Erdoğan kendisini anlattı
Abone olBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı “Ustanın Hikayesi” adlı belgeselde çocukluktan, üniversite hayatına, askerlikten siyase...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı “Ustanın
Hikayesi” adlı belgeselde çocukluktan, üniversite hayatına,
askerlikten siyaset hayatına kadar olan bütün anılarını
anlattı.
Başbakan Erdoğan, “O gün yazılı ve görsel medya bugün buna sosyal
medya ilave edildi. Şimdi hala yaşam tarzımıza karışılıyor deniyor.
Peki sormak lazım; yaşam tarzınıza karışılıyor da ne yapılıyor.
Yani giyimine, kuşamına, yemene, içmene neyine karışılıyor. Ben
soruyorum ama ben bu sorumun cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık
atmışlar ‘yaşam tarzımıza karışılıyor.’ Ne yapılıyor, kim nerede
nasıl karışıyor. Bunu bir görelim” dedi.
“Milli Türk Talebe Birliğiyle İstanbul İl Başkanlığı arasındaki
sürecinde neler yaşadınız” sorusu üzerine, “MTTB ile olan süreç
İmam Hatip’te okuduğumuz yıllarda ortaöğretim çalışmaları,
faaliyetleriyle başladı. Üniversiteye geçtikten sonra MTTB’de orada
iki müdürlüğü üstlendiğim dönem oldu. Bunlardan bir tanesi Teşkilat
ve Kültür müdürlükleri ayrı ayrı üstlendim. O dönemlerde MTTB
yükseköğrenim gençliği noktasında muhazafar kesimi temsil eden en
güçlü kuruluştu. Çok aktifti, çok faaldi. Sadece İstanbul değil,
Türkiye genelinde yangın bir potansiyeli vardı. Bugün gerçekten
devletimizin bir çok kademelerinde emeği geçmiş insanlar var.
Parlamentoda bugüne kadar görev almış isimler var. Özelliklede
gerek Kültür Bakanlığı yapmış olan İsmail Kahraman bey orada
dönüşümün aslında ismidir. Onunla beraber MTTB çok farklı bir
dönüşümü yaşamıştır. O süreç o şekilde devam ederek gelmiş ve
MTTB’de çalıştığım süreç içerisinde Beyoğlu o zamanki Milli Selamet
Partisi’nden bana teklif gelmişti. Beyoğlu İlçe Gençlik Kolu
Başkanlığı için… Bizde muhasebesini, müzakeresi yaptık. Peki dedik.
Beyoğlu’nda Gençlik Kolu Başkanlığı’na seçildim. Kısa süre
başkanlık yaptıktan sonra partinin İstanbul İl Gençlik Kolları
Başkanlığı için teklif edildi. Çekişmeli bir kongreden sonra
İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na getirildim. Gençlik
kollarına geldiğim dönem 1980 öncesi bir dönemdi. Gerçekten
üniversitelerin sıkıntılı olduğu bir dönem. O zaman tabi terör
yoktu ama anarşi vardı. Öğrenci olayları vardı. Bize düşen görevde
tabi sorumlusu olduğumuz teşkilatımızı mümkün olduğunca bu
olayların içerisine sokmamaktı ve şiddet olaylarından hamd olsun
uzak tuttuk. O süre içerisinde de üniversiteyi tabi devam
edemiyorduk. Ancak imtihanlara gidiyorduk. İmtihanlara giriyor ve
çıkıyorduk. Böyle devam ettirdik. 12 Eylül 1980’deki süreç
içerisinde de hem siyasetle uğraşıyorum, top oynuyorum, aynı
zamanda çalışıyorum. İETT’deyim o zaman. İETT’de çalışıyorum ve
orada top oynuyorum. Okul devam ediyordu. 12 Eylül hadisesi bizim
üniversiteyi bitirmemize de katkısı oldu” diye konuştu.
