Erdoğan'ın dostu ilk kez konuştu!
Abone olErdoğan'ın "yakın dostum" dediği Atasay'ın patronu Cihan Kamer, bu dostluğun nasıl başladığını ve bugün nasıl yürüdüğünü, Sabah Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e anlattı.
Tayyip Erdoğan'ın 'yakın dostum' dediği Atasay Kuyumculuk'un
sahibi Cihan Kamer başarısının sırrını anlattı. "Hiçbir işe
Erdoğan'a yakınım diye girmedim, kendime güvendim. Girersem tokat
yerim, ilk önce de Başbakan'dan". Cihan ve Çiğdem Kamer'in
Florya'daki evlerinin önündeyim. Görkemli bir müstakil evleri var.
Daha sonradan öğrendiğime göre Cihan Kamer'in anne ve babası da
aynı evde oturuyormuş. Tam bir aile yuvası yani. Cihan Kamer Atasay
Kuyumculuk'un üçüncü kuşak yöneticisi. Dedesi Hacı Mustafa Kamer ve
babası Atasay Kamer'den sonra görevi o devralmış. Şirketi dünya
altın üretiminde ilk 10'da. Yıllık üretimi 20 ton altının neredeyse
yüzde yetmişini ihraç ediyor. Yeni Bosna'da 1500 kişilik bir
fabrikaya sahip olan Kamer önümüzdeki günlerde bir fabrika da Çin'e
açmaya hazırlanıyor. Türkiye altın ihracatının yüzde 14'ünü
karşılayan Atasay'ın sahibi Cihan Kamer'i aslında başka bir yerden
daha tanıyoruz. O Başbakan Tayyip Erdoğan için "Yakın dostum" diyen
birkaç isimden biri. Hani, Erdoğan'ın servetinin kaynağı olarak
gösterdiği 30 kilo altını paraya çeviren kuyumcu. Erdoğan ile
belediye döneminden tanışan Kamer tabir-i caizse 'Başkan'ın
adamları'ndan biri, belki de önemlisi. POZİTİF, SIMSICAK BİR AİLE
Cihan ve Çiğdem Kamer kapıda karşılıyorlar beni. İlk defa
gördüğünüz kişilere daha iki cümle konuşmadan ısınabilir misiniz?
Eğer Kamer ailesiyse onlar, sorunun yanıtı kocaman bir evet. Müthiş
pozitif insanlar. Hayatlarının büyük bölümünde kahkaha var. Öyle
güzel anlatıyorlar ki hikayelerini, dalıp gidiyorsunuz. Çiğdem
Kamer de kocasıyla birlikte çalışıyor. Atasay'ın tasarım bölümü ona
bağlı. Bir akşam yemeği yedik beraberce. Başarı öykülerini
konuştuk. Tabii ki Erdoğan'ı da. 17 Aralık öncesiydi ama Kamer
ailesi çok emindi iyi bir sonuç çıkacağından. Çiğdem ve Cihan Kamer
evlerinin kapılarını ilk defa bir gazeteye açtılar. Cihan Kamer ilk
defa sorulara yanıt verdi. "Başkan'ın adamı"nın gözü çok ama çok
yükseklerde. "Türkiye'de bir yere gelmek yetmez, Atasay dünya
markası olmalı" diyen Kamer'in Erdoğan'ın etrafındakiler için
söyledikleri de bir süre konuşulacağa benzer. "Beklentiye dayalı
ilişkinin ilişki olduğuna inanmıyorum. Tayyip Bey, bana ihtiyacı
olduğu dönemlerde bile benden hiçbir beklentide olmadı. Maddesel
olarak ihtiyacı olduğu dönemler geçirdi ama bir gün dönüp de 'Cihan
bir lira yardım et' demedi. Dolayısıyla ben de onunla ilişkilerimde
maddi bir beklenti içinde değilim. Ben hangi işe girersem gireyim
kendime güvenerek girerim. Eğer o işe Tayyip Erdoğan'ın yakınıyım
diye girersem tokat yerim. İlk önce de Tayyip Erdoğan'dan tokat
yerim. Eğer Başbakan'ın yanındaki insanlar sonradan zengin olmuş
insanlar olursa bu, güçlük çıkarır. Karşısındakinden maddi bir
talebi olan kişi asla doğru şeyleri söylemez ya da eleştirmez.
