Ergenekondan tek iyi haber!

Abone ol

Ergenekon'la ilgili hep kötü haber verilecek değil ya, bu kez iyi haberi ‘Belgelerle Ergenekon’ Kitabının yazarı; Saygı Öztürk verdi.

ZÜBEYİR KINDIRA
İNTERNETHABER

ANKARA- Ergenekon konulu kitap yazanlardan biri de Araştırmacı gazeteciliğin usta kalemlerinden Saygı Öztürk. Öztürk, ‘Belgelerle Ergenekon’ kitabı ve Ergenekon’un bilinmeyen yönlerine ilişkin olarak İNTERNETHABER’e özel röportaj verdi. Öztürk, kitabı yazarken Ergenekon’a madalyonun öteki yüzünden bakmaya çalışmış… Saygı Öztürk ile 9. baskısını yapan ve en çok satanlar listesine giren kitabı ve Ergenekon’u konuştuk: 


ERGENEKON'LA İLGİLİ İYİ HABER: DAVA NE ZAMAN BİTER?
Çerçevesi çizilmemiş bir dava 20 ekim de başlayacak. Bu bilgiyi de ilk kez sizinle paylaşıyorum. Davaya bakacak olan İstanbul 13. ağır ceza mahkemesine 2 yeni hakim ataması daha yapıldı. Toplam 5 hakim arasından mahkeme başkanı heyette kimin yer alacağını belirleyecek. Ve bu heyet Ergenekon davasına bakacak. Oluşturulacak ikinci bir heyet ise ağır cezanın mevcut davalarını yürütecek. Yeni işler, yeni davalar kabul edecek. Bu da şunu gösteriyor. İddianamenin hazırlanması 14 ay sürdü ama dava en azından 14 yıl sürmeyecek. Sürekli yargılama yapılacağı için dava tahminlerden çok önce sonuçlanacak. Bu da belki de Ergenekon ile ilgili en iyi haber. Çünkü tutuklular bir an önce davanın sonuçlanmasını bekliyor.
ERGENEKON ARANIYOR DEDİM

-  Ergenekon Türkiye’nin gündemini meşgul etmeyi sürdürüyor. Bu konuda bir çok kitap da yayınlandı. Ancak hala toplum Ergenekon’un ne olduğunu çözemedi. Sizin yeni çıkan ve kısa sürede 9 baskı yapan “Belgelerle Ergenekon” isimli kitabınız, bu konuda yazılan tüm yazı ve kitaplardan farklı. “Belgelerle Ergenekon” kitabını nasıl, hangi yöntemle ve hangi amaçla hazırladınız.?

ÖZTÜRK: Ben, her şeyden önce gazeteci olarak sıcak olayların her zaman içerisindeydim. Şemdinli olayı olur, onunla ilgileniriz; Ergenekon olur, Ergenekon ile ilgileniriz. Dolayısıyla, özellikle terör, irtica gibi benim özel ilgi alanıma giren konularda, gündem neyse bu gündemin içerisine giriyoruz. Ergenekon diye bir örgütün varlığını 2 Ağustos 2007 tarihli Tempo dergisinde yazdım. Hatta Tempo dergisine polis Ergenekon adında bir örgütü arıyor diye ilk haberi verdiğimde oradaki arkadaşlar da “böyle bir şey mi olurmuş” diye pek ilgi göstermediler. Ben ise Türkiye’nin yakın gelecekte esas gündemi bu olacak, Türkiye bu olayı konuşacak dedim ve haberi verdim. Sonuçta, haberi biraz istemeye istemeye-biraz da hatırımız için-kullandılar. Ergenekon-Lobi örgütlenmesi ve bununla birlikte “Ayrık Otu“ adında bir projeyi anlatan belgeler vardı. Bunları da kamuoyunun gündemine ilk defa ben getirdim.

SORULARDA ERGENEKON VARDI

- Nasıl buldunuz bu belgeleri? Nasıl bir bağlantı kurdunuz?

