Erdoğan ve Gül'ün yolu ayrılıyor mu?
Abone olCumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasında önemli fikir ayrılıkları su yüzüne çıktı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan
arasındaki fikir ayrılıkları son günlerde iyice su yüzüne çıktı.
Devletin tepesindeki en önemli fikir ayrılıklarından biri
'Başkanlık sistemi' bir diğeri ise 'Meclisin
yapısı'.
Cumhurbaşkanı Gül, 'Geniş kitlelerin temsil edildiği bir
Meclis'ten yana olduğunu söylerken, Başbakan Tayyip Erdoğan 'İki
partili Meclis' dedi. Gül seçim barajının makul seviyeye
çekilebileceğini söylerken, Başbakan "Barajın indirilmesi
gündemimizde yok, olmayacak da" diye açıklama yaptı.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin'de köşesinde Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın fikir ayrılıklarını
karşılaştırdı.
GÜL'ÜN GÜNDEME TAŞIDIĞI BAŞLIKLAR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Strasbourg ziyareti sırasında
başkanlık sistemi, yeni anayasa, parlamentonun temsil
çeşitliliği ve yeni siyaset diline ilişkin yaptığı açıklamalar,
dikkatlerin bir kez daha Çankaya Köşkü’ne çevrilmesine yol
açtı.
Hal böyle olunca, projektörler bu başlıklarda Çankaya Köşkü ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın pozisyonları arasındaki farklılıklara da ışık tutuyor. Baştan belirtelim ki, Gül’ün son açıklamaları büyük ölçüde daha önce söylediklerinin tekrarı gibi gözüküyor. Gül, özellikle temsil ve siyaset dili konularındaki görüşlerini geçen sonbaharda ve özellikle 1 Ekim 2010 tarihinde TBMM Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmada detaylı bir şekilde duyurmuştu. Cumhurbaşkanı, anayasa ve başkanlık konularında ise bilinen ama kuvvetle dile getirmediği görüşlerini bu kez altını çizerek ifade etmiş oldu.
GÜL BARAJIN DÜŞÜRÜLMESİNE SICAK
Birinci başlık yüzde 10 seçim barajı. Gül, son dönemde ısrarla,
belli başlı siyasi akımların hepsinin temsil edildiği bir
parlamentodan yana olduğu söylüyor.
Cumhurbaşkanı, gerçi “Baraj
düşürülmelidir” gibi bir cümle telaffuz etmiyor. Ancak 1
Ekim TBMM konuşmasında “Öncelikle TBMM’de siyasi temsilin
derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi sağlanmalıdır. Siyasi
istikrar ile çoğulculuk birbirini dışlamaz” şeklindeki sözleri, bu
beklentinin dolaylı bir ifadesidir.
Erdoğan ise son Ukrayna gezisinde kayda
geçirdiği gibi barajın düşürülmesine özellikle siyasi ve ekonomik
istikrar açısından kuvvetle karşı çıkıyor.
Gül’ün, keza Strasbourg açıklamaları sırasında bugünkü TBMM’nin
temsil açısından “iyi bir Meclis olduğunu”
söylemesi de önemlidir. Aynı görüşü geçen eylül ayında “Bu
Meclis aranır. Temsil kabiliyeti en yüksek bir Meclis
bu...” diyerek ifade etmişti.
Cumhurbaşkanı’nın bu görüşünün gerisinde, açıkça söylemese de
MHP’nin temsil edilmediği, ancak BDP’li milletvekillerinin bağımsız
olarak seçildiği bir Meclis’in Türkiye açısından sancılı bir durum
yaratacağı yolundaki kaygılarının da rol oynadığı tahmin
edilebilir.
Gül’ün bu açıklamaları, Başbakan Erdoğan’ın TBMM’de Anayasa’yı tek
başına değiştirebilecek siyasi güce sahip olabilmek için MHP’yi
baraj altında bırakmayı hedef alan bir stratejiye yöneldiği, bu
nedenle milliyetçi oylara göz kırptığı bir zamanlamaya denk
düşüyor.
Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan’ın stratejisiyle
Gül’ün duruşu aynı dalga boyunda buluşmuyor.
ÇATIŞMACI OLMAYAN YENİ BİR SİYASET DİLİ
Başkanlık sistemi konusunda da Gül ile Erdoğan’ın farklı
çizgilerde durduklarını söylemek hata olmaz. Başbakan Erdoğan’ın bu
konuyu en azından kafasının içinde tarttığı bir sır değil. Nitekim
Başbakan, dün Erzurum’da yaptığı açıklamada “Benim halkım
her şeyi bilmeli. Başkanlık sistemi nedir, bunu bilmeli. Amerika
bunu uyguluyorsa, nedir, nasıl bir şeydir?” diyerek bu
konudaki tartışmayı teşvik eden bir tutum sergiledi.
Erdoğan’ın bu çıkışının, Gül’ün son dönemde Başkanlık sistemine
dönük çekincelerini açıkça dile getirmesinin hemen ertesine denk
gelmesi dikkat çekicidir. Son dönemde Gül’ün en çok vurguladığı
temalardan biri de siyaset dilinin değişmesi gereğini konu
alıyor.
Cumhurbaşkanı’nın Strasbourg’da da “Seçim sonrası herkesin
en ciddi meseleleri konuşabileceği bir atmosfer olması
lazım” şeklindeki sözleri aslında bütün siyasi partilere
seçim kampanyasının sert bir dille yürütülmemesi yolunda verilen
genel bir mesaj olarak görülebilir. Bu mesajın adreslerinden
birinin CHP ve MHP olduğu kadar genelde çatışmacı çizgisiyle
bilinen Başbakan Erdoğan olduğunu öne sürmek yanıltıcı olmaz.
SEDAT ERGİN'İN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK
İÇİN TIKLAYINIZ...