Ermeniler de açılım süreci istiyor
Abone olKürt meselesinin çözüm süreci Türkiye'deki Ermenileri de umutlandırdı. “Ermeni krizi de bitsin artık” diyen Ermeniler Erdoğan'ı umut olarak görüyor.
Türkiye-Ermenistan arasındaki protokoller ve yakınlaşma süreci
şu anda donmuş durumda. Yine de rafa kalkmış değil. Türkiye'nin
önceliği, PKK'nın silah bırakması ve sınır dışına çıkmasıyla
somutlaşacak, Kürt sorunun çözümü ve toplumsal barış süreci.
Bu noktadan sonra merak edilen bir başka soru da Kürt sorununu
çözmüş, içeride olduğu gibi dışarıda da istikrarı hedefleyen
Türkiye'nin, Ermenistan'la çözüm sürecine dönüp dönmeyeceği. 1915
Olayları'nın yüzüncü yıldönümüne sadece iki yıl kala, Ermenistan'ın
ve diasporanın 'soykırım' tartışmaları için harekete geçtiği
düşünüldüğünde, bu merak da artıyor.
Türkiye Gazetesi'nde yer alan habere göre Türkiye
Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nda
(TESEV) Ermenistan üzerine yaptığı
çalışmalarla tanınan Aybars Görgülü de “2015 yaklaşıyor.
Yurtdışında ciddi bir hazırlık var. 24 Nisan'da kamuoyunun
dikkatini çekecek aktiviteler bekliyorum. İddialı bir metin
hazırlanıyor, anmaya davet için. Aydınların imzasına açıldı. Avrupa
da organize edildi.” diyor.
DİASPORA BİLMİYOR
Türkiye Gazetesi'ne konuşan Türk-Ermeni İş
Geliştirme Konseyi Başkan Yardımcısı Noyan Soyak, Türkiye'deki
gelişmelerin diasporaya anlatılamadığını ima ediyor.
İŞ ADAMI NOYAN SOYAK
Önce güven sağlanmalı
Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi Başkan Yardımcısı Noyan Soyak,
Türkiye'nin 1915 Olayları'ndan ötürü her yıl ciddi bir lobi gideri
harcadığını anlatırken; bu konunun ancak diyalogla
çözülebileceğinin altını çiziyor. Üstelik geciktirilmeden…
“Bugüne kadar konuştuğum Ermenistan'da ve diasporada ne
kadar Ermeni varsa, bu acının tanınmasını ve anlaşılabilmesini
istiyor. Bir özürden ziyade, 'Tarihimizdeki bu olaydan
dolayı üzgünüz' denmesi... Terminolojinin biraz değişmesi
gerekiyor. Ermenicede de bu olayı 'büyük felaket' diye anıyorlar.
Soykırım kelimesi, Türkiye için çok hassas ise bu terminoloji
değişebilir. İki taraf da bu konuda adım atabilir. Ama önce
karşılıklı güven tahsis edilmeli. Bu güvensizliğin arkasında, iki
komşunun yüz sene boyunca birbirini hiç görmemiş olması
var.”
İNTERNET HABER'İN GÜNDEM HABERLERİ KATEGORİSİ DOPDOLU. DİĞER GÜNDEM HABERLERİNİ OKUMAK İÇİN
TIKLAYIN
Türkiye'de yaşanan bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, tüm bu
adımların diasporaya ve Ermenistan'a aslında yeterince
anlatılamadığını ima ediyor: “Diaspora için Ergenekon
davası çok karışık. Onlar süreci biraz da 'AK Parti hükümeti geldi.
Türkiye geçmişten biraz farklı şeyler söylemeye başladı' şeklinde
okuyor. Aydınlar düzeyindeki değişimi daha açık görüyorlar. İsmen
tanıdıkları, televizyonda gördükleri, kendi kentlerine gelen
aydınları görüyorlar.”
PROF. DR. MENSUR AKGÜN:
Türkiye, diasporanın paradigmasına saplandı
Yıllarca soykırım lafından korkup önüne 'sözde' ifadesini
koyduğumuz için yıllarca tartışamadık. Ermeni diasporası bize karşı
ne dediyse, aynen benimsedik!
Kültür Üniversitesi'ne bağlı Global Political Trends Center'ın
(gPoT) başında bulunan, aynı zamanda Uluslararası
İlişkiler Bölüm Başkanı da olan Prof.Dr. Mensur Akgün de Ermeni
meselesinin geçmiş ve güncel tarafını en iyi bilen isimlerden
birisi.
Akgün, “Türkiye ve Ermenistan arasındaki protokollerin
hayata geçirilebileceğini zannetmiyorum. Ama üçüncü taraflar
müdahil olabilir mi? Olabilir. Kafkaslarda istikrarın olması,
Rusların o bölgeden çekilmesi ve mümkünse üç ülke arasındaki
sorunun rayına oturtulması anlamında, ABD'nin çıkarı bizden fazla.
Üçüncü taraflar müdahil olursa, sorunun çözümü mümkün
olur” diyor.
