Erdoğan'dan sağlık sigortası müjdesi
Abone olGüney Asya için açılan yardım kampanyalarına katılım çağrısında bulunan Başbakan Erdoğan, "Bu yılın yarısında herkes sigorta şemsiyesi altında olacak" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Ocak ayı Ulusa Sesleniş konuşmasında, her yeni ayla birlikte Türk milletine ilettiği haberlerin daha güzel, daha parlak, daha ümit vadedici olduğunu ifade etti. Bugün, kısa bir zaman öncesine kadar bu ülkenin üstüne çöken ağır kriz havasından geriye eser kalmadığını ifade eden Erdoğan, istikrarlı bir ekonomi yönetimiyle Türkiye'nin yıllar yılı pençesinde kıvrandığı ekonomik araz ve hastalıkların birer birer tamir ve tedavi edildiğini ifade etti. Enflasyonun yaklaşık 35 yıl sonra tek haneli rakamlara kadar geriletildiğini, Türk milletinin yıllar boyunca her yeni güne daha da yoksul uyanmasına sebep olan bu ızdırabın dindirildiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin artık AB'nin enflasyon standartlarını yakalama hedefi peşinde koşan, parasındaki bol sıfırlardan kurtulmuş, büyüme istikrarı kazanmış ve ekonomik itibarını yeniden yakalamış bir ülke haline geldiğini ifade etti. Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Temel göstergelerde beklentilerin çok üstünde başarılar yakalanmış, rekor üstüne rekor kırılarak ekonomik çıta sürekli olarak yükseltilmiştir. Bu sayede bütçe açıkları kapanmaya başlamış ve nihayet ekonomimizin en büyük kamburlarından biri olan yüksek faiz oranları da daha makul seviyelere doğru düşüş göstermeye başlamıştır. 2002 yılı Ekim ayında yüzde 70.6 olan iç borçlanma faiz oranı, evvelki hafta 17 Ocak 2005 tarihinde yapılan 3 yıllık ihalede, yüzde 17'ye gerilemiştir. Bugün gelinen noktada, faiz oranlarında Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi tarihinin en düşük oranları yakalanmış ve son iki yılın rekorlarına çok önemli bir başka rekor daha eklemiştir. Türkiye ekonomisi yavaş yavaş enflasyon belasından, faiz yükünden, suistimal kaçaklarından paçasını kurtararak bütün gücünü, bütün enerjisini ve bütün kaynaklarını bu ülkenin gelişmesi için harcayabilecek bir konuma gelmektedir. Yıllar yılı çalışıp çabalayıp biriktirdiğini bir bozuk düzenin çarklarına kaptırmış olan bu millet, artık öz kaynaklarını geri kazanmanın ve geleceğini şekillendirmenin hesabını yapar olmuştur. Son ekonomik göstergeler, Türkiye'nin geçtiğimiz yıl dünya ülkeleri arasındaki en dinamik ülke olduğuna işaret etmektedir ki bu durum önümüzdeki dönem için umut ve beklentilerimizi daha da güçlendirmektedir. Milletimizle güç birliği yaparak geldiğimiz bu noktayı, Türkiye için bir milat kabul ediyor, bugünden sonra yapacağımız her hareketin ve yazacağımız her sayfanın Türkiye'nin parlak geleceğine kaydedileceğini biliyoruz." Geçen yüzyılın tarihine yakından bakanların, bir toplumu güçlendirmeden bir ekonomiyi güçlendirmenin mümkün olmadığı gerçeğine ışık tutan onlarca örnek bulabileceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, bir ülke ekonomisinin, o ülkede yaşayan insanların ahvaline duyarsız kalarak uzun vadeli bir gelişme çizgisi takip edemeyeceğini kaydetti. Erdoğan, "Bu sebepledir ki biz ekonomik gelişme derken, devletin ya da halkın küçük bir azınlığının zenginleşmesini değil, bir milletin yediden yetmişe, bir uçtan bir uca gelişmesini, zenginleşmesini, ilerlemesini kastediyoruz. Bu topyekün iyileşme