Erdoğan'ı hangi sözler incitti?
Abone olHükümet açılım buluşmaları son sürat devam ediyor. Erdoğan bu kez tanınmış edebiyatçılarla buluştu..
Başbakan Erdoğan açılımı anlatmak için davet ettiği
kahvaltıya gelmeyen edebiyatçıları eleştirdi..
Davet gelmeyen kalem sahiplerine tepki gösteren Erdoğan 'Ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse bu bizi incitir' dedi. Erdoğan, "çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi yok" diye cevap verdi.
''Demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında Dolmabahçe'deki
Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya geldi.
Önceki aylarda ses sanatçıları, ardından da sahne ve gösteri
dünyasının tanınmış simalarıyla bir araya geldiklerini ve son
derece verimli görüşmeler yaptıklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
CAN YAKICI MESELELER
''Bugün de sözün ustalarıyla, edebiyat dünyamızın tanınmış
kalemleriyle, toplumumuza mal olmuş düşünürlerimizle bir araya
geliyoruz. Şu hususu bir kez de burada hatırlatmakta fayda
görüyorum; bizim bu toplantılarımızın amacı, asla ve asla popülizm
amaçlı bir halkla ilişkiler çalışması yapmak değildir. Tam tersine
ülkemizin can alıcı, can yakıcı, yürek burkucu meselelerini gündeme
taşımayı, yıllardır konuşulan ama çözülemeyen, artık kronik bir hal
alan sorunlarını masaya yatırmayı, en geniş mutabakatla bu
sorunları artık hal yoluna koymayı samimiyetle arzuluyoruz.''
Hükümet olarak samimi bir adım attıklarını, toplumun her
kesimini dinleyerek, ülkenin kronik meselelerini artık hal yoluna
koymayı istediklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
AYNI ATMOSFERİ SOLUYORUZ
''Bu çerçevede sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz.
Bizler, aslında birbirimizin uzağında değiliz, ayrı ayrı adalarda
yaşamıyoruz. Hepimizin aynı gökkubbe altında müstesna bir yeri var.
Aynı atmosferi soluyor, aynı zeminde yol alıyor, ortak bir kaderi
paylaştığımız gibi, ortak bir geleceğe yürüyoruz. Türkiye'nin
meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz.
Her birimizin çözümlemesi, tespitleri, çözüm önerileri farklı
olabilir ama her birimiz, en nihayetinde ülkemizin ve milletimizin
huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha
demokratik, çok daha kalkınmış bir Türkiye hayaliyle yanıp
tutuşuyoruz.''
Falih Rıfkı Atay'ın ''Zeytindağı'' isimli eserine ''Batış ve kurtuluş gibi, bir milletin tarihinde ikisi tek yüzyıl içine pek az defa sığmış olan ve yalnız biri milli tarihin bir büyük faslı olan iki hadiseyi 4-5 yıl içinde görüp geçirmiş, en büyük acıyı ve en büyük milli sevinci tatmış olanların hikayeleri okunmaya değer'' ifadeleriyle başladığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu:
TÜRKİYE BÜYÜK TRAVMALAR ATLATTI
''Evet, topyekun, tek millet olarak, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi,
Arabı, Romanı, Alevisi, Sünnisi, Müslümanı, Hristiyanı ve Yahudisi
ile hep birlikte tarihten asla silinmeyecek hikayeleri birlikte
yazdık. Ülkemiz, topraklarımız, milletimiz ve aydınlarımız büyük
travmalar atlattı. Ne hazindir ki, travmalar ve hayal kırıklıkları
yakın zamanda da peşimizi bırakmadı. Cemal Süreyya, 'Kısa
Türkiye Tarihi'nde, yakın zamanda yaşananların özetini bir şair
duyarlılığıyla bir kaç dizeye sığdırıyor ve diyor ki; 'O yıllarda
ülkemizde çeşitli hükümetlerle 72 dilden 2'si yasaklanmıştı.
İkincisi Türkçe.' Sadece hükümetlerin, sadece dillerin değil,
fikirlerin yasaklandığı, konuşmanın cezalandırıldığı, inancın
engellendiği, demokrasinin ve özgürlüklerin an be an ertelendiği
dönemlerden geçtik. Açıkçası, ne mütefekkirlerimiz, ne halkımız,
hiçbir zaman ümitsizlik içinde olmadı.
