Erdoğanın Köşke çıkması imkansız!..
Abone ol367 krizinin mimarı olan Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu'ndan yeni bir kehanet daha geldi...
Yargıtay Onursal Başkanı Kanadoğlu, Muğla'nın Bodrum ilçesinde
düzenlenen "Türkiye Nereye Gidiyor" konulu panelde
konuştu.
Kanadoğlu, bir izleyicinin sorusu üzerine, "Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın 2012 yılında cumhurbaşkanı olmasını tam bir rüya
olarak görüyorum. Siz cesaretli olur, halkı yeterince
aydınlatabilir ve kararlı olursanız, Tayyip Erdoğan'ın
cumhurbaşkanı olması imkansız" dedi.
Kanadoğlu, "Yargının siyasallaştığı, bağımsız denilemediği,
müfettiş
DİNLENENLER HÜKÜMETE DAVA AÇSIN ÇAĞRISI |
Kanadoğlu'nun konuşması izleyiciler tarafından dakikalarca
ayakta alkışlandı. Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Avukat Şenal Sarıhan da paneldeki konuşmasında son günlerdeki telefon dinlemelerine değindi. Sarıhan, telefonu dinlenen, temel hak ve özgürlükleri kısıtlanıp, hakları ihlal edilenleri İçişleri Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmaya davet etti |
baskı ve korkusu, bakanlığın etkisi ve yetkisi, hakimlere
müfettişler tarafından yapılan talepleri reddetme cesareti
bırakmadığı ortamda yargıda ödüllendirme ve cezalandırma dönemi
başlamıştır. İsteğe uygun karar veriliyorsa sorun yoktur, yargı
mensubu siyasi iktidarın hoşa gitmeyen bir karar verdiyse hakim ve
yargıç fazla zaman kaybetmeden cezalandırılmaktadır. Bu da dikta
rejimine doğru gidildiğinin en somut örneğidir" dedi.
Cumhuriyet ilkelerinden ve demokrasiden uzaklaşılmaması için
dinin siyasete alet edilmesinin kesinlikle engellenmesi ve
hukuğun devletin tüm birimlerine mutlaka yerleştirilmesi
gerektiğinin altını çizen Kanadoğlu, öncelikle yargı
bağımsızlığının sağlanması gerektiğini aksi halde ülkede demokrasi
olamayacağını söyledi.
"Hacılar hocalar rejimine doğru..."
Kanadoğlu, "Ulus devlet olmayıp mezhepler, tarikatlar,
hocalar, hacı efendiler, müritler, hoca efendiler veya ırk sistemi
üzerine etnik sistem kurmaya çalışırsanız, demokrasiyi
yerleştiremeyeceğiniz gibi demokrasiden uzaklaşan, demokrasinin
olmadığı bir rejimin içerisine yuvarlanırsınız. Bunu engellemek
için çağdaş demokraside kuvvetler ayrılığı sağlamalı, çoğulculuk,
katılımcılık, saydamlık olmalı. Yolsuzlukların hesabı mutlaka
sorulabilir sistem getirilmeli. Atatürk'ün
Cumhuriyet'i tüm bu sistemlerin üzerine kurulmuştu. Şimdiki iktidar
bu sistemden hızla uzaklaşmanın hesaplarını yapıyor, o yönde
hareket ediyor" dedi.
Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi tarafından antilaik eylemlerin odağı
olduğu tespit edilen siyasi iktidar tarafından yönetildiğini
belirten Kanadoğlu, "Bütün bu adımları oy için atan. Oy
almak için atılan adımlarda laik sistemin, ülkenin iflas etmesinin
bir anlamı olmadığını benimseyen , yeterki oy gelsin zihniyeti ile
her türlü açılımı yapan iktidar tüm bunları yaparken korku
imparatorluğu yaratarak vatandaşıda sindirme çabası içine girmiş
görünüyor. Bizler günümüzde Türk milleti olarak Türk sözünü
kullanmaktan korkar hale geliyorsak ve bu sorun kaşıya
kaşıya bir milli yara haline gelmişse, o takdirde
Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ters hareket edildiği ortaya
çıkıyor" diye konuştu.
"İktidar kendisine biat etmiş yargı istiyor"
Kanadoğlu, "Türkiye'de kendisine biat etmiş yargı organı
isteyen bir siyasi iktidar görüyoruz. Bu bağımsız olmayan yargının
ortaya çıkan telekulak olayları ile birlikte artık
güvenilirliği tartışılmaya başlanmıştır. Anayasa'nın 138. maddesine
göre yargı ve mahkemeler bağımsız gösteriliyor ama hakimler ve
yargıçların 140. maddeye göre Adalet Bakanlığı'na bağlı olduğunu
görüyoruz. Adalet Bakanı istediği durumda belli soruşturmalara izin
verme veya vermeme yetkisine sahip. Öyle bir teftiş kurumu olmasına
rağmen Adalet Bakanının keyfine terkederseniz bağımsız bir yargıdan
bahsedemezsiniz" dedi.
"Müfettiş baskı ve korkusu bakanlığın etkisi ve yetkisi
hakimlere müfettişlere tarafından yapılan talepleri reddetme
cesareti bırakmadığı gibi yargıda ödüllendirme ve cezalandırma
dönemi başlamıştır" diyen Kanadoğlu, "Siyasi
iktidarın isteğine uygun karar veriliyorsa sorun yok, hoşa gitmeyen
bir karar verdiyse hakim ve yargıç fazla zaman kaybetmeden
cezalandırılma yoluna gidilmektedir. Ayrıca hakimler hergün
dürüstlük ve ahlak sınavına çekilmemeli, buna ihtiyacı olmamalı.
Hakimlerin üzerinde baskı yaratırsanız, oradan inandırıcı bir
davranış, karar ve uygulama bekleyemezsiniz. Bu durumda bir yargı
olmalıdır ki bizden olmalıdır, düşüncesi bugün hukuk devleti
ilkesini tümüyle ortadan kaldıran bir davranış haline
gelmiştir" diye konuştu.
Konuşmasının sonunda, günümüz siyasi iktidarının Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinden hızla uzaklaşmaya çalışan ve
her şeyden önce çağdaş demokrasinin gerektirdiği ilkelerden
ayrılmaya ve Türkiye Cumhuriyeti'ni belirli bir tehlikeye ve
sıkıntıya sokacak boyutlara çoktan vardığını ileri süren Kanadoğlu,
"Bu böyle devam ederse doğrudan bir dikta rejimine
gidilmektedir. Alınan kararlar ve uygulamalar Cumhuriyetin kuruluş
felsefesine ihanet edilen, çağdaş demokrasi ilkelerinden uzaklaşmış
bir hale geldiğini gösteriyorsa, siyasi iktidar kendi siyasi
ideolojisinin yerleşmesi için yoğun gayret gösteriyorsa kaçınılmaz
sonuç bir dikta rejimidir. Bu nedenle Türk atasözündeki gibi
'Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete' sözünün gerçekleşmesini
istemiyorsak, yani kıyamete gitmek istemiyorsak, alametten
kurtulmalıyız. Bu da ancak Cumhuriyet ve demokrasi isteği olan,
Atatürk milliyetçiliğine inan kişilerin, kurumların birleşmesi
güçlerini birlikte hareket eder hale getirmesi ile
olabilir" dedi.