Tayyip Erdoğan benim gibi ondan bir şey beklemeyen iş adamlarının
görüşlerine büyük önem verir, vizyonlarına güvenir, daha rahat
davranır" NEDEN KUYUMCULUK? Dedeniz Denizli'de hem kuyumculuk hem
de manifaturacılık yapıyormuş. Evet. Ben de orada doğdum zaten,
Denizli'nin Çığır kazasında. Dedemin ismi Hacı Mustafa Kemal.
zamanlar manifaturacılık ve kuyumculuk birlikte yapılırmış. Düğün
için gelen her istediğini bulsun diye. Bizim kuyumculukta devam
etmemizin sebebi başka. Babam küçükken bir bisiklet kazası geçirmiş
ve sağ kolu trenin altında kalmış. Manifatura işinde o zamanlar
metre olmadığı için kolla ölçerlerdi. Babam tek kolla çok
zorlanmış, o yüzden kuyumcu olma karar almış. Eğer böyle bir kaza
olmasaydı şimdi Türkiye'nin sayılı tekstilcilerinden biri
olabilirdik. Denizli'nin bir kazasında başlayan serüven nasıl oldu
da Türkiye'nin en büyüklerinden biri olmanızı sağladı? O günlerde
her gün bir ilçede pazar kurulurdu. Babam haftada birpazar ile
yetineceğine sokak tezgâhını yanına alıp her ilçeyi gezmeye
başlamış. Yani tam kapı kapı pazarlama işi. Bayağı varlıklı bir
hale gelmiş. Ardından gidip dedemden İstanbul'a gelmek için izin
almış. Dedem bir kez gidersen bir daha dönemezsin ama istersen
ayakkabı boyacılığı yap ama geri dönme demiş. İstanbul'a geliş o
geliş. Ben 5 yaşındaydım buraya yerleştiğimizde. Kapı kapı
pazarlama işi İstanbul'da da devam etti mi? Etmez mi ama
İstanbul'da değil. Babam bir steyşın Opel'in arkasına bütün
ürünleri atıp Anadolu'yu gezmeye başladı. Örneğin Trabzon'da ne
meşhursa onu alıyor ardından Kayseri'de satıyor. Geceleri bile
arabasında yatıp kalkıyor. Yani bir anlamda Türkiye'de ilk aktif
pazarlamayı başlatıyor. LİSE 2' DE OKULU BIRAKTIM Bu arada siz ne
yapıyorsunuz? Ben her yaz, ilkokul dahil, babamın Kapalıçarşı'daki
dükkânına gidip geliyordum. İlk dönemde çok zorlandım tabii.
Kumburgaz'da bir yazlığımız var oraya gitmek istiyorum,
yaşıtlarımla oynamak istiyorum ama babam "Geleceksin" diyor. Bir
süre sonra hoşuma gitmeye başladı. Kendimden büyük insanlar beni
muhatap falan kabul ediyorlar, dükkân işi derken lise 2'ye geldim
ve okulu bırakmaya karar verdim. Baba dedim benim şu anda yanımda
çalışan bir sürü üniversite mezunu var. Ben okusam da okumasam da
üniversite mezunları çalıştıracağım zaten. O zaman öyle düşündüm.
Gençlik! Pişman mısınız? Tabii ki pişmanım. Nasıl pişman olmam.
Bugün benim oğlum gelip bana böyle bir şey söylese tahammülüm bile
olmaz. Dolayısıyla Bakırköy Merkez Lisesi'ni bıraktım. Ama Balçiçek
Hanım, içimde büyük bir şeydir, mutlaka imtihanlarına girip liseyi
bitireceğim. bitireceğim. İnanın bunu yapacağım. Önemli olan en iyi
okullarda okumak değil ama okumak. Hiç kimse okumayı bırakmamalı.
Liseyi bıraktıktan sonra altın işini tercih etmemişsiniz ama...
Babam bana bugünün parasıyla 50 bin dolar civarında bir sermaye
verdi. Ben de gidip Türkiye'nin ilk döviz büfesini kurdum. İLK
DÖVİZ BÜFESİNİ KURDU O zamanlar hayaliniz neydi peki? Yani
hayatınızın sonuna kadar ne yapmayı istiyordunuz? Ben aslan
burcuyum, hırsılıyımdır. Hayatımın her döneminde ne yaparsam
yapayım hep sektörümde lider olmayı düşledim. Önce Türkiye'de sonra
dünyada lider olmalıydım. Hakikaten de döviz büfemiz o zaman alış
ve veriş volümleri açısından bir numaraydı. Ardından Menkul
Kıymetler Borsası şirketi kurdum. Deha Menkul Kıymetler. Sürekli
yurtdışına gidip borsacılık adına ne var ne yoksa izliyordum.
İnanın şu anda bankalarda kullanılan bilgisayar programlarını bile
getirdim şirkete. Sistem analizleri yaptırıyordum vesaire. İş
Bankası'nda popüler kim varsa onu transfer ediyorum. Pamukbank'ta
kim iyi iş yapıyor diye bakıyorum. İşte o dönemde lise mezunu bile
olmamanın ezikliğini büyük ölçüde hissettim. Yanımda birileri
çalışıyor, birtakım analizler yapılıyor ama ben bunu okuyamıyorum,
yeterince algılayamıyorum. Sonradan arayı kapattım ama ilk
ezikliğim odur işte. Peki bu kadar iyi giden şirketleri neden bir
anda ortaklara devrettiniz ve altın işine girdiniz? Bir kere
mükemmelliğin sonu yok. Hedef hiç bitmiyor. O dönemde babam çağırıp
beni dedi ki "Sana güveniyorum görüyorum ki artık sen aldığın işi
bir noktaya getirebiliyorsun. Borsanın şu andaki yapısı kumarhaneyi
andırıyor. Bir gün evimizin kapısını haciz için çalarlar diye
korkuyorum" ben de hiç tereddüt etmeden hisselerimi devrettim.
