Erdoğan'dan çok sert açıklamalar
Abone olBaşbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konuları değerlendirdi.
İNTERNETHABER.COM- Başbakan Erdoğan'ın gündeminde Oda TV
operasyonunda tutuklanan gazeteciler vardı. Erdoğan, basın ve ifade
özgürlüğünü savunanların 28 Şubat ve öncesinde, sonrasında nasıl
başlıklar attıklarını hatırlattı. "Hangi gazeteci hükümeti
eleştirdiği için bugün tutukludur?" diye soran
Erdoğan, tutuklu bulunan 27 gazetecinin neden içeride
olduğu bir bir anlattı.
Soruşturmanın bir an önce sonuçlanmasını isteyen Erdoğan, hükümet
olarak sürecin dışında olduklarını bir kez daha yineledi. Eleştiri
oklarını ana muhalefet partisine yönelten Erdoğan, İngiliz
gazetesinin yalan çıkan İran haberine sarılan CHP'li vekilleri
onurlu davranmaya ve özür dilemeye çağırdı.
KADIN VEKİL SAYISI ARTACAK
Başbakan Erdoğan grup toplantısına 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü
kutlayarak başladı. İktidarları döneminde kadına
yönelik şiddeti sona erdirmek için yoğun mücadele içinde
olduklarını anlatan Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinde daha fazla
kadın millletvekilini aday göstereceklerini söyledi.
DOĞAN MEDYASINA 28 ŞUBAT HATIRLATMASI
Basın ve ifade özgürlüğünü canı pahasına koruduklarını her fırsatta
belirttiklerini vurgulayan Erdoğan, Doğan medyasının bir dönem
nasıl manşetler attığını hatırlattı:
''Şiir okuduğu için mahkum olmuş bir Başbakan olarak, ifade
özgürlüğünü canımız pahasına savunduğumuzu, basın özgürlüğüne
sonuna kadar saygılı olduğumuzu her fırsatta belirttim. AK Parti;
geçmişten bu yana susturulan, bastırılan, yok sayılan özgürlükleri
elinden alınan büyük bir kitlenin temsilcisi olarak iktidara
gelmiştir. Hak ve özgürlükleri geliştirmeyi varlık sebebi olarak
görmüştür. Son dönemde mücadele ettiğimiz çeteler, karanlık odalar,
vesayetçi güçler, vatandaşı tehdit olarak gören, halkın hak ve
özgürlüklerini ortadan kaldırmaya çalışan, milli iradeyi güçten
düşürmeye çalışan anlayışın temsilcisiydi bunlar. Bunlara karşı
demokrasi, hak ve özgürlükleri, hukuk devletini savunan, ayakta
tutmaya, geliştirmeye çalışan biz olduk, AK Parti iktidarı oldu.
Bununla ilgili anayasal ve yasal düzenlemeler yaptık. Şimdi
birileri çıkıp senaryoyu tersine çevirmeye, bizi özgürlük
karşıtıymış gibi konumlandırmaya çalışıyor. Bu gayretin içerisinde
olanların 28 Şubat'ta, onun öncesinde ve sonrasında nasıl başlıklar
attığını biz çok iyi biliriz. O zamanlar da köşelerinde yazı
yazanların nasıl saldırıda bulunduklarını biz çok iyi biliriz.
Bunların iktidarlara karşı, yıkıma yönelik ne gibi destekler
verdiğini çok iyi biliriz. Bizler, baskının, dışlamanın, hor
görmenin, hukuksuzluğun ne olduğunu çok iyi biliyoruz değerli
kardeşlerim.
Bizim siyasi mücadelemiz, ileri demokrasinin gelişmesi,
özgürlüklerin güçlenmesi içindir. Biz 70'li yılları gördük. 12
Eylül 1980 darbesini yaşadık. Biz, 90'lı yıllarda, 28 Şubat
sürecinde demokrasinin nasıl askıya alındığına, ifade özgürlüğünün
nasıl kısıtlandığına, konuşanların nasıl susturulduğuna şahit
olduk. Sadece ben değil, bu grup içinde pek çok arkadaşım bu
acıları yaşayarak, tecrübe ederek, yasakların, kısıtlamaların,
mahrumiyetlerin mağduru olarak bugünlere ulaştı."
