Erdoğan'dan din istismarı uyarısı
Abone olBaşbakan Erdoğan dini siyasete alet etmeye çalışanlara ateş püskürdü.Başbakan din istismarcılarının topluma ve siyasi çoğulculuğa zarar vereceği uyarısında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Din üzerinden siyaset yapmak,
dini ideolojik bir araç haline getirmek, dini düşünceyi
dogmalaştırmak ve din adına dışlayıcı siyaset yürütmek hem
toplumsal barışa, hem de siyasi çoğulculuğa zarar vermektir'' dedi.
Erdoğan ve beraberindeki heyet, Sun Valley Konferansı çerçevesinde
ABD'deki programına başladı. Sabah saatlerinde, kaldığı otelden
konferansın yapılacağı Sun Valley Inn Oteli'ne yürüyerek gelen
Başbakan Erdoğan'a, eşi Emine Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan ve
Esra Albayrak ile damadı Berat Albayrak, Devlet Bakanı ve
Başmüzakereci Ali Babacan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile eşi
Ahsen Unakıtan, siyasi danışman Adana Milletvekili Ömer Çelik, dış
politika danışmanı İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve bazı danışmanlar eşlik etti. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, basına kapalı gerçekleşen ve dünyanın en
büyük 250 şirketinin üst düzey yöneticilerinin bir araya geldiği
Sun Valley Konferansı'nda ''Demokrasi, İslam ve Siyasal Laiklik
Ekseni Üzerinde Türkiye Modeli'' adlı bir konuşma yaptı.
Konuşmasına, konferansa katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile
getirerek ve bu buluşmayı planlayan ev sahibi Allen and Company'ye
teşekkür ederek başlayan Başbakan Erdoğan, ''Arkadaşlarım bana,
'Amerikan finans ve medya dünyasının kalbi burada atıyor' dedi.
Sizleri ne kadar heyecanlandıracak bilemiyorum, ama bu sabah benden
nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin yaşadığı
demokrasi tecrübesini dinlemek istediğinizi söylediler'' dedi.
Uluslararası toplumun mücadelesini verdiği en önemli uğraşlardan
birinin demokrasi anlayışı ve bunun getirdiği özgürlükler ortamının
dünya üzerinde en geniş şekilde yayılması olduğunu vurgulayan
Erdoğan, İslam kültürü ile demokratik düzen arasındaki ilişkilerin
de bu çerçevede çok uzun bir süredir düşünce dünyasında
tartışıldığını kaydetti. ''DEĞERLER ARASI SOĞUK SAVAŞ''- Müslüman
toplumların özgür, katılımcı ve açık topluma dayanan rejimler
oluşturma hususundaki eksikliklerinin, İslamiyet'in bu durum
üzerindeki rolü hakkında geniş bir tartışma yarattığına işaret eden
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Yani benim, Soğuk Savaş'ın sona
ermesinden sonra, 'değerler arası soğuk savaş' diye adlandırdığım
bir dönem ortaya çıkmıştır. Bilahare, 11 Eylül olaylarıyla zirveye
çıkan terör dalgası konuyu geniş kitlelere maletmiş ve İslamiyet'in
çatışmaya meyilli, barışçıl olmayan bir din olduğu izlenimini
yaratarak, İslam kültürü ile demokrasinin birbiriyle bağdaşıp
bağdaşmadığı sorusunu gündeme taşımıştır. Tabii bu iddialar 'İslam'
kelimesinin 'barış' anlamına geldiğini bilen Müslümanlar ve
Müslüman olmayan sağduyulu insanlar arasında şok etkisi
doğurmuştur. Demokratik bir ülkede Başbakanlık yapan Müslüman bir
kişi olarak, bu konudaki görüş ve hissiyatımın belki birçok yabancı
düşünürden daha gerçek tecrübe ve izlenimlere dayandığı inancıyla,
fikirlerimi sizlerle samimi bir şekilde paylaşmak istiyorum. Her
ülkenin ve toplumun kendine özgü şartları farklı demokratik
kurumlar yaratabilecek olmakla birlikte, demokrasinin dayandığı
evrensel bazı ilke ve ölçütler bulunmaktadır. Bunlar, siyasi
katılımcılık, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, çoğulculuk,
eşitlik ve şeffaflık olarak belirmektedir.'' ''SUİKAST
DÜZENLEMEKTEN FARKSIZDIR'' İslamiyet'in Allah'a inanç temelinde
bireylerin kişisel ve toplumsal yaşamda uyulması gereken ahlak
kurallarını içerdiğini anlatan Erdoğan, İslamiyet'in adalet,
eşitlik ve kardeşlik gibi ulvi ilkelere dayanan bir hayat biçimini
öngördüğünü ifade etti. Bunların da esasen tek tanrılı dinlerin
ortak temel değerlerini oluşturduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan,
''Bu itibarla, aynı yüce kaynaktan indiğine inandığımız bu dinlerin
birbirlerinden farklı olarak şiddeti ve terörü teşvik ettiği veya
insan gelişimine en uygun yönetim biçimi olarak ortaya çıkan
demokrasiyi reddettiği nasıl düşünülebilir?'' diye sordu. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Kaldı ki, diğer
dinler gibi İslamiyet'in de özünde yatan ve bireyin mutluluğunu
esas alan temel felsefe, katılımcı, özgürlükçü, çoğulcu bir hayat
anlayışı ile demokratik kurumları destekleyen ve pekiştiren
özellikler taşımaktadır. Bu gerçekler ışığında, günümüzde Müslüman
toplumların çoğunluğunun demokrasi sınavında nispeten başarısız
olmalarını din olgusuyla açıklamaya çalışmak ve İslamiyet ile
irtibatlandırmak temel bir yanlış olacaktır. Keza, daha 10-15 yıl
öncesine kadar Avrupa'nın büyük bir bölümünün demokrasiden ve her
türlü özgürlükten uzak bir ortamda yaşaması da herhalde din
kaynaklı engellerle izah edilmiyordu. Bugün Müslüman toplumların
büyük bir bölümünde karşılaştığımız durum da İslamiyet'in özünde
yatan yüksek-toplumsal değerlerin siyasi amaçlar doğrultusunda
istismar edilmesi ve dogmatik bir sistem içinde yanlış
uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Din üzerinden siyaset yapmak,
dini ideolojik bir araç haline getirmek, dini düşünceyi
dogmalaştırmak ve din adına dışlayıcı siyaset yürütmek hem
toplumsal barışa hem de siyasi çoğulculuğa zarar vermektir. Belki
de en kötüsü, dini yozlaştırmak ve amacından saptırmak anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla bu tutum, bana göre dine, demokrasiye ve
insanlığa karşı 'suikast' düzenlemekten farksızdır. Dini, bir
ideoloji haline getirerek, devlet aygıtı marifetiyle toplumu zorla
dönüştürmeye çalışmak, hem topluma hem dine yapılabilecek en büyük
kötülüktür.'' Burada suçu dine atmanın kolaycılık olduğunu
vurgulayan Erdoğan,''Çünkü söz konusu olan din değil,
totaliterizmdir. Bu sebeple, olsa olsa o dine mensup olanların
özgürlükçü bir düzen için mücadele etmekteki eksikliklerinden
bahsedilebilir'' diye konuştu.