Ertuğrul Kürkçü: Olayların arkasında...
Abone olHDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Yüksekova'da 3 askerin şehit edildiği saldırıyla ilgili İnternethaber'e konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardında HDP'nin
attığı “23 Ekim’de Kağızman’da 3 HPG gerillasının
infazından sonra Yüksekova’da 3 asker öldürüldü” mesajının
misilleme olarak algılanmasını değerlendiren Kürkçü,
"HDP'nin açıklamasının en önemli yanı, bu
konuyla ilgili güçlü bir hassasiyet göstermiş ve hayat kayıplarına
eşit değer vermiş olmasıdır. Bu yüzden kınanması değil, tersine
anlaşılması ve paylaşılması gereken bir tutumdu." dedi.
HPG'nin Yüksekova saldırına ilişkin
açıklamasını, "artık olayın arkasında kim olmadığı
biliniyor" şeklinde yorumlayan Kürkçü, Yüksekova'da
yaşanan olayın arkasında kim olabilir sorusuna ise
"Ya, bir yerel kararla oradaki
bir militan grup tarafından gerçekleştirilmiş olabilir ya da bir
üçüncü güç devrede olabilir." şeklinde yanıt
verdi.
Bülent Arınç'ın "çözüm sürecine mahkum ve
mecbur değiliz" sözlerini de değerlendiren Kürkçü,
Arınç'ın her konuşmasında yeni bir çam devirdiğini ve nevrotik
tavırlar içerisind eolduğunu söyledi.
Kürkçü'nün açıklamaları şöyle:
HAYAT KAYBININ ÖNEM DERECESİ
OLMAZ
Biraz önce HPG'nin Yüksekova'yla ilgili yaptığı bir açıklama var.
Her şeyden önce asıl önemli olan bu saldırının yapılmış ve 3
askerin hayatını kaybetmiş olması. HDP bu olaya dikkat çeken bir
açıklama yaptı ama bu ölümlere dikkat çekilmesinin önemindense
"onu nasıl dedi, bunu nasıl dedi" tartışmasına
girildi. Bunun son derece saçma olduğunu düşünüyorum. Sonuçta hayat
kaybının, sırası, önemi derecesi olmaz, olmamalı. Herhangi bir
öldürme olayının diğerinden daha meşru ya da daha masum olduğunu
düşünemeyiz. Özellikle bu olayın müzakere sürecinin orta yerinde
olduğunu düşünürsek, bu öldürmelerin hepsini çözümü zedeleyen,
halklarımızın hayatını elinden alan birer davranış olarak aynı
derecede olumsuz görmemiz lazım. Ben o nedenle HDP'nin
açıklamasında bu kadar altı eşelenecek bir yan olduğunu
düşünmüyorum. Nitekim HPG açıklaması da bütün bu öldürme
olaylarının hala karanlıkta kalan konular olduğunu düşündürüyor.
HDP'nin açıklamasının en önemli yanı, bu konuyla ilgili güçlü bir
hassasiyet göstermiş ve hayat kayıplarına eşit değer vermiş
olmasıdır. Bu yüzden kınanması değil, tersine anlaşılması ve
paylaşılması gereken bir tutumdu.
YEREL KARARLA DA GERÇEKLEŞMİŞ OLABİLİR,
ÜÇÜNCÜ BİR GÜÇ DE OLABİLİR
Kendimi, olayların arkasında kim olduğunu kestirebilecek durumda
görmüyorum çünkü elde bir veri yok. Bu eylemin ardında kimin
olduğunu bilmiyorsa bile kimin olmadığını bilenlerin aslında bu
konudaki açıklamalarını ve araştırmalarını derinleştirmelerini
istiyor ve bekliyorum. Fakat şöyle bir yerden hareket edebiliriz;
sonuç olarak bence çözüm sürecinde kritik nokta çatışmasızlıktı.
Çünkü çatışmasızlık kan dökülmesinin devamını ve bundan doğan
hassasiyetleri, öfkeyi, nefreti, kırgınlığı ve histeriyi önlemekte
çok önemli bir mekanizmaydı. Çatışmasızlığın bozulmasının ardında
bu histerinin körüklenmesinden menfaat uman bir irade olabilir.
İkincisi de, olayların arkasında bu hassasiyeti göstermeyen ve bu
hassasiyetle bir ilişki kurmayan bir sorumsuzluk ya da
dargörüşlülük arayabiliriz. Fakat HPG bunu "ben yapmadım ve
talimat vermedim, ben bunu öngörmedim, bunun arkasında
durmuyorum" diyorsa iki olasılık vardı. Ya, bir
yerel kararla oradaki bir militan grup tarafından gerçekleştirilmiş
olabilir ya da bir üçüncü güç devrede olabilir. Bunun kim
olabileceği hakkında da farazi bir görüş ortaya atmak da
istemiyorum.