HÜKÜMET DURMASI GEREKTİĞİ YERDE
"İçinde olmadığımız bir yargılama süreci hakkında bizden görüş
belirtmemizin istenmesi son derece yanlıştır" diyen Erdoğan, süreci
üzerine yıkmaya çalışanlara şu sözlerle tepki gösterdi:
"Birileri çıkmış olup biten her şeyi hükümete fatura etmenin
gayreti içinde. Başka birileri de çıkmış, ‘hükümet adım atsın,
yargıya müdahale etsin’ diyerek hükümeti sürece dahil etmeye
çalışıyor. Bunları ikisi de yanlıştır. Hükümet durması
gereken yerdedir. Basın özgürlüğü demokrasi içinde mümkündür. Basın
demokrasiyi rafa kaldırma operasyonların basının nasıl görevler
üstlendiğini çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde 28 Şubat sürecinde
manşetlerin nerelerde hazırlandığını, köşe yazarlarının ellerine
nasıl ısmarlama konular verildiğini de çok iyi
biliyoruz. Her defasında basın özgürlüğü diyen
Batı’nın, konu Türkiye olduğunda rahatsızlık duymasını, anlama
zorluğu çekmesini de biz anlamıyoruz. Aslında onları da anlamak
lazım. Amerika'da basın kuruluşları çetelerin
tetikçiliğini yapmıyor, darbelere çanak tutmuyor. Basın üzerinden
psikolik hareketler yürütülmüyor."
Basın çalışanlarına 2002 çalışma şartları ile bugünü kıyaslamaya
davet eden Erdoğan, "Zihinlerde mayınlar vardı. Mayınları nasıl
temizlendiğini lüften iyi görsün" diye konuştu.
DOBRA KONUŞUYORUM
"8 yıl boyunca manşetine karıştığımız, dobra konuşuyorum.
Bir gazete var mı?" diye soran Erdoğan, neden çok sık
tazminat davası açtıklarını anlattı:
"Rahatsız olduğumuz dönemler oldu, yalan yazıldığı dönemler oldu.
Ama hakkımızı yargıya götürdük. Bazıları neden yargıya götürüyorsun
dedi. Eğer hukuk devletiysek ben hakkımı yargıda ararım.
Siyasetçiyim diye hedef tahtası mı olacağım? Dillerine ne geliyorsa
bunu söyleyecekler. Eee? Biz de buna ya sabır çekeceğiz, yok böyle
bir şey.
MUHTAR BİLE OLAMAZ DİYEN MEDYAYLA ÇARPIŞA ÇARPIŞA İKTİDARA
GELDİK
Bizim gelecek saldırılara karşı korkumuz yok. Biz muhtar bile olamaz diyen medyayla çarpışa çarpışa iktidara geldik. Siyasi gücümüzü de medyadan değil sadece milletimizden aldık, sizden aldık. Onun için ne kimseye minnet ederiz, kimsenin vesayeti altına gireriz, ne de bu tür yollara tenezzül eder muhalifleri susturmaya çalışırız. Ak Parti’nin muhalif yazarları susturduğu iddiasını hakaret olarak kabul etmeyiz. Çünkü yarası olan gocunur, bizim böyle bir yaramız yok. İnanç özgürlüğünden korkmuyoruz. Onun için bu konularda rahatız. Kendimize, teşkilatımıza milletimize inanıyor ve milletimize güveniyorum."
Hükümetin basın özgürlüğüne darbe vurduğu yönündeki eleştirilere
de cevap veren Erdoğan, tutuklanan gazeteciler üzerinden kampanya
başlatmakla suçladığı kesimlere açık açık seslendi:
BENİM MİLLETİM LÜTFEN BUNU İYİ BİLSİN
"Hangi gazeteci hükümeti eleştirdiği için bugün tutukludur? Hangi
gazeteci, basın faaliyetinden dolayı tutukludur? Tutuklu ve hükümlü
olarak, mesleği gazeteci olarak kayda geçen 27 kişi var. Bunların
arasından bir tanesi bile gazetecilik yüzünden cezaevinden değil.
Benim milletim bunu lütfen iyi bilsin. Anayasal düzeni
zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak,
cinsel istismar, nitelikli yağma, ateşli silah bulundurmak, resmi
belgede tahrifat... Mesleği gazeteci olarak geçen 27 kişinin
cezaevinde bulunma gerekçeleri işte bunlar. Yani AK Parti'ye
hakaret ettiğinden veya şunu bunu yaptığından değil.
Yani Ak Parti’ye hakaretten dolayı değil. Biz dünyanın en ileri
standartlara sahip yasaları çıkardık. Medya kuruluşlarının
yöneticileriyle birlikte çıkardık. Yasa maddelerinin
yorumlanmasından dolayı çeşitli sorunlar yaşanıyordu. Bunun üzerine
gidiyoruz.
ADALETİN BİR AN ÖNCE TECELLİ ETMESİNİ
İSTİYORUZ
Son tutuklamalar yargının tasarrufu ile olmuştur. Hükümetin dahli
olamaz. Olursa Anayasa'ya aykırıdır. Aksi ispat edilene kadar
herkes masumdur. Yargılamada asıl olan adaletin gecikmeden tecelli
etmesidir.