“HASDAL’IN İSTANBUL’DA NERESİ OLDUĞUNU BİLMİYORDUM, KAĞITHANE’NİN
ÜSTÜ DEYİNCE BEN KEPİ FIRLATTIM”
Askerlik anılarını da anlatan Başbakan Erdoğan, Tuzla’da yedek
subay eğitimi aldığını ifade etti. Yedek Subay eğitimin ardından
güzel bir kura çektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, konuşmasına
şöyle devam etti:
“Artık çocuklar olmaya başlamıştı ve kurada da bilmediğim bir yere
çıktı. Hasdal diye çıktı. Ben o zaman Hasdal’ın İstanbul’da neresi
olduğunu bilmiyordum. Neşelenmedim. Albay, ‘oğlum niye
neşelenmiyorsun’ dedi. Hasdal neresi albayım dedim. Kağıthane’nin
üstü dedi. Kağıthane’nin üstü deyince ben o zaman kepi fırlattım.
Evime yarım saat. Akşam servis aracıyla Kasımpaşa’ya evimize
geliyoruz. Evden oraya gidiyoruz. Bölükte önce yedek subay olarak
göreve başladım. Daha sonra kantin subaylığını üstlendim. Kantin
subaylığını almak suretiyle 77. Piyade alayında bu görevi
sürdürdüm.”
“ŞİMDİ HANGİ SİYASİ LİDER TABANDAN KAZIYA KAZIYA BİR YERLERE
GELİYOR”
Siyasete başlangıç hikayesini anlatan Başbakan Erdoğan, “neden
siyaset derseniz, insan için siyaset. Ülke için siyaset. Şimdi bu
soruyu kendinize sorduğunuz zaman orada kendinizi buluyorsunuz
zaten. Çünkü insan siyaset yaptığınız zaman kendiniz için aynı
zamanda siyaseti yapıyorsunuz. Aileniz ve millet için yapıyorsunuz.
Ülke için siyaset dediğiniz zamanda içinde bulunduğunuz bu ülkeye
siz farklı zenginlikler katıyorsunuz. Gerek üniversite öncesi,
gerek üniversite sonrası verilmiş olan bu mücadelede bizler tabii
ki şimdikiler gibi böyle ‘gökten zembille in, parlamentoya gir.
Öyle gelmedik bu işe.’ Siyasi liderlerin hangisi böyle tabandan
kazıya kazıya biryerlere geliyor.
“RAHMETLİ HOCAMDAN BEYOĞLU BELEDİYE BAŞKAN ADAYLIĞI İÇİN İZİN
İSTEDİM”
Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemini
ise şöyle anlattı:
“1989’de Partinin il başkanıyım. Aynı zamanda partinin Merkez Karar
Yönetim Kurulu üyesiyim ve Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimi için
ben Beyoğlu’na aday olmak istedim. Ben rahmetli Hocamıza (Necmettin
Erbakan) ben Beyoğlu’ndan aday olmak istiyorum dedim. Şimdi her
zaman bizim bir iddiamız var. Biz diyoruz ki; ticaret risktir,
siyaset risktir, yaşam risktir. Eğer siz bu riski göze alamazsınız
başarıyı yakalayamazsınız. Ben Hocamdan izin istedim. Bizde bir
anlayış var görev istenmez verilir. Fakat bu konuda bir şeyin ispat
edilmesi gerekiyordu. Çünkü Refah Partisi o oranda kalacak bir
parti değildi. Daha yükseklere çıkması gerekiyordu. Olabilirdi
bunları başarabilir. Bazı tıkandığı noktalar vardı dedi.”
“ÜNİVERSİTELİ KIZLARIMIZA ÇOK AĞIR HAKARETLER ETTİLER”
1989’da Beyoğlu’nda aday olduğu zaman orada 1.5 puanlık bir oy
farkıyla kaybettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, 3.7 puandan 21
puana tırmandıklarını kaydetti. Kimsenin bunları düşünmediğini
vurgulayan Başbakan Erdoğan, “Ama uyguladığımız stratejilerle puanı
yükseltik. Gece yarısı oylar çalındı şu oldu bu oldu gibi bir sürü
olay oldu. Üniversiteden biz 75 kişilik bir ekip aldık. Bunlara
anket yaptırıyoruz belli bir ücret karşılığında. Kızlı ve erkekli
gruplardı ve üniversiteli kızlarımıza bazı yerlerde çok hareket
ettiler. Refah Partisi’nin içersinde bu tür kızlar nasıl çalışır.
