Erdoğan ideallerinde kararlı
Abone olBaşbakan Erdoğan 59 belediye başkanı ile biraraya geldi. Dar ufuklu siyasetçilerden bahsetti Erdoğan. Belediye başkanlarına ideallerini anlattı ve şu sözleri ekledi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, bir daha eski
girdaba çekilmek istense de oraya gitmeyeceğini belirterek,
''Başkalarının dar ufukları, dar çember siyasetleri bizi
rüyalarımızdan, ideallerimizden alıkoyamaz'' dedi. Başbakan
Erdoğan, AK Parti büyükşehir ve il belediye başkanları toplantısına
katıldı. Ak Parti Genel Merkezi'ndeki toplantıda 12 büyükşehir ve
47 il belediye başkanı bulundu. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada,
toplantının 28 Mart seçimlerinden sonra yapılan ilk toplantı
olduğunu belirterek, 3 Kasım seçimlerinden sonra ülke meselelerine
ürettikleri çözüm yollarının 28 Mart 2004'te halktan en büyük ödülü
aldığını, 3 Kasım'dan 28 Mart'a, 28 Mart'tan bugüne halkla birlikte
AK Parti'nin de büyüdüğünü söyledi. Başbakan Erdoğan, ''Allah'a
hamd olsun ki, yüzümüzün akıyla bugün çok daha ileri bir
noktadayız. Zira her birimiz milletimizden aldığımız oylar kadar
önemli, belki daha önemli bir de dua aldık. O dua şuydu: Allah
mahcup etmesin. Evet, bütün çabamız bunu hak etmektir, bu sağlam
millet iradesine layık olmaktır'' diye konuştu. Türkiye'nin
büyümesi ve gelişmesi, demokrasinin yerleşmesinin şehirlere,
şehirlerin akıbetinin de iyi yönetilmelerine bağlı olduğunu
belirten Erdoğan, ''AK Parti büyük bir siyasal hareket ve akım
olarak zaten öncelikle şehirlerimizin demokrasi talebinden,
insanımızın hizmet talebinden doğmuş bir harekettir'' dedi. ''HALK
MAZERET SİYASETİNDEN YORULDU'' ''Şehirler ülkemizin, medeniyetin
aynasıdır. Bu aynayı siz belediye başkanlarımız ellerinizde
tutuyorsunuz'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Unutmayın, bu
aynada hem sizler görünüyorsunuz, hem de temsil ettiğiniz
şehirlerimiz görünüyor. Bu aynayı özenle parlatmak zorundasınız.
Emanetini omuzlarımıza yükleyen milletimizin bizi hayırla anması,
emanet bilincini taşımamıza ve halka layık olabilmemize bağlıdır.
Halkımız mazeret siyaseti üretenler tarafından yorulmuştur. Mazeret
siyasetinin arkasına hiçbir arkadaşımın sığınmayacağından emin
olmak isterim. Eğer temsil ettiğiniz şehrin kendi dinamiklerini,
kaynaklarını, imkanlarını harekete geçiremiyorsanız, açıkça ifade
edeyim ki, temsilde bir sorun vardır. Yerel yönetim tecrübesinden,
Türkiye'nin özeti olan İstanbul'u temsilden buraya geldiğim için en
açık ve net cümlelerle konuşuyorum. Türkiye'yi milletiyle,
devletiyle birlikte, ama mutlaka birlikte büyütme sevdasındayız.
Aksini düşünemeyiz.'' Türkiye'nin çok zaman ve yanlış ellerde güç
kaybetmiş olabileceğini ifade eden Erdoğan, bunun zaten tecrübe
ederek yaşandığını kaydetti. ''DÜĞÜMÜ ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ''
Sorunların çözümsüz olmadığını vurgulayan Erdoğan, büyüme iradesini
ister geçmişin mevzuat kirliliği engellemiş olsun, ister bizatihi
insanlar engellemiş olsun, bu düğümü çözmek zorunda olduklarını
anlattı. Türkiye'de ''ipe un serme'' alışkanlığının kamu
yöneticilerini yıllarca esir aldığına işaret eden Erdoğan, kamu
alanının, sanki toplumdan, halkın sorunlarından, talep ve
ihtiyaçlarından bağımsız, ayrı ve adeta insansız bir ada gibi
tanımlandığını kaydetti. Erdoğan, şunları söyledi: ''Gerçek şudur.
Bu ülkeyi seviyorsak, şehirlerimizin mamur olmasını istiyorsak,
toplumun huzur ve barışını istiyorsak, kendimize ayrı, halktan
yalıtılmış adalar açmak yerine, aslolan halkla bütünleşmektir. Ak
Parti iktidarı, Ak Parti siyaseti hiçbir zaman halktan kopuk bir
alanda şekillenmemiş, şekillenmeyecek. Bizim siyaset üslubumuz,
yönetim anlayışımız bir bütün olarak bu ülkenin güçlenmesidir.
Unutmayalım, toplum güçlenmemişse devletin güçlü olması, devlet hak
ettiği itibara kavuşmamışsa toplumun güçlenmesi mümkün değildir.
Türkiye'yi büyütme konusundaki azmimizi, aşkımızı, sevdamızı
sizlerle paylaştığımız için mutluyuz, bahtiyarız. Siz belediye
başkanlarımızla birlikteliğimiz Türkiye ile birliktelik anlamına
geliyor. Yıllar yılı Türkiye bu birlik ve vahdet sahnesine özlem
duydu. Bizim birliğimizden Türkiye'yi baştan başa aydınlatan bir
sinerji doğuyor. Güven ve istikrar zemini sağlamlaşıyor.'' ''HER
TÜRLÜ AYRIMI REDDEDİYORUZ'' Her türlü ayrımı önce kafalarında,
sonra da ortaya koydukları pratikle reddettiklerini anlatan
Erdoğan, bu ülkenin bütün vatandaşlarına eşit yakınlıkta olmayı
siyasetlerinin esası kabul ettiklerini söyledi. Erdoğan,
''Vatandaşımız bizden tarafgirlik, ayrımcılık beklemiyor, imtiyaz
istemiyor, adalet istiyor. Adalet ise güneş gibi olmayı, her tarafı
aydınlatmayı gerektirir. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla,
ışığı temsil eden sembolüyle, ilkeleriyle Türkiye'yi aydınlatma
misyonunu taşıyanların partisidir'' diye konuştu. ''Başkalarının
dar ufukları, dar çember siyasetleri bizi rüyalarımızdan,
ideallerimizden alıkoymaz'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin, dış
politikada birçok alanı ihmal etmeseydi bugün çok daha güçlü
olacağını söyledi. Erdoğan, ''İçeride demokrasinin en temel
kriterlerini bile tartışarak güç kaybına uğramasaydık, bugün hem
toplum, hem de devletimiz çok daha güçlü olurdu. Allah'a şükürler
olsun ki, yine güçlüyüz ama, daha güçlü olmamız gerekiyor'' dedi.
AK Parti iktidarının, huzur ve sükunun, güven ve istikrarın, kavga
etmeden de yürümenin mümkün olduğunu gösterdiğini anlatan Erdoğan,
bu süreçte Türkiye'yi eski tartışma temalarıyla germek
isteyenlerin, halkı yeniden yormak isteyenlerin gerekçelerinin
ellerinden alındığını kaydetti. ''ALIŞKANLIKLARI BIRAKMAK ZOR''
Başbakan Erdoğan, ekonomi yönetiminden bütün siyasi inisiyatif
alanlarına kadar Türkiye'nin bugün zaaflarıyla değil, başarılarıyla
dünyanın gündeminde olan bir ülke olduğunu vurguladı. Bu
atmosferden, bu bahar ikliminden dolayı herkesin Ak Parti'ye
teşekkür etmesi, herkesin bütün alışkanlıklarını bırakması
gerektiğini söylemediklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bazı alışkanlıkları bırakmanın zor olduğunu biliyoruz. Ama
Türkiye, bir daha eski girdaba çekilmek istense de oraya
gitmeyecektir. Hepimiz, bu ülkenin bütün evlatları artık ileriye
doğru bakıyorlar. Bizim gündemimizde sadece ama sadece Türkiye'nin
yüzünü güldürmek var. İşte şehirlerimizde sizler bunun için
varsınız.'' MAHALLİ İDARELER VE ŞEHİR YÖNETİMİ Erdoğan
konuşmasında, mahalli idarelere, şehir yönetimine bakışlarıyla
ilgili bilgiler de verdi. Mahalli idareler, belediyelerin, bugünün
demokratik yönetim anlayışı içinde giderek artan bir önem
kazandığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Esas
itibarıyla mahalli idarelerin gerçekleştirmesi gereken fonksiyonlar
arasında iki husus ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri, daha
demokratik bir yönetim tarzına ulaşılması, diğeri ise daha etkin,
daha verimli işleyen bir yönetimin gerçekleştirilmesidir. Hemen
herkesin üzerinde uzlaştığı nokta, hizmetlerin sunumunda
demokratikliğin ve etkinliğin sağlanması için mahalli idarelerin
daha elverişli bir zemin oluşturduğu yönündedir. Bildiğiniz gibi,
Türkiye'de de mahalli idarelerin güçlendirilmesine yönelik
tartışmalar uzun yıllarımızı almıştır. Ancak, tarihi zemine ve
yerleşikliğe sahip merkeziyetçi devlet geleneği ve bu geleneğin
ürettiği zihni yapı, idare sistemimizin yeniden yapılandırılması ve
mahalli idarelerin sistem içindeki ağırlığının artırılması
istikametindeki gayretlerin bugüne kadar neticeye ulaşmasını
engellemiştir. Merkeziyetçi gelenekten kaynaklanan bu zihni yapı
içinde mahalli idarelere hep şüphe ile bakılmıştır. Mahalli
idareler, uzun yıllar merkezi idarenin merkez dışındaki uzantıları
şeklinde algılanmış, mahalli idareler asli vasıfları olan mali ve
idari özerklik bakımından sınırlı birimler olarak kalmışlardır.''
''MERKEZİN SORUNLARI YERELE SİRAYET ETMİŞ'' Mahalli idarelere
güvensizliğin, topluma karşı beslenen güvensizliğin bir yansıması
olduğunu belirten Erdoğan, bütünüyle asayiş zeminine hapsolmuş bir
yönetim anlayışı ve onun ürettiği idari pratiklerin, merkeziyetçi
kontrolü öncelikli hale getirdiğini, toplumun idari süreçlere
katılarak tercihlerini dillendirmesini engellediğini anlattı.
Erdoğan, yaşanan bu sürecin, mahalli idareler açısından da çeşitli
olumsuzlukları beraberinde getirdiğini ifade ederek, ''Merkeziyetçi
geleneğin ve merkezi idarenin problemleri mahalli idarelere de
sirayet etmiş, mahalli idarelerin olgunlaşması, reşit bir nitelik
kazanmaları mümkün olmamıştır'' diye konuştu. Belediyelerin,
hemşehrilerle, şehir sakinleriyle sağlıklı bir bütünleşme
sağlayamadığını, onların yönetim sürecine katılımını temel bir
gereklilik olarak kavrayamadığını belirten Erdoğan, bunun yanında,
yerel siyasetin de şehirdeki rantın paylaştırılması gibi dar bir
zeminde yürütüldüğünü, mahalli idarelerin, şehir kimliği ve şehir
dokusu esasında bir şehirlilik bilinci üretemediklerini, şehre bir
medeniyet perspektifinden bakamadıklarını anlattı. ''BELLİ BİR
ZİHNİ YÖNELİŞİN ÜRÜNÜ'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gerek Kamu
Yönetimi Temel Kanun Tasarısı, gerekse belediyelere ve büyükşehir
belediyelerine ilişkin kanun düzenlemeleriyle yapmaya
çalıştıklarının, hem merkezi idarenin hem de mahalli idarelerin
fonksiyonlarını demokratik bir idarenin gereklerine uygun olarak
yeniden düzenlemek ve süreç içinde idari yapıya hakim olan
zihniyeti dönüştürmek olduğunu söyledi. Kanuni düzenlemelerin belli
bir zihni yönelişin ürünü olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Söz konusu
kanunlar, devlete, siyasete, ekonomiye, topluma bakışımızla
doğrudan alakalıdır'' dedi ve şöyle devam etti: ''Bizim bakış
açımıza göre merkezi idarenin üstleneceği hizmetler, esas olarak,
devletin asli fonksiyonlarıyla ilgili hizmetler olmalıdır. Bunun
dışında kalan mahalli nitelikli ve mahallinde görülmesi mümkün
bütün hizmetler, mahalli idareler tarafından yerine getirilmelidir.
