Erdoğan için AB dönülmez bir yol
Abone olBaşbakan Erdoğan, AB süreciyle ilgili herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı. Başbakan, "AB ile çelik çomak oynamıyoruz" diyerek bu konudaki kararlılığını ortaya koydu...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Radikal Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni İsmet Berkan ve Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'in
sorularını yanıtladı... Avrupa Birliği ne yaparsa biz teşekkür
ederiz, kalsın deriz? Uluslararası siyasette, diplomaside açık
kartla oynamak da tabii yanlış olur. Bunu o gün görmek, zaten kendi
hafıza kayıtlarımıza da geçirmiş olduğumuz düşüncelerimizi orada
tekrar müzakere edip, tavrımızı ortaya koymamız daha isabetli olur.
Kaldı ki bizim birçok AB liderine, "Biz medya aracılığıyla asla
açıklama yapmayacağız" diye sözümüz var. Bu nedenle zaman zaman
medya aracığıyla verilen mesajlara da itibar etmiyorum. Asıl nihai
tavır 17 Aralık'ta belli olacak. Orada görüp bildirge çıkınca biz
de gerçek değerlendirmemizi yaparız. Ama teorik olarak, 'Hayır,
teşekkür ederiz' deme ihtimalimiz de var mı? Her şey olabilir. 1997
Lüksemburg'da Türkiye aday sayılmayınca dönemin hükümeti
görüşmeleri askıya almıştı. Bunun sonucunda sürecin 1999'da
hızlanarak döndüğünü gördük. Benzeri bir şey söz konusu olabilir
mi? Şu anda bu konuyla ilgili yapılacak çalışma kalmadı. Biz şu
anda 2002 Kopenhag zirvesindeki metne bakıyoruz. Bu metinde 'Aralık
2004'te Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin yerine getirilmesi halinde,
Türkiye müzakerelere gecikmeksizin başlar' ifadesi kayda girdi.
Sözlü bir şey değil, yazılı. Ve son 6 Ekim raporunda da Türkiye'nin
açık ve net olarak artık Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine
getirdiği, dolayısıyla müzakerelere başlamasının gerekliliği
vurgulandı. Görüştüğümüz hemen hemen bütün siyasi liderler bize
şunu söyledi: '6 Ekim raporunu gördükten sonra tavrımızı çok açık,
net ortaya koyarız.' Son Berlin toplantısında, dünya basınının
önünde Schröder ve Chirac çok açık, net ifade kullandı. 'Tam
üyelikle sonuçlanacak bir müzakere süreci' dediler. Aynen bu
ifadeyi kullandılar. Orda medyanın önünde söylenmiştir bunlar.
Bunlar söylendikten sonra, doğrusu Almanya Şansölyesi Schröder'den
daha başka bir şey beklemem mümkün değildir. 'Bunu bekleyecek hangi
gerekçeler doğdu ki?' sorusunu ben de sorarım. Bütün dünya da
sorar. İnanıyorum ki, 17 Aralık'ta bizler Kopenhag Siyasi
Kriterleri'nin yerine gelmesi sebebiyle Türkiye'nin müzakerelere
başlamasına yönelik o 'gecikmeksizin' ifadesine uyularak bir
neticeyi alacağız. Hollanda Dışişleri Bakanı birtakım laflar etti.
Basına sızan metne ilave olarak yeni şartların gündeme geleceğine
ilişkin sözler söyledi. Bazı ülkelerde yan çizme havası seziliyor.
Ne düşünüyorsunuz? Bunlar, kalan kısa sürede bizleri yorar. Bence
bunlarla yorulmamıza hiç gerek yok. Ayın 9'unda sayın Balkenende
ile bir akşam yemeğim var. Kendisiyle beraber bu süreci
değerlendireceğiz. Bundan sonra siyasi kriterler dışında yeni bir
şart kabul etmemiz mümkün değildir. Açık uçlu müzakere deniyor?
Onları da çok fazla önemsemiyoruz. Açıkçası 10-15 yıl sonra neyin,
nerde olacağı, belli şeyler değil. Şu anda öncelikle müzakere
sürecini başlatmaktan yanayız. Zamanlama çok önemli. Geriye
döndüğümüzde de 41 yıl var. Nasıl bir Türkiye, nasıl bir Avrupa?