Halbuki bunlar bizim için anket çalışması yapıyorlar. Ben hergün
göreceğiz dedim neredeyiz diye bu çalışmalar yapılıyor. Buna rağmen
kızlı ve erkekli anket grubumuz son haftaya kadar çalışmaları
yaptı. Bu hakaretlere rağmen. Son hafta yanıma geldiler. Başkanım;
‘müsahade ederseniz biz bu hafta sizden ücret istemiyoruz. Biz
artık Refah Parti’li olarak çalışacağız’ öyle bir tempo ve
çalışmaya gittiler. Dünyamda benim onların özel yeri var. Hepsine
bu gece buradan sevgilerimi ve selamlarımı yolluyorum. Onların
emekleri adeta bu işi tohumlamaları oldu. O gece geç saatlerde
kaybettiğimiz öğrendik. Fakat; Avusturya’dan orada çalışan
semtimizde bir arkadaşımız, yaşça benden büyük… İsviçre’de çalışan
şuanda rahmetli bir Teyfik Aydeniz kardeşimiz vardı. Seçim için
onları davet ettim. Çünkü tehditler geliyordu. Çıktılar geldiler
onlardan birsi Balkan Şampiyonu olan bir kardeşimizdi ve kapıdan
çıktım karşıya geçmiş ismini vermiş, bir yarımlık almış Yeni Rakı
orada onu içiyor. İçerken ‘Başkanım sen ağlama diyor ben ağlıyorum
diyor ama biz diyor oraya çıkacağız’ diyor. 1989’da 1994’ün
sinyalini veriyor. Biz oraya çıkacağız dedi ve 1994’de biz
İstanbul’u alıyoruz. Bunun adı inanmaktır ve o kişi rakıyı bıraktı
ve bize yol arkadaşı oldu. Sonra Beyoğlu’nu ve İstanbul’u da aldık”
şeklinde konuştu.
“40 GRAM KAHVE VAR 40 YIL HATIR İSTİYORUZ”
Ankara ve İstanbul’un alınmasının çok önemli olduğunu kaydeden
Başbakan Erdoğan, “Ankara ve İstanbul’un alınmasında iş bitti.
Hemen arkasında milletvekilleri seçimleri gelecek, milletvekilleri
seçimlerini de bu iki il ciddi oranda belirliyor. Türkiye’de o
zaman Refah Partisi birinci konuma çıkardı. Ankara ve İstanbul
deyip geçme Türkiye’nin özeti buralar. Öyle bir çalışma ki kadınlar
40 gramlık kahve yaptılar. Kadın Kolları bu kahveleri ev ev
dolaşarak dağıttılar. Söyledikleri şey çok manidardı, ‘Bir fincan
kahvenin 40 yıl hatırı varya, bak burada 40 gram kahve var 40 yıl
hatır istiyoruz sizden’ dediler. Böyle çalıştılar” dedi.
“CHP; İSTANBUL’DA, ÇÖP, KİRLİ HAVA VE SUSUZLUK GETİRDİ”
İstanbul’un dertli bir şehir olduğunu sözlerine ekleyen Başbakan
Erdoğan, Belediye Başkanlığı’na seçildiği andaki yaşadıklarını
şöyle anlattı:
“Çöp, kirli hava ve susuzluk İstanbul’un en büyük derdiydi.
İstanbul’da CHP iktidarı var. CHP iktidarı çöpü, kirliğini ve
susuzluğu getirdi ve biz nedediysek bunu anında bitireceğiz.
Hedefimiz bu ve işe başladığımız andan itibaren2,5 milyar dolar
borçla devraldık. Bir defa 180 kilometre uzaklıktaki Trakya’dan
İstanbul’a dağları delere su getirdik. O zaman benim İSKİ Genel
Müdürüm şimdiki Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysey Eroğlu beydi.
Aynı şekilde yine Fen İşleriyle alakalı olarak geçen dönem
milletvekilimiz olan Ayden Baştürk bey ile birlikte yaptık. Biz
hazırlıklarımızı seçim öncesi çoktan yaptık. Yani şimdi bu siyaset
akademisi diyoruz ya o zamanda biz yerel siyaset akademisi kurduk.
Hamd olsun seçimlerden onların ummadığı seçimde neticeyle çıktık.
