Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Bu günlerin sinyalini 5 ay önce vermişti Abdurrahman
Dilipak... Özetle şöyle diyordu Vakit Gazetesi'ndeki
köşesinde:
"Cem Uzan'ın basılan çiftliğinde ele geçirilen seks ve
yolsuzluk kasetlerinin birer kopyası alındı ve birilerine (Cemaat)
teslim edildi. Önümüzdeki dönemde AK Parti içindeki bazı isimlerin
kasetleri ortaya dökülecek. 30-40 kadar AK Partili'li bu kasetler
üzerinden tehdit edilip istifa ettirilecek. Bu arada AK Parti'yle
iş yapan bazı önemli işadamlarının da kasetleri ve belgeleri
yayınlanacak. Yolsuzluk üzerinden iktidar köşeye sıkıştırılacak ve
devrilmesi sağlanacak!"
Söylenenlerin tamamı bir bir çıkıyor mu?
Çıkıyor!
Peki Başbakan Erdoğan bundan 1 buçuk ay önce tüm ekranlarda canlı
yayınlanan konuşmasında ne dedi?
"Önümüzdeki 4 ay boyunca plan, proje, vizyon değil; sadece
fitne üretecekler. İçeriden ya da dışarıdan ellerine ne
geçirirlerse fırlatacak, Türkiye düşmanlarıyla birlikte üzerimize
saldıracaklar!"
Birebir yaşıyor muyuz?
Yaşıyoruz!
Öyle bir fitne ki, AK Parti'den zerre kadar hazzetmeyenlerin, AK
Parti döneminde hapse düşenler bile isyan ediyor.
Daha bir süre önce hapisten çıkan Nedim Şener, "Operasyona
baktığımızda Başbakan tam 12'de duruyor. Etrafına ateş açılıyor.
Amaç O'nu almak. Yasin El Kadı üzerinden, Bilal Erdoğan
üzerinden Başbakan'a uzanmaya çalışıyorlar. Yolsuzluk araç, amaç
hükümet" diye haykırıyor.
Yine bir süre önce hapisten çıkan Ahmet Şık, başbakanı indirmek
isteyenlerin yolsuzlukları amaç olarak kullandığını söylüyor.
Başbakan'ın en çok dava açtığı, adeta Erdoğan'dan nefret eden
Taraf'ın eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan isyan ediyor.
O Ahmet Altan ki, öfkesini hakaretler ederek
dizginleyebiliyordu köşe yazılarında. Düne kadar muhalif olan
gazeteciler ve seçmenler bile, "Kapı kapı dolaşıp Erdoğan'a
oy isteyecek duruma geldim. Bitirin bu çirkin oyunu" diye
haykırıyor.
"Çapanoğlu aramaya gerek yok. Savcılar yolsuzlukların
üzerine gidiyor" diyenlerin ilk önce halka şu sorunun
cevabını vermesi gerekiyor.
Bakanların çocukları gözaltındayken soruşturmanın savcısı Zekeriya
Öz'ün 4 Bakan hakkında fezleke hazırladığı, babasının da bu suça
bulaştığına dair ciddi deliller olduğu açıklandı değil mi?
Erdoğan Bayraktar bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa etti.
Artık bir dokunulmazlık zırhı yok. Sıradan birer vatandaş gibi
ifadesi alınabilir.
İstifasının üçüncü gününe girmesine rağmen niye kimse ifade vermeye
çağırmıyor? Savcı Zekeriya Öz, yetim malı yemekle suçlanan adamı
niye görmezden geliyor? Yoksa Erdoğan Bayraktar AK Parti'den
istifa ettiği andan itibaren adalet huzurunda aklanmış mı oldu?
Savcı Öz demişken...
Hakkında birbirinden korkunç iddialar var.
Örneğin, sorguya aldığı bazı isimlere, "Suçu Erdoğan'a
atın. Sizi salıverelim" diye baskı kurduğu bazı önemli
gazeteciler tarafından televizyon ekranlarında dillendiriliyor.
Egemen Bağış'ın özel kalem müdürü günlerdir twitter'dan ve bazı
haber sitelerinden kendisine sesleniyor.
"Sorgusu süren bazı zanlıların ifadesini yarım yamalak
alarak saat 16.55'te apar topar birlikte çalıştığın hakimin
karşısına çıkardın mı? 17.00'da görevi devralacak nöbetçi hakime
güvenmediğin için mi bu oyunu oynadın?" diye soruyor.
"Egemen Bağış'ın Reza Zarrab'ın babasına rüşvet karşılığı
vize aldığını iddia ettin. Oysa adamın hayatı boyunca vize almadığı
ortaya çıktı. Kamuoyuna bu konudaki belgelerini açıklayacak
mısın?" sorusuna cevap arıyor.