Babamın sermaye parasını zaten ödemiştim. Atasay'ın başına geçtim.
Ama sermaye koyarak yaptım bunu, öyle bedava değil yani. Babam
eşimi bulmuş benim haberim yok Çiğdem Kamer Ankaralı. Dil Tarih ve
Coğrafya Üniversitesi Coğrafya bölümünde okurken, 18 yaşında Cihan
Kamer ile tanışmış. Hiç tereddüt etmedim diyor evlilik teklifine
"Evet" dedim. Çiğdem Kamer genç yaşta evlenmiş ve genç yaşta da
çocuk sahibi olmuş. Büyük oğlu şu anda New York'ta işletme okuyor.
Küçük kızı ise yanı başında. Cihan Kamer oğlundan bahsederken
duygularını gizlemiyor. "Buradayken daha çok ayrı kaldığımız oldu
ama şimdi burnumda tütüyor. Babam da bize duygularını
hissettirmezdi ben de yapmıyordum ama yapmak lazım. Çocuklarınızı
sadece eleştirmek yerine övmeniz de gerekir." Çiğdem ve Cihan Kamer
çifti oğullarını New York'ta bırakıp Türkiye'ye dönecekleri zaman
bin bir türlü numara yapıp havaalanına yalnız gitmişler. "Biliyoruz
tabii ikimiz de ağlayacağımızı, o yüzden istemedik. El ele ağladık
durduk" diyorlar. Çiğdem Kamer'e "Ankara'yı özlüyor musunuz?" diye
soruyorum. Gülerek kaşlarını hayır der gibi kaldırıyor. "İstanbul'a
bir gelen bu şehirden vazgeçemez. Ailem hâlâ Ankara'da. Ona rağmen
ziyarete gitmiyorum onları sık sık buraya getirtiyorum." Söz Cihan
Kamer'de. Karınızla nerede, nasıl tanıştınız? İlk görüşte aşk mı
yoksa? Öyle ama hikâyesi farklı. Babamla annem beni erken
evlendirmek istiyorlardı. Zaten annem beni 16 yaşındayken doğurmuş
(Kahkahalar). İstanbul hayatı, ben de gencim, iyi de para
kazanıyorum derken bunlar korkmuş yanlış yollara saparım diye.
Aslında savruk bir yaşamım yoktu ama onlar itina gösteriyorlardı.
10 yıl önce Altınoluk'a gittiklerinde babam Çiğdem'i görüp beğenmiş
benim haberim bile yok. Tekrar gittiklerinde sormuş "Acaba o
gördüğüm sütun gibi bacaklı kız nerede?" diye... Hani anne babalar
gittikleri her yerde oğullarına kız beğenirler ya... Sizinkisi o
hesap galiba. Tamamen. Annem Altınoluk'tan aradı beni "Çabuk gel
gördük çok beğendik" diye. Ben de açıkçası 19 yaşında evlenmek
istemiyorum. Ayrıca "Yeter anne diyorum her gittiğin yerde kız
bakıp durma." Yine de kıramayıp gidiyorum. Çiğdem ile o zaman
tanıştık. Beraber zaman geçirdiğimizde mütemadiyen itişmeye
başladık. Ben bir şey diyorum o eleştirisel bir şey söylüyor ya da
tam tersi. İşte onun üzerine "Tamam" dedim kendi kendime. "Bu benim
evleneceğim kadın". Çünkü beni çekip çevirebilir, bana hakim
olabilir (Yine kahkahalar). Beraber çalışmak hiç de zor değil
Çiğdem Kamer kendi deyimiyle evde oturup gezip tozarken bir gün
kocası gelip "Benimle çalışacaksın" demiş. "İlk önce inanılmaz
zorlandım. O zamana kadar iki çocuk büyütmüşüm tam rahat ettim
derken bu iş çıktı. Fabrikaya beraber gidip gelmeye başladık.
Fabrikaya gelen kocamın arkadaşları da isyan ettiler, 'Ne gerek var
otursun evinde sıcak sıcak böyle fabrikalarda ne işi var?' diye.
Zamanla işe alışmaya başladım. Tasarım bölümü bana bağlandı. Şimdi
çalışmadığımı düşünemiyorum bile. Eve gelince bile alıyoruz
laptopları bir köşeye oturup, çalışıyoruz." Röportaj: Balçiçek
Pamir Kaynak: Sabah Gazetesi