Ergenekon'dan 'rüşvet soruşturmasına'
Abone olGazeteci Ergün Güven, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları deneyimlerinden yola çıkarak bazı bakanların çocuklarıyla üst düzey bürokratlar ve işadamlarını kapsayan son soruşturmayı irdeledi.
Türkiye'nin çok ses getiren ve dalga dalga süren operasyonlarının sonuncusunda gözaltı listesi; bakan çocukları, işadamları, belediye başkanı, banka genel müdürü, bürokratların isimlerinden oluştu.
Kamuoyu, son birkaç yıldır bu tür operasyonlara yabancı değil. İddialara inananlar olduğu gibi "bunlar uydurma, iktidarı yıpratmak için düzmece operasyonlar" diyenler de var.
Bir de "her ne olursa olsun bu kadar yolsuzluk iddiasının bir
şekilde ortaya atılması umut verici, devamı gelmeli" diyen bir
kitle mevcut.
Türkiye'nin komutan, rektör, akademisyen, gazetecileri gibi birçok önemli ismini 'terör örgütü ve darbe suçlamalarıyla hapse mahkum edilmesine nezaret eden fikir birliğinde' bir gerginlik başladı.
Önceleri 'aile içi kavga' gibiydi ama itişmeler yerini sert yumruklara bıraktı.
İçişleri Bakanının haberinin olmadığı operasyon
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarının ifadeye çağırılması, savcıların görevden alınması, zamansız atanması, dershanelerin kapatılması girişimi ve sonunda Hakan Şükür'ün bu çatışmanın kuşkusuz en belirgin yansımalarıydı.
Ama artık bu çekişme daha hassas ve kamoyunun daha yakından takip edeceği bir zemine çekilmiş durumda.
Ortada kim hakkında olursa olsun yıpratıcı ve aksi ispat edilse de iz bırakacak iddialar söz konusu.
Son operasyonun rüşvet, yolsuzluk gibi başlıkları var.
Anlaşıldığı kadarıyla hepsi de AKP iktidarını yakından ilgilendiriyor.
İşte bu konuda bugün neler olduğunu biraz daha iyi anlamak için yakın geçmişe ve operasyon içindeki mesajlara kısaca bir göz atmak yeterli.
Bir operasyon düşünün ki bu operasyondan mutlaka haberi olması gereken, bu operasyonları yürüten güvenlik güçlerinin baş amiri olan bir İçişleri Bakanı'nın haberi olmasın.
Üstelik bu durumdan soruşturmayı yürüten savcılığın en üst amiri olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın bile bilgi sahibi olmadığı anlaşılıyor.
Bu pek sık rastlanacak bir durum gibi görünmese de yakın zamanda bazı örnekleri yaşanmadı değil.
'Habersiz gözaltı uygulamaları' daha önce de yaşanmıştı
Balyoz soruşturması yürütülürken görevi başındaki bazı generallerin ve emekli kuvvet komutanlarının gözaltına alınması kararının kendisinden ve vekilinden habersiz alınması eski Cumhuriyet başsavcısı Aykut Cengiz Engin'i rahatsız etmiş ve harekete geçirmişti.
Engin kendinden habersiz gözaltı uygulamasına giden savcılar Mehmet Berk ve Bilal Bayraktar'ın görev yerlerini değiştirmişti.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın 'Oslo görüşmeleri' gerekçe gösterilerek ifadeye çağırılması, Gülen Cemaati ve AKP arasında yargı-hukuk zemininde ilerde neler olabileceğinin ilk işaretlerinden biriydi.
Başbakan Erdoğan "Beni alın o zaman" diyerek Fidan'ı korumuş ve MİT mensuplarının, görevin ifası sırasında işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle haklarında soruşturma yapılmasının kendi iznine bağlayan yasayı Meclis'ten geçirtmişti.
Üstelik Fidan'ı ifadeye çağıran iki savcı ve iki polis müdürünün görev yerleri değiştirilmişti.
Bugün durum yine farklı değil.
Kadrolaşma gözardı edilmemeli
Bakanların çocuklarının gözaltına alındığı operasyonları yöneten polis müdürlerinin görev yerleri değiştirildi.
Soruşturmanın başında olan savcılarla ilgili henüz bir değişiklik yok.
Hatta zanlı sayısı fazla olduğu gerekçesiyle dosyaya iki savcı daha atanmış durumda.
Tabi bu, geçmişteki deneyimlere bakıldığında savcıların görev yerinin değiştirilmeyeceği anlamına da gelmiyor.
Bu arada yargı ve emniyette ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın bu kurumlarda yıllardır süren kadrolaşmanın gözardı edilmemesi gerek.
Ama her ne kadar görev yerleri değiştirilse de 'Cemaate' yakınlığıyla bilinen kadrolar bir şekilde ciddi ve kamoyunun dikkatini çekebilecek şekilde iddialarla soruşturma başlatabileceklerini, üstelik bunu bir yıl süreyle büyük bir gizlilik içinde yapabileceklerini ortaya koyuyor.
