Erdoğan kitlesini Akit çizgisine taşıdı!
Abone olAK Parti ve cemaate çarpıcı eleştiriler yönelten Levent Gültekin, Aksiyon'a verdiği röportajda Erdoğan’ın kitlesini ve medyasını Akit çizgisine taşıdığını söyledi.
İNTERNETHABER.COM
Hükümet yakın medyada yıllarca üst düzey yöneticilik yaptıktan
sonra gazeteciler.com'da yazmaya başlayan ve yazıları geniş
kitlelerce takip edilen Levent Gültekin Aksiyon
dergisine konuştu. AK Parti eleştirileriyle dikkat
çeken Gültekin, Başbakan Erdoğan’ın hakim olduğu muhafazakar
kitleyi Akit çizgisine taşıdığını
söyledi.
ERDOĞAN VE AK PARTİ'DE HAKİM ÇİZGİ ARTIK AKİT!
"Erdoğan kitlesini tümüyle Akit çizgisine taşıdı. Yeni Şafak bile Akit’in bir benzeri oldu çıktı." diyen Gültekin şöyle devam etti: Ama çoğunluk Tayyip Bey gibi. Bu çizgide Erdoğan yalnız olsaydı “Sorun kişisel” deyip işin içinden çıkabilirdik. Fakat bu kadar aydın, yazar, çizer onun gibi olmuşsa, galiba “Sorun ideolojide” diyebiliriz artık. Maalesef. Geçmiş olsun.
CEMAAT GÖZÜNÜ DEVLETE
DİKTİ!
Gülen cemaati ve medyasına da çarpıcı eleştiriler
yönelten Gültekin şöyle dedi:
Cemaat toplumsal hizmet alanından gözünü devlete dikti. Bu vesileyle AK Parti ile girdiği ilişkiyle kendini gayri meşru pozisyona soktu. Devlette var olmak için iktidarla bir ilişkiye girdi, sonra da o ilişki mücadeleye dönüştü. Toplum, esasında gerçek olan o yolsuzluk iddialarını Cemaat’in mücadelesinin birer malzemesi olarak gördü. Bu mücadelede iktidarın yanında durayım dediğinde de otomatik olarak yolsuzluğun da yanında durmuş oldu.
İşte röportajdan çarpıcı bölümler:
EN BAŞTAN BAZI SORUNLAR
VARDI
-Peki, AK Parti iktidarının gidişatındaki bariz sorunu ne
zaman fark ettiniz?
Bana göre AK Parti’nin en başından beri bazı sorunları vardı. Bir
taraftan da bunu normal karşılıyordum. Çünkü iktidar olmak kolay iş
değil. Ayrıca bazı alanlarda takdire şayan, umut veren işler
yapıyorlardı. Benim eleştirilerim, yanlışların giderilmesi, iyi
işlerin de daha iyi olmasına matuftu. Fakat zamanla, hükümetin en
bariz, en trajik hataları bile “mahalleliler” tarafından alkışlanır
oldu. İki yıl önce bir yazımın başlığı şuydu. “Türk siyaseti Akit
gazetesi tarzı bir üsluba teslim olacak mı?” O yazıda şöyle
demiştim: “İslamcı camiada iki damar vardır. Biri Yeni Şafak ve
Zaman gibi gazetelerin temsil ettiği nezih, berrak ve entelektüel
ağırlığı olan, daha hoşgörülü bir damar; biri de Akit gazetesinin
temsil ettiği nobran, fanatik, kaba, tahammülsüz damar… Erdoğan,
Yeni Şafak çizgisinde başladığı siyasetini ağır ağır Akit çizgisine
taşıyor.” Bunu tam 2 yıl önce yazmıştım.
AKŞAM VE YENİ ŞAFAK AKİT'İ GERİDE
BIRAKTILAR
-İki yıl sonraki durum nedir?
Ne yazık ki Erdoğan bugün Akit’in canlı siyasi versiyonu haline
geldi. Sadece kendi gelseydi yine sorun konuşulabilirdi. Fakat
Erdoğan kitlesini tümüyle Akit çizgisine taşıdı. Yeni Şafak bile
Akit’in bir benzeri oldu çıktı. İşin ilginç yanı Akit’te adı
geçtiğinde rahatsız olan İslamcı aydınların hepsi Akitleşti.
Akit’in patronu Mustafa Karahasanoğlu, benim aracılığımla Ahmet
Taşgetiren’e Yeni Şafak’ta kazandığının misli para önermiş, “Gelsin
bizde yazsın” demişti. Bu teklifi Taşgetiren’e ilettiğimde
“Leventciğim ben orada olamam. Kimyam uyuşmuyor.” demişti.
Şimdi üzülerek izliyorum ki geçmişte Akit ile kimyası uymayan
herkes bizatihi Akitleşti. Mesela Mehmet Ocaktan, Yeni Şafak’ın
yayın yönetmeniyken, Akit’e müstehcen yayın muamelesi yapardı. “Bu
gazeteyi benim masama koymayın.” derdi. Akit de ona ‘pipolu’,
‘liboş’ diye ad takar, hakaret ederdi. Şimdi Ocaktan yönetimindeki
Akşam, Akit’i aratacak pespayelikte. Hatta kabalık,
tahammülsüzlük ve iftirada Akit’le yarışıyor. Geçmişte Akit’in ona
yaptıklarını o bugün aynı üslupla başkalarına yapıyor.
