Erdoğan hayalindeki valiyi açıkladı
Abone olErdoğan valilere seslendi.. Masa başında evrak imzalayan bürokrat istemedi. Başbakan hayalindeki valiyi açıkladı...
Başbakan Erdoğan,
"çizmelerini giymiş, eline kazmayı küreği almış iş
makinesinin başına geçmiş çalışmaları yakından takip eden, koordine
eden köylerine su getiren vali profilinin Türkiye'yi
değiştireceğine inanıyorum'' diye konuştu.
SOMURTKANLI DEĞİL GÜLERYÜZLÜ OLUN
Erdoğan, valilerin, görev yaptıkları illerde devletin otoriter,
somurtkan yüzü değil, tam tersine devletin gülümseyen, şefkatli,
sıcak yüzü olmak zorunda olduklarını söyledi.
Erdoğan, Rixos Otel'de düzenlenen
''Valiler Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, valilerin
vatandaşlarla yakın ve sıcak ilişki içinde olmaları gerektiğini
söyledi.
EV ZİYARETLERİNE GİDİN
Kendisinin yurt gezileri sırasında vatandaşların evlerine de
ziyaretler gerçekleştirdiğini anlatan Erdoğan, ''O kapıdan girdiğinizde aç da
olsa, üşümüş de olsa, yıpranmış, örselenmiş de olsa sizin
şefkatinizi yüreğinde hissediyor, hayata tutunuyor, umuda yelken
açıyor'' dedi. Valilerden de eşlerini yanlarına alarak ev
ev dolaşmalarını, vatandaşların hatırını sormalarını ve
ihtiyaçlarını tespit etmelerini isteyen Erdoğan, bu ihtiyaçların giderilmesinin de
takipçisi olmaları gerektiğini vurguladı.
Yunus Emre'nin ''Bir gönülü yaptın ise/Er eteğin tuttun ise/ Bir
kez hayır ettin ise/Binde bir ise az değil'' dörtlüğünü okuyan
Başbakan Erdoğan, bu şekilde
gönüller kazanacaklarını belirtti. Sıkıntıdan olan kişilerin
yalnızca yokluk içindekiler olmadığına da dikkati çeken
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Farklı imkanlara sahip olmakla birlikte sıkıntı yaşayan, acziyet
içinde kıvranan insanlar olabilir. Biz adalet ve merhameti, ilgi ve
şefkati asla elden bırakmayacağız. Kim ne derse desin,
hangi eleştiriyi getirirse getirsin şevkinizi asla kaybetmeyin.
Motivasyonunuzu, heyecanınızı asla yitirmeyin.
ELEŞTİRENLER YOKSULLUĞA SEVK EDENLER
Bugün valilerimizi yaptıkları sosyal yardımlardan dolayı,
fakirlerle dayanışma içinde olmaktan dolayı eleştirenler bu milleti
o yoksulluğu sevk edenlerin ta kendileridir. Şunu diyecekler... Hiç
umurunuzda olmasın. Bu işin geçmişi dün bugün değil, on yıllara
dayanıyor. Dolayısıyla on yılların bu girdabından biz halkımızı
çıkarıyoruz, kolay bir iş değil bu. Onun için 'garip gureba, fakir
fukara' dediğimiz zaman 'bu ülkeyi böyle gösteremezsiniz' diyenlere
bizim cevabımız zaten hazırdır. Bu tablo bugün
yaratılmadı, bu zaten elimizdeydi. Şimdi bunu minimize etmeye
gayret ediyoruz. İşte Milli Birlik ve Kardeşlik Projemizin,
Demokratik açılım sürecimizin önündeki hedeflerden bir tanesi de
sorun alanlarından bir tanesi de budur. Bugün Valilerimizin halkla
kucaklaşmasını, bütünleşmesini, kaynaşmasını, gönül birliği
kurmasını eleştirenler valileri kendi il başkanları gibi görme
alışkanlığından kurtulamamış olanlardır. Her bir valimiz bu
devletin temsilcisidir. Her bir valimizin vazifesi de devleti
milletin hizmetkarı olarak konumlandırmaktır. Biz bu millete efendi
olmaya gelmedik gerek siyasetçisi gerek teknokratı, bürokratı. Biz
bu milletin hizmetkarı olmaya geldik.''
