Erdoğan'ın eski danışmanından olay açıklamalar
Abone olRecep Tayyip Erdoğan'ın Kürt meselesi konusunda danışmanlığını yapan İhsan Arslan, çözüm sürecine ilişkin olay yaratacak açıklamalarda bulundu.
AK Parti Diyarbakır eski milletvekili İhsan Arslan’a
çözüm sürecine ilişkin olay yaratacak açıklamarda bulundu. Arslan,
"Kürtler, Cumhuriyet tarihi boyunca başlarına gelenler için
Türkiye’den alacaklı" dedi.
Kürt sorununun geldiği noktayı değerlendiren Arslan, çözüm
sürecinin 10 yıl önce de başlayabileceğini söyledi.
Arslan, Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da, "Kürt sorunu benim
sorunumdur" konuşması için, "Şahsen ben de beklemiyordum o kadar
net o kadar açık bir konuşma yapacağını. Özel konuşmalarımızda
yapıyordu öyle konuşmalar ama orada beklemiyorduk"
dedi.
ERDOĞAN'IN
DANIŞMANIYDI
Al Jazeera’den Abdülkadir Konuksever'e konuşan, AK Parti
Diyarbakır eski milletvekili İhsan Arslan, iki dönem AK Parti
çatısı altında milletvekilliği yaptığı dönemde Recep Tayyip
Erdoğan’ın Kürt meselesi konusundaki danışmanıydı.
Arslan, müteddeyyin çevrelerin ‘haksızlıkla mücadele’ anlayışının
nereden nereye geldiğini, başlangıçta ‘mesafeli durdukları’ Kürt
sorununa bakış açılarının zamanla nasıl değiştiğini Al Jazeera’ye
anlattı.
MAZLUMDER’in eski genel başkanı, yakından tanıdığı ve kendi
ifadesiyle ‘ailelerimiz iç içe’ dediği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın Kürt sorununa bakışını ve çözüm sürecinin geldiği
noktayı da özetledi.
ÇÖZÜM SÜRECİ 10 YIL ÖNCE
BAŞLAYABİLİRDİ
Arslan’a göre, Erdoğan’ın Diyarbakır’da 2005’te ‘Kürt sorunu benim
sorunumdur’ dediği konuşması boykot edilmeseydi, çözüm süreci on
yıl önce başlayabilirdi; şu anda çözüm için yapılması gerekenlerden
daha azı yapılarak, sorun çözüme kavuşabilirdi; her şeyden önce
daha az insan ölebilirdi.
Arslan, Kürtlerin geleceğinin nasıl olacağı konusundaki görüşlerini
de anlattı: Orta vadede Kürtlerin bulunduğu her ülkede özerk ya da
kendine özgü Kürt siyasi yapılanmaları olacak. Türkiye’de de otonom
özerk bir yapı orta vadede ortaya çıkabilir; bu da yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi, valilerin seçimle işbaşına gelmesi ve
başkanlık sistemiyle gerçekleşebilir. Bölge açısından bakıldığında
da Kürtler, Araplarla ya da İran ile değil, Türkiye ile entegre
olacak.
KÜRTÇE KONUŞMAK SÜNNETE
AYKIRI
Arslan, 1965-1975 yılları arasında üniversite öğrencisiydi ve o
dönemde ideolojik çabası ‘dinini daha iyi yaşamak ve düzeni din
lehine değiştirme’ üzerine kuruluydu. Kürt hareketiyle
ilgilenmiyordu. İslamcıların içinde Türk'ü var Kürt'ü vardı ama
Kürtler kendilerini ifade edemiyor, Kürtçe konuşmanın sünnete
aykırı olduğu şeklinde telkinler bile yapılıyordu:
“Kürtlüğü görmezden gelen ve kötü bir şey olarak telakki eden bir
gençlik olarak büyüdük. Yetiştiğimiz çevrede bazı kavramlar da var;
ırkçılığın haram olduğu ve kesinlikle men edildiği şeklinde naslar,
emirler var. Böyle olunca zaten sizin bulunduğunuz ortamda
Kürtlüğünüzden, Türklüğünüzden dem vurmanızın bir anlamı olmuyor.
Kimisi Kürtçülük yapıyordu, kimisi Türkçülük yapıyordu bize göre.
Biz ikisine de uzak duruyorduk.”
Ancak askeri darbe dönemiyle birlikte Kürtler müthiş bir insanlık
trajedisi yaşamaya başladı ve buna sessiz kalmak, Arslan’ın
deyimiyle ‘Müslümanlığa uymamaya’ başladı. Kürt Müslümanların
duyarlılığı arttı. MAZLUMDER bünyesinde bir refleks gelişmeye
başladı.