Açık uçlu olması o kadar önemli değil dediniz, ama bir önceki
cümlenizde de mevcut siyasi kriterler dışında da hiçbir şey kabul
etmediğinizi söylediniz. Nedir orda siyasi kriterlerin dışında
gördüğünüz? Şu anda konuşulan şeyler, taslak gibi şeyler. Bunlar
bir yerde karalama, müsvedde. Dolayısıyla ben müsveddeler üzerinden
bir değerlendirme yapamam. Komisyon'un değil Konsey'in önüne geleni
görmemiz ve bunun üzerinde değerlendirme yapmamız ciddi olur. Şu
ay, şu gün müzakereler başlayacak denmesini bekliyor musunuz? Biz
bütün görüşmelerimizde "17 Aralık'ta tarih alacak mıyız?" diye
sorduk. Kendileri de evet dediler. Çelik çomak oynamıyoruz. Adını
koyacağız. Tarihini koyacağız. Biz de programımızı ona göre
yapacağız. 2005 ise, hangi ayda başlayacak? Bunları bilmemiz lazım.
Ona göre kendimizi programlayacağız. Ona göre çalışmalarımızı
süratlendireceğiz. Çünkü çok daha ciddi, belki daha hassas bir
süreç olacak. Başmüzakerecisiyle, müzakerecilerle, çok iyi bir
ekibin çok yüksek bir performans sergilemesi lazım. Türkiye'ye
yakışır olması lazım. Bizim başımız dik, onlarınki eğik Müzakere
tarihinin çok yakın olması, örneğin şubat ayında başlaması Kıbrıs
konusunda Türkiye'yi sıkıntıya sokabilir. Müzakere masasına
oturmadan önce, Kıbrıs'la ilgili bir inisiyatif planlıyor muyuz? Bu
konuyla ilgili kendimiz ortaya olumlu tavırlar koyduk. Karşı
taraftan olumlu tavırlar görmedik. Davos'ta sayın Annan'la görüşme
yaptığım zaman, "Biz her zaman Rumlardan bir adım önde olacağız"
derken çok iddialı bir ifadeyle kendisine yaklaştım. O da, "Bu işte
dördüncü defa yanılmak, başarısız olmak istemiyorum" dedi. Biz,
"Türkiye olarak elimizden gelen desteği vereceğiz hiç endişeniz
olmasın, Kuzey Kıbrıs'taki soydaşlarımız her zaman önde olacaklar
bunu da göreceksiniz" dedik. Çözüm sürecini biz başlattık. Süreçle
ilgili her şey tarih kayıtlarına geçti. Avrupalı dostlarımız da
"Kuzey Kıbrıs'a uygulanan izolasyon politikalarının değiştiğini
göreceksiniz" demişlerdi. O günden bugüne hiçbir şey değişmedi. "Bu
iş çözülürse bu yol çok kolaylaşır" demişlerdi. Tamam da, Kuzey
Kıbrıs Annan Planı'na sizin dediğiniz istikamette "Evet" dedi.
Rumlar da tersini yaptı. Başları öne eğik. Bizim başımız dik. Biz
diyoruz ki, "Siz orda bize verdiğiniz sözleri bir yerine getirin,
görelim." Biz sorun üretmekten değil, çözüm üretmekten yanayız.
Adımların sizin tarafından atıldığını görürsek, bu adımlara katkıda
bulunuruz. Bu katkıda Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimizin payı da olur.
Ama Kıbrıslı Türklerin izolasyonunun kalkmasına Rumlar onay
vermiyor. Biliyorsunuz, bunların Gümrük Birliği üyeliği yoktu.
Türkiye ise üye. Dolayısıyla biz veto kullanmadık. Ters hareket
etmedik. Rum Kesimi'nin Gümrük Birliği'ne onay verdik. Bunlar, bu
olaya nasıl yaklaştığımızın açık ifadesi. Karşı taraftan da bir
şeyi görmemiz gerekiyor. Bu da 17 Aralık'ı bizim görmemiz lazım.