Şevket Süreyya Aydemir'in 'Suyu Arayan Adam' eseri bir yangınla
başlayıp, ağaçların gölgelediği, çiçeklerin açtığı, kuşların
ötüştüğü bir su başında sona erdi. Aynı şekilde bizler de
suyu aramaya devam ediyor ve mutlaka bulacağımıza, bir gün ona
ulaşacağımıza, Cahit Zarifoğlu'nun ifadesiyle saf, dalaveresiz bir
su birikintisi bulup, orada kendimizle yüzleşebileceğimize
inanıyoruz.''
Ahmet Türk'e yapılan saldırı ile ilgili neler dedi?
[PAGE]KARANLIK SENARYOLARIN HEDEFİ YAZARLAR
Erdoğan, Sabahattin Ali, Uğur
Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Hrant Dink, Metin Altıok, Muhlis
Akarsu'nun sadece ve sadece fikirlerinden dolayı, yazılarından
dolayı kurşunların ve kirli senaryoların hedefi olduklarını
söyledi.
Her birinin mefkuresi, dünya görüşü, memleket meselelerine bakışı,
siyaset anlayışı veya siyasi yaklaşımının farklı olduğunu
vurgulayan Erdoğan, ancak bütün bu
farklılıklara rağmen, onların kelimeleri, kavramları, kaderleri, en
önemlisi de aşkları ve sevdalarının aynı olduğunu söyledi.
Saydığı isimlerin hepsinin karanlık odakların, karanlık
senaryoların, karanlık emellerin kurbanı olduklarını dile getiren
Erdoğan, şöyle konuştu:
TEK TİPÇİLİK ZORLAMADIR
''Bugün görüyoruz ki, toplumumuz içindeki farklılıkları yok sayan,
yadsıyan anlayışlarla, farklı düşüncelere tahammül gösteremeyen,
toplumumuz arasında suni ayrışmalar üretmeye çalışan anlayış aynı
kaynaktan beslenmektedir. Komplolar, insanımızı birbirine düşürmek
için yapıldı ama bu aziz millet kardeşliğini her şeyin üzerinde
tuttu. Karanlık senaryolar demokrasiyi, milli iradeyi vesayet
altına sokmak için, milletimizin temel meselelerinin çözüm yoluna
girmemesi için devreye konuldu. Cemil Meriç, 'Ağaç,
kökleriyle yaşar, insanlar da' diyor. Onların kökü aslında bu
topraklardaydı. Bu toprakların mayası farklılıkları yok sayan
değil, zenginlik olarak gören bir anlayış üretmiştir. Bu ülkede tek
tipçilik, hoşgörüsüzlük, dayatmacılık inanıyorum ki arızidir,
zorlamadır. Bu topraklarda ancak sevgi çiçekleri
yeşerir.
BENİ İNCİTİR
Ancak bir kalemin sahibi, örneğin biz şu anda milletimizin
takdiriyle, iradesiyle iktidardayız. 'Ben AK
Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse
bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda
bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Burada
bulunuruz, konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir
zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin böyle bir
şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi
yok. Bunu böyle görmek durumundayız.''
''SANATIN DİLİ İLE SİYASETİN DİLİ FARKLIDIR''
Başbakan Erdoğan, sanatın dili ile
siyasetin dilinin elbette farklı olduğunu belirterek,
''Ancak ben şunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir
siyasetçi olarak, bir milletvekili, bir genel başkan, bir başbakan
olarak, sözün gücüne, sözün önemine, sözün ağırlığına bütün
kalbimle inanıyor, sözün dilden değil, kalpten, gönülden
söylenmesine çok büyük bir hassasiyet ve önem
atfediyorum'' diye konuştu.
''Sürç-i lisan ettiğimiz, kastı aştığımız, yanlış anlaşıldığımız,
öfkelendiğimiz zamanlar olabilir'' diyen Erdoğan, ancak siyasetin gündelik ve güvenilir
uzak söylemini, seviyeli, ağırlığı ve inandırıcılığı olan bir
üsluba dönüştürmek için arkadaşlarıyla tam bir hassasiyet içinde
olduklarını söyledi.
Söze gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye'nin meselelerinden de
esirgemediklerini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
ORHAN PAMUK'A REVA GÖRÜLENLERİ ELBETTE HATIRIMDAN
ÇIKARMIYORUM
''Ben, sürgünleri, mahpusları, mahkumları sayarken, elbette
son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber
Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil
Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel
ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette
hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü
konusunda devasa adımlar attık. Birçok yasalar değiştirdik, belki
değiştirilmesi gerekenler var, hepsini hallettiğimizi iddia
etmiyorum. Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve
giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de
hani 'Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem/Dili yok kalbimin,
ondan ne kadar bizarım' ifadesi var ya bir de bu var. Ama daha
alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum.
