Erdoğan: Hamle sırası AB'de
Abone olAB üyesi ve aday ülkelerin büyükelçileri onuruna yemek veren Erdoğan, Türkiye'nin, AB ve Kıbrıs konusunda attığı adımların değerlendirildiğini görmek istediklerini söyledi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB üyesi ve aday ülkelerin
büyükelçileri onuruna Başbakanlık Resmi Konutu`nda dönem sonu
yemeği verdi. Yemeğe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül, Devlet Bakanı Beşir Atalay, eski Dışişleri Bakanı ve
AK Parti Milletvekili Yaşar Yakış, TBMM İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
Uğur Ziyal ve bazı bakanlık bürokratları da katıldı. Erdoğan,
yemekte yaptığı konuşmada, Türkiye`nin, 1999 Helsinki Zirvesi`nden
bu yana ``zamanı kovalamayı değil, zamanın kendisini kovalamasını``
amaç edindiğini söyledi. Türkiye`nin AB üyeliği yolunda hedeflediği
noktaya henüz gelmediğini vurgulayan Erdoğan, ``Ama çok önemli
dönemeçleri geçtik. Keskin virajları bir daha geçmemek üzere arkada
bıraktık`` dedi. Erdoğan, Türkiye`nin çabalarına destek veren AB
Komisyonu`na ve üye ülkelere teşekkür etti. AB Dönem Başkanı
İrlanda ile son derece verimli mesai yürüttüklerini anlatan
Erdoğan, 1 Temmuz`dan itibaren Dönem Başkanlığını devralacak olan
Hollanda ile de aynı yakın ve yapıcı işbirliğini sürdüreceklerinden
şüphe duymadığını belirtti. Erdoğan, AB Devlet ve Hükümet
Başkanları Zirvesi`nin önümüzdeki hafta toplanacağını anımsatarak,
AB Komisyonu`nun Türkiye`ye ilişkin rapor ve tavsiyesinin
yayınlanmasından önce Türkiye`ye yönelik siyasi desteğin
vurgulanması için Zirve`nin son fırsat olacağını vurguladı.
-``HÜKÜMET, MEVZUAT HAZIRLIKLARI İÇERİSİNDE``- Başbakan Erdoğan,
müzakerelere ilişkin asıl karar ve değerlendirmenin Aralık ayında
yapılacağına işaret ederek, ``Haziran Zirvesi`nde gerek müzakereler
için ön şart olan siyasi kriterlerde, gerek Kıbrıs konusunda
attığımız adımların layıkı veçhile değerlendirildiğini görmek,
hissetmek istiyoruz. Zira müzakerelerin başlaması için alınacak
kararın, nihayetinde siyasi bir karar olacağını hepimiz biliyoruz``
diye konuştu. Başbakan Erdoğan, 1999 yılından bu yana Türkiye`nin
AB`ye uyum sürecini çabuklaştırmak amacıyla yapılan yasal
düzenlemeler hakkında bilgi vererek, bu çerçevede 7 tane kapsamlı
uyum paketi çıkarıldığını hatırlattı. Erdoğan, AİHM kararları
doğrultusunda kapatılan DEP`in eski milletvekillerinin yargılandığı
davanın da aralarında bulunduğu 19 davada yeniden yargılanma
hakkının tanındığını, kültürel haklar alanında cesur adımlar
atılarak, Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin öğrenilmesi için
kurslar açıldığını, TRT`nin bugünden itibaren Türkçe dışındaki 5
ayrı dil ve lehçede yayına başladığını anlattı. İşkencenin
önlenmesi, tutuklama ve gözaltı yönetmeliği alanlarında da önemli
ilerlemeler sağlandığına dikkati çeken Erdoğan, ``İşkence ve kötü
muamele ile mücadelede ülkemiz, sıfır toleranstır`` dedi. Erdoğan,
bu bağlamda AİHM`ye yapılan başvurularda da gözle görülür düşüş
olduğunu dile getirerek, başvuruların sayısının diğer Avrupa
ülkelerinin seviyesine gerilediğini kaydetti. Başbakan Erdoğan,
kadın-erkek eşitliği, basın hürriyeti, DGM`lerinkaldırılması, YÖK
gibi konuları içeren Anayasal değişikliğin de geçen ay yapıldığına
işaret ederek, Hükümet`in bu değişikliklerin
uygulamayayansıtılmasını yönelik mevzuat hazırlıkları içerisinde
olduğunu bildirdi. -``STANDART BİR YÖNTEM GÖRÜLEMİYOR``- AB`ye aday
diğer ülkelerin yarattığı örneklere bakıldığında müzakerelerin
başlaması tavsiyesi için benimsenmiş standart bir yöntem
görülemeyeceğini dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:``Bir grup
ülke için bu tavsiye, `siyasi kriterleri karşılamıştır`tespitine