Ondan sonra da otururuz, tüm yetkili kurumlarımızla, Genelkurmay
Başkanımızla, Cumhurbaşkanımızla konuşup, buna göre adımlarımızı
atarız. ABD nedense destek vermedi ABD'yle Irak'la ilgili bazen
sertleşen görüşmeler var? Nasıl görüyorsunuz? Irak'ta bizim şu ana
kadar 70 civarında vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunlardan
hareketle ABD'li dostlarımıza 'Bunlara yönelik neler yapabiliriz?
Müşterek mi yapabiliriz? Eğer bizim girmemizi istemiyorsanız siz
neler yaparsınız?' dedik. 'Biz elimizden geleni yapacağız' diye
birçok şey söylendi. Kısmi bazı tedbirler aldılar. Ama zaman zaman
söylenenlere uyulmaması da söz konusu. Şimdi yeni bir şey
geliştiriliyor. Konvoylar devreye sokuluyor. Bu konuda geçici
hükümetle görüşmeler yaptık. Onlar da gereken desteği vereceklerini
söylediler. En önemlisi Kuzey Irak'taki PKK/Kongra-Gel konusunda
beklediğimiz desteği görmedik. Bekliyoruz. Burada nedense hâlâ bir
belirsizlik söz konusu. Bunu doğru bulmuyoruz. Sizce neden? Burada
Amerika'nın düşüncesini öğrenmiş değiliz. Herhangi bir niyet
okuyuculuğuna girmek istemiyorum. Bize hep söyledikleri, 'Farklı
bir formülle çözmeyi düşünüyoruz.' Nedir o farklı formülünüz? Bunu
tabii açıklamıyorlar. Çok farklı formüllerini bekliyoruz.
Cheney'yle yaptığım görüşmede de söyledim. Bizim hassasiyetimiz,
sıkıntılarımız var. Ama hâlâ burada, adım atılmış değil. Ondan
sonra da Felluce'deki, Musul'daki olaylar sebebiyle halkımızın,
bizim hassasiyetlerimizi söyledim. Kendisi de 'Haklısınız. Sizi
anlıyorum. Başkanıma ileteceğim' dedi. Bu da basına farklı
yansıtıldı. Yok çok sert konuştular. Böyle bir şey yok. Bunlar
kayıtlarda da var. Özellikle Türkiye'nin muhataplarıyla gerilim
politikası içinde olmasından medyamız da bazen hoşlanıyor. Buradan
bir şey çıkmaz, elde edemeyiz. Rusya'yla yeni projeler Rus gaz
şirketi Gazprom'un başkanıyla gizli bir görüşme yaptığınız
belirtiliyor. Putin'in ziyareti sırasında Boğazlar'daki petrol
trafiğiyle ilgili gelişmeler gerçekleşebilir mi? Trans Trakya veya
Samsun- Ceyhan hattı mı olacak. Rusya ile başka siyasi yakınlaşma
arayışı var mı? Bizim Rusya'yla bu ziyaret sırasında yedi tane
anlaşma var. Anlaşmaların hepsi o gün açıklanacak. Bunların
içerisinde tabii enerji de var. Bunların dışında diğer bakanlıkları
ilgilendiren anlaşmalar var. Rusya ile şu anda bizim ciddi manada
yatırımlar konusunda atılmış adımlar var. Yeni yeni atılmakta olan
adımlar var. Bizim de Rusya'da ciddi bir turist payımız var. Ortak
yatırımlar gündeme gelebilir. Enerji ile ilgili konuda kesinleşen,
netleşen imzayı koyduk, koyacağız denilen bir noktada değiliz.
Sadece ön çalışmaları bakanımız, Gazprom yöneticileri yaptılar.
Sayın Putin'le görüşmemiz esnasında bunlar gündeme gelebilir.
Gündeme gelmesi halinde bir mutabakata varmayı arzu ederiz. Birinci
önceliğimiz Samsun-Ceyhan arası olacaktır. Şu andaki etütler orayı
daha sağlıklı, daha olumlu gösteriyor. Kıyıköy-Saros'la ilgili
çalışmalar sürüyor. Olumsuz bazı yaklaşımlar alınıyor. Ama bizim
için en hayati önem Boğazlar'ın çevre açısından tehdit altında
olmasını ortadan kaldırmak. Bunun için Batılı ve diğer ülkelerden
petrol şirketleri bir gönüllü ilkeler anlayışı geliştirdiler. Eğer
bu anlayış oturursa, o zaman boru hattını kullanmayı tercih
edecekler. Filistin'de duygusallığa yer yok Suriye'ye gideceksiniz.
