Erdoğan şehitleri şiirle uğurladı
Abone olMusul'da şenit edilen 5 Türk'ün cenaze törenine katılan Başbakan Erdoğan, Musul şehitleri için Mehmet Akif'in 'Çanakkale Şehitlerine' adlı şiirinden dizeler okudu.
Terörün dini, ırkı ve vatanı olmadığını belirten Başbakan
Erdoğan, Musul şehitlerini "Ey şehit oğlu şehit, isteme benden
makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber" dizeleriyle uğurladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Irak'ın Musul kenti
yakınlarında öldürülen 5 Türk güvenlik görevlisi için İçişleri
Bakanlığı'nda düzenlenen törene katıldı. Şehitlerin huzurunda ancak
hüzünlerini ifade edebileceğini belirten Erdoğan, "Kutlu bir
yoluculukla hayatlarını kaybedeler bu kardeşlerimiz, şehitlerin
saflarında yerlerini aldılar" diye konuştu. "Irak'ın bölünmeze
bütünlüğü için elinden geleni yapan Türkiye'nin, bunu bedelini 80'e
yakın şehit vererek ödemeliydi" diyen Erdoğan, faillerin bulunması
için Irak'taki koalisyon güçleri nezdinde girişimde bulunduklarını
bildirdi. Erdoğan, dini, vatanı, ırkı, milliyeti olmayan
teröristlerin bu cinayetleri işlediğini belirtti. Erdoğan, Musul
şehitlerinin Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliğini korunsa için ve
orada Türk bayrağının dalgalanması için Irak'a gittiklerini ifade
etti. Erdoğan, sözlerini şair Mehhmet Akif Ersoy'un "Çanakkale
Şehitlerine" adlı şiirinin son iki dizesiyle bitirdi: Ey şehit oğlu
isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber. İşte,
Şair Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitleri için yazdığı şiirin
tamamı: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki
dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi Tepeden yol
bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir
karaya. Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği
vahşetle "bu: bir Avrupa'lı" Dedirir, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan
kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi! Kafa, göz,
gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak Boşanır sırtlara vadilere
sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım
yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık
sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare. Top tüfekten daha
sık, gülle yağan mermiler, Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide
güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı
göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam Şüheda gövdesi, bir baksana,
dağlar taşlar... O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulup
tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne
güneşler batıyor! Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten
ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor
tevhidi, Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar
gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem
sığmazsın. Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o kitap Seni ancak
ebediyetler eder istiab. "Bu taşındır" diyerek Kabe'yi diksem
başına, Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına, Sonra gök
kubbeyi alsam da rida namiyle Kanayan lahdine çeksem bütün
ecramiyle Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan Yedi kandilli
Süreyya'yı uzatsam oradan. Sen bu avizenin altında bürünmüş kanına
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına. Türbedarın diye ta fecre
kadar bekletsem, Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem. Tüllenen
magribi akşamları sarsam yarana, Yine bir şey yapabildim diyemem
hatırana... Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana ağuşunu
açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy (Hürriyetim)