Erdoğan çözüm süreci şoku: Dolmabahçe yanlıştı!
Abone olÇözüm sürecinde dikkat çeken çıkışlarına devam eden Erdoğan, izleme heyetinden sonra Dolmabahçe açıklamasını da eleştirdi.
Dolmabahçe’de HDP heyeti ve hükümet temsilcilerinin
görüşmelerinin ardından birlikte açıklama yapılmasını doğru
bulmadığını söyleyen Erdoğan, İzleme Kurulu konusunda da hükümetle
kendisi arasında bir mutabakat olmadan hareket edildiğini
belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna’dan dönerken uçakta
gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur”
sözlerinden sonra Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan,
İçişleri Bakanı Efkan Ala ile HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in aynı
anda açıklama yapmalarını doğru bulmadığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 maddelik prensip mutabakatı olarak
sunulan metne de itiraz etti, “Bu metnin demokrasi adına neresini
kabul edeceğim, o konuların demokrasi ile yakından uzaktan alakası
yok” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İzleme Kurulu’na karşı olduğunu
yinelerken, “Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor
diye bir şey yok” diyerek Dolmabahçe ve İzleme Kurulu konusunda
hükümetin kendisi ile mutabakata varmadan hareket ettiği mesajını
verdi.
Erdoğan’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
KÜRTLER VEKİL, BAKAN BAŞBAKAN OLAMIYOR MU?
Bugün Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları var ve bu Nevruz’da
silahların bırakılmasına ilişkin net bir çağrı bekleniyor. Sizin
beklentiniz nedir?
Ben yıllardır bekliyorum, yeni değil. 2005’ten bu yana, Diyarbakır
konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim?
Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı görmedikten sonra bu konuda bir
şey söylemek mümkün değil. Açık açık bir şey söyledim. Ret
politikalarını kaldıran iktidar, bizim iktidarımızdır. İnkâr
politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Asimilasyon
politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan
sonra hala bu ülkede Kürt sorunu vardır denilebilir mi? Kürt
vatandaşlarımın sorunları olabilir, Türk vatandaşlarımın sorunları
olabilir. Ama Kürt sorunu demek suretiyle bu ülkede maalesef adeta
bir ayrımcılığa doğru çanak tutanlar, bundan rant elde edenler var.
Buradan siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de
rant elde ediyorlar. Biz diyoruz ki bu ülkede benim Kürt
vatandaşımın elde edemediği ne var? Cumhurbaşkanı mı olamıyor?
Başbakan mı olamıyor? Bakan mı olamıyor? Milletvekili mi olamıyor?
Genel Müdür mü olamıyor? Müsteşar mı olamıyor? Ne olamıyor? Devlet
dairelerinde göreve mi gelemiyor? Milli Eğitim Bakanlığı’na eleman
alınacak, bilgisayarlar çalıştırılıyor, bilgisayarların
çalıştırılması neticesinde de bakıyorsunuz yüzlerce, binlerce,
belki de on binlerce Kürt vatandaşım değişik yerlerde öğretmenlik
kazanıyor, gidiyor orada öğretmenliğini yapıyor. Aynı şekilde
KPSS’de olan durumlar böyle. Ve bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz,
hâlâ Kürt sorunu diyorlar. Silahların gölgesinde siyaset yapanlar
var. Gelinen noktada da tablo ortada: İmralı başka, dağ başka;
parti içinde de biliyorsunuz, eşbaşkanları başka, Dolmabahçe’de
konuşanlar başka.
Kürt sorunu yoksa ve önemli ölçüde her şey çözülmüşse Çözüm
Süreci dediğimiz şey ile ne yapılmaya çalışılıyor? Örneğin 28 Şubat
günü Dolmabahçe’de bir metin okundu.
Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metinle
Yalçın Bey’in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Aynı metin
değildi dikkat ederseniz.
"DOLMABAHÇE TOPLANTISINI DOĞRU BULMUYORUM"
Onların okuduğu metindeki on madde, Kürt sorununun HDP ile
en azından bir anlamda görüşülmesi anlamına gelmiyor
mu?
Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda
hükümetin Başbakan Yardımcısı’yla şu an parlamento içinde olan bir
grubun yan yana o resmi vermesini ben şahsen doğru bulmuyorum. Daha
önceleri gerektiğinde bir arkadaşımız onlarla görüşmeler yapar ve
açıklama yapılırdı. Ama o toplantıda olduğu gibi medyanın karşısına
çıkmak suretiyle, iki ayrı metin deklare edilmiyordu. Böyle bir şey
hiç yaşanmamıştır. Bunu doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik
metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin
demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Metni incelersek oradaki
konuların çoğunun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok.
Hala yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan
Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine.
Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi
görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz? Böyle bir
şey var mı?
"ERDOĞAN KÜRTLERİ YOK FARZEDİYOR DİYEMEZLER"
Peki Çözüm Süreci’ni bu noktada nasıl
algılamalıyız?