Filistin'deki durum ve İsrail'le ilişkiler nasıl görünüyor?
Sorumluluğun bilinci içinde çalışmalarımızı sürdürme niyetindeyiz.
Duygusallığa yer yok. İsrail-Filistin sorununda arabuluculuğa hazır
olduğumuzu söyledik. Şu anda İsrail'de yeni gelişmeler var. Nasıl
netilecelenir bilemiyorum. Filistin'de 9 Aralık'ta seçimler var.
Yeni durum ortaya çıktıktan sonra yeni bir plan içerisinde
çalışmalara katkıda bulunacağız. Planlanan İsrail ziyareti var mı?
Öncelikle Abdullah beyi İsrail'e göndermeyi düşünüyorum. Ama şu
anda uygun olmaz. Yumruğu vurmayınca bürokrasi işlemiyor Tüm
kesimlerin iradesi Meclis'e yansımıyor. Parlamenter sistem
değişebilir mi? Başkanlık sistemi doğru bir çözüm mü? Biz bu konuyu
birkaç kez gündeme getirdiğimizde malum bazı çevrelerde çok ciddi
rahatsızlıklar ve farklı yerlere çekmeler oldu. Ben huzurlu giden
bir süreci bu tür gündemlerle meşgul etmek istemiyorum.
Parlamentoda temsil noktasına gelince, benim burada aslında çok
güzel projem var. Biliyorsunuz şu andaki sistemi 1987'de Turgut bey
hazırladı. Kim için hazırladı? Kendini zayıf gördü ve güçlendirmek
için böyle bir seçim sistemini getirdi. Seçim sistemi maalesef o
günden bugüne bu şekilde. Ama ne oldu? Onu hazırlayan ANAP, bugün
işte o seçim sistemiyle boğuldu gitti. Ben istikrar için bu (yüzde
10) barajının ülkemizde devamından yanayım. Ama burada parlamentoda
temsili getirebilmek için ben diyorum ki, 550 parlamenterimiz mi
var? Bunun 450'si yüzde 10 barajına bağlı olsun. 100 tane kalıyor.
Bu 100 tane de baraja tabii olmasın. Bu 100 taneden de her parti
hangi oyu almışsa, o oy nispetinde parlamentoda temsil edilsin.
Yani, yüzde 1 oy almış bir parti bile bir milletvekiliyle
parlamentoya girsin. İstikrarı nerden sağlayacaksınız? O 450'nin,
100'ün içinden alınacaklarla sağlanmış olur. Eninde sonunda iki
parti oluyor tabii... O da tartışılır. Yürütmede de ciddi
sıkıntılar oluyor. Yürütmedeki sıkıntıları aşmak için de bu
sistemin yardımı olur. Türkiye gibi genç nüfusun çok olduğu bir
ülke bu durumda büyük sıçrama yapar. O nüfusun önünü açacak
kaynakların yaratılması gerekiyor. Kaynaklar noktasında çekilen
sıkıntılar var. Niye? Bakıyorsunuz, gerek yasama, gerek yürütme,
netice alamıyor. 2B olayını anlatamadık. Bu konuda adım atmış
değiliz. Konunun üzerindeyiz. Hastanelerin devriyle ilgili adım
atıyoruz. Sessiz devrim dediğimiz olaylardan biridir bu. Bunu
farklı yerlere kanalize ediyorlar. SSK işçilerin olsun. Eyvallah,
Sağlık Bakanlığı satın alıyor. SSK, kanuna göre kamu tüzel
kişiliğidir. Böyle bir özelliği var. Ahmet'e, Mehmet'e ait
hastaneler olarak göremezsiniz. Özelleştirilip, satılacağı meselesi
gündeme getiriliyor. Bunların hepsi kaçamak yaklaşım tarzları.