Böylelikle hem daha demokratik hem de daha verimli bir devlet ve
yönetim yapısının ortaya çıkacağına inanıyoruz. Bugün hem dünyadaki
gelişmeler hem de bizim çalışmalarımız sonucunda 'kamu hizmeti'
kavramı ciddi bir mahiyet değişimi geçirmektedir. Kamu hizmeti, bu
hizmeti kullananlardan ve onların tercihlerinden ayrı mütalaa
edilmemektedir. Kalitesi ve sunum şekli tek taraflı olarak kamu
otoriteleri tarafından belirlenen, vatandaş tercihlerini dışlayan
kamu hizmeti anlayışı geçerliliğini yitirmiştir. Bu sebeple
demokratik katılım bakımından daha uygun bir coğrafi alana tekabül
eden mahalli idarelerin kamu hizmetlerinin yürütülmesindeki
ağırlığı ve önemi artmaktadır. Bunun da ötesinde, mahalli
ihtiyaçları kavramada, bu ihtiyaçlara uygun hizmet ölçülerini
belirlemede mahalli idarelerin daha rasyonel hareket edebileceği
aşikardır.'' ''ŞEHİR, CANLI BİR VARLIK'' Mahalli idarelerin
kendiliğinden demokratik yapılar şeklinde algılanmaması gerektiğini
belirten Erdoğan, Türkiye'nin tarihi tecrübesinin de bunu açıkça
gösterdiğini kaydetti. Erdoğan, mahalli idarelerin demokratik
vasıflarının tebarüz etmesinin, ancak demokratik süreçleri
işletmeleriyle, toplumun katılımına imkan veren mekanizmaları açık
tutmalarıyla mümkün olduğunu söyledi. ''Tabii bu durum esaslı bir
zihniyet değişikliğini gerektirmektedir'' diyen Erdoğan, demokratik
belediyecilik anlayışı yanında, bir şehre ait olmanın bilincini
geliştirmek, şehri bütün unsurlarıyla yaşayan canlı bir organizma
gibi görmek gerektiğini anlattı. Başbakan Erdoğan, konuşmasını
şöyle sürdürdü: ''Yaşayan canlı bir organizma olarak şehrin
sahiplerini, yani şehir halkını yönetim ve karar sürecinin en
önemli unsuru olarak görmediğimiz müddetçe, demokratik bir
belediyeciliği hayata geçirmemiz mümkün değildir. Bunun için biz,
28 Mart Mahalli Seçimleri'nin gecesinde kendimizi ve belediye
başkanlarımızı bağlayacak şekilde, belediye başkanlarımızın bütün
şehir halkının belediye başkanı olacağını, bütün hemşehrilerini
kucaklayacaklarını, şehir zemininde azami bir demokratik ortam
tesis edeceklerini taahhüt ettik. Sizlerle birlikte bu
taahhüdümüzün sonuna kadar arkasındayız.'' ''ŞEHİRLERİMİZ BU
ÜLKENİN KALBİDİR'' Mahalli yöneticilerin, her şehrin bir ruhu, bir
kimliği olduğunu bilmeleri ve bu ruha, bu kimliğe uygun
davranmaları gerektiğini kaydeden Erdoğan, şehrin, içinde yaşayan
insanlarla, tarihi dokusuyla, gelecek perspektifiyle bir
medeniyetin göstergesi olduğunu, şehirlerin, medeniyetin gerçek
mekanı olduğunu söyledi. Erdoğan, medeniyetlerin, onları var eden
şehirlerle kaim olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: ''Medeniyetin
kadim değerleri, ancak şehirde hayat bulur. İstanbul'u, Edirne'yi,
Konya'yı, Bursa'yı, Malatya'yı, Mardin'i, Diyarbakır'ı, Erzurum'u,
Tokat'ı, Antalya'yı, İzmir'i anlamadan bizim medeniyetimiz
anlaşılabilir mi? Bu şehirleri sevmeden bizim medeniyetimiz
sevilebilir mi? İstanbul başta olmak üzere bu şehirlere bakmadan
medeniyetimizin kadim değerleri görülebilir mi? Evet, şehirlerimiz
bu ülkenin kalbidir, ruhudur. Onları kendi kalbimiz, kendi ruhumuz
gibi koruyacağız. Bu ruha dikkatle eğilmesi gereken, bu ruhu
koruması gereken, beslemesi gereken sizlersiniz.'' ''BÜTÜN BELDE
SAKİNLERİ SİZE EMANET'' ''Belediyecilik anlayışımızın, siyaset
anlayışımızın, ülkeye, topluma bakışımızın, medeniyet
kavrayışımızın en güzel, en ince, en rafine örneklerini ortaya
koymak zorundayız'' diyen Erdoğan, belediye başkanlarına şöyle
seslendi: ''Sizlerden beklentim, bu sorumluluğun ağırlığını sürekli
omuzlarınızda hissetmenizdir. Bütün belde sakinlerinin size emanet
olduğunu asla unutmamalısınız. Şehir üzerinde bütünlüklü bir bakış
geliştirmeniz, her mahalleyi, her meydanı, her sokağı kendi eviniz
gibi hissetmeniz, şehir halkının bütününü kucaklamanız, onların
dertleriyle, sıkıntılarıyla hemhal olmanız özel bir önem arz
etmektedir. Adaletli olmak, adil davranmak en önemli gücünüzdür.
Şunu da ifade etmek durumundayım ki, Türkiye siyasetinde başarılı
ve kalıcı olmamız, şehirlerimizi mamur kılmamızla doğrudan
ilgilidir. Bu manada yapacağınız işler, parti olarak çıktığımız
yolculuk açısından da hayati bir değer taşımaktadır.''