Çözüm Süreci meselesi, sadece Kürt meselesi üzerine bina edilmiş
bir mesele değil. Sürecin meselesi; Güneydoğu’da, Doğu’da,
ülkemizin genelinde ölümler dursun, anneler ağlamasın üzerine
kurulu. Süreç, tüm bunlara yönelik bir adımdır. 78 milyon tümüyle
sürece dahil. Onun içindir ki tüm vatandaşlarımız buraya katkı
sağlıyor. Biliyorsunuz bunun ilk adımı Demokratik Açılım’dır. Ondan
sonra Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’dir. Ondan sonra buna Çözüm
Süreci dedik. Yani böyle bir süreç gelişti. Bu Kürt sorunundan ari
bir süreçtir. Kürt sorunu ifadesini kullananlarla ilgili sürekli
olarak diyorum ki demek ki bazıları hala ret, inkâr, asimilasyon
politikalarının devam ettiğini sanıyor. Halbuki biz tüm bunlara son
verdik. Bunlar ayaklarımızın altında. Kimse kalkıp da bu ülkede
‘Tayyip Erdoğan Kürtleri yok farz ediyor’ diyemez. ‘Kürtlere
herhangi bir tavır sergiliyor’ diyemez. Hakkari bu işin en güzel
örneği. Hakkari’de havalimanı yapıyoruz. Adamlar durmadan müteahhit
değiştiriyorlardı. Gelip makineleri yakıyorlar, tehdit ediyorlar,
müteahhit gidiyor. Kaçıp giden müteahhit de Kürt. Aynı şeyi
Ağrı’da, Kars ve Iğdır’da da yaptılar. Buralar dikkat ederseniz
Kürt vatandaşlarımızın yoğun olduğu bölgeler. Ama biz bu tehditlere
rağmen oraları da bitirdik, Hakkari’yi de bitireceğiz. Siz daha ne
istiyorsunuz? Gazetelerden bir tanesinde ‘Evlatlarımızı istiyoruz’
diye yazıyor. Tamam da bu evlatlar öldüyse, öbür tarafta Türk’ün
evlatları da öldü. Aynı şeyi maalesef diğer etnik unsurlara mensup
olan vatandaşlarımızın evlatları da yaşadı. Zaten bütün derdimizi
bunun üzerine bina ediyoruz. 40 bin insan öldürüldü bu ülkede.
Yazıktır, günahtır. Diyarbakır meydanındaki anneler niçin
ağlıyorlar? Evlatları dağa kaçırıldığı için. Bu anneler Kürt değil
mi? Kürt. Beşinci kattan atılan Yasin Börü Kürt değil mi? Kürt. Eee
nasıl sen onu hem oradan atıyorsun hem de araçla üzerinden
geçiyorsun? Bunun hangi vicdanda yeri var?
HÜKÜMET BENİMLE HER AN HER KONUYU GÖRÜŞMÜYOR
İzleme Kurulu’nu doğru bulmadığınızı söylemiştiniz. Şimdi de
Dolmabahçe görüşmesini doğu bulmadığınızı söylüyorsunuz.
Cumhurbaşkanı olmadan da söylediniz ben bu işin devamlı takipçisi
olacağım diye. Hükümet zaten bu konularda sürekli sizle istişare
ediyor. Bir taraftan hükümete bakıyoruz siz sonra ‘o yanlış oldu’
diyorsunuz.
Bakın. Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir
şey yok. Yani olaya böyle abartılı yaklaşım doğru değil. O
dediğiniz başkanlık sistemine geçtiğimiz zaman olabilir. Başkanlık
sistemine geçmeden olmuyor. Orada kendi tasarruflarını
kullanmışlar. ‘Hayırlı olsun’ demek düşer bana. Ama ben de, bu
durumdan rahatsız olduğumu söyleme hakkına da sahibim. Bunu
söyledim. Akil insanlardan böyle bir grubun gönderilmesi konusu
benim Başbakanlığım zamanımda da gündeme gelmişti. Bana bunu
sordular ve ben dedim ki ‘doğru bulmuyorum.’ Şimdi bu bilindiği
halde, şu an böyle bir şey yapılıyorsa, konu bana sorulduğunda ben
yine aynı şeyi söylemek durumundayım. Nitekim, yine aynı şekilde,
buna katılmadığımı söylüyorum. Niye katılmıyorum? Çünkü birileri
hep bundan geçmişte prim yapmışlardır. Hatırlarsınız. Sizlerin de
bizlerin de görüştüğümüz bazı köşe yazarları dağa gitmiştir. Dağa
gittikten sonra da kitabını yazmıştır ve o görüşmeden prim
yapmıştır. Hatta bizim resmi konutta ben bir yemekli toplantıda
bunu söylemiştim de bir tane köşe yazarımız ‘Ama bu hakaret oluyor’
diye isyan etti. Yok dedim, vakıa bu; şöhret basamaklarını daha
kolay tırmanmak için böyle bir şey içerisine giriyorlar.
Dolayısıyla bu husus istismara açık bir olay. Mesele, ne dediğini
öğrenmek değil mi? Bunu öğrenmek için bunun siyasi temsilcisi olan
parti üç temsilci seçiyor ve muntazaman kendisiyle konuşuyorlar.
