Erdoğan'dan milliyetçilik uyarısı
Abone olBaşbakan Erdoğan, "Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği kaldıracağız" diye konuştu.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son
günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavrın,
esas itibarıyla "fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavır"
olduğunu söyledi. Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında
yaptığı konuşmada, Türkiye’nin, milletin tercihiyle "yeni siyaset"
dönemine girdiğini belirtti. Ancak, zihnen "eski" siyasetten
kopamayanların, belli meseleler gündeme geldiğinde, "eski" siyasete
ait refleksleri sergilemekten geri durmadıklarını ifade eden
Erdoğan, şunları söyledi: "Bu meselelerden biri de özelleştirme
meselesi... Son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin
sergilediği tavır, esas itibarıyla fikri arka planı zayıf, reflekse
dayalı bir tavırdır. Bu alışageldiğimiz, zaman zaman tamamen
tersinin yapıldığı bir tablodur. Özelleştirme, onların zannettiği
gibi, kamunun elindeki zarar eden işletmelerin özel sektöre
satılması, devredilmesi değildir. Özelleştirme politikası, devlete,
topluma, ekonomiye, kamu sektörüne bakış esasında şekillenen, kamu
işletmelerinin satılmasının ötesinde sonuçlar doğuran bir araçtır.
Esasında özelleştirme, devletin fonksiyonlarıyla, devlet-toplum
ilişkileriyle, devletin etkinliğiyle ilişkili daha geniş bir
tartışma alanıdır. Biz, daha güçlü, daha etkin ve asli
fonksiyonlarını eksiksiz yerine getiren bir devlet anlayışını
benimsediğimiz için özelleştirmeden yana tavır alıyoruz. Bize göre,
güçlü ve etkin devlet, özel sektörün de üretebileceği mal ve
hizmetleri üreten, piyasa içinde ağırlık taşıyan bir devlet
değildir. Bize göre, güçlü ve etkin devlet, adalet, iç güvenlik,
milli savunma gibi asli fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine
getiren ve kamusal nitelikli sosyal hizmetleri yeterli seviyede ve
kaliteli bir şekilde sunan devlettir." "DEMOKRASİ İÇİN" Erdoğan,
kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılmasının, devleti
zayıflatmayacağı gibi, aksine toplumu güçlendirici bir etkiye de
sahip olduğunu ifade ederek, "Yani, siyasi ve ekonomik anlamda
demokrasi için de kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılması
gerekmektedir" dedi. Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığının
olumsuz sonuçlarından birinin de bürokratik bir iktidara ve bununla
bağlantılı olarak bürokratik yozlaşmaya yol açması olduğunu anlatan
Erdoğan, şöyle devam etti: "Kamunun belli malları üretmesi, ’sosyal
devlet’ ilkesi çerçevesinde de savunulamaz. Çünkü, devletin
ekonomideki payının büyüklüğü, toplumun bütününe yönelik fırsat
eşitliğini sağlayıcı sosyal hizmetleri üretmesini de
engellemektedir. İşte biz özelleştirmeye bu pencereden bakıyoruz.
Daha demokratik, daha güçlü, daha verimli, daha adil bir devlet
yapılanmasının arayışı içinde meseleleri değerlendiriyoruz.
Muhalefetten de ’eski siyaset’ refleksleri yerine, mümkünse fikri
temeli olan tavırlar bekliyoruz. Eğer bunu başarabilirlerse
ülkemizin bundan elde edeceği fayda çok büyük olacaktır. Zaferlerin
daima sahibi çoktur, yenilgiler ise sahipsizdir. Enflasyon
tarihinin en düşük seviyelerine çekilmiş, Türkiye Cumhuriyeti
hazinesi tarihinin en düşük faiz oranlarıyla borçlanmış, ekonomi
büyüme hızında dünyada ilk sıralarda yer almış, dış ticaret, turizm
gelirlerinde adeta patlama yaşanmış, uluslararası sermaye girişinde
yine rekorlar kırılmıştır. Kamu net borç stokunun GSMH’ye oranı
yüzde 63.5’e çekilmiş. Borçlanma faizleri düşmüş, borç vadeleri
azalmış, işsizlikte, nüfus artışına rağmen bir miktar düşüş
sağlanmış, ekonominin tüm göstergelerinde millete umut veren
iyileşmeler yaşanmış, istikrar sağlanmış, güven ortamı tesis