ERDOĞAN DEĞİŞMEDİ! HEP BÖYLEYDİ ASLINA DÖNDÜ!
-Sizce Erdoğan’da ne değişti? Balkon konuşmaları yapan
biri, Akit çizgisine nasıl geldi?
Bence Erdoğan bir yere gelmedi, değişmedi, aslına döndü. İktidarın
ilk yıllarında rol yapıyordu. 2009’a kadar “Köprüyü geçene kadar
ayıya dayı deme” dönemiydi. Erdoğan’ın asıl kültürel kodları, zihin
yapısı şimdi gördüğümüzdür. Şu an gerçek Tayyip Erdoğan’ı
izliyoruz. Mahallenin ya da İslamcı camianın aldığı eğitimin,
yetişme tarzının ve kültürel kodlarının bir sonucudur bu tür
kişilikler. İçlerinden durumun farkına varıp istikametini
değiştirenler oldu. Daha efendi, daha özgürlükçü çizgiye kayanlar
oldu. Ama çoğunluk Tayyip Bey gibi. Bu çizgide Erdoğan yalnız
olsaydı “Sorun kişisel” deyip işin içinden çıkabilirdik. Fakat bu
kadar aydın, yazar, çizer onun gibi olmuşsa, galiba “Sorun
ideolojide” diyebiliriz artık. Maalesef. Geçmiş olsun.
İSLAMCILIK BİR İSTİSMAR
ORGANİZASYONUYMUŞ!
-Kültürel kod derken İslamcılığı mı
kastediyorsunuz?
İslamcılık bir istismar organizasyonuymuş onu anladım. En çok
zararı Müslümana ve Müslümanlığa veriyormuş onu gördüm. Gerçek
dindarlar sömürü aracıymış meğer. Müslüman toplumları az dindar-çok
dindar diye ayırmanın bir adıymış İslamcılık. “Biz daha dindarız”
deyip bütün melanetleri işlemenin adıymış İslamcılık. Her şey
ortada. Bu ortamda yetişmenin sonuçları böyle oluyor.
İSLAMCILAR NE YAZIK Kİ DÜNYAYA BİR DEĞER KATAMADILAR
-Çok ağır bir itham değil mi?
Evet, ağır, ama itham değil, gerçek. İslamcılığın geldiği durum
ortada. Hepimizin gözü önünde yaşanıyor her şey. İslamcılar
bu dünyaya, bu topluma, kendi ülkelerine ne yazık ki bir değer
katamadılar. Dünyevi anlamda kazandılar. Mal, mülk, para, güç...
Fakat dikkat edin, hiçbir ülke İslamcılardan zerre kadar fayda
görmedi. Siz söyleyin Allah aşkına Türkiye İslamcıları bu ülkeye ne
verdiler? Neyi kazandırdılar? Herkesin imrendiği şehirler mi
yaptılar? Herkesin hayran olduğu sinema filmleri mi çektiler?
Herkesin huzur bulduğu bir ortam mı inşa ettiler? Teknolojide,
bilimde, sanatta bu dünyaya hangi değeri ürettiler? Ya da toplumsal
ahlakın kaynağı mı oldular? Ya da herkesin güvenini kazanmış
bir şahsiyet mi? “Kim ülkeye değer kattı da İslamcılar katmadı?”
diyeceksiniz; ama benim meselem başkaları değil, içinde bulunduğum
insanlardır. İslamcılık, bu toplumla aramıza mesafe koydu. Bizim
gibi olmayana “ehli dünya” dedik, ötekileştirdik. Babamla arama
mesafe koydu. Ailemizle, arkadaşlarımızla, sevgililerimizle aramıza
büyük duvarlar ördü. Şimdi o duvarı kaldırmayı başaramıyoruz. Şimdi
fark ediyorum ki İslamcılığa bulaşmamış Anadolu’daki cami cemaati
bizden on kat daha saf ve temiz Müslümanlarmış. Benim İslamcılık
eleştirilerim “Tu kaka” yapmak değil. Bizden sonraki nesiller aynı
hataya düşmesinler diyorum. Çocuklarımızı bu vahim hatalardan
korumak bizim görevimiz.
-Yazılarınızda Erdoğan’a öfkeniz olduğunu
söylüyorsunuz.
