Erdoğan'ın dünürü anlatıyor
Abone olHürriyet'ten Ayşe Arman, yılın gelininin annesi Reyhan Uzuner'le yılın röportajını yaptı.
Esma Çakır olmasaydı, bu röportajı gerçekleştirebilmem mümkün
olmayacaktı. O, bu mesleğin gerçek gazetecilerinden biri. Kapıda üç
gün, üç gece yatan bir muhabir. Onun sayesinde dünür Reyhan
Uzuner'e ulaşabilmem mümkün oldu. Reyhan Uzuner, farklı bir kadın.
Düğünde gördüğüm örtülü ciddi hanım, evin içinde bambaşka biri.
Nedense içimden geldi, tebrik için çikolata yerine bir nazar
boncuğu, kızı için de bir kalp kolye ucu götürdüm. Kapıda beni
görünce kırmadı, içeri aldı ve ilk röportajını verdi. Açık yürekli
ve zeki bir kadın. Bir de kızı kadar güzel. Saçlarını at kuyruğu
yapmıştı. Fotoğraf çektirmedi ama çok moderndi. Kırmızlı-mavili
kapüşonlu uzun elbisesi hoştu. Gülerek ‘‘Harry Potter elbisemi
beğendin mi?’’ diye sordu, kadınca. Karşımdaki çocuğunun mutlu
olmasından başka bir şey istemeyen bir anneydi... Kızınızı iyi bir
yere emanet ettiğinizden emin misiniz? - Kesinlikle! Anne olarak
içiniz huzurlu yani... - Hem de çok. Bunun en önemli sebebi de
Bilal. Çünkü olgun ve esprili. İnce bir espri anlayışı var.
Karşılıklı gülebiliyorsunuz onunla. Ama ciddi bir mevzuya
girdiğiniz zaman da, o konuda tık-tık-tık bilgisini
sergileyebiliyor. Nice insan vardır ki, zekidir, birikimlidir ama
yanında sıkıntıdan patlarsınız. Bilal öyle değil. Henüz genç ama,
çok iyi yetişmiş. Onda birikimini, kimseyi ezmeden, tatlı tatlı bir
aktarma hali var. Kızımı hem geliştireceğine hem de
eğlendirebileceğine yürekten inanıyorum... Peki içinizin huzurlu
olmasında, onu yetiştiren ailenin hiç mi etkisi yok! - Olmaz mı?
Emine Hanım'la çok önceden tanışırız. Belli yerlere gelip,
şımarmamış bir insan. Bu yüzden de takdir ediyorum onu. Benim
evveliyatını bildiğim, çeşitli vesilelerle beraber olduğum ama,
ilçe belediye başkan yardımcısı hanımı olduktan sonra değiştiğine
tanık olduğum pek çok insan var. Belli konumları kaldırmak zordur.
Oysa Emine Hanım her şeyi hazmetmiş biri. Tanışırdık ama, dünür
olmak başka bir şey. Tayyip Bey'e gelince, sizler kadar tanırdım, o
kadar. Sizin için hayatta en önemli şey ne? - Ben bir anneyim,
tabii ki çocuklarımın mutluluğu. Kızımın hangi aileye gelin gittiği
önemli ama, takdir edersiniz ki, damadın kişiliği herşeyden önemli.
Bilal'i tanıdıktan sonra, kızımı emanet ettiğim kişinin doğru insan
olduğundan hiç şüphem olmadı. Sağlam bir damadım var. Ama hani bir
insan sağlam olur, süper olur, ‘‘Bizim kızla da yıldızı barışmadı.
Elektriği tutmadı’’ dersiniz. Bu iki çocuğun elektriği de tuttu!
Birbirlerine baktıklarında gözleri parlıyor. Reyyan'ın, evet miladi
yaşı küçük ama, muhakemesi şaşırtıcı bir şekilde gelişmiştir.
İstemediği bir şeyi ölseniz ona yaptıramazsınız. Ne istediğini, ne
yaptığını bilen bir çocuk. Bir kaç sene sonra sadece güzelliğiyle
değil, birikimiyle de ön plana çıkacaktır. Bilal da ona yardımcı
olacaktır. Onları yanyana seyretmek bir zevk. Yani dünür olduğunuz
ailenin muktedir olmasından ziyade, damatın özellikleri etkiledi
sizi... - Elbette. Bir de Harvard'lı olması. Başbakan oğlu
olmasından daha önemli bu. Biz tahsili hiçbir şeye değişmeyen bir
aileyiz. Benim annem maalesef başörtüsü meselesi yüzünden 60'lı
yıllarda üniversiteyi terk etmiş. Ben de ara vererek okudum.
Başörtüsü yasağı olduğu zamanlarda devam etmedim. Ama sonunda
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdim. Stajımı da
yaptım. Çok ilginçtir, Sultanahmet Adliyesi'ne giderken, sizin
Reyyan'ın düğününe geldiğinizde hissettiğiniz şeyleri hissettim.
