Türkiye’nin yakın tarihine gömülü olarak duran “Dersim
İsyanı” içinde bulunduğum hafta devletin resmi
damgalı-mühürlü ağzı ile tescillendi:
-Dersim1937-38 büyük bir katliamdır!
Bu tespit bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı
Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı. Arkası da
geldi:
-Devlet adına özür diliyorum!
Bu açıklama türlü çeşitli yorumlarla okunabilir. Zaten öyle de
yapılıyor:
-Tayyip Erdoğan bu açıklamayı kendisi için
yaptı!
Daha sert olanları var:
-Erdoğan Dersim’i kullanıyor!
Ilıman değerlendirmeler içinde şunu söyleyenler var:
-Erdoğan samimi değil!
Hepsi doğru olabilir…
Ama en büyük doğru orta yerde duruyor:
-Devlet Dersim’de katliam yaptı!
Bunu ilk kez bir başbakan canlı yayında bütün ülke
vatandaşlarının gözleriyle görüp kulaklarıyla duyduğu bir
toplantıda söyledi.
24 Kasım 2011 tarihli gazeteler Dersim meselesi üzerine
çalışanlar için “önemli belge” haline
gelmiştir.
Siyaset yapmak, ülkenin kaderini tayin eden kişi, akım, parti
olmak isteyenler, güçlü desteğe ihtiyaç duyarlar. Bu bazen bir aile
(monarşiyle yönetilen ülkelerde) bazen güçlü bir ordu olur, bazen
de kitlesel bir halk desteği olabilir.
Politikacı seçtiği güçlü destek için ona uygun siyasi manevralar
yapabilir. Bu durum siyasetin “doğası” için kabl edilir.
Erdoğan da bunu yapıyor. 2005’te “Kürt Meselesi” demişti:
-Benim meselemdir!
12 Eylül Anayasa Referandumunda alanlara çıkıp Nevzat
Çelik şiirleri okumuştu.
Erdoğan’ın siyaset taktiklerini veri olarak kabul edip, onun
dile getirdiği her şeyin yanlış olduğunu iddia etmek, AK Parti’yi
ve liderinin kamuoyundaki etkisini azaltmaz.
Ne “Kürt Meselesi” yanlıştı, ne “Nevzat Çelik Şiirleri” ne de
“Dersim’de katliam yapıldığı” tezi…
Siyasi rotayı sadece “Tayyip Erdoğan’a karşı”
olmak çizgisine oturtursanız, dümeni kırılmış bir tekne gibi
sürekli zikzaklar çizerek olduğu yerde dönüyor izlenimi
verirsiniz.
Bugün epeyce siyasi organizasyon “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden
politika yapmaya çalışıyor. Bu durum da herkesi içine çeken bir
girdap oluşturuyor. Giderek hızlanan, dönerek eriyen, kendini
tüketen yapılar olduğu yerde dururlarken, Erdoğan iktidarı
alabildiğine güçlü adımlarla hedefine doğru ilerliyor.
Dersim bunun son örneği olarak tarih sahnesinde yer aldı. Diğer
siyasi yapılar için bir değerlendirme vakti gelmiş olmalı:
-Erdoğan karşıtlığı yeter mi?
Toprak
talebi!
Bizim memlekette bütün eski defterlerin üzeri aynı kuşku
bulutuyla örtülegeldi:
-Bunların niyeti toprak talebi!
İlk sırada Ermeniler vardı… 1915’te yaşadıkları büyük acıyı ne
zaman dile getirseler:
-Doğu Anadolu’yu isteyecekler! denildi.
Kürtlerin kültürel istekleri de hep aynı kalıba dökülerek
yorumlandı:
-Asıl hedefleri başka, Kürdistan’ı
kuracaklar!
Bu korku dağları üzerinden devlet yönetildiğinde halka da
huzur-rahat verilmedi…
Şimdi ilk kez sahici bir “toprak talebi” geldi Ankara’nın
ortasına dikildi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim
tartışmalarına “çaktırmadan” radikal bir taleple katıldı:
-Dersimlilerin ellerinden alınan toprakları geri
verilsin!