Nasıl olmasın dostum? Bir iktidar uğruna 30 yıldır gözüm gibi
esirgediğim, savunduğum bütün değerlerimi harcadı. Ucuzlattı. “Din
ve dindarlık bu ülkeye huzur getirecek” diye bir iddiamız vardı,
çürüttü. “Dindarlar bu ülkenin en dürüst, en namuslu insanlarıdır”
diyorduk, bunun gerçek olmadığını ispat etti. 30 yıl boyunca,
Erdoğan’ın temsil ettiği siyasi oluşum iktidar olsun diye gecemi
gündüzüme kattım. Her şeyi erteledim, ihmal ettim. Ailemi,
dostlarımı, aşkı, sanatı, eğlenceyi, hayatı güzel kılan ne varsa
hepsini. Bu görüş, bu düşünce iktidar olsun diye gazeteler,
dergiler çıkardım. Fakat geldiğimiz noktada biri çıktı ve bizim 30
yıllık emeğimizi gözünü kırpmadan harcadı. Evet, iktidar oldu ama
değerleri de yok etti. Ahlak, dürüstlük, doğruluk, dostluk,
nezaket, temizlik, efendilik, güler yüz… Yıllarca bunları savunduk,
iktidara öyle geldik. Ve şimdi Tayyip Erdoğan önderliğindeki
İslamcılar, hiç bunları söylememişiz, savunmamışız, bunlar uğruna
çaba sarf etmemişiz gibi bambaşka işler yapıyorlar. Çatışma, kibir,
kabalık, haksızlık, adaletsizlik, adam kayırma, küstahlık… Hepsi
iktidarın bünyesine yerleşti. Hiçbir ahlaki ölçüt, hiçbir insaf
belirtisi, hiçbir adamlık alameti yok.
-AK Partililer yolsuzluklara inanmıyor ki. “Tapeler montaj”
diye alınmış TÜBİTAK raporu var?
İnanmayanları ikiye ayırıyorum: Tayyipçiler, Erdoğanistler.
Gerçekten inanmayanların, yani Tayyipçiler’in çoğu Anadolu’da.
Televizyonda açık oturum izleyip kanaat sahibi oluyorlar. Bir de
Erdoğanistler var. Bunlar gerçeği biliyor, fakat gizliyorlar.
Bunların en önemli görevi Tayyipçilere yalan söylemek. Televizyon
ve gazetelerden bunu yapıyorlar.
"TAYYİP DEĞİŞMEDİ" YALANINI
SÖYLÜYORLAR
-Nedir o yalan?
“Tayyip, sizin bildiğiniz Tayyip, değişmedi” yalanını söylüyorlar.
Bakan, milletvekili, bürokrat, gazeteci, aydın… Bunlar ne
olup bittiğinin farkında. Ama gerçeği söyleyemiyorlar. Erdoğan’ın
iktidarından faydalanmanın tek yolu bu yalanlara ortak olmak. Şimdi
şöyle düşünün: Anadolu’da Mehmet Amca internet kullanmıyor, gazete
okumuyor. Okusa da diyelim iktidara yakın gazeteleri okuyor.
Akşamleyin tartışma programlarını izliyor. Bakıyor ki yıllardır
bildiği, güvendiği din adamı ya da gazeteci veyahut ilahiyatçı
çıkmış Erdoğan’a tuzak kurulduğunu söyleyip o tapelerin yalan
olduğunu anlatıyor. Mehmet Amca, televizyonda konuşan bu kadar
insana inanmaz mı? Hakikaten de “Bizim uşak başbakan olmuş, ona
tuzak kuruyorlar” deyip Erdoğan’a daha fazla sahip çıkmaz mı? 17
Aralık operasyonunda iddialar çok ciddi. Ve bunların çoğu da doğru.
Zaten biliniyordu, konuşuluyordu. Cemaat’in operasyonda işin içinde
olması bu malzemeyi heba etti.
CEMAAT HİZMET ALANINDAN SONRA GÖZÜNÜ
DEVLETE DİKTİ
-Cemaat’in suçu ne bunda?
Cemaatin daha modern bir yönü vardı. İlgisini medyaya, eğitime,
kurumsallaşmaya odaklamıştı. Resmi, kanuni, şeffaf bir görünüme
sahipti. En laikinden solcusuna, Atatürkçüsünden Alevi’sine herkes
şu cümleyi mutlaka etmiştir: “Bunlar dindar ama eğitim işinden çok
iyi anlıyorlar. Çocuklarımı onların okuluna vereyim.” Sonra bu
insanlar nazik olmayı, konuşmayı, diyalog kurmayı, alttan almayı,
hoşgörülü olmayı başarmış. Fakat toplumsal hizmet alanından gözünü
devlete dikti. Bu vesileyle AK Parti ile girdiği ilişkiyle kendini
gayri meşru pozisyona soktu. Devlette var olmak için iktidarla bir
ilişkiye girdi, sonra da o ilişki mücadeleye dönüştü. Toplum,
esasında gerçek olan o yolsuzluk iddialarını Cemaat’in
mücadelesinin birer malzemesi olarak gördü. Bu mücadelede iktidarın
yanında durayım dediğinde de otomatik olarak yolsuzluğun da yanında
durmuş oldu. Fethullah Gülen bu sonuca “Girdiğimiz gayrimeşru bir
muhabbetin bedelini ödüyoruz” diyormuş. Bence de Cemaat bugün o
girdiği “gayri meşru muhabbetin” ceremesini çekiyor. Mesela Deniz
Feneri gibi davalara o “gayrimeşru muhabbetin” hatırına göz yumdu
Cemaat, o davanın sulandırılmasına ortak oldu. Cemaat’e yakın yayın
organlarına eleştirim var bu noktada.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN