Ergun Babahan ile A'dan Z'ye

Abone ol

Ergun Babahan, iş yoğunluğundan koşuşturmaktan henüz gazetenin başında olduğunu bile hissedemediğini söylüyor.

Ergun Babahan, ne zaman gazeteciliğe başladı, asıl mesleği neydi? Sabah'ın başına nasıl getirildi, başarılı sayıyor mu kendini? Sabah'ta tetikçi yazar var mı? Daha önce tetikçilik yapan bir yazar hangi gazeteye gitti? İşte tüm bu soruların cevabını Babahan, kendi emrinde çalışan Balçiçek Pamir'e açıkladı: SABAH Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan'a göre sürekli tiraj kazanmanın sırrı sadece ilkeli gazetecilik yapmakta gizli. Ergun Babahan, iş yoğunluğundan koşuşturmaktan henüz gazetenin başında olduğunu bile hissedemediğini söylüyor. Pazartesi Sohbetleri'ne başladığımdan beri peşindeyim. Allem etti kallem etti 6-7 aydır beni atlatmayı başardı. Genel Yayın Müdürüm Ergun Babahan'dan bahsediyorum. Arada bir de başka gazetelerle röportajlar da gerçekleştirdi. Son günlerde ya benim söylenmelerimden bıktı, "Yapalım da bir söyleşi bitsin bu çile" dedi ya da gizliden gizliye beni sınava tabii tuttu "Bakalım nasıl konuşuyor var mı bir yanlışı?" diye... Uzun lafın kısası en zor randevu aldığım konuklarımdan bir tanesi oldu SABAH Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan. Elime fırsat geçti bırakır mıyım, teyp de açık sordum da sordum. İçten, sıcak bir o kadar samimi cevaplar verdi, hiçbir soruma da kızmadı! ADLİYEDE ÇALIŞMADIM * Gazetecilik sevdası ne zaman başladı? -Benim herkesten biraz daha ters olarak geç başladı. Avukatlık stajımı yaptıktan sonra. * Hukuk okudunuz değil mi? -Evet. İstanbul'da hukuk okudum. İzmir'de bir yıl staja devam ettim. Dört beş ay avukatlık da yaptım. Avukatlığı çok sevmedim. * Niye? -İdealisttim, solcuydum. Yani para kazanmak duygusu yoktu içimde, daha farklı bir şey yapmak istiyordum. * Avukatlık çok para kazandırıyor muydu? -Ben başarılı olursan her işin para getireceğine inanıyorum. Doktorluk, gazetecilik. O zamanlarda eğer üzerinde dursaydım avukatlık da bana para getirebilirdi. * Peki gazetecilik nereden çıktı? -O sıra askere gittim, yedek subaylığımı İzmir'de yaptım döndüm. 12 Eylül olduğu için üniversiteye giremedim.Yanında çalıştığım avukat vasıtasıyla Yeni Asır'a Güngör Mengi'ye gittim. Başlayış o başlayış. 2,5 yıl orada çalıştım. Üç ay yine gazetenin katkısıyla Londra'ya gittim. ÜÇ KADEHİN SONUNDA * Gazetede ne tür haberler yapıyordunuz? -Muhabir olarak gidip adliyedeki arkadaşlarımla karşılaşmayayım diye adliyede ve poliste çalışmama kararım vardı. Siyasi partilere baktım, özellikle de ANAP'a. * Solcu, idealist bir delikanlı olarak... -Eh işte. Fuarda bir iki yıl magazin muhabirliği bile yaptım. * Hangisi keyifliydi magazin mi siyaset mi? -Tabii ki siyaset. Zaten iki-üç yıl sonra bir grup arkadaşımla bir solcu gazete çıkardık. "Demokrat Ege"nin ömrü sadece üç ay sürdü. Bir süre işsiz kaldım ardından İstanbul'a bir ajansla görüşmeye geldim. O akşam Umur Talu'nun Genel Yayın Müdürü olduğu Söz Gazetesi'nin yemeğine gittim. Ziya Bar'da, üçüncü kadeh rakının sonunda Söz'de işe başladım. * Peki Sabah'a geçiş? -O çok sonra oldu ondan önce Hürriyet var. 6 ay Söz'de hazırlık devresi geçti. Çıkacağı gece Sabah Grubu gelip baskın yapınca biz Umurlarla ayrıldık. Sonra Hürriyet'te istihbaratta çalışmaya başladım. Fakat ben Hürriyet'te mutlu olamadım. O dönemde gazeteciler cemiyetinin ilan ettiği Stanford'daki bir bursa başvurmuştum. Kazandım ve bir yıllığına Amerika'ya gittim. KATI BİR YER HÜRRİYET * Hürriyet'te niye mutlu olamadınız? -Sıkıcı geliyordu Hürriyet bana. Çok devlet dairesi havası veriyordu o zamanlar. Sabah kültüründe yetişmiş birinin Hürriyet'te çalışması