dayandırılmıştır, başkaları için ise `siyasi kriterleri
karşılamıştır ama...` denilerek, müzakere sürecinde tamamlanması
beklenen hususlar sıralanmıştır. Esasında, `Kopenhag siyasi
kriterlerini karşılıyor` denilen hiçbir adayın karnesinde,
`yapılması gerekenler` hanesi boş bırakılmamıştır. Tabii ki herkes
gibi bizim de eksikliklerimiz olabilecektir ve bunlar ortaya
konulacaktır. Önemli olan müzakerelerin başlaması için karşılamamız
istenen hususlarda yeterli azim ve ilerlemeyi gösterip
göstermediğimizdir. Beklentimiz, 2005 yılının ilk aylarında
müzakerelerin açılmasına imkan tanıyacak kararın, Aralık ayında
alınmasıdır. Komisyon`un da 2002 Kopenhag Zirvesi`nde belirlendiği
gibi Ekim ayında bu yönde sarih bir tavsiyede bulunmasını
bekliyoruz. Tekrarladığım ve haklılığına sonuna kadar inandığım bir
husus var: Türkiye`nin sesi, bağırmamıza gerek bırakmayacak kadar
güçlü çıkacaktır. Yeter ki kendisine dost kulaklar
bulabilsin.``Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye`nin, birleşik
bir Kıbrıs`ın AB`ye girmesi için üzerine düşen tüm sorumluluğu
yerine getirdiğini ancak aynı bilinç ile davranmayan tarafın, şu
anda AB üyesi olduğunu belirterek, Türkiye`nin AB ile
ilişkilerinin, Kıbrıs konusunun gölgesinde tutulmasının kabul
edilemez olduğunu kaydetti. Erdoğan, AB üyesi ve aday ülkelerin
büyükelçileri onuruna Başbakanlık Resmi Konutu`nda dönem sonu
verdiği yemekte yaptığı konuşmada, dış politika ve ekonomik
konulara da değindi. Türkiye ekonomisinde yaşanan dönemsel
sıkıntıların, müzakerelerin başlatılması önünde engel olarak öne
sürüldüğünü ifade eden Erdoğan, ``AB Komisyonu, kanımca, çok da
objektif olmayan bir yaklaşımla, Türkiye`yi işleyen piyasa
ekonomisi olarak kabul etmemekle ısrarlı davranmaktadır`` dedi. Bu
tür yaklaşımların sadece Türkiye`ye değil, AB`ye de zarar verdiğine
inandığını ifade eden Erdoğan, ``IMF`nin 2003 verilerine göre,
dünyanın 22. büyük ekonomisi olan ve bazı üye ülkeleri dahi geride
bırakan Türkiye`nin potansiyelini görmezden gelenler, AB
ekonomilerine dinamizm kazandırma çabalarını unutmuş
görünmektedir`` diye konuştu. `Ekonomimizin tüm sorunları aştığını
söylemiyorum`` diyen Erdoğan, ancak uluslararası kuruluşların,
ekonomiyi güçlendirmek için atılan adımların hakkını teslim
ettiğini söyledi. Erdoğan, AB Komisyonu`nun rapor ve önerisiyle, bu
yıl Türkiye`nin üyeliğinin etkilerine ilişkin bir değerlendirme
hazırlanacağını ifade ederek, diğer adaylar için yapılmayan bu
uygulamayı ``olağan dışı`` olarak niteledi. Erdoğan, böyle bir
çalışmanın Türkiye`ye ilişkin bazı kaygıları ortadan kaldıracağını
ümit ettiğini belirtti. -KIBRIS- Türkiye`nin AB üyesi olmanın
sorumluluğu ve bilinci içinde bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, bu
konudaki en iyi göstergelerden birisinin Kıbrıs konusunda izlenen
tutum olduğunu vurguladı. Türkiye`nin Kıbrıs sorununun, AB`ye
ithalini önlemek için elinden gelen çabayı gösterdiğini dile
getiren Erdoğan, 1 Mayıs`taki referandumda birleşik bir Kıbrıs`ın
AB`ye girmesi için Türkiye`nin üzerine düşen tüm sorumlulukları
yerine getirdiğini anlattı. Erdoğan,sözlerini şöyle sürdürdü:
``Aynı bilinç, irade ve sorumluluk ile davranmayan taraf, maalesef
şu anda AB üyesidir. AB, uluslararası bir sorunu, kendi içine ithal
etmiştir. Gelinen noktada, kimin çözümden, kimin çözümsüzlükten
yana olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede, önceliğimiz çözüm isteyen
Kıbrıs Türk tarafının, daha fazla cezalandırılmasına izin
verilmemesidir. Kıbrıs Türkleri`nin tecridinin giderilmesi için
etkin ve cesur tedbirler alınmalıdır. Türkiye`nin AB ile
ilişkilerinin Kıbrıs konusunun gölgesinde tutulması kabul edilemez.
