Erdoğana hayran bakışlar
Abone olErdoğan'a hayran bakışlarıyla gündeme gelen Kandilli Rasathanesi Müdürü konuştu.
Bir süre önce gazeteler Kandilli Rasathanesi Müdürü Profesör
Gülay Barbarosoğlu"nun bir fotoğrafını yayınlandı. Başbakan"la
yanyana duruyorlardı.
Profesör"ün Başbakan"a bakışı, hali, tavrı, kıyafeti ağır eleştiri
konusu oldu.
Küpelerinin rüküşlüğüne kadar konuşuldu.
O nasıl bakıştı öyle?
Neyin bakışıydı?
İktidar karşısında erimenin fotoğrafı mıydı?
Köşe yazarları da Gülay Barbarosoğlu"nu topa tuttular.
Ben de onu tanımak, bu meseleyi konuşmak istedim.
Esas olarak da merak ettim, bütün bu olanları nasıl
değerlendiriyordu?
Korkmuş muydu?
Tırsmış mıydı?
Bir daha o kıyafetleri giymez miydi?
Bir daha asla kimseye öyle bakmaz mıydı?
Yoksa, hiç bir şey umurunda değil miydi?
Neydi? Öğrenmek istedim.
Ve karşısına geldiğimde, ayakkabılarımdan utandım.
O kadar bakımlı, o kadar dişi, söylememe gerek yok tabii son derece
zeki ve hoş biriydi.
Kadınlığından utanmayan, sıkılmayan öncü karakterlerden.
Eski Adli Tıp Başkanı Sevil Atasoy familyasından.
Nedense bu iki profösürü ben birbirine benzettim.
Başarılı olmak için erkek olmak ya da erkeksi davranmak gerektiğini
düşünmeyenlerden.
"Bilim de yaparım, küpemi de takarım" diyenlerden.
Onu, sizin de birebir tanışmanız için karşınıza getirdim.
- Ne münasebet. Ben daha önce de gazetelere haber oldum. Ama
depremle ilgili ve hep kurumsal düzeyde. Vermek istediğimi
mesajları verdiğimi ve doğru verdiğimi düşünmüş, memnun olmuştum.
Ama bu sefer irkildim. Ne yalan söyleyeyim, "Keşke bu fotoğraflar
gazeteye hiç basılmamış olsaydı" temennisinde bile bulundum.
Özel bir sebebi var mı?
- E söylüyorum ya. O fotoğraflar, günün anlam ve öneminin önüne
geçti. Rol çalmış oldum, bundan da rahatsız oldum.
Peki geliştirdiğiniz savunma mekanizması neydi?
- Nasıl yani?
"Ben hep böyle giyinirim. Ben hep böyle bakarım" mı dediniz?
- Bu, bir savunma mekanizması değil ki, gerçeğin kendisi. Evet, ben
böyleyim. 21 senedir Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisiyim. 30
senem Boğaziçi ve Robert Kolej camiasında geçti. Önce dış
görünüşümden başlayayım: Her zaman böyleydim. Saçımın rengi ve
makyajımın tonu değişmiş olabilir ama bakımlı olmaya gayret eden
bir kadındım. Ben rujumu sürmeden bakkala bile gitmem. Bu
özelliğimle de gurur duyuyorum. Özellikle de küpe konusunda bir
takıntım vardır. Hiç bileziğim yoktur ama her kıyafime uygun küpe
takarım. Aileden gelen bir alışkanlık, benim annem de böyleydi.
Çarpıcı görünmeyi severdi, rujuna muhakkak dikkat ederdi, denize
girerken bile ruj sürerdi. Ben de aynı genetikten geliyorum.
Peki tüm bunlara nasıl vakit bulabiliyorsunuz?
- Vallahi sorun olmuyor. Vakit yoksa bile yaratıyorum, sabahın
6"sında havaalanında bile böyle bakımlıyım. Makyajım 20 dakika
sürer, rimel sürmeyi hiçbir şart altında ihmal etmem. Genç
kızlığımdan beri klasik giyinirim. Etek ceket ya da pantolon ceket.
Ve mutlaka kadınsı vurgu yapmaya çalışırım. Ama bugüne kadar gerek
Kandilli"de, gerek Boğaziçi"nde bu duruşumla hep övgü aldım. Deprem
çalışmaları için Muş"a, Çaldıran"a, Adana"ya, Bingöl"e de böyle
gidiyorum. Kimse de beni eleştirmiyor, tam tersine, "Bize moral
veriyorsunuz" diyorlar.
Başbakanla ilk karşılaşmanız mıydı?