Savcı, istese hemen ifadeye çağırabileceği bu iddia sahipleri
hakkında "Bunlar bana iftira atıyor" diyerek neden
yasal haklarını kullanmıyor?
Halkbank'ın "Devletin mahremi" niteliğindeki data bilgileri
ortalıkta yok. Bu bilgilerin yurt dışından birilerine verildiği
iddiaları havada uçuşuyor, savcı beyde tık yok!
Devletin kasasından 8 günde 40 milyar dolar uçuyor, borsa çöküyor,
dolar şahlanıyor, küçük hissedarlar kaz gibi yolunuyor, yolsuzluğun
dik alası yapılıyor ama onun umurunda değil.
***
Gelelim iki gündür yargıda kopan kıyamete...
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, Terörle Mücadele Kanunu
kılıfına sokulmuş operasyon yapmak istiyor. Önce emniyette bir
ekip kurmak istiyor. Belirlediği bir ekibi yemekhanede topluyor
durumu anlatıyor. Ancak sıkıntılı bir süreç başlıyor. Başsavcı ve
üst düzey emniyet müdürlerinin haberi olmadığı için
görevlendirilmek istenen bazı polisler görevin yerine getirilmesini
isterken, bazıları itiraz ediyor.
Bazı polisler, bu operasyonun derin bir operasyon olduğuna vurgu
yaparak isyan bayrağı açıyor. İddialara göre iş öyle bir duruma
geliyor ki, yemekhanede silahlar çekiliyor. MHP kökenli bazı
polisler, "Biz bu oyunun içinde olmayız" diyerek
rest çekiyor.
Çaresiz kalan savcı, baştan yapması gerekeni yapmak zorunda
kalıyor, Başsavcı Çolakkadı'ya gidiyor ve dosyayı uzatıyor.
Çolakkadı dosyayı inceliyor ve savcının bu soruşturmayı 2 yıl önce
başlattığını görüyor.
Savcının, bu dosyayı kanun gereği UYAP sistemine girmesi gerekiyor.
UYAP'ta yapılan araştırmada isimlerin farklı olduğu belirleniyor.
Çolakkadı 5 ayrı savcıyla birlikte yaptığı araştırmada, dosyadaki
suçlamaların hiç birinin Terörle Mücadele Kanunu'na uygun
olmadığını farkediyor.
Buna rağmen savcı Muammer Aktaş'a, "Bu dosya üzerinde iyi
çalışmamışsın. Apar topar hazırlandığı belli. Bu şekliyle hukuka ve
kanunlara aykırı hareket etmiş olursun. Git üzerinde çalış ve yarın
bana tekrar getir. Gözden geçirelim ve ona göre operasyona yön
verelim" diyor.
Savcı Muammer Aktaş Çalokkadı'nın yanından daha ayrılmamışken
inanılmaz birşey oluyor.
Samanyoluhaber, Bugün TV, Kanaltürk, Ulusal Kanal, Zaman gibi yayın
organları deprem etkisi yaratacak bir haber geçiyor.
O haber aynen şöyle: "Devlet Demir Yolları Genel
Müdürü Süleyman Karaman gözaltına alındı!"
Bazı eli uzun gazeteciler de twitter üzerinden o dehşet verici
ayrıntıyı paylaşıyor: "Operasyon Bilal Erdoğan'a uzandı.
Yakalama kararı çıkarıldı."
Yani savcı bey operasyonun yapılacağından o kadar emin ki,
Çolakkadı'ya çıkmadan gözaltına alınacak kişinin ismini kendine
yakın gördüğü medyaya servis ediyor.
Çolakkadı izin vermeyince ve gözaltına alındığı iddia edilen
Süleyman Karaman orta yere çıkıp, "Ben gözaltına
alınmadım" diye açıklama yapınca, adını saydığım yayın
organları bir anda açığa düşüyor ve "Henüz
doğrulanmadı" diyerek haberi büyük bir utanç içinde geri
çekmek zorunda kalıyor.
Bu gelişme üzerine Savcı Çolakkadı dosyayı sızdırdığı ve
usulsüzlükler yaptığı gerekçesiyle soruşturmayı Muammer Aktaş'tan
alıyor ve Terörle Mücadele Kanunu soruşturmalarına bakan yeni bir
ekibe teslim ediyor.
Muammer Aktaş çıkıp, "Yolsuzluğun üzeri örtülüyor. Dosyayı
benden aldılar" diye yaygara koparınca, Cumhuriyet
tarihinde bir ilk yaşanıyor ve Başsavcı Çolakkadı ekran karşısına
geçip, "Amaç temizlik diyorlar, diyenler ülkeyi kaosa
sürüklüyor. Bunun yöntemi bu değil, bunların niyeti başka"
diyerek yargı cuntasının varlığını itiraf ediyor.