Tüm tarafların sorumlu ve gerçekçi politikalar benimsemesini
bekliyoruz. Geçtiğimiz Nisan ayında kabul edilen tüzük, Kuzey`in
tecridinin giderilmesi yönündeki beklentimizi, maalesef büyük
ölçüde karşılamamıştır. Daha etkin ve cesur adımlara ihtiyaç
vardır.`` Başbakan Erdoğan, belirli bir aşama kaydeden hükümetler
arası konferans çalışmalarının bu ayki zirvede sonuçlandırılacağını
ümit ettiğini ve gerekli uzlaşının sağlanması bağlamında dönem
başkanlığına güvendiklerini belirtti. -``TUTAMAYACAĞIMIZ SÖZLERLE
ÇIKMADIK``- Erdoğan, daha önce de Hıristiyan ve İslam medeniyetleri
arasında soğuk savaş yaratılmak istendiği ve Türkiye`nin AB ile
bütünleşmesinin bunu engelleme yönünde katkılar yapacağı yönünde
tespitlerde bulunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: ``Yanılmış
olmayı istediğim bu tespitlerimde her geçen gün, yaşanan gelişmeler
karşısında haklı olduğumu üzülerek görüyorum. Dine dayalı, her tür
gruplaşmanın, tarihe gömülmesi için işbirliği ve diyalog zeminini
güçlendirmeye, bugün çok daha fazla ihtiyacımız var. Çağdaş
dünyamızda din, sistem ve coğrafyalara değil, bireye aittir, öyle
olmalıdır. Türkiye`nin AB`ye tam üyeliği, Hıristiyan ve Müslümanlar
arasındaki birlikte yaşama inanç ve iradesini hiç şüphesiz
güçlendirecektir. Lütfen, Türkiye`nin farklılıklarını dile
getirirken,bu farklılıkların esasında başlı başına birer zenginlik
olduğunu unutmayınız. Bunları tek başlarına değil, AB`ye
katabilecekleri artı değerlerle birlikte düşününüz. ``
Büyükelçilere,``Hiçbir zaman, karşınıza tutamayacağımız sözlerle
çıkmadık. Taahhütlerimizi, suya yazılmış yazılar olarak görmedik``
diye hitap eden Erdoğan, Türkiye`nin hiçbir zaman olması gerekenin
ötesini talep etmediğini ifade etti. Türkiye`nin kendi
performansını değerlendirirken, gerçekçilikten sapmadığını dile
getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı: ``Kendi kendimize,
kimliğimize, yapabileceklerimize sınırlar biçmedik. Önce kendimizi,
güç ve zaaflarımızı doğru tanımladık. Hiçbir zaman kaydettiğimiz
ilerlemenin rehaveti içine düşmedik, tam tersine yaptıklarımızın,
yapacaklarımızın teminatı olarak bilinmesini istedik.Türkiye
olarak, sorumluluklarımızdan asla korkmadık. Aralık ayında AB`dan
da sadece ve sadece aynısını bekliyoruz.``