''BİZİM VATANDAŞIMIZ VEFAKARDIR''
Başbakan Erdoğan, millete hizmet
edenlerin her zaman hayırla yad edileceğini belirterek,
''(Buradan bir vali geldi geçti. Gönül eriydi, tevazu
eriydi. Adete bizim hizmetkarımızdı. Mezralara kadar geldi,
dolaştı, suyunu getirdi, yollar yaptı, elektriğini getirdi, şöyle
çalıştı, böyle çalıştı...) der mi? Der. Çünkü bizim vatandaşımız
vefakardır'' diye konuştu.
Bunun dışındaki her anlayışın çağın gerisinde ve demokrasiden uzak
olduğunu ifade eden Erdoğan,
valilerin mikro sorunların yanında makro hedeflere de mesai
ayırması gerektiğini kaydetti. Yerel yönetimler, iş adamları, sivil
toplum örgütleri, kanaat önderleri ve üniversitelerle tam bir
koordinasyon içinde olunmasını çok önemsediğini belirten
Erdoğan, herkesin ''şehrimizi nasıl
daha ileriye taşıyabiliriz gayreti içinde olması gerektiğini''
belirtti. Valilerin ürettiği projeleri yakından takip ettiklerini
anlatan Başbakan Erdoğan, sözlerine
şöyle devam etti:
''Ben başbakan olarak nasıl ülkemin iş adamlarının yurt dışındaki
sorunlarını çözmek için ter döküyorsam, yurt dışında yatırım
yapmaları için onları teşvik ediyorsam, uluslararası yatırımları
ülkeme çekmek için fırsat kolluyorsam aynı şekilde sizlerde il
bazında bunları yapmalısınız. Çünkü her vilayetimizin İstanbul,
Ankara gibi büyük vilayetlerde çok güçlü iş adamları var. Bunları
bileceğiz, toplayacağız. (Gel arkadaş) diyeceğiz. (Sen nasıl
Adıyamanlısın, sen nasıl Diyarbakırlısın, sen nasıl Batmanlısın,
sen nasıl Muşlusun? Gel şurada bir yatırım yap, bir fabrika kur).
Bunları toparlayıp... (Bak teşvik yasaları var, şunlar var, bunlar
var... Şurada gel bu yatırımı yap. Hiç olmazsa 100, 200, 300, 500
kişiye burada bir istihdam sağla). Bunları yakın takibe, yakın
markaja almamız lazım. Her şehrimizin potansiyeli var,
zenginliği var. Her şehrimiz farklı vasıflarıyla Türkiye'de,
dünyada rekabete girecek güce sahip, her alanda. Tarımdan tutunuz,
madenciliğe kadar. Bunun öncülüğünü yapacak olan en başta
sizlersiniz.''
''OLUMLU DEĞİŞİM HIZ KAZANACAK''
Türkiye'nin büyük bir dönüşüm yaşadığını ve bunun önemli itici
güçlerinden birinin valiler olduğunu belirten Erdoğan, valiler klasik anlayıştan sıyrıldıkça,
halkla bütünleştikçe bu olumlu değişimin hız kazanacağını söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Yönetim
anlayışımız değiştikçe, olumluya döndükçe inanın ülke değişecektir.
İşte onun için heyecanla, coşkuyla insan odaklı hizmet anlayışıyla
her birinizin kutlu bir yarışın içinde olmanızı arzu ediyor ve
bekliyorum. Ben masa başında evrak imzalayan vali profilinden çok
adeta, avami bir tabir olacak ama çizmelerini giymiş, eline kazmayı
küreği almış iş makinesinin başına geçmiş çalışmaları yakından
takip eden, koordine eden köylerine su getiren vali profilinin
Türkiye'yi değiştireceğine inanıyorum'' diye konuştu.
İşçinin, köylünün, memurun, esnafın, emeklinin toplumun tüm
kesimlerinin derdiyle dertlenen vali profilinin Türkiye'yi
değiştireceğini belirten Erdoğan,
''İş adamlarıyla ölçülü bir ilişki geliştiren, üniversite
ile işbirliği yapan, şehrinde uzlaşmayı tesis eden bir valinin
şehrini ve ülkesini geliştireceğine inanıyorum. Her birinizin bu
şekilde gayret ve hizmet ürettiğinizi de biliyor ve bir kez daha
şahsım, ülkem ve milletim adına sizlere şükranlarımı
sunuyorum'' dedi.