"90 kişiyi sabaha karşı yataklarından alıp, daha
sonra 'Pardon! Sizin suçunuz yokmuş' diyerek 70
kişiyi serbest bırakıyorsunuz. 19 maçta şike var diyerek insanları
zindanlara atıyorsunuz, sonra 'Yanılmışız. 4 maçta şike
varmış' diyorsunuz. Terör örgütü olmakla suçladığınız
zanlıların yüzde 99'u serbest kalıyor. Bu iş böyle gitmez. Bu hukuk
cinayetine son verin" diye haykırıyor başsavcı, ama
anlamak istemeyen anlamıyor.
HSYK tuhaf bir yöntemle devreye giriyor bu kez. 22 üyeden oluşan
HSYK'nın 13 mensubu bir araya geliyor ve oy çokluğuyla bir korsan
bildiri yayınlıyor. 22 üyeden 13'ünün yayınlanan korsan bildiriden
haberi yok. Bildiriyi yayınlayan efendiler, "15 Ocak
tarihine kadar tatile çıkıyoruz" diye açıklama yapıyor ve
arkalarını dönüp gidiyor!
***
Cevabı en çok merak edilen soru, bu dosyada kimlerin adının
geçtiği...
Bu sorunun cevabını iyi idrak etmeniz için Gezi olaylarının ilk
günlerine gitmemiz gerekiyor. Gezi Platormu adına devletin
zirvesiyle görüşenler, eylemlerin bitmesi için hangi şartları
sunmuştu hatırlıyor musunuz?
1- Kanal İstanbul Projesi'nin durdurulması
2- Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün yapımının
durdurulması
3- Yeni Havaalanı projesinin
durdurulması
4- HES'lerin durdurulması.
İşte bu dosyada adı geçenlerin neredeyse tamamı bu projeleri
yüklenen isimler. Ayrıca bir baraj ve bir santralin yapımını
üstlenen firma yöneticileri. Bunların yanına ise Erdoğan'ın oğlunun
da yönetim kurulunda bulunduğu TÜRGEV'in adı ekleniyor.
Bilmeyenler için anlatayım. TÜRGEV bir vakıf. Devletle işi olmayan,
ihalelere girmeyen ve bankalarla da çalışmayan bir vakıf.
Yaptıkları şey, Türkiye'nin çeşitli yerlerine kız yurtları, erkek
yurtları ve çaresiz kadınlar için sığınma evleri yapmak. Bu işleri
yapabilmek için zaman zaman belediye başkanlarından arazi konusunda
yardım isteniyor.
Oysa Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
dahil olmak üzere tüm vakıf ve dernekler bu yardımları yıllardır
rica yöntemiyle istiyor. Dershaneler bile zaman zaman bu tür
yardımlar istiyor anlayacağınız.
Bilal Erdoğan işte bundan dolayı "Çete kurmak, rüşvet almak
ve yolsuzluk yapmakla" suçlanıyor.
Biz bunları tartışırken, Today's Zaman'ın Mahir Zeynalov isimli
yazarı ise twitter'dan yazdığı ingilizce mesajda, "Savcı
Elkaide militanlarını yakalamak istedi hükümet önledi"
diyerek ABD'li ve İsrailli sahiplerine selam çakıyor.
Eski savcı olan yeni cemaatçi Gültekin Avcı ise "Polis
operasyon yapmıyorsa Jandarma göreve" diyerek en büyük
şeytanlığa imza atıyor.
Erdoğan'ın oğlu derdest edilsin de nasıl edilirse edilsin
mücadelesi veriliyor anlayacağınız. Kabul etseler de
etmeseler de tüm bu operasyonların odağı olarak tek merkez
görülüyor.
Fethullah Gülen Cemaati!
Bu ülke ne çok şeyler gördü, ne korkunç senaryolar yaşadı.
Siyasette niceleri geldi, niceleri gitti.
Ve ne savcılar, ne hakimler gördü bu halk. Menderes'i yok yere
suçlayan savcılar, astıran hakimler gördü bu ülkenin
insanı.
Erdoğan'ı nasıl bir son beklediği sadece Allah'a ayan! Biz şimdiden
kestiremiyoruz bu sonu.
Ama gördüğümüz bir son var!
İş önceden prova edilen faciayla sonuçlanırsa ve yayın organları
yayınlarına bu şekilde devam ederse, cemaatin üzerindeki
"darbeci lekesi" sonsuza dek kalacak!
Bedduaya amin demedik diye adımız "hırsızları
savunan" olarak kalsa da bu gerçek asla
değişmeyecek!