çıtası yakalanmadıkça, bu milli refah noktası sağlanmadıkça, bugünün o gülümseyen rakamları yarın ilk tökezlemeyle birlikte yine bu ekonominin kabusu olur. Hükümet olarak bu gerçeğin tam manasıyla bilincinde olduğumuzu, asli hedefimizin sizlerin yüzlerinizi güldürmek, çocuklarımıza taze umutlar kazandırmak olduğunu huzurlarınızda bir kere daha ifade etmek istiyorum. Önceliğimiz her zaman insandır. Ekonominin rakamlarla değil, insanlarla, insani hassasiyetlerle, erdemlerle, yeteneklerle güçleneceğine inanıyoruz. Rakamları olumlu ya da olumsuz kılan, insanların kendi geleceklerini sahiplenmek konusundaki azim ve gayretleridir. Bunun için de o insanları iyi yetiştirmemiz, geleceğin yetenek ve becerileriyle donatmamız, sosyal ihtiyaçlarını karşılamamız, sağlıklarını korumamız, güvenliklerini sağlamamız ve adaleti herkesin inandığı temel değer haline getirmemiz gerekiyor. Hükümet olarak insanımıza bu anlayışla bakıyor ve toplumsal programımızı 4 temel esas üzerinde düşünüyor, şekillendiriyoruz" şeklinde konuştu. Bu esasların eğitim, sağlık, adalet ve emniyet olduğunu belirten Erdoğan, bu 4 esasın, Türkiye Cumhuriyeti'ni taşıyan kaideyi ayakta tutacağını vurguladı. "ARTIK HERKES SİGORTA ŞEMSİYESİ ALTINDA OLACAK" Hükümet olarak, tek tek bütün vatandaşların en iyi şartlarda yaşamaları için çok ciddi gayretler gösterdiklerini, çok hayati adımlar attıklarını dile getiren Erdoğan, sağlık hizmetlerinin de üzerinde önemle ve hassasiyetle durdukları bir konu olduğunu bildirdi. İnsan sağlığını kendi ellerine bırakılmış mukaddes bir emanet saydıklarını anlatan Erdoğan, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde adım adım ilerleyerek bu alanda çok önemli, önümüzdeki yıllara damgasını vuracak bir değişim hareketi gerçekleştirdiklerini ifade etti. Bu değişim hareketinin sağlık sisteminin çehresini nasıl değiştirdiğini, gerek tedavi şartlarında, gerek ilaç fiyatlarında, gerekse hizmetin yaygınlaşmasında sağladığı iyileşmeleri herkesin bildiğini söyleyen Erdoğan, gelinen noktayı asla yeterli görmediklerini ve sağlık sistemini en çağdaş, en ileri seviyeye taşımak için yeni adımlar atmaya devam ettiklerini kaydetti. Erdoğan şunları söyledi: "Bu yılın ortalarında Genel Sağlık Sigortası uygulamasını hayata geçirmiş olacağız. Bu adımla birlikte, artık bu ülkede yaşayan herkes sigorta şemsiyesi altında olacak. Devlet, hiçbir vatandaşını sağlık hizmetlerinin dışında tutmayacak, sigortalı-sigortasız ayrımı tarih olacak. Eskiden sigortalı olanların, hak ettikleri sağlık hizmetini alamadıkları konuşulurdu, bugün bu ülkede yaşayan herkese herhangi bir ayrım yapılmaksızın sağlık hizmeti verilmesinden söz ediyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın getirdiği asıl büyük yenilik işte bu zihniyet farkıdır. Bildiğiniz gibi yasal süreci tamamlayarak SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığımız'a devrettik. Bundan muradımız, sağlık sistemimizi bütünlüklü bir yapıya kavuşturarak her insanımıza aynı kalite ve yaygınlıkta sağlık hizmeti verebilmektir. Öte yandan SSK hastaneleri ile ilgili olarak yıllardır bir türlü giderilemeyen şikayetlere de bu uygulama ile bir son vermeyi ve hizmeti iyileştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda özellikle sendikalarımızdan bazı itirazlar yükseldi. Devlet olarak işçilerimizin, çalışan kesimlerimizin hastanelerini ellerinden