Sanırım aramızda,
her türlü çeteden kurtulmak istemeyen “normal” biri yoktur…
Ben de bana tepki gösteren
herkes gibi eğer darbe yanlısı oluşumlar varsa
ortaya çıkarılsın istiyorum.
Fakat kara, kuru
odunların, yaşların arasından ayıklanmasını istiyorum.
Hiçbir vakit böyle
karalayıcı, insanın yaşamında damga bırakacak
olay yüzünden minicik bile olsa bir yaş dal parçasının yanmasını da
istemiyorum.
İşkence altında alınmış
ifadeye dayanarak, telefon konuşmaları delil kabul edilerek (Türkçe
enteresan bir dil, kelimeleri, cümleleri nereye çekerseniz gelir)
içeri tıkılan insanların normal şartlar altında alınan ifadelerden,
belgelerden, suçlarını öğrenip, neler karıştırmışlar görüp bir
fikir sahibi olmamız sağlanamaz mı?
Aynı gün “Ergenekon” operasyonu kapsamında evleri didik didik
arananların herkesçe bilinen ortak noktaları var, bu bizim
dikkatimizi çekmesin mi?
Öğrencilere burs veren
çağdaş bir yapılanmanın, burs verdiği öğrencilere ait listeler bile
delil diye alınıyorsa, “Ne alaka?” Diye
sormayalım mı?
Sizi bilemem…
Ama ben,
Atatürk’ün adını
kullanarak, fakir fukarayı dolandırıp, kısa yoldan zengin olup yani
haram lokmaları afiyetle yiyenler olsaydı, onlara ait davanın
konuşma, yazma yasağı içinde değerlendirilmesine tepkimi
gösterirdim…
-Varsa böyle paraları
çalıp çalıp cebe indirenler, bana yazın ben de burada
yazayım!-
Hep soruyorsunuz ya
bunları bana!
Böyle bir olaya tepki
göstereceğim gibi, dinimi kullanıp insanları soyanlara da tepkimi
gösteriyorum…
Din kisvesi altında
kendinden olanların ayıplarını saklayan, karşıt
görüşteki herkesi de “terörist” ilan eden
zihniyetin ruhuma verdiği zarardan dolayı vatandaşlık hakkımı
arıyorum.
İşte bu yüzden, bir delil
göstermeksizin, bir “delinin” ifadesini “çok şey” kabul ederek içeri tıkılan bilim adamlarının,
gazetecilerin susturulmasına karşı masaya yumruğumu
vuruyorum.
Canan
Arıtman’a, cumhurbaşkanının annesinin
etnik kimliği ile ilgili söylediklerinden dolayı nasıl kızdıysam,
annesinin gayrimüslim olduğunu söyleyerek, mason olduğu iddia
edilerek hasta bir insanın çokça morale ihtiyacı olduğu zamanda
moralini bozan, elinde belgelerle annesinin Müslüman olduğunu
ispata kalkışmak zorunda bırakan, bu ırkçı söylemleri yayanlara da
kızıyorum…
Müslüman olmasa ne olur
ki?
Bu ülkenin insanlarına
yıllarca sağlık hizmeti vermiş, çocuklarına hala eğitim hizmeti
veren, maddi geliri olmayan gençlerin maddi-manevi yanında olan birinin dinini mi
sorgulayacağız…
İnananlarla dalga
geçtiğinde Önder Sav beni nasıl utandırdıysa ve
bu utancımı söyleme cesareti bulduysam, kız çocuklarını yarınlara
hazırlayan anlayışın sindirilmeye çalışılması da aynı ölçüde tepki
buluyor benden…
Çünkü
korkmuyorum…
Hasta haliyle,
yorgunluğunu, bitkinliğini kimselere belli etmeden hala savaşan o
güzel yürekli kadını, Türkan Saylan’ı gördükçe de
daha da cesur oluyorum…
Doğrularımı yanlışlarla
çarpıştırıyorum ve yanlış hesabın Bağdat’tan döneceğini
biliyorum…
Düşünebilmenin
güzelliğini, gerçekleri aramak için harcanan zamanın kazancını,
sorgulama cesaretinin insan ruhuna verdiği hazzı tatmayı hepinize
diliyorum…
nsrnylmz@gmail.com