Erotik paket kime gitti?
Abone olGazeteci Atilla Girgin, Fransa'dan dönüşünde içinde seksi bayan külotu ve sütyeni olan önemli bir paketi hangi bayan gazeteciye götürüyordu?...
O paket hangi gazeteciye gönderilmişti? Atilla Girgin'in başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Kendisiyle ilgisi olmayan o paketi, Fransız polisin zorlamasıyla açarken, neler oldu neler. İşte Ertuğrul Özkök'ün arkadaşı Girgin'le ilgili yazdıkları: "OKUL arkadaşım Atilla'nın başına gelen, herkesin başına gelebilir. Hepimize ders olması için bu hikáyeyi anlatacağım. Ama önce size arkadaşım Atilla Girgin'i anlatayım. * * * Girgin gazetecidir. Uzun yıllar Anadolu Ajansı'nda gazetecilik ve yöneticilik yaptı. Onunla 1965 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın ve Yayın Yüksek Okulu'na girdiğimde tanıştık. O İzmitli bir ailenin çocuğu idi. Ama İstanbul'da Saint Joseph'te okuduğu için, üzerinde taşralılıktan çok İstanbulluluğun izleri vardı. Söylemesi ayıp, biraz ‘‘çapkındı’’. Ama çapkın olmayı da hak ediyordu. Çok yakışıklı bir çocuktu. Marcello Mastreoni'ye benzerdi. * * * Çapkınlığını bir örnekle anlatayım. Sık sık Kızılay'da birlikte volta atardık. Ben o günün modasına uygun biçimde hızlı sol analizler yaparken, o birden yanımdan kaybolurdu. Bir bakardım, Atilla beni bırakmış, bir kızla yan yana yürüyor. Anlatacağım olay işte böyle hızlı bir çapkının başından geçmiş. Bana hiç anlatmamıştı. Emekli olduktan sonra hatıralarını yazmış. Çok da güzel bir kitap olmuş. Adı, ‘‘Gazeteci olmak, önce adam olmak demektir’’. Ben Paris'te doktora yaparken Atilla da bir başka bursla oraya gelmişti. Orada çok tatlı günlerimiz oldu. Champs Elysee'deki Türkiye turizm bürosunda, yine fakülteden arkadaşımız Canan Tangün çalışıyordu. Zaman zaman ona uğrardık. Atilla bir gün yine Canan'ın yanındayken, Tercüman Gazetesi'nin Paris Temsilcisi İlhami Polatay gelmiş. Bir süre sohbet etmişler. Atilla o günlerde Ankara'ya dönecekmiş. Polatay, ‘‘Bir gazeteci arkadaşım somon fümeyi çok sever. Küçük bir paket yapsam, ona götürür müsün’’ demiş. Atilla da ‘‘Seve seve’’ diye cevap vermiş. Neticede Atilla somon füme paketini alıp, valizine yerleştirmiş. * * * O dönem ASALA terörünün doruğunda olduğu yıllar. Orly Havaalanı'nda uçağa binmeden önce Fransız gümrük memuru, Türk olduğunu görünce valizini açmasını istemiş. Valiz açılır açılmaz, somon füme paketi Fransız memurun dikkatini çekmiş ve ‘‘Bu pakette ne var’’ diye sormuş. Atilla da kendinden emin biçimde ‘‘Somon füme’’ cevabını vermiş. Memur, Atilla'nın yüzüne bakmış ve ‘‘Lütfen bu paketi açar mısınız’’ diye sormuş. Atilla, polisin bu güvensizliğine çok içerlemiş, ama yapacağı bir şey olmadığı için, sinirli bir hareketle paketin üzerinde kurdeleyi çıkarıp atmış ve ambalajı açmış. * * * Paketin içinden beyaz plastikten yuvarlak bir kutu çıkmış. O bölümü kitaptan aynen aktarıyorum: ‘‘Kutu yabancı gelmedi; benzerlerini La Fayette mağazasının vitrinlerinde görmüşlüğüm vardı. Şeffaf kapağından kutunun içinde kırmızı bir şeyler olduğunu fark ettim ve kapağı açınca donakaldım. Elimde kırmızı renkli bir kadın iç çamaşırı takımı tutmaktaydım...’’ Evet, yanlış okumadınız, kırmızı renkte, seksi mi seksi bir adet bayan külotu ve bir adet sutyen.... Atilla öyle ağzı açık kalakalmış. Kızararak gümrük memuruna bakmış. O, ‘‘Seni gidi çapkın seni’’ der gibilerden işaret parmağını sallıyormuş. Yüzünde de hınzır bir ifade varmış. Atilla utana utana olayın aslını anlatmaya çalışmış. Fransız memur ise, ‘‘Önemli değil, önemli değil’’ diyerek hınzırca gülmeye davam ediyormuş. Valizi kapatıp, bir an önce olay mahallinden kaçmaya çalışırken, Fransız memur önce güle güle demiş ve arkasından, daha da hınzırca bir şey söylemiş: ‘‘Bonne chance monsieur...’’ Yani ‘‘İyi şanslar bayım’’. * * * Atilla, gazeteci arkadaşı İlhami Polatay'a önce çok kızmış. Ama sonra hak vermiş. ‘‘Ne de olsa kırmızı sutyen meraklısı gazeteci arkadaşının adını saklı tutmak istemiştir’’ diye düşünmüş. Eee ne yapacaksınız, çapkın çapkının halinden anlar. Ben bu olaya çok güldüm. Tabii her iyi Türk gibi, sutyen ve külotun gönderildiği gazetecinin kim olduğunu çok merak ettim. Atilla kitapta sadece ‘‘Bir gazete yöneticisi’’ demekle yetinmiş. Adını söylemedi, koparabildiğim tek istihbarat şu oldu: Hálá hayatta olan bir meslektaşımızmış.