almak, haklarını gasp etmek gibi bir niyetimizin olamayacağını her sağduyu sahibi insanımız biliyor. Bu hastanelerimiz yıllardır hem hizmetlerindeki eksiklikleri gideremediler, hem de zarardan kurtulamadılar. Biz işçilerimizin, çalışan kesimlerimizin en iyi sağlık hizmetini, eziyet çekmeden almasını istiyoruz. Bu uygulamanın, SSK'lı vatandaşlarımızın lehine ne tür olumlu neticeler doğuracağı çok geçmeden görülecektir. Hatta şimdiden görülmeye başlamıştır. Bu süreçte, hükümet olarak, tamamen hukuki bir zeminde, hukukun gereklerini yerine getirmek suretiyle hareket ediyoruz. Bu konudaki aksi görüşlere de demokratik olgunluk içinde yaklaşıyoruz." Türkiye için hayati önem taşıdığına inandıkları konulardan birinin de tarımın gelişmesi olduğunu kaydeden Erdoğan, birkaç gün önce bu sektörümüzün temsilcileriyle bir araya gelerek Hükümetin önümüzdeki dönemde tarım alanında izleyeceği politikaları paylaştıklarını söyledi. Bu toplantı sırasında ekmeğini tarım sektöründen çıkaran üreticilere, çiftçilere, köylülere ve hayvan yetiştiricilerine bazı önemli müjdeler de verdiklerini hatırlatan Erdoğan, gerek hükümet olarak açıkladıkları yeni tarım stratejisinin ana başlıklarını, gerekse tarım kesimini yakından ilgilendiren müjdeli haberleri ekranlar aracılığıyla yurdun bütün köşelerine iletmek istediğini söyledi. Türkiye nüfusunun yüzde 35'inin ekmeğini kazandığı tarım sektörünün yıllar yılı ihmal edildiğini anlatan Erdoğan, Türkiye'nin, bu alanda gerçek potansiyeliyle orantılı bir gelişme seviyesini bugüne kadar yakalayamadığını ifade etti. Bu büyük zafiyetin sadece ekonomiyi kötü etkilemediğini, aynı zamanda bu sektörden geçimini sağlayan milyonlarca insanı da mağdur ettiğini, yoksullaştırdığını söyleyen Erdoğan, "Biz hükümet olarak göreve geldiğimiz ilk günden başlayarak bu önemli sektörümüzü geliştirmenin, Türk tarımını ve üreticisini özlenen seviyeye çıkaracak adımları atmanın gayreti içinde olduk. Bu hedefe ulaşmanın, Türkiye'nin geleceği açısından hayati öneme sahip olduğunu gördük. 2003 yılı içinde zor durumdaki çiftçimizi, köylümüzü, üreticimizi rahatlatacak bazı kararlar aldık ve bu kararlarımızı hemen uygulamaya geçirdik. Birikmiş kredi borçlarının yeniden yapılandırılması, doğal afet ödemeleri, mazot desteği ve artan destekleme tedbirleri gibi pek çok uygulamayı hayata geçirerek tarım kesimimize nefes aldırdık. Ekonomimiz rahatladıkça, imkanlarımız genişledikçe bu doğrultuda hareket etmeye, çiftçimizi, köylümüzü, üreticimizi desteklemeye devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde, hükümet olarak bugüne kadar uygulamakta olduğumuz destek uygulamalarını zenginleştirerek, yaygınlaştırarak sürdüreceğiz ancak bunlarla yetinmeyip tarımda verimlilik ve karlılığı yükseltecek yeni atılımlar da gerçekleştireceğiz. Tarımda kalite ve verim artışını sağlamak için sulu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması büyük önem arz ediyor. Ancak bugünkü tabloda, yer altı sulamaları çiftçilerimize önemli maliyetler çıkarıyor. Bu maliyet kalemlerinin en önemlisi de elektrikle ilgilidir. Çiftçilerimiz, 2003 öncesinde ekonomimizde yaşanan çalkantılardan doğrudan etkilenmiş, kredi borçlarını bir kenara bırakın, tarımsal sulamada kullandıkları elektriğin faturasını bile ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Halen çiftçilerimizin önemli tutarlara varan birikmiş elektrik