Türkiye'nin nüfus ve yüz ölçümü itibarıyla büyük bir ülke olduğunu
söyleyen Erdoğan, birbirine uzaklığı 30 kilometre olan illerde bile
her açıdan büyük farklılıklar yaşanabileceğini ifade etti. Başbakan
Erdoğan, her valinin çok farklı tecrübeler edindiğini, bunları
paylaşmanın da yararlı olacağını kaydetti.
Türkiye genelinde kış şartlarının çok çetin yaşandığını, sıcaklığın
mevsim normallerinin altında seyrettiğini, kar yağışının hayatı
olumsuz etkilediğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle
sürdürdü:
''Tüm valilerimizin yerel yönetimlerle de iş birliği içinde bu
olumsuz şartlarla kıyasıya mücadele etmelerini ben özellikle rica
ediyorum. İnanıyorum ki her biriniz illerinizde gerekli tedbirleri
aldınız, gerekli uyarıları yaptınız. Ancak şartların zorlaşmasıyla
birlikte yaşanabilecek sorunların en acil şekilde çözümü de
hayatiyet arz ediyor. Açıkçası 21. yüzyıl Türkiye'sinde yol
kapandığı için hastaneye götürülemeyen, kızaklarla çekilen, yolda
uzun saatler mahsur kalan hasta manzaraları görmek istemiyoruz.
Bunu Türkiye'ye artık yakıştıramıyoruz. Bazı illerimizde
imkanlar, araçlar kısıtlı, coğrafi şartlar acil müdahaleye izin
vermiyor olabilir ama en azından bu manzaraları asgariye indirerek
acil müdahaleye hazırlıklı olmak, buna ilişkin tedbirler
geliştirmek mümkündür diye düşünüyorum.''
İsviçre, Almanya, Fransa, Avusturya gibi ülkeler ile Kuzey
Avrupa'da çetin kış şartlarının yaşandığını belirten Başbakan
Erdoğan, bu hizmetlerin söz konusu ülkelerden daha iyi bir şekilde
başarılabileceğini, bunu başarmanın da yerel idarecilerle valilerin
elinde olduğunu söyledi.
''DEVLET-MİLLET KAYNAŞMASINDA VALİLER KİLİT
NOKTADA''
Başbakan Erdoğan, valilere şöyle seslendi:
''Bu tür toplantılarda sıklıkla dile getirdiğim bir husus
var. Valilerimiz görev yaptıkları illerde devletin otoriter,
somurtkan yüzü değil tam tersine devletin gülümseyen yüzü, şefkat
yüzü, sıcak yüzü olmak zorundadır. Devlet-millet kaynaşmasının
tesisinde valilerimiz en kilit noktada bulunuyorlar. Şunu asla
unutmayalım: Millet devlet için değil devlet millet için vardır;
ölçümüz, ilkemiz bu. Bizim devlet geleneğimiz 'İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın' felsefesi üzerine bina edilmiştir.
Vatandaşından ürken, korkan, vatandaşına güven duymayan anlayış çağ
dışıdır. Bizim geleneğimizde hiçbir zaman tutunamamıştır, bundan
sonra da tutunamayacaktır. Devlet de vatandaşına, vatandaş da
devletine güvenmelidir. Devlet millet kaynaşmasının temelini güven
oluşturur. Bir ülkede güven, istikrar varsa o ülkenin kalkınmasını
kimse engelleyemez, durduramaz. Devletin şefkat ve merhameti
vatandaşın sadakatini artırır, devlete bağlılığını geliştirir.
72,5 milyon vatandaşın her biri birinci sınıf vatandaştır.
Aralarında herhangi bir ayrıma asla gidilemez, gidemeyiz. Devlet
nezdinde hiçbirine karşı asla ayrımcılık içinde olamayız. Ankara'ya
uzaklığı fiziken ne olursa olsun, valilik binasına uzaklığı fiziken
ne olursa olsun Hakkari'nin, Bingöl'ün, Tunceli'nin mezrasındaki
vatandaş da Kırıkkale'nin, Çankırı'nın, Konya'nın köyündeki
vatandaş da devlete eşit yakınlıktadır. Eşit yakınlıkta olmak
durumundadır. Açık söylüyorum, ben ya da İçişleri Bakanım nasıl ki
birkaç dakika içinde sizlere telefonla ulaşabiliyorsak, derdi,
sıkıntısı, ihtiyacı olan vatandaş da sizlere rahatlıkla
ulaşabilmeli, sıkıntısını aktarabilmelidir.