Türkiye'de genel sağlık sigortasını çıkarmaya hazırlanan bir
hükümet, hastanelerin özelleştirilmesine nasıl yaklaşır? Kendimize
sormamız gerekiyor: Doğu, Güneydoğu, Karadeniz gibi yerlerde, özel
sektör gider sağlık hizmeti verir mi? Vermez. Köy hizmetleri çok
önemsediğim bir konu. Şu anda 3 bin 500 köyün yolu var, ancak ham
yol. Modernleşmeleri lazım. Köy hizmetlerini il özel idarelerine
devrederek demokratik süreç başlatıyoruz. İl genel meclisleri hesap
soracak, takip edecek. Halk hizmet gitmezse il genel meclisi
sayesinde hesap soracak. Kamu yönetimi reformunu ne zaman
getireceksiniz? Burada da beklenen destekler bulunamadı. Önce
sağlıkla, köy hizmetleriyle ilgili düzenlemeyi tamamlamak
istiyoruz. Sonra reformla ilgili yeni bir kampanyaya gitmek
istiyoruz. Geldiğinizde devleti nasıl buldunuz? Çok tanımıyordunuz,
işleyişi nasıl? Bir özel sektör mantığı bir de kamu mantığı var.
Bunu Ankara'da net görüyorsunuz. Bürokratik oligarşiden ülkemizi ne
yapıp yapıp kurtarmamız lazım. Bunun için bürokratlarımıza ben
tüccar siyaset anlayışı diye bir ifade kullanmıştım. Şimdi
bürokratlara şunu söylüyorum: Arkadaşlar tüccarca düşünün ama
tüccarlığınız T.C. için olsun. Bugün devletime kaç kuruş
kazandırdım diye düşünün. Çünkü bu devlet güçlendikçe halkını da
güçlendirme imkânını bulacaktır. Yatırımları ona göre yapacaktır.
Öyle oluyor ki, 'tıkama' diye bir anlayış var. En çok hangi
bakanlıklarda Her bakanlıkta. Şunda çok bunda az diye bir şey
diyemem. Ama maalesef A'dan Z'ye her bakanlıkta var. Türkiye'de
bizim devlet yönetiminde üç şeye çok iyi bakmamız lazım. Birincisi,
bilginin yönetimi. İkincisi, belki bilgiyle birlikte de
düşünülebilir, insanın yönetimi, üçüncüsü de paranın yönetimi. Buna
baktığımız zaman çok ciddi sıkıntılar yaşadığımızı görüyoruz.
Tıkanınca yollar bir defa paradaki başarısızlık meydana geliyor.
Tıkayan kim? Bilgi yönetiminden mahrum olanlar. Konuşmaya
başladığımızda 'Efendim mevzuat şöyle' diyor. Peki bu mevzuat
aşılamaz mı, burada bir düzenlemeye gidilemez mi? 'Hayır
gidilemez'. Yahu niye gidilmesin? Bunu da insanoğlu yapmadı mı?
Hazırla yeni bir mevzuat getir, parlamentonun yüzde 65'ine sahip
bir hükümet var. Bu işi buna göre düzenleyelim. Çünkü aslolan
kanundur. Onu kim yapıyor? Biz yapıyoruz. O zaman bunları
düzenleyelim. Çünkü hedef insanımızın mutluluğudur. Bunu başarmamız
lazım. Ama zaman kaybediyoruz. Yine hâlâ sağdan soldan manevralar
var. Ne zaman ki sertleşiyorsunuz 'Hazırla getir diyorsun',
bakıyorsun ki önüne hemen alternatifler geliyor. Demek ki
yapılabiliyormuş. Demek ki sertleşmek gerekiyor. İlla vuracaksın,
bu gerekiyor. Geldiğimizden bu yana birçok şey yaşadık. Duble yola
'Olmaz, olmaz' diyen bürokratlar çıktı. Yahu arkadaş niye olmasın?
Sağ olsun bakanımızın bu işteki ısrarı fellik fellik Anadolu'yu
dolaşması sayesinde oldu. Öyle yerler var ki... Erzurum-Pasinler
yolu için bakanımız beş defa oraya gitti. Sonunda geçenlerde açtık.