borçları vardır. Bu konuda, hükümet olarak, zaten zor durumda olan çiftçilerimizi daha da zor duruma düşürecek katı tahsil tedbirlerine yönelmeyi uygun görmedik. Bunun yerine akıl ve mantıkla hareket ederek tıpkı daha önce Vergi Barışı uygulamasında yaptığımız gibi, hem devletin, hem de çiftçinin yararına olacak bir Tarımsal Enerji Barışı'na gitmeyi tercih ettik. Buna göre, tarımsal sulamada kullanılan ve 1995 yılından bu yana günümüze taşınan 660 trilyon liralık ana para borcunu, borç tarihinden itibaren tarımsal TEFE ile yeniden yapılandıracağız. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından bu borçları ek bir faiz uygulamadan 36 ay taksitlendirmek suretiyle tahsil edeceğiz. Böylece hem devlet olarak biz alacağımızı tahsil etme imkanına kavuşmuş olacağız, hem de çiftçilerimiz mahkeme kapılarına düşmeden, hacze uğramadan borçlarını ödeyip tarımsal üretime devam edebilecekler" diye konuştu. "GÜBRE VE MAZOTA DESTEKLEME YAPILACAK" 2004 yılında dünya petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışa paralel olarak mazot ve gübre fiyatlarında zaman zaman aşırı boyutlara varan artışlar ortaya çıktığını hatırlatan Erdoğan, gübrede yüzde 40'a, mazotta yüzde 33'lere varan bu artışların, üretimde önemli sıkıntılara sebebiyet verdiğini anlattı. Tarımda maliyetleri ciddi bir şekilde yükselten, kar seviyesini düşüren bu tablo karşısında, hükümet olarak gübre ve mazotta destekleme yapılmasına karar verdiklerini hatırlatan Başbakan Erdoğan, mazot, gübre ve sulama enerjisi kullanımında düştükleri mağduriyetin giderileceğini vurguladı. Çiftçinin önünü kesen, tarımsal üretimi sekteye uğratan her türlü arızi durum karşısında hükümet olarak gerekeni yapacaklarını söyleyen Erdoğan, çiftçilerin yüksek verimli ve kaliteli tohumluk kullanımını teşvik etmek üzere, 2004 yılında yoğun gayretler içerisinde olduklarını ifade etti. Bunun sonucunda, 2002 yılında sadece 50 bin ton olan sertifikalı hububat tohumu kullanımının 2004 yılında beş kat artışla 240 bin tona çıktığına işaret eden Erdoğan, 2005 yılından itibaren tohumculuk politikasını geliştireceklerini, sertifikalı tohumluk üretimi ve kullanım sorunu olan diğer ürünleri de bu kapsam içine alacaklarını belirtti. Mevcut uygulamalar dahil olmak üzere, başta arpa ve buğday ile tüm serin iklim tahılları, yemeklik dane baklagiller, yem bitkileri, yağlı tohumlu bazı bitkiler, patates ve sertifikalı fidan kullanımının destek kapsamına gireceğini bildiren Erdoğan, tohumda dışa bağımlığı mutlaka azaltmak mecburiyetinde olduklarını ifade etti. Erdoğan, bu nedenle bir yandan üretimi artırmak, diğer yandan da dışa bağımlılığı azaltmak için sertifikalı kaliteli tohumlukta 2005 yılında üreticilere 55 milyon YTL, yani 55 trilyon lira tutarında bir destek sağlayacaklarını belirtti. Erdoğan, bunun Türk ekonomisine yılda yaklaşık olarak 1 milyar YTL, yani 1 katrilyon lira civarında katkı sağlamasını beklediklerini dile getirdi. 