Prof. Dr. Mensur Akgün 'soykırım' tartışmalarında,
Türkiye'nin Ermeni diasporasının paradigmasına saplandığını ve bu
konuyu açık biçimde tartışamadığını düşünüyor:
“Soykırım bireysel bir suç. Birileri bunu yapmışsa, onların
suçu. Bizim bunu sahiplenmemiz söz konusu değil. Tehcir sırasında,
birtakım insanlar tarafından bazı yerlerde soykırım suçu işlenmiş
de olabilir. Ama bu ne Osmanlı'yı ne de Türkiye Cumhuriyeti'ni
soykırımcı yapmaz. Ne zaman soykırımcı oluyorsunuz? 1948
Sözleşmesi, geriye doğru işlemiş olsaydı, 1915'te geçerli olmuş
olsaydı, o zamanki suçlular yaşamış olsaydı ve siz deseydiniz ki
'Ben bunları mahkemelerimde yargılamam', işte o zaman soykırımcı
olurdunuz. Yıllarca soykırım lafından korkup önüne 'sözde'
ifadesini koyduğumuz için yıllarca tartışamadık. Ermeni diasporası
bize karşı ne dediyse, aynen benimsedik! Aynı paradigmanın içinde
önce inkar ettik. Arkasından istatistik konuştuk.”
Tartışmalar istatistikte tıkanıyor
Türkiye-Ermenistan ilişkilerini kilitleyen en temel sorun, 1915
Olayları'nın 'soykırım' olarak tanınıp
tanınmayacağı. Ermeni tarafı, olaylara ilişkin '20. yüzyılın ilk
soykırımı' derken, bu süreçte yaklaşık 1.5 milyon sivilin kasıtlı
olarak öldürüldüğünü iddia ediyor. Türkiye'de yıllarca kabul gören
tez ise bu sayının 400 bin civarında olduğu. Yıllar yılı
istatistikler üzerinden yürüyen tartışmalarla bir yere varılamadığı
ve yeni şeyler söylemek gerektiği, 2008-2010 arasındaki yakınlaşma
süreciyle de açığa çıktı.
AGOS YAYIN YÖNETMENİ KOPTAŞ:
Tarih yeniden okunuyor, sıra 1915'e gelecek
“Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda attığı her adım,
Ermeni meselesi hanesine bir kazanç olarak yazılıyor”
Kürt sorununun çözümü noktasında, Ermeni sorunuyla ilişkisinin
nasıl kurulacağını sorduğumuz Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Rober Koptaş, Öcalan'ın konuşmasından, Türkiye'de Cumhuriyet
tarihine yönelik güçlü iki eleştirel tarih okuması olan İslami ve
Kürt okumaların birbirine iyice yakınlaştığı sonucunu çıkarmış.
Başbakan Erdoğan'ın Dersim özrüyle birlikte, Cumhuriyet tarihinin
yeniden okunmasına yönelik başlayan trendin, kökten bir okumayla
1915'i de beraberinde getireceğine inanıyor: “Muhtemelen
Başbakan şunun da farkında: O eleştirdiği pozitivist, tek tipçi,
İttihatçı tek parti zihniyeti; Dersimlilere reva gördüğünü, 1915'te
de Ermenilere reva gördü.”
Yaşanan değişimi toplumsal düzleme oturttuğunda, oldukça önemli bir
saptamada bulunuyor, Agos'un genel yayın yönetmeni: “Kürt
meselesinde olduğu gibi, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve bu
konuların daha özgürce konuşulabilmesi, İttihatçıların ve tek parti
döneminin yaptıklarının daha özgür yazılıp çizilebilmesi, nihayet
bunların müktesebat ve müfredat haline gelmesi sonucunda Ermeni
meselesi doğru anlaşılabilir. Bu uğurda, Türkiye'nin attığı her
adım, Ermeni meselesi hanesine bir kazanç olarak yazılıyor. Bence
Türkler için iyi olan, Ermeniler için de iyidir. Türkiye'nin
özgürleşmesi, demokratikleşmesi, daha çoğulcu bir yapıya kavuşması
hepimiz için iyidir. Ve ancak böyle bir Türkiye'de, 1915, Ermeni
meselesi özgürce konuşulabilir.”
Peki, Kürt meselesinde tıpkı Leyla Zana'nın “Bu meseleyi
ancak Erdoğan çözebilir.” düşüncesi, Ermeni sorununa
yönelik, Ermeniler içinde de kabul görüyor mu? Bu soruya şu cevabı
veriyor, Rober Koptaş:
“AK Parti'yi destekleyen epey Ermeni var. Vakıfların
mal-mülk sorunları, geçmiş haksızlıkların telafi edilmesi
noktasında AK Parti'ye inanç var; ama Ermeni sorunu, eninde sonunda
1915'e bağlandığı için çok daha büyük bir sorun. Ermeni meselesinin
çözümü de önümüzdeki 10 yılı düşündüğümüzde bir anlamda Erdoğan'a
bağlı. Çözümün kilidini elinde tutuyor.”
ÖLÜNCE GÖRDÜLER
Temas cenazesinde kuruldu
Diasporanın Hrant Dink'e bakış açısı neydi? Rober Koptaş, işin
ajanlık suçlamasına kadar vardığını anlatıyor. Ona göre diasporanın
Türkiye'yle gerçek bir temas kurabilmesi de Dink'in cenazesinde
gerçekleşebildi: “Yurtdışındaki toplantılarda 'Sen Türk
devletinin ajanısın. Seni, bizi ikna etmek, kandırmak için
görevlendirdiler. O yüzden güzel şeyler olduğunu söylüyorsun.'
diyen insanlarla karşılaştı.“