Seçim sonrası sayımlar yapılıyor biz televizyonlar neticeyi
açıklamadan biz neticeyi aldık. Gayet eminiz kendimizden. O zaman
ki Sabah Gazetesi’nin bir temsilcisi geldi benimle orada bir
röportaj yapmak istedi. ‘Geçmiş olsun seçimleri kaybettiniz’ dedi.
Bende ‘Hayır seçimi kaybetmedim’ dedim. O da ‘Şuanda işte Anavatan
İl Merkezi’nde kutlamalar var’ dedi. Bende ‘Yarın sabah tekrar
ziyaretin gidersiniz’ dedim. Biz Allah’a hamd olsun o akşam
aldığımız neticeyle seçimi kazandığımızı gördük” diye konuştu.
“YAŞAM TARZINIZA KARIŞILIYOR DA NE YAPILIYOR”
Refah Partisi döneminde Ankara ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin kazandığında “insanların kapasın da yaşam tarzımıza
müdahale edilecek korkuları vardı. Bunları nasıl
değerlendireceksiz” sorusuna ise Başbakan Erdoğan, “O gün yazılı ve
görsel medya bugün buna sosyal medya ilave edildi. Şimdi hala yaşam
tarzımıza karışılıyor. Peki sormak lazım; yaşam tarzınıza
karışılıyor da ne yapılıyor. Yani giyimine, kuşamına, yemene,
içmene neyine karışılıyor. Ben soruyorum ama ben bu sorumun
cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık atmışlar ‘yaşam tarzımıza
karışılıyor.’ Ne yapılıyor, kim nerede nasıl karışıyor. Bunu bir
görelim” şeklinde konuştu.
“BAŞÖRTÜLÜ KIZLARIMIZA YAPILANDAN DAHA BÜYÜK MÜDAHALE Mİ OLUR”
Bunu anlamakta zorlandığını, anlatmaya da güçlerinin yetmediğini
ifade eden Başbakan Erdoğan, “Ülkemde biz bunların teminatı ve
güvencesi olduk. Herkes isteği yerde isteği eğleniyor, geziyor,
yiyor ve içiyor. AK Partili hiçbir belediyeden veya Merkezi
yönetimden bugüne kadar olmamıştır ama buna rağmen belli merkez
bunu yapıyor. Bize oldu, aileme oldu… Başörtülü kızlarımızın bu
ülkede eğitim ve öğretim hakkı ellerinden alındı. Bundan daha büyük
bir müdahale olur mu? İmam hatipte ‘siz ölü yıkayıcı mı
olacaksınız’ dediler. Bundan daha büyük bir müdahale olur mu? Biz
bu müdahalelerin içerisinde ezile ezile geldik ve inandık,
bugünlere geldik. Halkımız eğer bizi kucaklıyorsa işte onlar
dışlanmanın olmadığını onlar görüyor. Yaşam tarzımıza karışıldığı
mı, karışılmadı mı, onu görmedikleri için yüzde 50 AK Parti’ye oy
veriyor. Diğerlerine oy verilmiyorsa, diğerleri diye
kullandığımızda rahatsız oluyorlar. Tabi ki sen bir zihniyet oraya
koyuyorsun, diğeri ortaya bir zihniyet ortaya koyuyor ama halkım
sizde toplanmıyor. Siz kucaklayamıyorsunuz ya etnik bir unsurun
temsilcisi olsun yada bir bölgenin temsilcisi oldunuz. Biz ise
Türkiye 81 vilayetin temsilcisi olduk. Farkımız bu” dedi.
“SANATÇIYI, SANATI SEVDİKLERİNİ SÖYLEYENLER O GÜN AHMET KAYA’NIN
KARŞISINDA DİKİLENLERDİ”
Hapis hayatı dönemini de anlatan Başbakan Erdoğan, kendisinin
cezaevine girerken Ahmet Kaya’nın verdiği konserle ilgili Kaya’nın
daveti kırmadığını söyledi. Başbakan Erdoğan, “Sağolsun Ahmet Kaya
kardeşimiz o gün seve seve diye oraya geldi ve hakikaten coşku
içerisinde sanatını icra ederken mesajları da en güzel şekliyle
verdi. Bizde duygu dolu deva töreninde hem Ahmet Kaya’yı dinledik.