BENİM TELEFONUM 24 SAAT AÇIKTIR
Benim telefonum 24 saat açıktır arkadaşlar. Benim valim, -olur ya
düşünmüyorum öyle bir şey Bakanıma ulaşması gereken konu olur-
Bakanıma 24 saat ulaşacaktır. Aynı şekilde gerektiğinde bana da
ulaşacaktır. 'Başbakan bu saatte rahatsız edilmez...'
Hayır, öyle bir şey yok. Gerektiğinde beni de arayacaksınız, beni
de bilgilendireceksiniz çünkü ben de elim, ayağım, gözüm, kulağım
olarak sizleri görüyorum.''
''HALKA BÜROKRATİK ENGELLERLE
YAKLAŞMAMALIYIZ''
780 bin kilometrekarelik vatan topraklarında herhangi bir yerde,
herhangi bir olay olduğu zaman bu olaya valiler aracılığıyla
ulaşmak durumunda olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, valilerin
kendisini rahatlıkla arayabileceklerini yineledi. Erdoğan, şöyle
konuştu:
''Bizler modern, gelişmiş, ilerlemiş bir yönetimin bilesiniz ki
aynı zamanda bizim kültürümüzden, tarihimizden gelen bir devlet
geleneğimizin de bize yüklediği asli sorumluluğu bu vesileyle
yerine getirmiş oluyoruz. Demokrasinin gelişmesi, yerleşmesi,
kökleşmesi de zaten bu sayede olacaktır. Nerede olursa olsun her
bir vatandaş zora düştüğünde devletin tüm imkanlarıyla yanında
olacağını bilmeli ve hissetmelidir.
Şu anda dara düştüm, benim sesimi benim devletim duyar. Emniyetim,
kaymakamım, valim duyar ve hemen onların eli bana uzanır. Bu arada
asla bürokratik engellerle halkımıza yaklaşmamalıyız. Mali bir
sıkıntı var, biz çözeriz. Anında çözeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, imkanlarınız var. 'Buna yasanın
şurası mani...' Sizin kitabınızda mani diye bir şey olmayacak.
Vatandaşın bir derdi mi var, o derdi çözeceğiz. Şöyle ya da böyle o
derdi çözeceğiz. Hiçbir zaman bürokratik engeller vatandaşa mazeret
olarak sunulmamalı. 72,5 milyon vatandaşın her biri bunu
hissettiğinde devletine, devletinin kurumlarına, hukuka tam
anlamıyla güvendiğinde inanın Türkiye çok daha farklı bir yerde
olacak, demokrasimiz çok daha farklı bir seviyeye
ulaşacaktır.''
''ŞEHRİNİZDEKİ HER HANEDEN HABERİNİZ
OLACAK''
Valilerin haberdar olmadığı bir sorun bulunmaması gerektiğine
işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ben bunun mazeretini asla kabul etmiyorum. Her sorunu tamamen
çözemesek bile sorunu çözme gayretini asla bırakmamalı,
vatandaşımızdan ilgiyi ve güler yüzü esirgememeliyiz.
Şehrinizdeki her haneden haberiniz olacak. Şu kış şartlarında kimin
bacası tütüyor, kimin bacası tütmüyor bunu görmelisiniz. Öyle
haneler var ki çatının altında, duvarların arkasında nice
trajediler yaşanıyor ama bu trajediler kapının dışına
aksettirilmiyor. Benim vatandaşım, sizler de en az benim kadar
biliyorsunuz, gururludur. Yokluğunu, yoksulluğunu gizler. O ne
kadar gizlese de ondan haberdar olmak bizim boynumuzun borcudur.
Sobası, sobasına atacak odunu, kömürü olmayan evler
bulunabilir. Paltosu, ayakkabısı, çarığı, kalemi, defteri olmayan,
bütün bunların üzerine evine geldiğinde o küçücük ellerini ısıtacak
bir sobası olmayan yavrularımız bulunabilir. Bunları arayıp
bulacağız ve koruyup kollayacağız. Bulamadığımız her
yavrunun vebali önce sizin sonra benim üzerimdedir. Onun için bu
işi beraber yöneteceğiz. Şu gazete şunu yazmış, bu
televizyon bunu göstermiş, şu şu dedikoduyu yapmış... Biz üzerimize
düşeni yapalım, yolumuza da öyle devam edelim.''