İnternethaber'de bir süredir "Açık görüş"
köşesinde yazıları yayınlanan Selçuk Baymaz, "Muhteşem
Yüzyıl" tartışmasına yazısıyla öyle bir nokta koydu ki,
aslında üzerine ne söylesek boş.
Erdoğan'ın diziyi eleştirmesine köpüren ve, "Bu belgesel
değil dizi. Bunu niye kabullenmiyorsuz" diyen kesime şu
can alıcı soruyu soruyor:
"Peki, ya biri de çıkıp 1923 sonrası “Muhteşem On Beş
Yıl” adıyla bir dizi yapmak isterse?
Ama tıpkı Can Dündar’ın “Mustafa” belgeselinde
olduğu gibi Atatürk’ü bir birey olarak el alıp özel hayatını,
eşleri arasında gidip gelmelerini, ihtiraslarını, iktidar
çekişmelerini anlatmayı denerse?
Ve hikâyenin belli bir kısmını da kurmaca olarak
yaparsa? Gerçeklikle çelişen bölümler yer alırsa senaryonun
içerisinde. Atatürk’ü sürekli içki içen, akşam yemeklerinden sonra
kadınlarla müzikli gecelerde dans eden bir lider olarak gösterirse?
Sizce ne olur?"
Hiç mırın kırın etmeyin!
Hatta bırakın Atatürk'ü, İsmet İnönü hakkında böylesi bir dizi
çekilse acaba ne olurdu. Bunun cevabını verin?
Ben neler olacağını söyleyeyim.
Kuvvetle muhtemeldir ki bazı kesimler şu anda Anıtkabir'e turlar
düzenliyor olurdu. Sosyal medya TT üzerinden dizilere nal
toplatacak repliklerle sallanıyor, siyasi partiler ağzına geleni
sayıyor olurdu. Haksız da sayılmazlardı hani.
Ben de o isyankarların içinde yer alırdım doğrusunu isterseniz.
Tıpkı bugün, "Dizi yasaklanmasın" diyen insanların
arasında yer aldığım gibi.
Nedenini şöyle anlatayım müsaade ederseniz.
Bir başbakanın diziyi eleştirmesi ayrı bir şey, o dizi yasaklansın
diye yargıya kaş göz işaretiyle sinyal çakması ayrı bir şey.
Erdoğan'ın, "Yargının da gerekeni yapmasını
bekliyorum" sözü bana neyi hatırlattı biliyor musunuz?
AK Parti hakkında açılan kapatma davasını...
Ha AK Partinin kapatılması için hamle yapılmış, ha Muhteşem Yüzyıl
dizisini yasaklamak için mesaj çakılmış..
Ha Vural Savaş veyahut Abdurrahman Yalçınkaya, "AK
parti'yi kapatın" demiş, ha Erdoğan "Bu diziyi
kapatın" demiş!
Zerre-i miskal fark yok!
Kapatma davaları ne kadar demokrasi ayıbı ise, dizilerin başbakan
eliyle yasaklanması da bir o kadar demokratik bir ayıp!
İşin daha komik yanı ne biliyor musunuz?
Çevremdeki bazı insanlar, "Abi yav! Dizi yayından kalkacak
mı şimdi" diye soruyor. Tercih hakkına, seçme hakkına
yönelik bu tecavüz girişimi umurunda değil de, dizinin yayından
kalkıp kalkmayacağını merak ediyor!
Böylelerini banarak mı, yoksa kaşıklayarak mı yemek lazım
bilimiyorum tabi!..
Söz Erdoğan'dan açılmışken...
Bir ben mi böyle hissediyorum bilmem ama, Erdoğan'ın yüzünde,
mimiklerinde, gülümseyişinde o eski sıcaklığı göremiyorum.
Yıllar önceki o mazlum, o mütevazi ama o kendinden emin Erdoğan yok
artık. Kendine has hışmıyla yakan, yıkan, asan, kesen biri var
karşımızda. Bazen o sert ve haksızlık derecesindeki çıkışlarını
gördükçe rahatsız oluyorum.
Yüzünün hali kara bir bulutu andırıyor, birazdan çakacak şimşeğin,
düşecek yıldırımın oluşturacağı maddi ve manevi hasar tahmin bile
edilemiyor.
Zannım odur ki, o eski Erdoğan'ı, kendisine oy veren yüzbinlerce
insan da özlemeye başladı. Çıraklık dönemi bitti, kalfalık dönemi
geçti derken, ustalık döneminde dizi eleştirmenliğine başlayacağını
benim gibi milyonlarca insan tahmin bile edemezdi sanırım.
Ha, şunu da hemen ekleyeyim:
Beni bilen bilir.
Laf olsun diye birilerini eleştirenlerden olmadım hiç. Eleştirmekle
küfretmek arasındaki farkı da iyi bilen biriyim. Tüm siyasiler veya
gündemdeki isimler gibi Erdoğan'ı da zaman zaman bu köşeden, had
sınırları içinde eleştirdiğim oluyor. Ama gelin görün ki, sevmediği
siyasetçiye küfretmediğimi görünce, "Sen yalakasın,
satılmışsın" diyenler oluyor kimi zaman.
Israrla söylüyorum.
Siyaset sahnesinde yer alanlar arasında ne kimseye bir borcum, ne
övecek bir dostum, ne de haince saldıracak bir düşmanım var.
Bu sözüme rağmen, "Yok yok ille de var yalan
söyleme" diyenlere ise verilecek bir tek cevap
kalıyor:
Cehennemin dibine kadar yolun var!
Muharrem İnce'ye not: Erdoğan, "Kanuni
Sultan Süleyman'ın ömrü 30 yıl at üstünde geçti" dedi diye
kalkıp, "Sen hayatında bir kez beygire binmeye çalıştın,
onda da düştün" diye alakasız bir laf edersen, Bülent
Arınç'ın, "E sen de bir kadına ahlaksız mesajlar atarken,
yani İnce iş üzerindeyken medyaya düştün" şeklindeki
sözüne de isyan etmeyeceksin Sayın İnce.
Okura not: 5 gün sürecek bir konferans için Antalya'da
olacağım 29 Kasım itibari ile. Salı günü bana uğrarsanız yeni bir
yazıyla sizleri karşılıyor olacağım nasip olursa...