Son yolsuzluk operasyonu da başsavcıdan habersiz yapılmış gibi görünüyor. Dolayısıyla bu nokta önemli.
Ortadaki bir ekip çalışması
Operasyonun bir yıllık teknik takip sonrası yapıldığı belirtiliyor.
Bu kadar uzun bir teknik takip yapılabilmesi için defalarca hakim kararı alınması gerekiyor.
Bir takibin yasal süresi bittiğinde yeni izin alınması gerekiyor.
Birkaç kez alınan bu izinlerin her seferinde aynı hakimden alınamayacağı ihtimali yüksek.
Dolayısıyla birden fazla hakimin, hakimlerin kararlarını yazılı hale getiren onlarca memurun bu operasyondan haberdar olduğu ortada.
Ama bu kadar kişinin bildiğini ne aynı çatı altındaki başsavcının ne de polis teşkilatının başındaki bakanın bilmemesi, son anda haberdar olmaları nasıl bir gizlilik sağlandığını ve nasıl bir ekip çalışması yapıldığını ortaya koyuyor.
İstanbul emniyetinde şube müdürlerinin yaptığı çalışmalardan da il emniyet müdürünün haberi yok.
Zekeriya Öz'ün varlığı
Soruşturmanın başında Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ün çıkması da manidar bir ayrıntı.
'Ergenekon' ve 'Şike' davalarının soruşturma aşamasını başlatan ve yürüten Öz'e o dönemde hükümet üyelerinin yaptığı açıklamalarla verdiği destek ortadaydı.
Hatta Başbakan Erdoğan'ın eski zırhlı makam aracı güvenlik nedeniyle savcı Zekeriya Öz'e tahsis edilmişti.
Bir zaman hükümet desteğini doğrudan gören savcı o hükümetin bakanlarını oğulları aracılığıyla olsa da bugün bir soruşturmanın konusu haline getirmiş durumda.
Cemaat-AKP çatışmasının daha çok ses getirecek bir alana, yargıya kaydırılmış olması devamının geleceğine işaret ediyor.
Eğer bu ciddi bir soruşturmaysa ve aba altından bir sopa gösterilmesi değilse; delil delili, bilgi bilgiyi doğuracaktır ve genişlemeye müsaittir.
'Dostlar arası bir tartışmanın' kılıçların çekildiği bir kavgaya dönüşmüş olması dikkat çekici.
Taraflardan biri geri adım atmadıkça ya da bir şekilde uzlaşılmadıkça şafak operasyonlarının kesilmeyeceği tahmin edilebilir.
Operasyonlarda nezaket
Öte yandan, böylesine hararetli bir çekişme içindeki operasyonlarda bu kez bir nezaket olduğu da açıkça görülüyor.
'Ergenekon' ve 'Balyoz' soruşturmasında komutanların, profesörlerin , gazetecilerin gözaltına alınmalarında çoğu şey kameralar karşısında yapılırken son soruşturmada pek öyle görüntü verilmedi. Tek görüntüsü olan zanlı, İçişleri Bakanının oğluydu.
En azından ilk etapta bakanların oğulları görüntülere yansımadı.
Soruşturmayla ilgili bilgiler ya da delil niteliğindeki belgeler önceki operasyonlarda bir şekilde sızdırılırdı.
Henüz bu operasyonda sızdırılmış bir bilgi belge yok gibi. İddialardan, soruşturma içeriğinden çok soruşturmanın şekli konuşuluyor.
Cemaate yakın medya olayın üzerine gidiyor, hükümete yakın medya geçiştirmeye, bunların dışındakiler de merakla bu soruşturmanın hangi aşamaya geleceğini irdelemeye çalışıyor.
Kısacası operasyonlarla Türkiye'nin siyasi temposu yükseldi.
Önemli olan bundan sonra ne olacağı
Üç ayrı soruşturma başlığının eş zamanlı olarak ortaya çıkması, ciddi iddialardan başbakanın bakanların haberdar olmaması, bakanlığa bağlı yargı makamlarında bu denli gizli bir soruşturmanın yapılabiliyor olması özellikle seçim öncesinde yeni iddia, suçlama ve soruşturmaları Türkiye gündemine taşıyacak gibi görünüyor.
Bu arada ortaya atılmış ve atılacak iddialar konuşulurken kesin ifadeler kullanmaktan kaçınmak şart.
Unutmamak gerekir ki adli konuları yakından takip edenler önceki büyük soruşturmalarda birçok bilginin tutarsızlığına tanık olmuştu. Ve bu tutarsızlıklar çok önemli görünen soruşturmalar konusunda ciddiyete gölge düşürmüştü.
Asıl önemli soru şu; bugün konuşulan bu operasyon önümüzdeki günlerde sadece biçimi ve kimin kavgası olduğu şekilde mi konuşulacak yoksa iddiaların içeriği ortaya dökülmeden unutulup gidecek mi?
Ya da bir 'kasetle' perçinlenecek mi?