çok kolay değil bence. * Neden? Nasıl bir fark var? -Şimdi Ertuğrul Özkök geldikten sonra ne olduğunu bilmiyorum ama çok hiyerarşik ve katı bir yerdi Hürriyet. Yani örneğin yayın yönetmeniyle görüşmek için on gün önceden randevu alırdın. Zaten Hürriyet'ten ayrılmam da o yüzden oldu. O ara Zafer Mutlu ile bir araya geldik ve ben Sabah'a başladım. Bir yıl boyunca Selahattin Duman'ın yardımcılığını yaptım. * Nasıldı Selahattin Duman ile çalışmak? -Çok zordu. O geç gelirdi, geç vakte kadar kalırdı gazetede. Ben de sabah erken gelirdim ama onunla kalırdım o saatlere kadar. Haftanın yedi günü çalışıyordum. Bir yılın sonunda çok bunaldım, sıkıldım. Sonra bir gün Maryland Üniversitesi'ndeki bir bursa başvurdum. Amerikan Dış politikası süreci üzerine. Zafer Bey bana daha üst bir pozisyon önerdiği gün bunu söyledim. O da bana "Bu son olsun sen bunları alışkanlık haline getirdin" dedi. Gittikten beş ay sonra yazı işleri müdürü olarak döndüm. * Bir yerde fazla çalışınca bunalıyor musunuz? Hep "Sıkıldım, yurtdışına gittim" gibi bir cümleniz var. -Gençlik yıllarımda vardı. Daha çabuk sıkılıp, yoruluyordum. Heyecan istiyordum. İş bir süre sonra rutine biniyordu. Spor yapamaz olmuştum. Akşam yorgun argın çıkıyordum, sosyallik yoktu. * Sabah'ın o şaşalı dönemlerinde de mi sosyal hayat yoktu? -Son iki üç yıl şaşa oldu. Belki diğer gazetecilere göre daha iyi para kazanıyorduk ama öyle uçuk yaşamıyorduk ki. 99 yılının sonunda onun da yorgunluğu hissedilmeye başlamıştı üzerimde. İşten iyice soğumuştum ve bu durum gazeteye de yansıdı. Ayrıldım, üç dört ay sonra Yeni Bin Yıl'ı yaptım. Sonra bildiğin gibi Etibank krizi geldi. Vaktiydi, ayrıldım. * Neden vaktiydi? -Fazla Sabah olmuştu.O ara Bilgi Üniversitesi'nde hem ders verdim, hem uluslararası İnsan Hakları Hukuku üstüne master yaptım. O kış Akşam'ın Ankara Temsilciliği'ni 6 ay yürüttüm. Sonra Ercan Arıklı'nın yanına dergi grubuna geldim. Sonra da burası. BİR HAFTADA 2.5 KİLO * Size SABAH için ne zaman teklif geldi? -İş ayyuka çıktıktan sonra ben zaten profesyonel refleks olarak bana teklif getireceklerini biliyordum. Dinç Bey çağırdı yanına gittiğimde Hıncal Abi de vardı. Bana teklif yapıldığında Güngör Abi'nin de istifa mektubu gelmişti. * Ne hissettiniz? Her gazetecinin ulaşmak istediği nokta gazetenin başıdır. -Bilemedim. Aklım tamamen gazeteyi sarsıntıdan kurtarmakla meşguldü. O üç dört gün altüst olmuştum. Sen yakından biliyorsun zaten. Bir haftada 2,5 kilo verdim. Eve ancak uyumaya gidiyordum. Kötü bir dönemdi ama heyecanlıydı, adrenalin yüksekti. * O zaman koşuşturmaydı, şimdi hissediyor musunuz artık Sabah'ın başında olduğunuzu? -Daha değil. O hisse ben yavaş yavaş erişeceğim herhalde. Geçmişi inkar ederek hiçbir yere varamayız Yöneticiliğinin yanısıra köşe yazarı olan Ergun Babahan, zaman zaman yazılarında medyadaki kirlenmeyi sorguluyor * Niye köşe yazmaya karar verdiniz? Zor değil mi hem idarecilik hem yazarlık? -Sabah'a yönelik eleştiriler ya da haksız yazılar olduğu dönemde, Sabah'ın gerektiğinde kavgasını verecek hakkını arayacak bir köşe olması gerektiğini gördüm, öyle bir eksiklik hissettim. * Cevap vermemek daha iyi değil mi? -Hayır. Bu bir eksiklikti bizim gazetede. Sırf Sabah üstüne yazmak değil ama gerektiğinde Sabah için kavga edecek, rakip grupların yanlışlarını kağıda dökebilecek bir köşeye ihtiyaç vardı. * Peki uzun süren bu "etik" konusunu yazmak aklınıza nereden geldi? -Bir özeleştiri yapması gerekiyordu Türk medyasının. Sabah'ın da. Bence bir ülkede genel bir ahlak çizgisi olur herkes ona uyar. Ama medyanın siyasetle ilişkisi çarpıktı. Bu yüzden özellikle Türkiye'de medyanın siyasi iktidarla ilişkisini sorgulamaya