Zirvede Baykal da olabilir 17 Aralık zirvesi öncesi CHP lideri
Deniz Baykal'la görüşeceğiniz ve zirveye birlikte gideceğiniz
kulislerde konuşuluyor. Bunlar doğru mu? Baykal'la Brüksel'e
beraber gidebiliriz. Bu konuda sıkıntımız yok. Önümüzde TOBB'un
Brüksel'de etkinliği var. Bu etkinlikle ilgili olarak beraber gidip
gitmeyeceğimiz konusu TOBB tarafından bize teklif edildiği zaman,
"Niçin olmasın, gideriz" dedik. Fakat, Hollanda kraliçesinin
annesinin vefat haberi geldi. 11'inde cenaze merasimi var. Bizim de
11'inde Balkenende ile yemeğimiz vardı. 9'una almak istediler.
Benim 9'unda gidip yemek yemem gerekiyor. Biz bu arada Abdullah
beyle birlikte sayın Baykal'ı ziyaret edip, ona göre bir yol
haritası belirleriz diye düşünüyoruz. Abdullah beyle görüştükten
sonra sayın Baykal'la da görüşürüz. Yol haritasını birlikte
belirlemek için mi görüşeceksiniz? Hayır, son durumu değerlendirmek
için. Biz ayın 15'i akşamı Brüksel'de olacağız. Sayın Baykal gelmek
ister mi, istemez mi bilmiyorum. Gelmek isterse, gelebilir.
Müzakerelerde gençler sahaya Esas yapılacak iş 18 Aralık'tan
itibaren başlayacak. Bu aşamadan sonraki AB stratejisini sizin
hükümetiniz oluşturacak, 10-15 yıl kullanılacak stratejiyi. Bir
hazırlığınız var mı? Tabii. Aramızda zaman zaman bu tür şeyleri çok
dar çerçevede müzakere ediyoruz. Burada tabii, yıllarını bu işe
vermiş tecrübe ile dinamizmi bir araya getirmemiz lazım. Bu
tecrübeyi asla bir kenara koyamayız. Bunlardan istifade edeceğiz.
Bunları isimlendirme noktasına gelince açıklarız; şu anda erken.
Öte yandan genç, dinamik bir yapı var. Bu dinamik yapıyı bizim
kazanmamız gerekiyor. Bu ülkemiz için bana göre en önemli kazanç
olacak. Chapter'lar aynı anda devreye girmeyecek. Bunlarla ilgili
olarak araziye süreceğimiz gençler, Türkiye'nin özellikle
uluslararası diplomasideki müzakere kadrosunu güçlendirecektir. İlk
defa böyle bir müzakere takımında bu gençler yer alacaktır. Bunu
önemsiyorum. Bu, devleti gençleştirme operasyonu olmuyor mu? Bir
yerde öyle. Özellikle Dışişleri'nde. O camia dinamik bir yapıya
kavuşacak ve şu anda Brüksel'deki müzakere süreci içinde orada
yüzlerce genç çalışacak. Onlara yol gösterici olmak noktasında
tecrübeyi devreye sokmak gerekiyor. O bütünleşme Türkiye'nin en
önemli kazancı olacak. Ama önce 17 Aralık'ı bir geçmemiz lazım.
Geçtikten sonra, bakalım nasıl bir süreç? Ne diyecekler, kaç ay
diyecekler? "Gecikmeksizin" diye parantez açıp, kapaması ne anlama
gelecek? Özkök ülke için kazanç Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün
varlığı hükümet için bir şans deniyor, bu doğru mu? Aranızdaki uyum
nasıl? Ne tür sorunlarla karşılaşıyorsunuz? Özkök Paşa bu işlere
demokratça bir yaklaşım göstermek suretiyle, demokratik bir zeminde
müzakereleri yapmaya çok açık bir paşamız. Bu noktada ülkemiz için
de bir kazanç. Müzakerelerimizi de şu ana kadar bu çerçeve
içerisinde götürdük. Biz de, kendileri de çok rahat, onlar da aynı
şekilde dinlediler. Geçen yıl bu ihalelerin iptali konusunda rahat
değerlendirmeler yapıp gerçekleştirdik. Bu noktalarda sağlıklı bir
işleyiş var. Her şey güzel konuşulunca neticeye varmamak gibi bir
şey söz konusu değil. radikal