Erdoğan'dan Özal olur mu?..

Kendisine "özgürlük hakkı" tanımayan bir başbakan, yönettiği ülkenin halklarına özgürlük vaat etse bile vermez...

Memduh BAYRAKTAROĞLU memduh@internethaber.com

Turgut Özal merhum kendini özgür kılan sahici bir devlet insanıydı.
Olduğu gibi görünüyor, herkese karşı göründüğü gibi davranıyordu.
Kendisini hicveden karikatürlere, çizerinden çok daha fazla gülüyor, onları arşivleyip saklıyordu.
Yeri geldiğinde kahkahalarla gösteriyordu çevresindekilere...
Turgut Bey çorapsız ayakkabı giyebiliyor hatta askeri birliği paça boyu kısa bir pantolonla selamlıyordu...

Kendisinden sonra gelenler arasında onun kadar özgür ve özgürlükçü bir başbakanımız olmadı...

Erdoğan başbakanlıkta Özal'dan daha çok başarılı oldu.
Bilhassa ulaşım, sağlık, konut, enerji ve eğitim konularında belki kendisinin de hayal edemeyeceği işler yaptı...
Zira bu konular bir ülkenin beş kara deliğidir...
Bu beş konuda başarılı olan Başbakan ülkesi için tabii ki vazgeçilmezdir...

Kaldı ki...
Başbakan ve kabine arkadaşlarının başarıları beş kara deliğin (mümkün olduğunca) kapatılmasıyla sınırlı da değil...


Kovuşturmayı sulandırıyorsunuz...

Kamuoyunda "İrticayla Mücadele Eylem Planı" diye bilinen kovuşturmanın tutuklu sanıklarından Albay Dursun Çiçek, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yapılan duruşmada şöyle diyor:

:"İnternet andıcı gerçek bir belgedir. Bu sahte plan da (irtica ile mücadele eylem planı) gerçek olsa söylerim. Sürekli 'Böyle plan olmaz' diyorum. Belge değil, evrak değil, sadece bir kağıt parçası ama tutuklanmamıza yetiyor."
Medya bu ifadeyi şöyle duyuruyor:
"Dursun Çiçek'ten internet andıcı itirafı"
"Çiçek'ten şok itiraf!"
İyi de arkadaşlar, Albay Çiçek "İnternet Ancıçı" tutuklusu değil ki...
Çiçek
"İrticayla Mücadele Eylem Planı" şüphelisi...
Hiçbir şeyi itiraf etiği falan da yok...
"
Sürekli 'Böyle plan olmaz' diyorum. Belge değil, evrak değil, sadece bir kağıt parçası ama tutuklanmamıza yetiyor...".
Yahu itiraf bunun neresinde?..
Ayıp oluyor ama...
Bir şey değil de kovuşturmayı sulandırıyorsunuz...
Davanın ciddiyeti, inanılırlığı kayboluyor...


Ekonomide, yaklaşık 30 yıl süren "yüksek enflasyon - yüksek faiz sorunu"nu da Başbakan'ın yönettiği Ak Parti Hükümetleri çözdü...
AB tam üyelik müzakerelerinde kendisine gelene kadar görev yapan hiçbir başbakanın başaramadığını başardı (ne var ki son 3 yıldır onlardan kimilerini aratıyor)...
Kürt yurttaşların talepleri içinde kendisinden öncekilerin söz edilmesini bile yasakladıkları hakların verilmesini gerçekleştirdi...

Ülke yönetiminde bu kadar başarılı olan Erdoğan'ın meslek dışı yaşamı "özgür" değil...
"Sahici" de değil...
Oysa "sahici bir insan olma  yeteneği var"...
Kendisini özgür bıraktığı zamanlar öyle güzel gülüyor ve gülmek ona öyle yakışıyor ki...
Ama...

Yok mu o "Mahalle Baskısı"?..
İşte o mahalle baskısını kıramıyor Erdoğan...
Çorapsız ayakkabı giyer, bir pastanede veya alafranga ismiyle bir kafede dondurma, çay ya da kahve kuyruğuna girerse, (Hafazan Allah) "dinden çıkar" ya...
Ya da karizma çizilir ya...
"En baba" Devlet adamlarına fırça kayan; güçlü(!) generalleri çocuk gibi azarlayan Başbakan imajı bozulur ya...

İnşallah bir gün üzerine sis gibi çöken kurşuni renkli bulutları dağıtır; pırıl pırıl masmavi gökyüzü gibi çıkıverir bir yerde karşımıza...
İnşallah onu da bir dost ülke şehirlerinden birinin kafelerinde çorapsız, spor ayakkabı ve kıyafetiyle sıraya girmiş kendine kahve alırken görürüz...

Çok mu önemli?..
Evet...
Çok önemli...
Çünkü...
Kendisine "özgürlük hakkı" tanımayan bir başbakan, yönettiği ülkenin halklarına özgürlük vaat etse bile vermez...
Tıpkı...
Kendisini sevmeyen, kendisine saygı duymayan birinin başkalarını sevip sayamayacağı gibi...



Korkmayın ama tedbiri de bırakmayın...