Bugün onları savunduklarını söyleyenler ona çok şeyler yaptılar ve
otelin arka kapılarından kaçırdılar Ahmet Kaya’yı… Sanatçıyı,
sanatı sevdiklerini söyleyenler bugün değişik yerlerde, meydanlarda
nutuk atanlar o gün onun karşısına dikilenlerdir. Bunları hep
yaşadık ama ben kendisini ne zaman nereye davet ettiysem geldi ve o
veda gününde de tablonun içerisinde yer aldı.
“CEZAEVİNDE, GÜNDÜZ GELERLERLE GÖRÜŞÜYORUM, GECE SABAH NAMAZINA
KADAR MEKTUPLARA CEVAP YAZIYORUM”
Ceza evine uğurlanış anını ise Başbakan Erdoğan şöyle anlattı:
“Ben aslında o gün çok farklı şeyler yaşadım. Beyoğlu seçimlerinde
benimle beraber olan İsviçre’den çıkıp gelen Teyfik Aydeniz
kardeşim o gün vefat etti. Fatih Cami’den o gün Cuma namazının
ardından onu kabre uğurladık ve beni de bütün sevenlerimiz
Pınarhisar’a uğurladılar. Kabir, Pınarhisar Cezaevi… İşte yol
arkadaşlığı bu çok önemli ve Pınarhisar’da binlerce sevenimiz hep
beraberdik. Orada duygulu anlar yaşandı. Fakat bütün Pınarhisar
sürecim dolu dolu geçti. Hayret ediyordum her gün yüzün üstünde
ziyaretçi… Ziyarete geliyorlar kendileriyle kısa kısa görüşmeler
yapıp uğurluyoruz. Ama burada da yoğun bir şekilde bana mektuplar
geliyor. Yaklaşık 10 bine yakın mektup geliyor. Gündüz gelenlerle
görüşüyorum, gece sabah namazına sürekli onlara cevap
yazıyorum.”
“BIKMADAN USANMADAN MEKTUPLARA CEVAP VERDİM”
Cezaevinde yaşadıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, “Size bir görev
yükleniyor, bir sorumluluk yükleniyor. Birde tabii ki haksızlığın
karşısındanız. Binlerce mektup içerisinde ne duygular var. İfade
edildiği gibi geleceğin tespitini yapıyorlar. Bende usanmadan,
bıkmadan mektuplara cevap yazdım. Hiç usanmadım… Geçmişin hesabını
yaparak buradan çıktım. Benimkine koğuş demeyelim ama tuvaleti
banyosu olan bir yerdi. Yan tarafımda da maltamız var. Orada
voltamızı atıyoruz fırsat oldukça. İstanbul Büyükşehir Belediye
başkanı olmam dolayısıyla sadece yanıma bir kişi verdiler. Onunla
beraber o süreyi doldurduk. Yanımızdaki oda da bugün terör örgütüne
mensup kişiler var dendi. Ondan sonra ben bir gün savcı beye dedim
ki müsahade edersiniz ben tanışmak istiyorum dedim bu arkadaşlarla.
Sayın Başkan böyle bir şeyi yapmayalım doğru olmaya bilir dediler.
Ne olacak dedim belki bir vesile oluruz. Sonra neyse müsahade
ettiler tanıştık. Odaya girdik 9 kişilerdi, bir muhabbetimiz oldu.
Yanlarında tabii yanlarında yataklık etmek suçundan da bir Kürt
vatandaşımız vardı. Onlarlada bir sohbetimiz oldu. Onlar bizim
onlara verdiğimiz mesajlar karşısında da çok duyguluydular ve süreç
içerisinde attığımız adımlarla çıktığımız andan itibaren biz bir
şeyin sorumluluğunu üstlendik. Ne yapacağım ama... Türkiye bir
boşluk var mı yok mu siyasette. Bir boşluk varsa biz bu adımı
atmamız lazım. Nedir bu; Türkiye’de şuanda bir siyasi partinin
kurulması isteniyor mu, isteniyorsa bu siyasi parti 81 vilayette
kimler tarafından kurulması lazım” dedi.