- Hayır. Olur mu? Onlarca kez görüştük. Deprem olgusundan dolayı
pek çok kez bir araya geldik Hatta deprem sonrasında Endonezya"ya
birlikte gittik. Başbakanlık"ta yapılan toplantılarda, TÜBİTAK
toplantılarında, Kandilli"nin çalışmalarını anlatmak için defalarca
görüşme imkanımız oldu. Her zaman da kendisine saygılı
davranmışımdır. Çünkü ben makamlara hak ettikleri saygıyı göstermek
gerektiğine inanıyorum. Benim o günkü duruşumda saygı ve
misafirperverlik vardı.
Ama yağcılık gibi algılandı!
- Oysa tamamen saygı ve şükrandı.
Neden şükran?
- Çünkü Kandilli Rasathanesi"nin çok uzun zamandır üzerinde
çalıştığı bir proje vardı. Ama finansman bir türlü sağlanamıyordu.
Tam bütün umutlar kesilmişken, Başbakan"ın talimatıyla Devlet
Planlama Teşkilatı, Hazine Müştaşarlığı ve Maliye Bakanlığı el
birliğiyle bu finansmanı Kandilli"ye sağladılar.
Ne kadar bir paradan söz ediyoruz?
- 2 milyon dolar.
Ooooooooooooo!
- Ve bu finansmanla alınan, deprem istasyonlarında kullanılacak
sismometreler 10 gün önce Kandilli"yle geldi. Başbakan"a da
söyledim. Üretici firma bunun, "dünyada herhangi bir ülkeye bir
defada yapılan en büyük sistometre alımı" olduğunu söylüyor. Ve
bunu Türkiye Cumhuriyeti gerçekleştirdi.
Siz sismometre alındığı için Başbakan"a neden şükran duyarsınız?
Bunun size ne faydası var?
- İşte mesele burada. Bana, eşime, dostuma, aileme doğrudan bir
faydası yok. Ama size bize hepimize var. Başbakan"a şükranım
Türkiye namına. Biz Başbakan"la o toplantıdayken Enez"de istasyon
kuruluyordu. Şu geçen sürede Enez"de, Karadeniz Ereğlisi"nde, Sinop
Dikmen"de, Gökçeada"da, Gemlik"te 6 tane deprem istasyonu kuruldu.
15 gün içinde. 2007"nin sonuna kadar Türkiye bu finansmanla deprem
istasyonları şebekesi meselesini dünya standartlarında halletmiş
olacak. Şimdi ben...
Hayran hayran bakmayayım da, napim!
- Aynen! Dünyada böyle bir sismometre alımı olmadığını söylüyorlar.
Ben böyle bir durumda, bu alımı gerçekleştirmemizi sağlayan
finansmanı bulan kişiye minnet duyarım.
Öyleyse siz, iktidar karşısında gerçekten eriyen biri değilsiniz
yani...
Bir sabah kalktınız ve gazetelerde Başbakan"la yana yana
çekilmiş fotoğraflarınızı gördünüz. Kıyafetiniz, duruşunuz, ona
bakışınız baştan aşağı eleştiriliyor. Ne hissettiniz?
- Eyvah dedim.
Neden?
- Çünkü o güne kadar benim basınla son derece normal, sınırlı ve
olması gerektiği gibi bir ilişkim vardı. Ama o fotoğrafları
görünce, "Eyvah! Yanlış anlamalara yol açacak bir sürü yorum
gelecek bunun arkasından" diye düşündüm. Tedirgin oldum.
- En çok yaralandığım bu laf oldu. Bir de bu, "iktidar karşısında
erimek" lafında, geleceğe dair bir menfaat sağlama iması var. Beni
asıl inciten budur. Ne gibi bir menfaat sağlayabilirim ki? O 2
milyon dolarla, Türkiye"nin dağına taşına deprem istasyonları
kuruluyor. Ben hem bir bilim insanı olarak hem de Türk vatandaşı
olarak ancak mutlu olabilirim. Başbakan"a şükranlarımı sunabilirim.
Nitekim öyle yapıyordum.
BİLİM DE YAPARIM KÜPEMİ DE TAKARIM
DEPREM SMS"LERİ
Eskiden küçük ve orta büyüklükteki depremlerde bile haberleşme
sorunu yaşanıyordu. İlk yaptığımız işlerden biri bunu bir hale yola
koymak oldu: Artık 3.5"un üzerindeki bütün depremlerde, Kızılay"a,
Sivil Savunma"ya, Afet İşleri Genel Müdürlüğü"ne, Valiliklere
vesaire "Deprem oldu" SMS"leri gidiyor. Yetkililere bilgi
veriyoruz.