MOLOTOFLA YAKILAN KIZ VE AHMET TÜRK
Türkiye'de ifade özgürlüğü ne kadar daraltıldıysa, kronik meseleler
o kadar ağırlaşmış, çözüm iradesi o kadar zayıflatılmıştır. Düşünce
ne kadar tehlikeli görüldüyse, düşünürler ne kadar baskı altına
alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli
egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır. Elbette suça itilen çocuklar
bizim görüş alanımızın, ilgi alanımızın dışında değil, bunlarla
ilgili çalışmalarımız var. Elbette Hakkari'de hiç
onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da
molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da,
Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında
değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa,
sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna
kastediyor.''
Erdoğan yazarlardan ne istedi?
GÜNEŞLİ GÜNLER GELECEK
''Demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında Dolmabahçede'deki
Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği gibi
''devam ederken değişen, değişirken devam eden'' bir dönemden
geçildiğini, Nazım Hikmet'in dediği gibi daha güzel günler
görüleceğine, güneşli günler görüleceğine inandığını söyledi.
Yunus Emre'nin ''Bu dünyada bir tek şeye/Yanar gönlüm, göynür
özüm/Yiğit iken ölenlere/Gök ekini biçmiş gibi'' dizelerini
anımsatan Erdoğan, gençlerin ''gök
ekini' olduğunu, göğe doğru uzanan, olgunlaşmayı, başağa durmayı
bekleyen gök ekinleri olduğunu söyledi.
GÖK EKİNLER 30 YILDIR OLGUNLAŞMADAN TOPRAĞA
DÜŞÜYOR
Erdoğan, ''Ve bizler, ne
yazık ki Türkiye olarak, yaklaşık 30 yıldır gök ekinlerimizin
olgunlaşmadan, başağa durmadan boyunlarının büküldüğüne, toprağa
düştüklerine şahit oluyoruz. Sadece gök ekinlerimiz değil, kökü bu
topraklarda olan, bu toprakların vazgeçilmez unsuru olan, bu
ülkenin tarihinin, kültürünün ayrılmaz parçaları olan farklı etnik
grupların, inanç gruplarının, azınlıkların aynı şekilde
sorunlarıyla baş başa bırakıldıklarını biliyoruz'' diye
konuştu.
Ülkenin doğusunda, batısında, kuzey ve güneyinde yaşanan acılara,
dertlere, sıkıntılara artık daha fazla sessiz kalınamayacağını, bu
feryatların artık daha fazla kendi hallerine, kendi kaderlerine
terk edilemeyeceğinin farkında olduklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
BAŞTAN BAŞLAMANIN ZAMANIDIR
''Hükümet olarak, artık Alev Alatlı gibi 'Ağlanmayı kesip,
baştan başlamanın zamanıdır' diyoruz. Elif Şafak, 'Karalar
bağlamaya alışkın birine gök kuşağını kolay kolay sevdiremezsiniz.
Sürekli siyahlara ve grilere bakan birinin renkler gözlerini
kamaştırır' diyor. Biz, evet bu ülkenin siyah beyaz olmadığını, gök
kuşağı kadar renkli ve coşkulu olduğunu anlatmak
istiyoruz. 'Hüzün ki en çok yakışandır bize' diyen Hilmi
Yavuz'a, bu topluma artık neşenin de sevincin de huzurun da
fazlasıyla yakışacağını ispat etmek istiyoruz. 'Yaşananlar her ne
idiyse, bu geçen yıllar boyunca Kürt, Türk her kim incindiyse,
ancak birbirimizi anlamakla iyileştirebiliriz yaralarımızı' diyen
Bejan Matur'a, 'Anne, senin yüreğin taş olsa dayanır mı' diyen
Haydar Ergülen'e kulak veriyoruz. Ayşe Kulin gibi 'Biz aynı
toprağın çocuklarıyız' diye haykırıyoruz; Murat Menteş gibi
'Korkma, ben varım' diyoruz. Biraz daha geliştiriyoruz ve 'Biz
varız' diyoruz. İskender Pala gibi 'Sevgi, gelecek günler
adına affetmektir' diyoruz. İç içe geçmiş dilleri anlatan Muhsin
Kızılkaya gibi, iç içe geçmiş, birbirine akraba olmuş, kardeş olmuş
farklı etnik grupların, inanç gruplarının yeniden kardeşçe
yaşamaları için somut adımlar atıyoruz. Siyasetin içinde
de yer almış Yılmaz Karakoyunlu'nun 'Salkım Hanım'ın Taneleri'
kitabıyla anlattığı acıların tekrar yaşanmaması için emek sarf
ediyoruz.