ARINÇ HER GÜN YENİ BİR ÇAM
DEVİRİYOR
Özellikle bugünlerde hükümet adına sıkça söz alan ve çözüm ve
müzakere sürecine bir şekilde denetçi olarak atanmış olan Bülent
Arınç'ın peşpeşe gelen açıklamalarıyla her gün yeni bir çam
devirmekte olduğunu görüyoruz. Kobani protestolarında ortaya çıkan
büyük kırılmalara, çözüm ve müzakere sürecininin gitgide daha çok
kırılganlaşmasına rağmen sürecin hala devam ediyor ve ettirilmesi
iradesinin de sürüyor olmasına rağmen, hükümet sözcüsünün
sorumsuzca açıklamalarla bu süreci zedelemesinin kabul edilebilir
yanı olduğunu düşünmüyorum. Hükümetin bugüne kadarki genel
beyanlarını ve yaklaşımını, stratejik yönelimini ciddiye alacaksak,
"aslında çözüm ve müzakereye zorunlu değiliz"
açıklaması nasıl izah edilebilir. Neyi teklif ediyorsunuz, 2013
Mart öncesine, 2010'a, 1999'a dönmeyi mi teklif ediyorsunuz. Hayat
o şekilde yürüyor muydu ki "buna mecbur değiliz"
diyor. Çözüm ve müzakereye mecburuz.
BU KONUŞMALARI BU CİDDİYETE UYGUN
GÖRMÜYORUM
Stratejik bir karar verildi, üstelik hükümet çıkardığı yasalarla
buna devlet siyaseti karakteri yükledi. Devlet siyaseti dediğiniz
şey 6 ayda değişen bir siyaset midir? Yasayla belirlenmiş
olan bir sürecin idamesi konusundan hükümet böyle kolayca, sözcü
bakanı o gün öyle istedi diye vaz mı geçebilir? Bütün
bunların akla yakın bir tarafı var mı? Bütün çözüm süreçleri,
tahammül, sabır gerektiren, kan banyosu içinden geçerken bile
aslında düzgün bir yolda yürüyormuşçasına serinkanlılık, cesaret ve
dikkatle yol almayı gerektiren süreçlerdir. Ben, bütün bu
konuşmaları bu ciddiyete uygun görmüyorum.
CANIMIZ SIKILDIĞINDA BIRAKIP GİDECEĞİMİZ
BİR SÜREÇTEN Mİ BAHSEDİYORUZ?
Bülent Arınç her konuşmasında giderek artan biçimde çözüm ile kamu
güvenliğini birbirinin karşısına koyan bir ikilem içerisinde süreci
ele alıyor. Bu da çok saçma, çünkü çözüm süreci kamu güvenliğinin
de bir garantisi, güvencesi ve imkanı olarak görüldüğü için devlet
siyaseti mertebesinde kabul görmüştür. Dolayısıyla bu iki unsur
birbirinin tamamlayıcısıdır. O zaman dönüp bakmak gerekir, bütün bu
gerilim, bugüne kadar çözüm süreci yürütme adına pratikte hiçbir
şey yürütmemekten doğmuş olamaz mı? Bir tarafın bu konuda kendine
aşırı güç vehmetmesi ile değil de öteki tarafın üzerine düşen
hiçbir şeyi yapmamış olmasıyla ilgisi olamaz mı? Dönüp bütün
bunları bir serinkanlılıkla değerlendirecek kimse yok mu?
Çok nazik bir cerrahi müdahalenin orta yerinde bir hata
yapmamak için durup bir nefes mi almalıyız , yoksa palas pandıras
operasyonu ortada, hastayı masada bırakıp, canımız sıkıldığında
çekip gidebileceğimiz bir süreçten mi söz ediyoruz.
BÜLENT ARINÇ NEVROTİK REAKSİYONLAR
GÖSTERİYOR
Bütün bu nedenlerle Bülent Arınç'ın üzerinde çalıştığı konuya hiç
hakim olmadığını, ayrıntılar ve hassasiyetler konusunda bilgiden
yoksun olduğunu ve kendisinin de esasen bu işi şuurla
sürdüremeyecek kadar nevrotik bir tavır içerisinde olduğunu
görüyorum. Yine de bu süreci devlet tarafında ciddiye
alan insanlar, yapılar olduğunu bildiğim için kendisinin daha
konuya hakim bir ekip tarafından aydınlatılmasının çok yararlı
olacağını düşünüyorum.