Aslında bütün hayatım boyunca bunu hissettim: Azınlık psikolojisi.
‘‘Hakim taktığım başörtüsüne bir şey der mi? Derse ne olur? Oysa,
ben onun sinemadan müziğe kadar pek çok konuda sohbet etmekten zevk
alacağı biriyim. Ama o öyle düşünmeyecek, önyargılı olacak...’’ Hep
tedirgindim. Stajımı bitirdim ama, yemin etmedim. Çünkü yemin
töreninde, başörtümü açmam gerekiyordu. Düğün izlenimlerinizi
okurken, annemle gözlerimiz doldu. Diyorsunuz ya, ‘‘Başı açık
birini gördüğümde gizli bir selam çakıyordum’’, bizde de tam tersi
olurdu. Oysa, ben insan denilen varlığın olduğu yerde, şablonların
söz konusu olamayacağını düşünenlerdenim. Herkes kendi tercihini
yapabilmeli. Bu da eleştirilmemeli. Diyeceğim, annemin kaderini ben
de yaşadım. Ve sonra kızım büyüdü, ‘‘Bir sene sonra üniversiteye
gidecek yine aynı şey’’ dedim kendi kendime. Fakat ne olursa olsun,
kızımın iyi bir tahsil görmesi benim için her şeyden çok önemli.
Allah izin verirse öyle de olacak... Başbakanın oğlu olmasındansa
Harvard'lı olması daha etkili oldu, öyle mi? - Kararımızı etkileyen
şeylerden biriydi. Ama bir etiketten söz etmiyorum. Bilal'in kumaşı
güzel. Bunun da bir Başbakan oğlu olmasıyla alakası yok. Benim
çevremde öyle insanlar var ki, anne-baba mükkemmel ama, çocuk
bambaşka bir tarzda çalıyor. Zaten bizim ne düşündüğümüzün ne önemi
var? Reyyan da beğendi onu... İyi de Reyyan'ın flört etme ihtimali
yoktu ki! - Belki de olabilirdi ileride. İslamcı kesim flört etmez
diye bir şey yok. ‘Bir Yay’ı ancak bir Boğa mutlu eder’ derdi Güzel
kızınızın hiç mi kusuru yok? - Var var. Ben öyle fallara-mallara
inanan biri değilim. Kahve falından filan da hoşlanmam. Büyücüydü,
üfürükçüydü hiç işim olmaz. Allah-u taalaya inanırım o kadar. Ama
bizim kız astrolojiye meraklı. Kafayı burçlara takmış. Ben baskıcı
bir insan değilim, tamam, olabilir... Okuyor, ilgileniyor... Ama
ilginçtir, Reyyan Yay burcu. Onda şöyle bir şey gelişmişti: Bir
Yayı'ı ancak Boğa mutlu edebilir! Ben ‘‘Kızım delirdin mi? İnanma
böyle şeylere’’ derdim. Biliyor musunuz ki, Bilal Boğa Burcu!
Neredeyse, onun batıl itikadı bile mutlu yuva kurmasına sebep
olacak! Şöyle diyor: ‘‘Çok güzel bir hayatımız olacak, şöyle
olacak, böyle olacak. Ve anne hatırlatırım sana Bilal bir Boğa...’’
Hallerini görünce burçların uyumuna benim de inanasım geliyor...
Görücü usulü ama harika bir şey yaşıyorlar Siz ‘‘Bu çağda görücü
usulüyle evlendiler’’ tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? -
Gülay Göktürk bu konu üzerine bir yazı yazdı. Görücü usulü ve
severek evlenmeyi son derece zekice kıyasladı. ‘‘Aradığınız
vasıfsız çok özel olmayan bir şeyse, mesela bisiklet kollu, beyaz
bir tişörtse, siz almasanız da olur’’ dedi. ‘‘Çok çok markası bu
olsun dersiniz, biri sizin için gider alır. Ama aradığınız çok özel
bir şeyse, hani anlatamıyorsunuzdur, görünce hah bu diyebileceğiniz
bir şeydir, kendiniz gider bulursunuz onu...’’ Hoş bir yazıydı, ama
fırsatım olsaydı kendisine şunu söylemek isterdim: Çok sevdiğiniz,
sizin zevklerinizi de bilen bir arkadaşınız vardır. O derse ki,
‘‘Ya bak bir yerde bir şey gördüm. Tam senin tarzın. Bir git onu
gör. Hoşlanacağını düşündüm. Ama karar senin...’’ Hiç mi ona itimat
etmezsiniz? Bizim görücü usulü böyle oldu. Üstelik gençler
birbirinden hoşlandı... Birbirlerine bir bakışları var ki... Harika
bir şey yaşıyorlar... Masum bir sevgi... Benim kalbimin pası bile
çözüldü onlara bakarken!