MAZLUM KİM OLURSA
OLSUN...
Arslan, MAZLUMDER sürecini hayat serüveninde gurur duyduğu bir
süreç olarak tanımlıyor. İslamcı ya da milliyetçi bireylerin
uğradığı hak ihlâllerine karşı çıkmak için yola çıktıklarını ama
kendilerini bir çelişki içinde bulduklarını anlatıyor:
“Dindar olmayan bir insanın mağduriyeti karşısında ne yapacağız?
Devlet bir solcuya zulmetti, bunu hangi seviyede koruyacağız? Daha
zor olanı eğer bir Müslüman bir solcuya, bir laik insana, bir
dinsize zulmetse o zaman ne yapacağız? Kendimizden birine karşı
mücadele edebileceğimizin de şuuruna vardık. Zalim kim olursa olsun
ona karşı, mazlum kim olursa olsun onun yanında yer alma düşünce ve
bilinci çok onur verici ve evrensel bir şeydi. İslam'a tamamen uyan
bir şeydi.”
ERDOĞAN REFAH PARTİSİ ZAMANINDA BİLE
FARKINDAYDI
Arslan’a göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan henüz Refah
Partisi’nin İstanbul il başkanlığını yaparken bile Kürtlere yapılan
haksızlıkların farkındaydı:
“Hatta o yıllar yapılmış bazı açıklamalar daha sonra kendisinin
önüne fatura olarak kondu. Fakat Tayyip Bey bir partinin başına
geçtikten sonra ve başbakan olarak ülkeyi yönetmeye başladıktan
sonra haklı olarak daha dikkatli, daha dengeli olmaya başladı.
Belki benim gibi, senin gibi düşünüyor olmasına rağmen bunları
seslendirmekten kaçındı. Çünkü artık sorumlu makamda olan
biriydi.”
Arslan’a göre, Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da, ‘Kürt sorunu benim
sorunumdur’ dediği konuşmasından daha tarihi olan bir konuşmayı, bu
ziyaretten hemen önce aydınlarla buluşmasında yaptı.
ERDOĞAN SADECE ÖZEL KONUŞMALARDA
YAPIYORDU
“Şahsen ben de beklemiyordum o kadar net o kadar açık bir konuşma
yapacağını. Özel konuşmalarımızda yapıyordu öyle konuşmalar ama
orada beklemiyorduk. Diyarbakır’a gittik o konuşmasından duyduğumuz
heyecanla. Daha çıplak bir şekilde Diyarbakır’da ifade etti.”
Fakat Arslan, o ziyaretinin Kürt siyaseti tarafından boykot
edilmesinin Erdoğan’ın moralini bozduğunu, hayal kırıklığına
uğrattığını söylüyor.
TAYYİP BEY İLK ADIMI
ATTI
“Ben sizin için, sizin haklarınız için siyasi geleceğimi dahi riske
ediyorken’ dedi. O günlerde ateşle oynamak gibi bir şeydi Kürt
sorunu. Kimi liderler tüm siyasi hayatında bir kez ancak
kullanmıştır Kürt ifadesini veya kullanmamıştır. Tayyip Bey
gerçekten sorunu çözmek için ilk önemli adımı atıyordu. İstiyordu
ki hakları için mücadele verdiği, risk aldığı toplumsal kesim bunu
anlasın ve desteklesin, ona moral versin.”
Arslan, “Size kızdı mı peki, bu işlere yönlendirdiğiniz veya
dikkatini çektiğiniz için” sorusunaysa şu yanıtı verdi:
“Yok. Zaten kızmalarından da rahatsız olmazdık. Belki ‘Acaba erken
mi davrandım’ diye düşünmüş olabilir. Ama esas Kürtler açısından
meseleye baktığımız zaman o protestonun Kürtlere fayda değil zarar
verdiğini düşündüm ben. Bugün yaşamakta olduğumuz çözüm süreci
belki daha önce başlayabilirdi. O zaman da daha az insan
ölürdü.”
ERDOĞAN MÜSLÜMAN KİMLİĞİYLE
BAKIYOR
Arslan’a göre, batıda, Ankara’da hiç kimse, ne bir aydın ne de bir
siyasetçi, Diyarbakır’dan ve Şırnak’tan bakamıyor Kürt sorununa,
ama 'Erdoğan farklı':
“Müslüman kimliği itibariyle bir kere oradan bakıyor. Onun için
Kürt'ün Türk’ten, Türk’ün Kürt’ten pek farkı yoktur. Haklar
bakımından da farklılıkları yoktur. Eğer iktidar tam olarak elinde
olursa gerçekten Kürt'ün Türk’ten ayrı olmadığı bir sosyal yaşam
hatta siyasi yaşam düzenler."