Size o gri takımı getirdim ki, bir de siz bakın
Bunun neresi ciddiyetsiz söyler misiniz?
O sabah kalktığınızda, Başbakan gelecek diye özel bir hazırlık
yaptınız mı?
- O sabah değil, ama bir gece önce yaptım. Kıyafetimi seçtim. Sabah
erken kalkacağım için kararsızlık yaşamak istemedim. Eşim, 19
yaşındaki oğlum ve 12 yaşındaki kızım televizyon izliyordu. Ben de
hiç üşenmeden yukarı kata çıkıyor, giyiniyor ve iniyorum. Uzun
zaman harcadım. Ama harcayacağım tabii. Türkiye Cumhuriyeti"nin
Başbakanı geliyor, benim düzgün ve şık olmam lazım. Sonra eşim,
çocuklar ve ben şu an üzerimde gördüğünüz kıyafete karar verdi,
"Bunu giy" dediler. Fakat ertesi sabah, birdenbire bu kıyafetin
içinde kendimi rahat hissedemeyeceğimi fark ettim...
Neden?
-Bilemiyorum fazla şık geldi galiba. Ve daha önce defalarca
giydiğim, kendimi içinde son derece rahat hissettiğim gri takımımı
giydim: Escada Business. Erkek kesimi olan bir takım ama küçük
aksesuvarlarla feminen hava verilmiş. Brüksel"den almıştım. Tabii
ona uygun küpeler de seçtim. Saçım da makyajım da şu an gördüğünüz
gibiydi. Kızım, "Anne yine formanı giymişsin" dedi.
Görüntünüzün ciddi olmadığı suçlamalarını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Bu konuda ikna olmuş değilim. Size o gri takımı getirdim ki, bir
de siz bakın. Bunun neresi ciddiyetsiz söyler misiniz? Gri beyaz,
yazın hem erkekte hem kadında resmi renktir. Sakil denebilir rüküş
denebilir ama ciddi olmadığım söylenemez.
Peki o günden sonra kılık kıyafetinizde herhangi bir değişikliğe
gittiniz mi?
- Tabii ki hayır. Böyle bir olayın, benim duruşumu ve stilimi
değiştirmesi mümkün mü?
Eşinizin tepkisi?
- Vallahi güldü geçti. "Sen kimseye aldırma, son derece güzel
görünüyorsun" dedi.
Kıskanmadı mı?
- Yok canım.
Son soru, hangisi sizi daha çok üzdü: Başbakan"ın gözüne girmek
için yağcılık yapan bir kadın olarak anılmak mı, yoksa rüküş
denmesi mi?
- Yağcı denmesi insanı daha çok üzüyor. Çünkü rüküşlük bir yerde,
zevk meselesi, moda anlayışı, dolayısıyla insandan insana değişir.
Siz benim bugünkü kıyafetimi beğenebilirsiniz bir başkası sakil
bulabilir. Rüküşlük ve sakillik kişiden kişiye değişir ama yağcılık
başka bir şey. Bir gün yağcılıkla itham edilebileceğim aklıma bile
gelmezdi. Üzüldüm.
BAŞIMA İLK KEZ GELİYOR
Kandilli Rasathanesi"nin müdürlüğü yapmadan önce NATO"da uzun
yıllar önemli projelerde çalıştım. Sonra Avrupa Birliği"nin çok
önemli bir araştırma grubu olan EURO"nun ilk Türk yöneticisi ve
başkan yardımcısıydım. Bu tür erkek nüfusunun daha fazla olduğu
oluşumlarda bir çok kez görev aldım. Ama bugüne kadar, kadın
olmanın hiçbir sıkıntısını yaşamadım. Kılığım, kıyafetim hiç sorun
olmadı, insanlar yaptığım işlere baktı, nasıl göründüğüme değil.
Sadece dış görünüme bakılarak, ciddiyetsiz olarak değerlendirilmek
ve yağcı olarak tanımlanmak başıma ilk kez geliyor.
ASLEN ENDÜSTRİ MÜHENDİSİYİM
Robert Kolej mezunuyum. Boğaziçi Üniversitesi"nde okudum. Meslek
olarak mühendisim aslında, endüstri mühendisi. Ama son 10 yıldır
NATO projelerinde "afet yönetimi" üzerine çalıştım, Boğaziçi
Üniversitesi"nde Afet Yönetimi Merkezi kurdum. 6- 7 senedir de
deprem üzerine yoğunlaştım. Kendi teknik birikimim ile sismik ağın
oluşturulması konusundaki bu son teknolojik hamleyi yapmak, benim
için son derece önemliydi.
Röportaj: Ayşe Arman
Kaynak: www.hurruiyet.com.tr