ÖZTÜRK: O sıralarda yazar Ergün Poyraz tutuklanmıştı; Emin Şirin gözaltına alınmıştı. Emin Şirin niye gözaltına alınır? Ergün Poyraz niçin tutuklanır? Acaba bu isimlerin bizim bilmediğimiz bir bağlantıları mı var diye merak ediyordum tabii. Bulduğum, ulaştığım birtakım soruşturma ifadelerinde ilginç soruların sorulduğunu tespit ettim. Mesela, “ele geçirilen belgeler arasında yer alan Ergenekon-lobi örgütlenmesi hakkında ne biliyorsunuz?” diye soru yöneltiliyor. Yine, Ergenekon’un yapısı anlatılıyor ve bu yapıyla nasıl bir bağlantınız var diye soruluyor. Ergenekon diye bir yapılanmanın olduğunu, polisin bu yapılanmayı çözmeye çalıştığını ve mensuplarını aramaya koyulduğunu, temin ettiğim bu ifade metinlerinden öğrenmiş oldum. Dolayısıyla, yakalanan, gözaltına alınan tutuklanan kişilerin ifadelerine ulaştıkça tamamen konunun Ergenekon isimli terör örgütü olarak nitelendirilen bir yapının üzerinde tartışılmaya başlandığını tespit ettim. Bu aşamada gözaltına alınanlarla, tutuklananlarla ilgili emniyet tutanaklarına ve soruşturma konusu olan belgelere ulaşmaya başladım. Her bilgiye ulaştıkça, zaten sıcak haberlerin her zaman içerisinde olduğunuz için, ister istemez belge sayınız artıyor, yeni bilgilere ulaşıyorsunuz, bilgi alanınız genişliyor, bunları haber olarak yazmaya başlıyorsunuz.

HERKESİN GÖRÜŞÜNÜ ALIRIM

Elbette ben gazetecilikte şuna çok önem veririm: Mutlaka ve mutlaka her iki tarafın da görüşünü almaya çalışırım. Şimdi insanlar tutuklanmış, bunların avukatları aracılığıyla bunlara ulaşırsınız. Bunların aileleri vardır, eşleri vardır, çocukları vardır. Bunlara göndermiş olduğu mektuplar vardır diye bunlara ulaşırsınız. Ben de böyle bir yöntem izleyerek bu kitabı hazırladım. Muzaffer Tekin’in bana gönderdiği mektuplar oldu; Veli Küçük’e, aynı zamanda avukatı olan kızı aracılığıyla sorular yönelttim. Ondan cevaplar geldi. Bunları yazdım. Hemen bütün tutukluların ve gözaltına alınanların ifade tutanaklarına ulaştım. Derken o kadar malzeme birikti ki…

SUÇ OLUR DİYE BEKLEDİM

- Neden o tarihte bu belgeleri kitaplaştırmayı düşünmediniz?

ÖZTÜRK: Bütün bu bilgileri sıcağı sıcağına kitap yapabilirdim, satış patlaması olurdu o zaman. Ama, ben de resmen suç işlemiş olurdum. Çünkü, iddianamesi hazırlanmamış bir olayı, yayın yasağı varken, kitap haline getirmek gerçekten suçtur. Belki, kısmen, bölüm bölüm gazete haberi olarak verebiliyorsunuz, orada sonucuna katlanabilirsiniz ama kitap olunca o iş farklı bir boyut kazanıyor. Dolayısıyla, elimdeki bilgi ve belgeleri kitap haline getirmekte hayli geciktim. Sonuçta iddianamenin hazırlanmasını beklemek zorundaydım, bu yüzden gecikme oldu. Tabii, gecikme olunca olayların birçoğu da elinizde patlıyor.

- Elinizde patlayan belgeler neler?

ÖZTÜRK: Mesela, Ergenekon soruşturmasının başlamasına neden olan Ümraniye’deki bombaların imha edilmiş olduğunu gazetelere haber olmasından aylar önce biliyordum. Ama, kullanamıyordum. Örneğin Alpaslan Aslan’ın babası İdris Aslan ile temas kurdum. Veli Küçük ile Alpaslan Aslan’ı yan yana gösteren, dolayısıyla Alpaslan Aslan’ın Ergenekon bağlantısının kanıtı olarak gösterilen o meşhur fotoğraf ile ilgili olarak diyor ki babası, bu benim oğlum değil. İnsan, oğlunu tanımaz mı fotoğrafından. Ben ne yaptım? Fotoğraftaki kişinin İdris Aslan’ın oğlu olmadığını, Stockholm’de yaşayan falanca kişi olduğunu tespit ettim. Çünkü, babasıyla da gazeteci olarak bağlantıya geçiyor, haber alıyordum. Ancak aradan biraz geçince bir de bakıyorsunuz ki, basında bir haber çıkıyor. Haber, fotoğraftaki kişinin Alpaslan Aslan olmadığını, Azeri bir genç olduğunu belirtiyor. Halbuki bu haber benim elimde üç-dört aydır beklemekteydi. Dolayısıyla her haberi özel olarak tutmak mümkün değil. Bu yüzden kitaptaki bazı bölümlerin biliniyor olması mümkün. Ancak, ben her haberin farklı boyutlarını, göz ardı edilen yönlerini de kitaba aldığımı söyleyebilirim. Kitabın esas özelliği tamamen belgelerle ve farklı bilgilerle hazırlanmış olmasıdır.

YAZILANLARIN ÇOĞUNUN İÇİ BOŞ

-Sizi böyle bir kitabı hazırlamaya iten etmen Ergenekon tartışmalarında gördüğünüz eksiklikler miydi?


ÖZTÜRK: Ben, doğrudan belgelerle çalıştığım, ideolojik yorumlardan kaçındığım için o zamana kadar Ergenekon ile ilgili ne yazılmışsa içinin boş olduğunu gördüm. Şu anlamda söylüyorum: Şimdi, diyelim ki, Veli Küçük, örgütün lideri olmakla suçlanıyor. Doğu Perinçek, örgütün lider kadrosunda. Kemal Alemdaroğlu, örgütün lider kadrosunda. İlhan Selçuk, örgütün lider kadrosunda. Lider kadrosunda bu kadar meşhur insanların, saygın gazetecilerin olduğu bir örgüt ile ilgili olarak, bu insanlara ne sorulmuş, neyle suçlanmış merak ediyorsunuz. Şimdi bunların hepsi, basında çok farklı şekillerde çıkıyor. Veli Küçük kime bomba vermiş, İlhan Selçuk kiminle konuşmuş hep bölük pörçük ve bu isimleri suçlayıcı bir önyargıyla basında haberler çıktı şimdiye kadar. Yani tek taraflı bakıldı. Bu kişilerin aleyhine olabilecek haberler hep ön plana çıkarıldı, başka bilgiler ve belgeler göz ardı edildi. Gözaltına alınan bu kişiler ne söylemiş, bu iddialara verilen savunmalar neydi? Bunları ne yazık ki, basında hiç görmedik. Olayın çarpıcı, yani haber niteliğinde olan bölümünü alıyorsunuz gerisine karışmıyorsunuz. İşte ben bu yüzden hiç kelimelerine bile dokunmadan, hiçbir sansüre tabi tutmadan, belgelerde ne yazıldıysa tamamını, olduğu gibi kitaba aktarmayı uygun buldum.