Burada bulunan ya da bulunmayan, adını anamadığım tüm
dostlarımızdan, misafirlerimizden beni affetmelerini diliyorum.
Ancak, şunu bilmenizi istiyorum. Bu ülkenin geleceği, bu milletin
huzuru için, insanlık için, aşk için, sevgi için, kardeşlik için
kalem oynatan herkesin hatıramızda ve gönlümüzde bir yeri var
hepsine şükran borçluyum, şükran borçluyuz.''
''YAZAR BİR TOPLUMUN ŞUURUDUR''
Başbakan Erdoğan, yazarın, bir
toplumun şuuru olduğuna işaret ederek, yazarın, tüm sanatçılar
gibi, görülemeyeni gören, duyulamayanı duyan, anlatılamayanı
anlatan olduğunu söyledi.
''Söz uçar, yazı kalır'' sözüne atıfta bulunan Erdoğan, ''Bugün bizi hep birlikte biz
yapan, tarihin ve medeniyetimizin süzgecinden geçerek bugüne
ulaşmış o eşsiz sanat eserleridir'' dedi.
BİRİKİMLERİNDEN İSTİFADE ETMEK İSTİYORUZ
Bu çağın yazarlarının, bu çağın mütefekkirlerinin zamana
yazdıkları eserlerin de geleceği şekillendireceğine, gelecek
nesillerin ufkunu, mefkuresini ve muhayyilesini şekillendireceğine
emin olduğunu ifade eden Erdoğan,
''Amacımız, sanatçılarımızla, yazarlarımızla iktidar
arasında bir köprü kurmak değil. Amacımız, içinden geçtiğimiz
hassas süreçte yazarlarımızın birikim, tecrübe ve fikirlerinden
azami derecede istifade edebilmek'' diye konuştu.
Erdoğan, yıllardır acısını,
sızısını hissettikleri meseleleri artık çözmek istediklerini
vurgulayarak, bugüne kadar yaptıkları çalışmaların buna zemin
hazırladığına inandıklarını söyledi.
Farklı, bugünkünden çok daha demokratik, çok daha müreffeh bir
Türkiye'ye inandıklarını belirten Erdoğan, 7,5 yıl boyunca bunun mücadelesini
verdiklerini ve bunun gayreti içinde olduklarını kaydetti.
''YENİ BİR SAYFA AÇTIK''
Başbakan Erdoğan, milli birlik ve
kardeşlik projesi ile mücadelelerini bir adım daha yukarıya
taşıdıklarını ve Türkiye'nin birliğine ve kardeşliğine yeni bir
sayfa açtıklarını belirterek, şöyle devam etti:
''En başından itibaren söylediğimi burada bir kez daha tekrar etmek
istiyorum. Sanatçılarımız olmazsa, sanatçı duyarlılığı bu sürece
yansımazsa bu süreç eksik kalır. Kelimelerinizle, cümlelerinizle,
paragraflarınızla, dizelerinizle, kitaplarınızla, eserlerinizle
sizler zaten her zaman sürecin içinde oldunuz. Bugün de
yarın da bu hissiyatınızı sürece yansıtmanızı özellikle rica
ediyorum. Açıkçası, anlatmaya çalıştığım hikaye, göreceksiniz ki,
isimlerin yerini değiştirdiğinizde sizin hikayenizdir, sizin
romanınızdır, onlar bizim hikayemiz, bizim
romanımızdır.
Merhum Oğuz Atay, 'Korkuyu Beklerken' adlı eserini şu sözlerle
bitirmişti 'Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?'
Evet biz buradayız. Hükümet olarak buradayız, siyasetçiler olarak
buradayız. Okuyoruz, takip ediyoruz, ne demek istediğinizi çok iyi
anlıyoruz, anlamaya çalışıyoruz ve gereğini yapmak için
çırpınıyoruz. Bir hukuk devleti içinde yapılması gerekenleri o
çerçeve içerisinde yürütüyoruz.''
Başbakan Erdoğan, merhum Turgut
Özal'ın vefatının 17. yılı olduğunu ifade ederek, Özal'ı da
rahmetle andığını söyledi.