“ALLAH’IN RAHMEDİNDEN ÜMİDİNİZİ KESMEYİNİZ”
Ümidini hiçbir zaman kesmediğini dile getiren Başbakan Erdoğan,
“Biz bir şeye inandık; ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz’”
dedi. Bununla yürüdüklerini ifade Başbakan Erdoğan, yol
arkadaşlarıyla beraber yürüdüklerini kaydetti. Başbakan Erdoğan,
“Bu demokrasi hayatında Türkiye’de yaşanmamıştır. Bu kader darbe
üstüne darbe, tokat üstüne tokat böyle bir gelen yapıda 34,4’le biz
parlamentonun barajı aşamayan partiler sebebiyle CHP ile yüzde
63’nü aldık milletvekillerinin…. İki parti parlamentoda grup kurdu
yüzde 63’ünü aldık ve o günden bugüne de sürekli yükselen bir
trendimiz var. Buna o yol haritamızın bize getirdiği zenginlikler
var ve çalışan ekip, bu çalışan ekip planıyla birlikte geleceği
gayet güzel bir şekilde öre öre gerek genelde, gerek yerelde
yolumuza devam ettik” şeklinde konuştu.
“MUHTAR BİLE OLAMAZ DİYENLER HALA VAR”
Zamanında kendisine ‘muhtar bile olamaz’ diyenlerin olduğunu
sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, cezaevi sürecinde Diyarbakırlı
bir vatandaşın kendisine gönderdiği mektupta ‘geleceğin Başbakanı’
sözünü hatırlatarak, “Muhtar bile olamaz diyenler şuanda bile var.
Başlığı atanlar hala var. Onlar yazılı ve görsel medyada şuanda
yazıyor ve çiziyor ama bir şey var utanmıyorlar. Bu başlığı siz
attınız. Şuanda o medya, amiral laflarını kendilerine yakıştıranlar
var ya işte bu başlıkları siz atmıştınız” dedi.
“CEZAEVİNDE YEMEN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLERDİK”
Başbakan Erdoğan müzik aletlerine ilgisinin bulunadığını ama
kulağının iyi olduğunu söyledi. Kulağının iyi olması sebebiyle
müzik dinlediğini ve söylediğini belirterek, cezaevinde sürekli
şarkı ve türkü söylediğini kaydetti. Yanındaki cezaevi arkadaşı ile
birlikte şarkı söylediğini dile getiren Başbakan, “Yemen türküsünü
çok söyledik” dedi.
Cezaevinde kendisine gönderilen mektuplar arasında Diyarbakırlı bir
vatandaşın gönderdiği mektubu unutmadığını söyledi.
“AK PARTİ KAPATILSAYDI YENİSİ KURARDIK”
AK Parti’ye açılan kapatma davası ile ilgili soru üzerine ise
Başbakan Erdoğan, AK Parti’nin kapatılmasının ardından yeni parti
kurmayı düşündüklerini söyledi. Parti kapatmanın bir çözüm
olmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, suçlu bireyin olması
durumunda bireyin kendisinin cezalandırılması gerektiğin ifade
etti. Tüzel kişinin suç işleyemeyeceğini, tüzel kişinin
cezalandırılmasının bir anlam ifade etmediğini sözlerine ekleyen
Başbakan Erdoğan, sürekli bunu savunduklarını kaydetti. AK Parti
olarak tüzel kişiliklerin kapatılmasına karşı olduklarını
vurgulayan Başbakan Erdoğan, kişilerin cezalandırılması gerektiğine
vurgu yaptı.
“DÜNYANIN HER YERİNE UZANAN BİR TÜRKİYE VAR”
Kendisinin ‘dünya lideri’ sözlerinin kullanmasının doğru
olmayacağını dile getiren Başbakan Erdoğan, “Bizim söylemimiz
gereken şudur; biz birinci derecede mazlumların sevgilisi
olabiliyor muyuz. Mağdurların sevgilisi olabiliyor muyuz. Sadece
Recep Tayyip Erdoğan olarak değil, Türk milleti olarak olabiliyor
muyuz. Şuanda önceliği hem kendi milletimizin sevgilisi olmak ve
hem aynı değerler silsilesi içerisindeki dünyada bütün mazlumların
nerede olursa olsun, hangi dini inaçtan olursa olsun onlarında
sevgilisi olabilmek. Biz Türkiye olarak görevi geldiğimizde böyle
dünyanın her yerinde uzanan bir Türkiye yoktu. Şimdi dünyanın her
yerine uzanan bir Türkiye var. Milyarlarca doları dünyanın değişik
kıtalarına, oradaki fakirleri, garipleri bulan, onlara dağıtabilen
bir Türkiye var. Bunları TİKA ile yapıyoruz. Bunlar rastgele
olmadı. Bunlar bir aşkın, bir heyecanın, bir programın neticesi
olarak gerçekleşti” diye konuştu.
