Erdoğan ve Kılıçdaroğlu nasıl bir lider?
Abone olMarka ve İletişim uzmanı Semih Yalman liderleri markalaşma açısından değerlendirdi.
Marka ve İletişim Uzmanı Semih Yalman Akşam'a verdiği
röportajda günümüz siyasetçilerini markalaşma açısından
değerlendirdi. Yalman'a göre Başbakan Erdoğan günümüzün, CHP lideri
Kılıçdaroğlu ise 20 yıl sonrasının lideri.
İşte Yalman'ın Erdoğan ve Kılıçdaroğlu için ilginç
tespitleri:
ERDOĞAN: Tayyip Erdoğan ise Türkiye'deki en
sistemli siyaset hareketidir ve bunu da marka adına en sistemli
yapan partidir. Yüzde 50 oy almasının sebebi de budur. Yaptıklarına
kesinlikle girmek istemiyorum, ben siyasetçi değilim, siyaseti
bilmem ama marka açısından baktığım zaman yaptıkları kesinlikle ona
o yüzde 50'yi sağlamıştır. Ya da şöyle diyelim, o yüzde 50'nin
yüzde 60'ı kesinlikle marka olmasından geliyor. İnsanların
duygularına, insanların akışlarına hitap edebilmesiyle, gündemi
istediği noktalara çekebilmesiyle, partisini konumlamasıyla ve
duruşuyla geliyor. Bence kesinlikle ve kesinlikle markalı siyaset,
marka siyasetçi açısından bakıldığı zaman Tayyip Erdoğan, Özal'dan
sonra Özal'ın başlattığı ekolün en iyi örneğidir.
ADI AKP'NİN ÖNÜNDE: Erdoğan, AKP'nin önünde
giden bir marka. Özal da öyleydi, Demirel de. Partisinin önünde
gidiyor ama burada ona konum veriyor, diğer markalara ve Türkiye'ye
verdiği gibi. Bu konumlar da değişmiyor, çok istikrarlı bir
süreklilik var. Söylemlerinde de bir süreklilik var ve çok
anlaşılır. Bunun üstüne liderlik şeklini de eklediği zaman Tayyip
Erdoğan markası ortaya çıkıyor. Ben bugüne kadar hiçbir Türk
siyasetçisinin çok net bir şekilde, Avrupalı işadamlarının önünde
durduğunu görmedim. Bu, Erdoğan markası için iyi bir konumlama. Bu
bir özgüvendir ama yanlış yaptı mı onu bilmem. Aykırı düşündüğü bir
olaya bir dakika diyebildi. Marka olarak şunu söylüyor: Ben güçlü
bir liderim, ilişki kuran bir liderim, sosyalim, kararlıyım ve
bildiğimi de okurum. O yüzden bana güven kardeşim, benle savaşa
gel, ben seni yarı yolda bırakmam. Markanın özü bu. Sen toplum
olarak böyle bir lider istiyorsan, gidersin böyle bir lidere oyunu
verirsin.
KILIÇDAROĞLU: Kılıçdaroğlu'na baktığım zaman çok farklı bir lider tiplemesi çiziyor ama yanlış bir lider tiplemesi değil bu. Ancak şu anda bu topluma göre bir lider tiplemesi değil. Belki benim çocuklarım, onlar büyüdüğü zaman öyle bir lider isteyebilirler. Siyasetçinin de buna göre kendi markasını konumlaması ve bunda istikrarlı olması lazım. Kılıçdaroğlu'nun felsefesi buysa, o zaman bu felsefeyi daha etkin icra etmesi lazım, oy atmayı unutmayacak ya da atamama durumu olmayacak.
Kendi duruşu çerçevesinde aynen şu andaki iktidar partisinin yaptığı gibi, bir markalı örgütleşmeye gitmesi lazım. Bu kişilerle olan bir örgütleme değil, konumlama ile olan bir örgütleme. Benim çekirdeğimdeki özüm ne, benim değerim ne, ben bu değerlerimi hangi stratejiyle aktive edeceğim ve iletişim kanallarında ben bunu nasıl sürekli yansıtıyor olacağım; bunu yapması gerekir. MHP'nin de yapması gerekiyor. Sistemli çalışmaları lazım. Şunu söylemeliyim; Kılıçdaroğlu'nun yurtdışındaki aktivasyonuyla parti markasına çok şey katabileceğini düşünüyorum.
ABDULLAH GÜL: Göreve geldiğinden bu yana
kendini çok geliştirdi. Dışişleri Bakanlığı döneminden de çok konum
kazandı, daha sonra da şekil kazanmaya devam edecek bence.
Demirel'in arzulu ve babacan yaklaşımı biraz Gül'de de var.
BAYKAL: Ürünlerin de markaların da yaşam evreleri
var. Markalar daha sürekli olmalı, Baykal'ın kendi marka değerini
daha net kullanabileceği dönemler vardı. Son başkanlık döneminde
kendi marka değerini CHP'nin marka değeriyle doğru
bütünleştiremedi, doğru işleyemedi. Aslında en kıdemli
siyasetçilerden biri, Demirel'den boşalan koltukta çok daha etkin
bir muhalefet markası oldurabilirdi CHP'de.