çalıştım. * Çok tepki topladınız bu yazılarla, hem olumlu, hem olumsuz. Özellikle Fatih Altaylı sizin bu konuda söz söyleme hakkınız olmadığını yazdı. -Herkesin kendi fikridir. İnsanlar istediklerini yazabilirler. Geçmişi inkar ederek bir yere varamayız. Ben o geçmişin en tepe noktasında değildim. Ciddi sorumluluklarım yoktu. * Nuriye Akman sizinle yaptığı söyleşisinin girişine "Etibank günah galerisinin suç ortaklarından biriyle konuştum" diye yazdı... -O kadarı çok fazla. İnsaf yani. Ben bankanın karda zararda olduğunu bile bilmem. Benim suç ortaklığım sadece yayın politikasına karşı direnmemekte olmuştur. * Hürriyet batık bankaların öyküsünü yayınladı dizi olarak. Siz de tepki gösterdiniz. Dizinin toplumu bilgilendirmek açısından hiç gazetecilik tarafı yok muydu? -Bence yoktu. Niyete bağlıdır gazetecilik olup olmadığı. Öfke ürünüydü. Örneğin Halit Cıngıllıoğlu yoktu orada ama o da büyük batıkla batmış bir bankacı. Niye ona yer verilmedi madem bir dizi yapılıyor? Buna sinirlendim, bunun için yazdım köşemden. Yani karşı tarafın patronunun sevdiği veya sevmediği tip bankacılar arasında kendi kendine yapılan bir dizi. Haber böyle olmaz. Gazetecilik hiç olmaz. Okuyucu tetikçiyi tanıyor * Yazılarınızda medyadaki tetikçilerden bahsediyorsunuz. Kim bunlar? Hala var mı bunlardan? -Var. Tabii artık herkes kimin tetikçi köşe yazarı olup olmadığını biliyor. Okur daha da çok anlıyor. Yani patronun çıkar dengesine göre rakiplere vurup vurmamak vesaire... Sabah'ın bu anlamda tetikçi yazarı olmadı. * Hiç mi olmadı? -Aslında çok kısa bir dönem oldu ama isim vermeyeyim çünkü bu grupta değiller artık. Bir iki deneme oldu ama sonra bağımsızlaştı. Tetikçilik çok tehlikeli. Örneğin patron kendi amacıyla gazeteye haber koydurdu, manşet attırdı.Ve bir banka sahibine ya da ticari bir rakibe kötü bir şey oldu. İşte bu durum belli bir süreden sonra kültür haline gelebilir. Yayın yönetmeni, ardından muhabire kadar bulaşır. Gazete gazete olmaktan çıkar ve herkes bir anda tetikçi olur, farkına bile varamazsın. * Yani 5 yıl sonra bir bakmışsınız ki siz, ben herkes tetikçi olmuş. Fark etmeden insan o hale gelebilir mi? -Hayır öyle değil. Tetikçi köşe yazarları gönüllü oluyorlar zaten. Normal bir köşe yazarını tetikçi yapamazsın. O kabul etmez bunu ağır gelir. Ama birini sırf bu iş için işe alıp o amaçla kullanırsan, öyle beslersen onun da hoşuna gider bir süre sonra. YASAKLAR BİTTİ ARTIK * Bir söyleşinizde kavgayı sevmeyen bir yapın olduğunu söylüyorsunuz ama şimdi bir kavganın ortasındasınız. Nedir Hürriyet ile Sabah'ın alıp veremediği? -Bizim Hürriyet ile kavgamız yok. Sadece onların bize karşı hasmane bir tutumu var. Hürriyet'in bence, artık Sabah'la rekabet kuralları içinde varolmayı sindirmesi gerekiyor. Sabah'ı hazmetmeleri gerek. Hürriyet'in, Sabah'ın Aydın Doğan'ın denetiminde olmayacağını, batmayacağını kabul edip bizimle diğer rakipleriyle olduğu gibi yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. Sabah'a manşet attıramayacaklarını, gazete fiyatını dikte ettiremeyeceklerini, reklam fiyatlarını ortak belirlenemeyeceğini, adam alma yasağı gibi bir şey olmayacağını görmeleri ve kabul etmeleri lazım. * Bitti mi artık iki grup arasındaki centilmenlik anlaşması? -Bitti o yasaklar. Örneğin biz Ankara Temsilcimiz Muharrem Sarıkaya'yı Hürriyet'ten aldık. * Günün birinde Hürriyet'te çalışır mısınız? -Sanmıyorum, yani çalışmam. * Niye? -Hürriyet Türkiye'nin köklü ve saygın gazetesi, öyle sıradan bir ürün değil. Bugünkü patronajı ve anlayışıyla Hürriyet'te çalışmam demek istedim. YARIN Hükümeti başarılı buluyor mu? Türkiye'de hangi haberler "tabu"dur? Balçiçek PAMİR

Günün Önemli Haberleri