün henüz çıkmayan yazısını
okuyup aynı gün gazetede cevap yazan Emin Çölaşan'a karşı böylesine
hoşgörülü olur muydu?.. Bir keresinde de övgüyü öylesine kaçırmıştı
ki yeni açılan özel bir üniversite için Harvard gibi yazmıştı. Ben
de ertesi gün ya Harvard'ı hayatında hiç görmedi ya da övgüde sınır
tanımıyor diye yazmıştım. Abdi Bey ve Uğur Mumcu için yazdıklarını
da sanki bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Bugün için özlenen;
Abdi Bey'in o günün koşullarında yaptığı gazeteler değil, Abdi
Bey'in gazetecilik anlayışıdır. Nitekim bu Doğan Medya Grubu
içerisinde son yıllarda çok daha sık dile getirilir hale gelmiştir.
Uğur Mumcu gazeteciliğine gelince: Cesaret vardır, fikri takip
vardır. Eğer ortada eleştirilecek bir durum varsa bu Mumcu'nun
gazetecilik anlayışı değil, siyasilerin çıkardıkları yasalar ile
gazetecileri nasıl köşeye sıkıştırmak istedikleri olmalıydı...
Hürriyet, kuşkusuz Türkiye'nin en önemli gazetelerinden birisi.
Önceki gün de yazdım: Büyüklük, ben büyüğüm demekle ve önceki
günlerin mirasını yemekle olmuyor. Onu her gün yeniden hak etmek
gerekiyor. Şehit öğretmenler olayını ele alalım. 20 milyon
öğrenciyi, 30 milyon veliyi, bir milyona yakın öğretmen ve
akademisyeni yüreğinden yaralayan bu elim olay, diğer pek çok
gazete gibi Hürriyet'te de yer almadı. İlk gün içerlerde minnacık
girdi. Sonrası zaten hiç yoktu... Yeni yıl ilaveleri de muhteşemdi.
Fikir güzel, uygulama da müthişti. Ama öyle fotoğraf kareleri vardı
ki insanı güldürmenin ötesine geçemedi. Örneğin Maliye Bakanı
Unakıtan'ın makam arabasının tekerleğinin bijonlarını sıkarkenki
pozu. Son derece şık. Üstelik üzerinde de paltosu var. Ya Diyanet
İşleri Başkanı Bardakoğlu'nun başında sarığı, üzerinde cüppesi ile
Dostoyevski'yi okurkenki pozu ile Melih Gökçek'in boynunda
boyunbağı ve pırıl pırıl giysileri ile heykele rötuş yaparken ki
pozuna ne demeli?.. Özetin özeti: Özkök kıvrak zekâsı,
çalışkanlığı, iş bitiriciliği ve çok daha farklı yeteneği ile
günümüz koşullarında başarılı bir yönetici, başarılı bir gazeteci.
Umarız, bir 20 yıl sonra o da Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi her ne
kadar dudak bükenleri de olsa hâlâ konuşulan, hâlâ örnek gösterilen
bir isim olur...