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

- Siz madalyonun öbür tarafını da göstermeye çalışıyorsunuz galiba…

ÖZTÜRK: Evet. Çünkü, bu insanlar şu anda cezaevinde. Sesleri çıkmıyor. Avukatları dışında seslerini duyuracak bir mecraları yok. Avukatlar da ne kadar yeterli olur malum. Her insan meramını en iyi kendisi açıklar. Medyada bu insanlarla ilgili sürekli yayın yapılıyor. Bu insanların kendilerini savunmaları, açıklama yapmaları, telefonla yayınlara bağlanmaları, olanca iddiaya cevap vermeleri mümkün değil. Dolayısıyla bu insanların, derli toplu olarak, sadece emniyette sorgulama sırasında verdikleri cevaplar var. Bunları kamuoyunun bilmesi halinde sağlıklı bir değerlendirme yapmanın olanaklı hale gelebileceğini düşünerek, bu soruşturma belgelerini aynen kitabıma aldım. Çünkü, en azından bu Ergenekon denilen terör örgütünün yapısı nasılmış, amacı neymiş, bu ele geçirilen belge neymiş, bunlarla ilgili ne tür suçlamalar varmış bunları da insanlar görmüş oluyor böylece. Tabii, ben bu belgeleri koymakla yetinmedim. Bu olayla ilgili olarak gözaltına alınan, tutuklanan insanların yakın çevresiyle, gözaltına alınıp bırakılanlarla da görüşmelerim oldu. Bunları da kitabıma eklemeyi uygun buldum. Bu yöntemin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu kitabı hazırlarken öncelikle yasaları çiğnememeyi ilke edindim. Ayrıca, insanların özel yaşamlarının fütursuzca sergilenmesinden rahatsızlık duyduğum için kitaba koyduğum belgelerde yer alan ancak suçlamayla ilgisi olmayan özel telefon konuşmalarını ayıkladım. Şunu da yaptım; bu soruşturma kapsamsında çok ağır suçlamalar var. Kitabı hazırlarken, yapıldığı söylenen suçlara tepki duyanlar, galeyana gelenler, tahrik edilen insanlar bu suçlanan insanların özel mekanlarına, işyerlerine zarar verebilirler belki diyerek belgelerde yer alan açık adresleri ve telefonları da çıkardım.
Bu insanların hedef olmalarını ve benim kitabımdan adreslerinin, telefonlarının öğrenilmesini istemedim. Yine, terörle mücadele şubesinde ifade alan komiserlerin de isimlerini saklı tuttum. Onların da, mesleki ya da başka bir şekilde zarar görme riskleri var, buna da dikkat ettim. Zaten terörle mücadele yasasına göre sorgulama yapan insanların isimlerini açıklamak suçtur. Bu konularda herkesin duyarlılık göstermesi gerekiyor. Yani ben kitap yazayım diye, suçla ilgisi olmayan her bilgiyi aktarmanın alemi yok. Böyle bir duyarlılıkla hazırladım kitabımı.

ÖZ’E İNCELEMEYİ BİLİYORDUM

SORU:
Ama sizin gösterdiğiniz bu özeni savcılar ve bazı basın organları göstermedi. Hatta bu konuda savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ve şimdi Adalet Bakanı savcılar hakkında inceleme başlatıldığını bildirdi. Ne diyorsunuz?

ÖZTÜRK: Ben mesleki sorumluluğumun gereğini yerine getirdim. Diğer meslektaşlarımın ve cumhuriyet Savcısının işlerine karışmam. Cumhuriyet savcıları hakkında inceleme başlatılması da kuşkusuz bu konuda 20 aşkın şikayet üzerine geç de olsa başlatıldı. Şikayet konuları savcı Öz’ün mutlaka suç işlediği anlamına gelmez. İncelenecek, gerekirse soruşturulacak. Sonucun nasıl olacağını bilemem ama iddianame de ne tanık ne de sanık olan kişilerin telefon konuşmalarının yayınlanması suçla ilişkisi olmamasına rağmen bunların açıklanması doğrusu insanı ürkütüyor. Ben Adalet Bakanı açıklamadan önce bu şikayetler ve inceleme hakkında bilgi edinmiştim. Benim için sürpriz bir açıklama değil bakanın açıklaması. Gazeteci olarak zaten haberim oldu.

OLAYIN BAŞI SONU BELLİ DEĞİL

- Ergenekon soruşturmasında suçlanan kişilere nelerin sorulduğunu ve bu sorulara nasıl cevap verildiğini ilk defa sizin kitabınızda derli toplu bir şekilde görme fırsatı bulduk. Kitabınızda aktarılan cevaplara bakıyoruz, zanlıların çoğu birbirlerini tanımadıklarını ifade ediyorlar. Oysa suçlama, bu isimlerin bir “terör örgütü” kurdukları şeklinde. Yargılama sürecini çetrefilli hale getirecek bir durum olarak görüyor musunuz bunu?