2004 yılında tarımsal kredi faizlerini, destekleme bütçesinden aktarılan kaynakla, çiftçilerine lehine olacak biçimde indirdiklerini anlatan Erdoğan, bu atılımı önümüzdeki dönemde zenginleştirerek, genişleterek, etkinleştirerek sürdüreceklerini söyledi. Erdoğan, " 2005 yılında öngördüğümüz kullandırılacak tarımsal kredi hacmimiz Ziraat Bankası aracılığıyla 1.3 milyar YTL, yani 1.3 katrilyon TL, Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla da 1.2 milyar YTL, yani 1.2 katrilyon TL olmak üzere toplamda 2.5 milyar YTL, yani eski parayla 2.5 katrilyon lira olarak gerçekleştirilecektir. Uygulama faizi halen yüzde 29-30'lar seviyesindedir ancak desteklemelerin katkısıyla tarımsal kredilerde bu oranlar yüzde 10.5 ile yüzde 19.5 oranlarına indirilmiştir. Vadeler, işletme kredilerinde 2 yıl, yatırım kredilerinde 5 yıl olacaktır. Bu tablo hükümet olarak Türk tarımını, Türk tarımcısını ayağa kaldırmak konusunda ne kadar kararlı olduğumuzun açık göstergesidir. Çiftçilerimiz, köylülerimiz, hayvancılık ve besicilikle iştigal eden vatandaşlarımız bilsinler ki içinde tarımsal gelişmenin olmadığı bir ilerleme fikrine bugüne kadar asla itibar etmedik, bundan böyle de etmeyiz. Türkiye kalkınacaksa, bütün sektörleriyle birlikte kalkınacaktır. Türkiye, geleceğin dünyasında öncelikli ihtiyaç haline gelecek olan tarımsal üretim ideallerinden, tarımsal kalkınma projelerinden asla vazgeçmeyecektir" dedi. Tarım alanında yaptıkları çalışmaları rakamlarla anlatan Erdoğan, şunları söyledi: Şimdi size çok kısa olarak, bazı rakamlar ve bazı örnekler vereceğim. Sadece bu örnekler bile, bu konudaki kararlılığımızı açıkça göstermektedir. 1998 yılından bu yana pamuk, zeytinyağı, yağlık ayçiçeği, soya ve kanolaya prim ödemesi yapılmaktadır. Buna 2004 yılı itibariyle dane mısır da eklenmiştir. Uzun vadede ithalatı ortadan kaldıracak kalite ve yeterlilikte yağlı tohumlu bitkileri üretmeyi hedefliyoruz. 2003 yılı için toplam prim tutarı 282 trilyon lira olmuştur. 2005 yılı Bütçesinde ise, prim ödeneği 491 trilyon lira olarak karara bağlanmıştır. Ancak biz bununla yetinmedik, kaynak arayışlarımızı sürdürerek bu rakamı 600 trilyon liraya kadar çıkardık. Bu rakam, bir önceki yıla göre yüzde 120'lik bir artış anlamına gelmektedir. Prim ödemeleriyle ilgili olarak getirdiğimiz bir başka yenilik, ödemelerin öne çekilmesi ve ürünlerin ekim döneminde yapılması olacaktır. Bu şekilde, çiftçilerimizin bir başka beklentisine de cevap verilmiş olacaktır. Pamukta dünya fiyatları hızla düşmüştür, buna bağlı olarak ülkemizdeki fiyatlar da mecburen aşağı inmiştir. Oluşan bu tablo nedeniyle 2005 yılı prim ödemelerimizin 411 trilyon liralık bölümünü, yani yüzde 68'lik kısmını pamuğa ayırmayı kararlaştırdık. 2004 yılı ürünü için 2005 yılında ödenecek primler kilogram başına 190 - 228 bin TL olarak tespit edilmiştir. Sertifikalı tohumluk kullanan üreticilerimizin kilogram başına alacakları destek 228 bin TL'dir. Bu rakam geçen yıl 99 bin TL idi. Bu yüzde 130'luk bir artışa karşılık gelmektedir. Kasım 2004'te kabul edilen Tarım Stratejisi Belgesi ile Doğrudan Gelir Desteğinin yani DGD'nin uygulanmasında bazı değişikliklere gitme gereği ortaya çıkmıştır. Buna göre DGD'nin payı, toplam desteklemeler içinde yüzde 45'e düşürülerek, diğer destekleme enstrümanlarına etkinlik sağlanacaktır. Bu sayede üretene daha çok destek sağlanması ve üretim açığı bulunan ürünlere teşvik verilerek üretim artışına katkı sağlanması imknı ortaya çıkacaktır. Bu konuda önemli hazırlıklar içindeyiz; prim, hayvancılık ve diğer destekleme konularına kaynak transferi sağlamayı ve destekleme bütçesini en akılcı ve verimli şekilde kullanmayı hedefliyoruz. 2005 yılını yeni DGD modeli için geçiş yılı olarak görüyoruz. Yine hükümet olarak üstünde hassasiyetle durduğumuz bir diğer sektör olan hayvancılık sektöründe üretimi, kaliteyi, rekabeti ve krlılığı artırmak amacıyla 2005-2013 yılları arasında uygulanacak bir Hayvancılık Stratejisi hazırlamış bulunuyoruz. 2013 yılına kadar gerçekleştirmeyi umduğumuz önemli hedeflerimiz var.Bu doğrultuda 2013 yılına kadar büyükbaş damızlık hayvan sayısını 4 milyon 600 binden 5 milyon 800 bine; büyükbaş hayvan başına süt verimini 1,9 tondan 4 tona, 10 milyon ton olan süt üretimini 23 milyon tona, kişi başına süt tüketimini 150 kilogramdan 250 kilograma, kayıt altındaki süt üretim oranını yüzde 20'den yüzde 80'in üzerine çıkarmak istiyoruz. Yine 170 kilogram olan büyükbaş karkas ağırlığını 250 kilograma, 800 bin ton civarındaki kırmızı et üretimini 1 milyon 300 bin tona çıkarmak, böylece tüketimi kişi başına 10 kilogramdan 16 kilograma yükseltmek amacındayız. Bunun için de, yem bitkileri ekim alanlarını 1.2 milyon hektardan 4 milyon hektara genişletmeyi planladık. Kişi başına yumurta tüketimini 140 adetten 200'e yükseltmek, kanatlı sektöründe beyaz et, damızlık, yumurta ve civciv ihracatını artırmak, daha sağlıklı, daha kaliteli et ve süt üretimi için hayvan sağlığı, işletme düzeni ve ürün işleme tesislerini geliştirmek konusunda da gereken tedbirleri alıyoruz. Bu hedeflere ulaşabilmek için bir dizi teşvik içeren yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Hayvancılık desteklerine 2005 yılı bütçesinden 198 milyon YTL, yani 198 trilyon TL ayırmıştık. Ancak 2005-2013 Hayvancılık Stratejisi çerçevesinde ihtiyaç duyulan faaliyetler için bu destekler üç kat artırılarak 596 milyon YTL'ye, yani 596 trilyon TL'ye çıkarılmıştır. Kooperatiflere sağlanacak desteklerle birlikte, bu yıl hayvancılık destekleri 900 milyon YTL, yani 900 trilyon TL civarında olacaktır ki bu rakam geçen yıla göre yüzde 70'lik bir artışa tekabül etmektedir. Ayrıca Et-Balık Kurumu'nun, Erzurum, Van, Bingöl, Diyarbakır, Ankara Sincan ve Sakarya'daki kombinalarının Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınarak etkinleştirilmesi de karara bağlanmıştır. Çitçimize, üreticimize, tarım sektörümüze destek olmak adına imkanlarımızı sonuna kadar zorluyoruz. Biliyoruz ki Türk tarımının kalkınması, Türkiye'nin yarınlarının teminatı olacaktır. İnşallah yeni bereket mevsimine giriyoruz, mahsulü de hep birlikte alacağız." Güney Asya ülkeleri acı ve zorluklarla dolu günler geçirdiklerine işaret eden Başbakan Erdoğan, yaşanan büyük felaketin boyutlarının her geçen gün daha yürek kanatıcı bir tablo ortaya koyduğunu ifade etti. 5 Şubat 2005 günü durumu yerinde görmek ve ülke olarak yaraların sarılmasına, ihtiyaçların giderilmesine bir nebze katkı sağlamak amacıyla bu bölgeye bir ziyaret gerçekleştireceğini belirten Erdoğan, "Bu vesileyle siz değerli vatandaşlarımın açılan yardım kampanyalarına katkıda bulunmanızı, bu insanlık görevinde Türkiye'nin üstüne düşen görevin yerine getirilmesinde pay sahibi olmanızı rica ediyorum. Bütün vatandaşlarımın, bu kampanyaya imkanları ölçüsünde destek olmalarını özellikle rica ediyorum. Biz benzer acılar yaşamış, böyle felaketlerin toplumları nasıl yaraladığını yakından bilen bir milletiz. Gönüllerimizdeki zenginliği bir kere daha ortaya koyalım, büyük zorluklar ve ihtiyaçlar içindeki bu coğrafyaya yardım elimizi uzatalım. Allah'ın ülkemizi ve bütün insanlığı böyle acı felaketlerden esirgemesini diliyorum" değerlendirmesinde bulundu.