edilmiş, Türkiye dünyanın dikkatini çeken atılımlar
gerçekleştirmiştir... Peki bunlar başarı mı? Evet, bunlar
başarıdır... Bunları kim yapmış? Bakıyorsunuz, sahiplenen çok kişi
var." HATIRLATMA Türkiye’nin eşiğine kadar geldiği felaketlerin
sahibi bulunmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: "Bundan
sadece birkaç yıl önce bu ülkede neler yaşanıyordu, bir
hatırlayalım: Enflasyon yüzde 130’lar seviyesini aşmış, bir gecede
faiz oranları yüzde 8 binlere çıkmıştı. Ekonomi yüzde 9.5 oranında
küçülmüş, borç stoku GSMH’nın yüzde 90’ını aşmış, işsizlik artmış,
yoksulluk artmış, istikrar kalmamış, güven kalmamış, her şeyden
önce halkımızın umudu tükenmeye başlamıştı. Peki kim ülkeyi bu
karanlığa sokmuş, kim bunların sahibi? Bunların sahibi yok, bunlar
cami avlusuna bırakılmış... Şimdi biz bu tartışmalarla ne
kendimizi, ne de milletimizi oyalayacak değiliz." Erdoğan, iş
yapmak, çözüm üretmek, yol almak için iktidara geldiklerini ve iki
buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde de oldukça uzun bir yol
katettikleri ifade ederek, "Elde edilen başarıları milletimizin her
bir ferdiyle paylaşmaktan da imtina etmeyiz. Ancak şimdi
bakıyorsunuz, bazı çevreler bir hususu dillerine dolayıp bu
başarıya gölge düşürmek istiyorlar. Neymiş? 2004 yılında işsizlik
oranı yüzde 10.3’müş, 2005 yılında 11.5’e yükselmiş..." diye
konuştu. İŞSİZLİK Erdoğan, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2005
yılından itibaren işsizliğe ilişkin verilerinin, daha önce üçer
aylık dönemler halinde açıklarken, şimdi aylık olarak açıklamaya
başladığını hatırlattı. Nisan ayında da 2004 Aralık-2005 Ocak-Şubat
dönemini içeren, "2005 Ocak" verilerinin açıklandığını kaydeden
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu verilerle henüz kıyaslama
yapma imkanımız yok. Ne zaman kıyaslama yapabileceğiz? Bu ayın
sonunda, Şubat 2005 verileri açıklanınca, geçen senenin ilk
çeyreğiyle kıyaslama mümkün olacak. Şimdi eğer, bu sistem
değişikliğini gözardı edip, ’işsizlik arttı, bakın yüzde 11,5’e
yükseldi’ derseniz, kusura bakmayın, buna ekonomiden anlayan herkes
güler. İşsiz olan 1.1 milyon insanımız ülkemizde iş sahibi oldu.
Bunlar resmi rakamlar. Hiç rakamları eğip bükmeye, öncesini
sonrasını görmeden yorum yapmaya, ’ben yaptım, oldu’ demeye gerek
yok. Bizim hiçbir çekincemiz, hiçbir kompleksimiz, hiçbir korkumuz
yok. Biz bizzat yaşıyoruz. Başarılı olduğumuz alanlarda çıkıp bunu
gururla anlatıyoruz. Başaramadığımız, henüz başaramadığımız
alanlarda da şapkamızı önümüze koyup gayet iyi düşünmesini de
biliyoruz. Biz daha yolun başındayız, ’Bizden üç yıl bir şey
beklemeyin’ dedik. Neredeydik, şimdi neredeyiz? "HALKIMIZIN
BEKLENTİLERİNİ BİLİYORUZ" Hafta sonu Siirt’teydim. Esnaf,
fiyatlarının düştüğünü söylediler, ’piyasada hareket yok’ dediler.
Biz bunu da düşünüyoruz. Vatandaş kredi temin ediyor, ev alıyor,
araba alıyor. Bu insanlar eskiden ’acil’ dediği ürünlere
yönelmiyor. Büyük yatırımlara vatandaşın girmesi küçük esnafta
sirkülasyonu etkiliyor. Buna bir zihniyet değişimi diyebiliriz. Bu
takdir vatandaşımıza aittir. Halkımızın beklentileri çok yüksek,
bunu çok iyi biliyoruz, çok iyi hissediyoruz ve çok açık olarak
görebiliyoruz. Ülkemizde bölgeler arasında ciddi dengesizlikler
var. Yatırımlar sürekli belli bölgelere tahsis edilmiş. Belli
bölgeler tamamen ihmale uğramış. Bu bölgeler feryat ediyor.
Yoksulluk yaygın, sosyal güvence, eğitim ve sağlıkta sıkıntılar
var. İktidarımız bölgesel dengesizliği giderebilmek için yeni
hamleleri üst üstü yapıyor. Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında
olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği
kaldıracağız. Onun için yollar, hastaneler, okullar yapıyoruz bu
bölgelerde..."