ÖZTÜRK:
Şimdi zaten ortadaki 2500 sayfalık iddianame, 400 küsur klasörlük belgelere baktığınızda bu olayın başı sonu nedir belli değil. 20 yıl önce meydana gelen olayların sorumlusu da Ergenekon. Hizbullah’ın, PKK’nın, sol örgütlerin gerçekleştirdiği her eylemin, her cinayetin nedeni de Ergenekon. Belki önümüzdeki dönemlerde meydana gelecek olayların nedeni de Ergenekon olacak. Dolayısıyla Türkiye’de bu şekilde her olayın nedenini Ergenekon’un üzerine yıkarak birileri bir şeyler yapmak istiyor ama bunlar bana göre ülkeye çok büyük zararlar veriyor.

ERGENEKON YAFTASI

Yasa dışı terör örgütleriyle mücadele, hangi düşünceye sahip olursa olsun, devletin görevidir. Ama bu güne kadar yüce mahkemelerimizde hüküm giymiş, yargılanmış, Yargıtay tarafından davaları onaylanmış, itiraz edilmiş, tekrar yargılanmış yani her türlü yargı aşamalarından geçmiş insanlar bakıyorsunuz başka bir örgüt mensubuyken birdenbire Ergenekon üyesi oluveriyorlar. Herkesin üzerine bir Ergenekon yaftası yapıştırıldı ve diğer örgütler adeta gizletildi. Bu yaklaşımla Türkiye hiçbir yere varamaz. Terör örgütü varsa bunu ortaya çıkarması gereken makamlar bellidir. Yani Türkiye’de bugüne kadar bu olaylarla ilgili, terör eylemleriyle ilgili görev yapan Cumhuriyet savcılarının, savcıların iddianamelerini inceleyip karar bağlayan mahkeme hakimlerinin, bu mahkemelerin kararlarını yeniden inceleyen Yargıtay üyelerinin hepsi mi yanlış yaptı? Türkiye’de herkes yanlış yaptı. Emniyetin ilgili birimleri, istihbarat örgütleri herkes yanlış yaptı bir tek İstanbul Cumhuriyet savcısı mı doğru yapıyor. Bu soruşturmayı yürüten savcıların Türkiye’deki her olayı Ergenekon’a bağlamaları ne kadar doğru, tartışılır.

KOLAYCILIK YAPILIYOR

Çünkü işin bu hali, bazı grupların belli çevrelerin işine geliyor. Necip Hablemitoğlu, katledildi. Siz O' nun katilini bulun. Cumhuriyet savcısından beklenen budur. Yoksa Ergenekon öldürmüştür deyip içinden çıkılamaz, çıkılmaması gerekir. Bunlar işin kolaycılık tarafı. Ayrıca, özellikle Atatürk diyen, cumhuriyet diyen, laiklikle ilgili sorunu olmayan kesimler bir yerde gözden düşürülmeye çalışılıyor. İşin başka ilginç boyutu şu: Belli yayın organları AKP’ye muhalif olan kişilerin, kesimlerin tamamını yasa dışı Ergenekon terör örgütünün üyesi olarak gösterme çabası içerisine girmiş durumdalar. Bana göre bunlar boş iddialardır ve önümüzdeki dönemde bu iddiaların ne kadar boş olduğunu hep beraber göreceğiz. Tabii bunları söylerken işin bir başka yönünü de gözden kaçırmamak gerekir. Türkiye’de Atatürk, vatanseverlik, Kuvayi Milliye, milliyetçilik gibi kutsal kavramların arkasına sığınıp bu değerlere hiç yakışmayacak hal ve hareketlerde, eylemlerde bulunanlar da var. Dolandırıcılık yapanlar, çek-senet mafyalığına soyunanlar bile görülüyor. Dolayısıyla bunlara da dikkat etmek, her Atatürkçüyüm, vatanseverim, Kuva-i Milliyeciyim, milliyetçiyim diyenlerin sözlerine de inanmamak gerekiyor. 



 

Günün Önemli Haberleri