Başkalarının da gitmesine ne gerek var? Mesele, bilgi almak ve
mesaj vermekse zaten bu yapılıyor.
İÜ REKTÖRÜ BU HAFTA AÇIKLANACAK
İstanbul Üniversitesi rektör seçimleriyle ilgili son durum nedir?
Bu konuda tartışma yaşanıyor. Kimi rektör olarak atayacağınızı
olgunlaştırdınız mı?
Biliyorsunuz, önce üniversitede seçim yapılıyor. Sonra altı isim
YÖK’e gönderiliyor. YÖK de bu altı isim içerisinden üç ismi bana
gönderiyor. Şu an da YÖK’ten üç ismin bana gelmiş olması lazım. Ben
de bu hafta içerisinde o gelen üç ismin değerlendirmesini yapıp bu
hafta içinde altı üniversitenin rektörünü açıklayacağız.
KÜRTÇE EĞİTİME VETO: SEÇMELİ DERS KOYDUK
BİTTİ!
Sözlerinizden şunu çıkarabilir miyiz? Özerklik, anadilde
eğitime geçmek gibi talepleri aşırı mı buluyorsunuz?
Anadilde yaygın eğitim diyorsunuz. Bir defa eğitim sistemimizin
içerisinde anadil seçmeli ders olarak konuldu mu? Bitti. Daha ne
olacak? Bir de zorunlu mu olsun diyorsunuz? Olabilir mi böyle bir
şey? Bu ülkenin resmi bir dili var. Batılı ülkelerde, kendi
evlatlarımız için bırakın zorunluyu, seçmeli derse bile müsaade
etmiyorlar. Halbuki AB müktesebatının içerisinde var bu. Türkiye’de
seçmeli ders olarak biz bunu zaten koymuş durumdayız. Şimdi kalkıp
bir de zorunlu istiyorlar. Bu istemelerin ardı arkası kesilmez.
Bunlar hep devam eder. Hiçbir alanda bu bitmeyecektir. Niye? Samimi
ve dürüst davranmıyorlar.
Partiyi kurup da ben Güneydoğu’yu dolaştığım zaman, oradaki kanaat
önderleriyle yaptığım toplantılarda bana ne söylüyorlardı biliyor
musunuz; ‘Sadece şu Olağanüstü Hali kaldırın yeter. Biz sizden
başka bir şey istemiyoruz.’ Ve biz Olağanüstü Hali Abdullah Bey’in
Başbakanlığı döneminde iki ay içerisinde kaldırdık. Kimileri bugün
halen bu ülkeyi bölmeye yönelik adımlar, talepler peşinde. Onun
için bölücü terör örgütünün bu tür taleplerine ‘evet’ demek bu
milletin tarihine de mevcut yapısına da çok çok terstir.
"SEN BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ" ÇIKIŞINA YANIT
Demirtaş grup toplantısında size yönelik ‘HDP var oldukça
başkan olamayacaksın’ dedi. Bu sözler hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Yorum yapmayayım. Ben de bir cümleyle cevap vereyim. Bunlar 10
Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benim Çankaya’ya
çıkamayacağımı söylüyorlardı. Yüzde 52 milletim bana teveccüh
gösterdi. O yüzde 10’u bile bulamadı.
Demirtaş ayrıca yine size yönelik Çözüm Süreci’nde gelen
aşamayla ilgili ‘Size minnet borcumuz yok’ şeklinde bir cümle
kullandı.
Onların tavrını 6-8 Ekim’de gördük. Halkı sokağa döken bunlar değil
miydi? Akşam başka sabah başka konuşuyorlar. Hiçbir zaman bunların
bir dediği bir diğerini tutmuyor. Parlamentonun kürsüsünde Ak
Parti’nin Grup Başkan Vekili konuşma yapıyor. Ve owradan
bakıyorsunuz bir bayan koşuyor Sayın Elitaş’a yükleniyor. Ardından
ikincisi de yüklenip taciz ediyor. Üstelik bunlar kadına şiddeti
konuştuğumuz hafta oluyor. Parlamentoda bunu yapanların,
dağdakilere sırtını dayadığı zaman yapmayacakları bir şey kalır mı?
Ben kırk yıldır siyasi hayatın içindeyim. Ve bu ömrümün yaklaşık on
yılı gençlik teşkilatı yönetmekle geçti. Gençlik teşkilatını
yönetirken dahi, biz mitingler yapmışızdır, ciddi basın
açıklamaları yapmışızdır, ama hiçbir zaman bunlar gibi şiddet
uygulamadık.
"İMRALI'NIN MEŞRUİYETİNİ ARTTIRMA ADIMIDIR"
İzleme komitesinin varlığına tamamen mi
karşısınız?
Akil insanları kuran benim. Ama Ada’ya (İmralı) bir de böyle bir
ekibin gönderilmesini yanlış buluyorum.
Bir ara şu çıktı. 15 kişi gitsin. On kişi gitsin.
Bu ayrı bir felakettir. Bu, adanın meşruiyetini artırma adımıdır.
Dolayısıyla bu tehlikeli bir adımdır.