“40 YILI AŞKIN BİR ARKADAŞLIĞIMIZ VE KARDEŞLİĞİMİZ VAR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Başbakan Erdoğan’ı şöyle
anlattı;
“Herkes biliyor ki, Tayyip beyle bizim arkadaşlığımız çok uzun
yıllara gidiyor. Eski yıllar dediğim de gençliğimizin ilk
yıllarıdır. Benim üniversiteye ilk girişimdi. Tayyip bey o zaman
İmam Hatip lisesini bitirmek üzeriydi. Bu 1970’liren başıdır. Yani
o günden bugüne baktığımız da 40 yılı geçendir arkadaşlığımız ve
kardeşliğimiz var. Bu süre içerisinde çok tabi olaylar oldu. Bu 40
yıla yakın arkadaşlık bir mahalle arkadaşlığı değil. Bu arkadaşlık
vatan ve millet sevgisi üzerine dava arkadaşlığıdır. Onun için çok
anlamlı ve manalı bir arkadaşlıktır. Allah nasip etti memleketimize
ve milletimize gerçekten hizmet yolunda da bizlere çok onurlu hep
görevler düştü. Öğrenci yıllarımızdaki mücadelerimiz ve
faaliyetlerimiz unutuldu ama şu bir gerçek ki gerek Refah
Partisi’nde gerek Fazilet Partisi’nde benim milletvekili olarak
Tayyip beyin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hep
yaptıkları çok dikkat çekti. Esas AK Parti’yi kurmamız ve AK
Partiyi iktidara taşımamız hiç unutulmayacak olaydı. Türkiye’nin
tarihine adeta beraber yazdık. Doğrusu bir olayı anlatın deseniz
işin içinden çıkmamam açıkçası. O kadar çok heyecanlar yaşadık, o
kadar çok önemli karar verdik, o kadar çok cesur adımlar attık ki
hepsi kıymetliydi. Hep beraber ilk heyecanları yaşadık. Adım adım
Türkiye’nin bütün illerine gidildi. Sonunda 2002 seçimlerinde
iktidar olduk. O da sancılı bir süreçti. Onlar artık hatıra oldu
ama çok önemliydi.”
“BUNU YAKALAYAMADIKLARI İÇİN KAHROLUYORLAR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisini tarif etmesinin ardından
konuşan Başbakan Erdoğan, “Kuruluş hareketini yapan arkadaşlar
olarak birbirimize güvendik ve geçmişten aldığımız birlikteliğimizi
bir kardeşlik hukuku içerisinde aynen geleceğe taşıdık. Bu süreç
içerisinde makam, mevki bunların birisi bu kardeşliğimizi
gölgelemedi. Aramıza bir sıkıntı sokamadı. Hatırlayın; yine yazılı
görsel medyalar neler yazdılar. Bizimle ilgili, eşlerimizle ilgili
yazdılar. Halbuki yani Abdullah beyinde ifade ettiği gibi
eşlerimizin birbirleriyle hukukları çok farklıdır. Çocuklarımız
yine aynı şekilde böyle bir sıkıntı hamd olsun hiçbir zaman
aramızda yaşanmadı. Olmadı… Zaten bunu yakalayamadıkları için
kahroluyorlar tabiî ki ama biz aynı şekilde inandığımız bu doğru
yolda kardeşlik hukuku içerisinde milletimize hizmet yolunda bir
dava aşkı inancıyla bu yola devam ediyoruz. Bende sayın
Cumhurbaşkanımıza milletimizin huzurunda şükranlarımı özellikle
ifade etmek istiyorum” dedi.
“BANA HER ŞEY MİLLETİMİ HATIRLATIYOR”
Programın sonunda ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Beraber
yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi
dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey milletimi hatırlatıyor”
şirini okudu.
(İHA)