Adamın biri çıktığı bir evin çatısından bir türlü inemiyordu...
Köylü de nasıl indireceğini bilemeyince civarın "en akıllı adamı" Nasretin Hoca'ya gittiler...
Durumu anlattılar...


Sevgili Ak Partili okurlar...

Yıllardır; Balyoz olsun, Ergenekon olsun, "İrticayla Mücadele Eylem Planı" olsun bütün bu davalarda; yargılamayı beklemeden bütün tutukluları "Mahkûm" ettiniz...
Bugün ise hakkında "Yakalama Talebi" (ve kararı da) olan bir orgenerali savunuyorsunuz...
Neymiş?..
Başbakan'ı eleştirmekte haksızmışım çünkü general hakkında sadece "Yakalama" talebi varmış, "karar" yokmuş...
Sanki yakalama isteyen kişi Savcı değil de veterinermiş gibi...


Hoca, ambarda asılı urganı (kalın halat) aldı, adamın damında mahsur kaldığı eve gitti.
Urganı  dama fırlattı, "şunu beline bağla" diye emretti...
Adam talimatı dinledi..
Hoca urganın kendi elindeki diğer ucunu kuvvetlice çekti...
Adam kırlangıç olup havalandı, kaz olup başı üstüne yere çakıldı...
Çevre köylü Hoca'ya sitem etti ...
Hoca yerde kanlar içinde yatan adama bakarken söyleniyordu:
"Yahu geçen sene ben bir adamı aynen böyle kurtardım ama kuyudan mı çıkarmıştım, damdan mı indirmiştim unuttum"...

Ekonomik krizlerin hepsi aynıymış gibi yorum yapılıyor medyada...
Yahu olur mu?..
Bütün krizler aynı sebepten çıkmaz ki...
Kimi finansaldır...
Kimi üretimle ilgilidir, kimi tüketimle...
Kimi savaş ortamından etkilenir vs...


Uğur Arslan
da
Deniz Feneri'nin Dursun Çiçek'i mi ne?..

Bakalım o da önce "İnkâr"(!) sonra "İtiraf"(!) mı edecek?..



Ve...
Bütün bu krizlerin çözüm modelleri de farklıdır haliyle...
Ama...
Bizim ulema Nasrettin Hoca'nın torunu ya...
Onu taklit ediyor...
Onlar da bir adamı belinden halatla bağlayıp çekerek kurtarmışlardı da...
Damdan mıydı yoksa kuyudan mı onu hatırlayamıyorlar...
Allah bunların bulacağı çözümden halkları korusun!..
Amin!..

Hâsılı...
Görünürde bir kriz yok...
Haliyle çözüm aramak da abes...
Hem unutmayın...
Birleşik Devlerler Temsilciler Meclisi yeni borçlanma yasasını da kabul etti...
En azından 2012 sonuna kadar küresel kriz yok...
Ama...
Bu demek değil ki sürekli borçlanın, bütün naktinizi harcayın, her şey güllük gülistanlık...
Öyle bir şey de yok ve hiçbir zaman olamaz da...
Demek istiyorum ki "içiniz rahat etsin" ama "tedbiri elden bırakmayın"...



Darısı Bağdat Caddesinin başına...

Litvanya'nın başkenti Vilnus'un Belediye Başkanı Arturas Zuokas, şehir merkezinde park eden lüks araç sahiplerine gözdağı vermiş...
Nasıl mı?..
Eski model bir Mercedes otomobili, zırhlı araçla ezmiş geçmiş...

Darısı İstanbul/Bağdat Caddesi'nin başına...
Bir gün bir bakarsınız Selâmi başkan da çıkmış bir dozerin üstüne iki sıra yan yana park etmiş lüks otomobillerin üstünden geçiyor...
Neden gülüyorsunuz?..
Yapamaz mı?..
Önce oğlunun kafesini mi kapatsın?..
Siz de amma münafıksınız yani ha!..

Turgut Özal merhum kendini özgür kılan sahici bir devlet

insanıydı...
Olduğu gibi görünüyor, göründüğü gübü davranıyordu herkese karşı..
kendisini hicveden karikatürlere çizerinden çok daha fazla gülüyor

v onları arşivleyp saklıyordu...
Yeri geldiğinde kahkahalarla gösteriyordu çevresindekilere...
Çorapsız ayakkabu giyebiliyıor hatta akseri birliği paça boyu kısa

bir pantolonla selamlıyordu...
Bir dha onun gibi özgür ve özgürlüğkçü bir başbakanımız olmadı...
Aslında Başbakan Erdoğan'ın o yeteneği var...
Var ama yok mu o "mahalle baskısı"..
İşte o mahalle baskısını kıramıyor...
İnşallah bir gün onu da kırar...
İnşallah ir gün onu da bir dost ülke şehirlerinden birinin

kafelerinde çorapsız, spor ayakkabı ve kıyafetiyle sıraya girmiş

kendine kahvealırken görürürz...
Çok mu önemli?..
Evet...
Çok önemli...
Çünkü Kendisine "özgürlük hakkı" tanımayan bir başbakan, yönettiği

ülkenin halklarına özgürlük vaat etse bile vermez...