Bu sürecin uzamasını doğru bulmuyoruz. Biz bu işin
avukatlığını Silivri'de yatanlardan değiliz. Biz Ergenekon'un
avukatlığını yapanlardan olmayacağız. Biz yürütme olarak yargının
çok daha hızlı çalışabilmesi için elimizden gelen çabayı
gösteriyoruz. Herkesi sorumlu davranmaya ve yargıyı rahat bırakmaya
çağırıyorum. Adaletin olabilecek en hızlı şekilde teceli etmesidir.
Yargıdan beklentimiz budur."
KILIÇDAROĞLU VE CHP'Yİ HANGİ KONULARDA
ELEŞTİRDİ? SONRAKİ SAYFADA
Daha sonra eleştiri oklarını CHP'ye çeviren Erdoğan, "İran'ın AK
Parti'ye 25 milyon dolar yardım yaptığı" iddiasını ortaya atan
Daily Telegraph gazetesinin yalan haberine sarılan CHP'li vekilleri
ahlaksızlıkla suçladı:
"Biz izleyen milletime, sizlere son derece ibret verici bir
hadiseyi burada sizlerle paylaşmak istiyorum. 14 Eylül 2010
tarihinde, İngiltere’nin The daily Telegraf gazetesinde bir haber
yayınlanıyor. Başlığı şu: İran Türkiye’de iktidardaki Ak Parti’ye
25 milyon dolar bağışladı. Spotta da şu yazıyor:
“İran, Başbakan Erdoğan’ın ülkenin laik anayasasını terk etmeye
hazırlandığı korkularını artıracak bir hamleyle, Türkiye’nin
iktidar partisi Ak Parti'ye 25 milyon dolar bağış yapmayı kabul
etti.”
The Daily Telegraf’ta yayınlanan bu haber, 15 dakika sonra İsrail’in Haretz gazetesinde yayınlanıyor. Paslaşmaya dikkat edelim. Türkiye’de açıklamalar başlıyor. Her zaman olduğu gibi, ilk olarak CHP’li milletvekili açıklama yapıyor. Şahsımı suçlayarak gereğini yapacak mısınız başbakan diye soru önergesi veriyor.
YARSAV Başkanı açıklama yapıyor. Bu haberin kapatma konusu olacağını söylüyor. Psikolojik harekat başladı. CHP Genel başkan yardımcısı bunun kapatma nedeni olduğunu söylüyor. Sorsan hukukta ne olduğunu da bilmez. CHP milletvekili hukukçu, ben bu iddianın doğru olduğuna inanıyorum diyor. Bu güya hukukçu.
Independent’ta iki gün önce çıkan haberde ise, Ak Parti’yle
ilgili yalan haberin, yüz kızartıcı olduğunu ifade ederek, bu
yazarın Irak operasyonu sırasında olduğu gibi, bu haberde de
istihbarat örgütlerinden talimat aldığı yazılarak, özeleştiri
çağrısında bulunuldu.
BİZDE DE JOHN COLIN'LER VAR
İki gün önce bir başka İngiliz Gazetesi Independent, diğeri
hakkında haber yayınlıyor. AK Parti'yle ilgili yalan haberin yüz
kızartıcı olduğunu söyleyerek, istihbarat kurumundan talep aldığı
bildirilerek, öz eleştiriye davet ediyor. Bizde de John Colin'ler
var. Bir tane değil, çok var. Bunlar büyük gazeteciler diye takdim
edilirler. Dünyanın birçok ülkesinde gazeteciler bilerek ya da
bilmeyerek belli çevreler tarafından kullanılıyor. Belli çevrelere
hizmet verebiliyor.
İngiliz gazetesi onurlu davranmış dobra dobra özür
dilemiştir. Ancak iki haftadır bu haberi kullananlar acaba aynı
onurlu davranışı gösterebilecekler mi? Yüzlerinin kızarıp
kızarmadığını bir kez daha buradan sormak istiyorum. Siyasi ahlak
özür dilemeyi gerektirir. CHP vekillerini siyasi ahlaka davet
ediyorum."
Yalan habere inanan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Erdoğan'ın
gündemindeydi. Hükümetin İsrail politikasını eleştiren
Kılıçdaroğlu'na Mavi Marmara baskını üzerinden yüklendi:
"Bir gazetecinin yalanına inanıp, bizi töhmet altında bırakan
İngiltere’de CHP Genel Başkanı bizi gidip şikayet ediyor. Ne diyor
biliyor musunuz? "CHP iktidarda olsaydı Mavi Marmara’ya
izin vermezdik" diyor. Bunu da Gazze halkına, Filistin’e,
mavi Marmara şehitlerine yapılmış bir hakaret olarak kabul
ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu hareketi bu millete sahip çıkmak değildir. Siz korsanlığa göz yumabilirsiniz, siz Gazze karşısında susabilirsiniz, siz ilişkiler bozulmasın diye çıtınızı çıkarmayabilirsiniz. Ama haksızlıklar karşısında haykırmaya, kendi vatandaşımızın hakkını korumaya, dünyanın her yerinde mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz."