Erdoğan BDP'liler için öyle bir şey dedi ki..
Abone olAçlık grevi eylemlerinde taraflar karşılıklı restleşiyor. Başbakan Erdoğan BDP'lileri sert sözlerle eleştirdi.
Açlık grevi eylemlerine pabuç bırakmayacaklarının altını
çizen Erdoğan, eyleme katılan BDP'li vekilleri kızdıracak
açıklamalarda bulundu.
REJİM YAPMAYA İHTİYAÇLARI VAR
"BDP'li millletvekilleri de açlık grevine varsın devam etsin" diyen Erdoğan, Emine Ayna'yı ima ederek "Bunların bazılarının ciddi şekilde rejim yapmaya da ihtiyaçları var" diye konuştu. Erdoğan, eylemlerin taleplerin karşılanması için değil, kaos ve gerilimi tırmandırmak için yapıldığını iddia etti.
DARBE ZEMİNİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN BU TÜR EYLEMLER ORTAYA KONULDU
Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan'ın gündeminde
devam eden açlık grevi eylemleri vardı. Erdoğan, 12 Eylül askeri
darbesi öncesinde darbe zeminini güçlendirmek amacıyla bu
eylemlerin ortaya konulduğunu, 28 Şubat sürecinde gerilimi
tırmandırmak, Hükümeti yıpratmak, müdahaleyi meşrulaştırmak adına
bu tür eylemlerin yapıldığını belirtti. Sözde marjinal örgütler
tarafından ortaya konulan bu eylemlerin büyük kampanyalara
dönüştürüldüğünü, içeriden ve dışarıdan çok kuvvetli şekilde
desteklendiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
AÇLIK GREVİ OKSJENİNİ MEDYADAN ALIYOR
Bu tür eylemlerin 12 Eylül öncesinde darbe zemini ortaya konmak için sahneye konulduğuna dikkat çeken Erdoğan, bu eylemlere destek çıkan medyayı eleştirdi:
''Bakın çok açık söylüyorum; bunların amacı taleplerinin
karşılanması değil, bunların amacı kaos oluşturmak, gerilimi
tırmandırmak...Zira kendileriyle ilgili bir sorun varsa, onu çözmek
bizim görevimizdir. Ama kendileriyle ilgili olmayan bazı şeyleri
gündeme taşıyorlarsa, bu bir şantajdır. Bu iktidar o şantaja
gelmez. Bunların amacı Türkiye'de istikrarın, huzurun, güven
ortamının zedelenmesi için üzerlerine düşen vazifeyi yerine
getirmektir, onu yapıyorlar. İşte şu anda Türkiye'de bazı medya
kuruluşları sorgusuz sualsiz şekilde, bu eylemlere destek veriyor.
Her gün bu eylemleri gündemde tutuyor, her gün gerilimi artırma
çabasına çanak tutuyor.
Açlık grevi eylemleri, maalesef bir kez daha oksijenini işte bu
medyadan alıyor. Ya siz ne zamandan beri bu terör örgütünün
sevdalısı oldunuz? Siz ne zamandan beri terör örgütüyle ortak iş
tutmaya başladınız? Pervari'de şehit olan kahramanlara, dadaşlara
göstermediğiniz şefkati nasıl oluyor da terör örgütüne
gösteriyorsunuz?
Batman'da karnında doğmamış bebeğiyle şehit olan Mizgin Doru'yu
görmediniz. Bingöl'de çocuklarını korumak için canlı bombanın
üzerine kapaklanan ve şehit olan Hatice Belgin'i görmediniz.
Siirt'te aracının içinde yüzlerce kurşunla katledilen 4 kızımızı
görmediniz. En son Şemdinli'de düğünden dönerken bombalı saldırıda
katledilen 11 yaşındaki Faris yavrumuzu görmediniz. Yaşamak ve
yaşatmayı o gün sorgulamadınız da bugün size ne oldu?''
BU TÜR EYLEMLERE PABUÇ BIRAKMAYIZ
Başta Avrupa olmak üzere açlık grevini Türkiye aleyhine kampanyaya
dönüştüren ülkelere, örgütlere ve çevrelere seslenen Erdoğan, net
mesajlar verdi:
''Terör örgütü askeri, polisi, korucuyu, sivil insanları hedef alırken üç maymunu oynuyordunuz, kendi mensuplarını hedef alınca mı aklınız başınıza geldi? Biz bu oyuna gelmeyiz, biz bu kampanyaya boyun eğmeyiz. Geçmişte defalarca tekrarlanan, defalarca kurulan bu tuzağa biz düşmeyiz. Türkiye'de son derece hassas bir zamanda gerilimi arttırmak niyetiyle ortaya konan bu eylemlere biz pabuç bırakmayız. Hiçkimse kusura bakmasın. Türkiye, eski Türkiye değil. Bunlar tamamen bayat senaryolar. Millet hem 3 Kasım 2002 hem de sonrasında defalarca bu senaryoyu, bu tuzağı, bu tezgahı alt üst etti. Bugün de Türkiye aleyhine tezgah kuranlara milletimiz gereken cevabı mutlaka verecektir.''
Erdoğan, Hükümeti yıpratmaya, istikrarı bozmaya, huzur ve güven ortamını zedelemeye çalışan girişimlerde, kimlerin kimlerle iş tuttuğunu, kimlerle kimlerle ittifak yaptığını gördüklerini belirtti. Erdoğan, şunları kaydetti:
KAN ÜZERİNDEN HESAP YAPMAYA ALIŞMIŞ OLANLAR
''Bir arada bulunmaları, bir araya gelmeleri, tahayyül dahi
edilemeyen en uçların, sinsi planlar ve hedefler çerçevesinde nasıl
yol arkadaşlığı yaptıklarını da bu süreçte gördük, yaşadık. Sinsi
hedefler çerçevesinde sinsi bir takım ittifakların yapıldığını,
ortak kampanyalar yürütüldüğünü görüyoruz. İki ay önce 12 Eylül'de
çeşitli cezaevlerinde, bazı tutuklu ve hükümlüler açlık grevi adı
altında eylem başlattılar. Kandil'den gelen talimatla başlatılan
eylem, önce BDP'nin teşvikleri, ardından da yurtiçi ve yurtdışından
verilen desteklerle yaygılaştırıldı. Hukuki ve siyasi mücadeleyle
gündeme getirilen konular, vicdanları kanatan böyle bir eylem
türüyle gündeme taşınmaya, şantaj unsuru olarak devlete dayatılmaya
çalışıldı. Can, kan üzerinden, başkalarının hayatı üzerinden hesap
yapmaya alışmış olan terör baronlarının tezgahları içinde yine
insanlar kaldı, kalmaya devam ediyor.
ŞARK KURNAZLIĞINA KARNIMIZ TOK
Kandil'e laf söyleyemeyenler, eylemcilere çağrı yapamayanlar, yine
Hükümeti köşeye sıkıştırmanın, zora düşürmenin gayreti içine
giriyorlar. Bu eylemlerle gündeme getirilen konuların bazılarını,
biz zaten eylemlerden önce ve bunlardan bağımsız olarak gündemimize
almış, gereken çalışmaları başlatmıştık. AK Parti'nin
gerçekleştirdiği demokratik reformlardan rahatsız duyan bu
çevreler, atılan adımları kendilerine mal etmek için, sanki Hükümet
taviz veriyormuş görüntüsü oluşturmak amacıyla, bu tür eylemlerden
medet umuyorlar. Bugüne kadar halkımız, Kürt kardeşlerimiz için
hangi adımı attıysak, bunların karşısına dikildiler, engellemeye
uğraştılar, yaptığımız reformları küçümsemeye çalıştılar. Şimdi de
genel kongremizde açıkladığım reformları, sanki kendi
mücadelelerinin sonucuymuş gibi göstermeye çalışıyorlar. Ucuz
hesapların içine giriyorlar. Bizim bu şark kurnazlığımıza karnımız
tok.''
BATAKLIKTA GEZİNMEYE ALIŞTILAR
Başbakan Erdoğan, siyasi konuların zemininin siyaset olduğunu,
siyaset yapamayanların başka yollara tevessül ettiğini söyledi.
Erdoğan, ''Siyasetçinin işi açlık grevi yapmak, açlık grevi
yapanlara arka çıkmak değildir. Siyasetçi için böyle bir yönteme
tevessül etmek acziyettir, iş bilmezliğini, yetersizliğini ikrar
etmektir. Bunlar bugüne kadar çıkmak sokaklara girmeye, bataklıkta
gezinmeye alıştılar. Şimdi yine yanlış hesapların içine giriyorlar.
Sonra da Hükümet, millet gelsin, bunlara el atsın, düştükleri
kuyudan çıkarsın istiyorlar. Kalkmışlar 'inkar ve asimilasyon son
bulsun' diyorlar'' dedi.
PKK SİLAH BIRAKMADIĞI MÜDDETÇE
Türkiye'de inkar, red ve asimilasyon politikalarının sona erdiğini
belirterek, ''AK Parti iktidarının böyle bir sorunu yoktur, bunları
bitirmiştir'' dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ana dilde savunma diyorlardı. En son 30 Eylül'de büyük
kongremizde, kişinin kendisini daha iyi ifade edebileceği dilde
savunma hakkını getireceğimizi Türkiye'ye ve dünyaya duyurduk,
orada onu söyledik. 'Operasyonlar son bulsun' diyorlardı. Güvenlik
güçlerimin silah bırakmasının komik bir talep olduğunu,
topraklarımıza yönelik tehdide karşı her türlü operasyonu
yapacağımızı yine defalarca ifade ettik. Kusura bakmasınlar, onlar
silah bırakmadıkça, - silahlar sussun demiyorum - operasyonlar
bitmez. Kimse bizim güvenlik güçlerimizden silah bırakmasını,
operasyonları durdurmasını beklemesin. Çünkü güvenlik gücünün
görevi nedir? Budur. Silah güvenlik gücünün enstrümanıdır. Güvenlik
gücü nerede olursa olsun, görevini yerine getirmekle
mükelleftir.
Terörist saldırılar olduğu sürece, terör örgütü insanımıza,
vatanımıza, bayrağımıza saldırdığı sürece, millet ve devlet olarak
bu saldırılara gereken cevabı vereceğimizi defalarca söyledik. Aynı
şekilde İmralı'daki bölücü başına yönelik taleplerinde, son derece
temelsiz olduğunu, bunun bir bahane olarak kullanıldığını, şantaj
unsuru olarak kullanıldığını kaç kez ifade ettik. AK Parti, her ne
şekilde olursa olsun, yaşatmayı ilke olarak benimsemiş bir
partidir. Terörle mücadele ederken de bu hassasiyeti en üst düzeyde
gösteriyoruz, teröristle mücadele ederken de insani ve hukuki
perspektifi kesinlikle kaybetmiyoruz. Biz, insan canı üzerinden
hesap yaparak, öldürerek, öldürerek hiç bir meselenin çözüm yoluna
koyulamayacağını düşünen, terör ve şiddetle hiç bir sonuca
ulaşılamayacağını düşünen bir partiyiz.''
BUNLARIN BÖYLE BİR DERDİ YOK
Erdoğan, daha kuruldukları andan itibaren, Şeyh Edebali'nin Osman
Gazi'ye yaptığı, ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'' nasihatini
kendilerine rehber edindiklerini söyledi.
''Ama bunların böyle bir derdi yok ki. Bunların insanı yaşatmak
gibi bir derdi yok ki'' ifadesini kullanan Erdoğan, ''Türk değil,
Kürt değil; Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Arap, Rum, aklınıza ne
gelirse, insanı yaşat ki devlet yaşasın. İşte onun için Yunus
Emre'nin sözlerini her zaman ışığımız, rehberimiz olarak kabul
ettik, 'Yaratılanı yarandan ötürü severiz' dedik ve yolumuza böyle
devam ettik'' dedi.
Başbakan Erdoğan, bir tek askerin, polisin, korucunun, sivil
vatandaşın burnu dahi kanamasın diye 10 yıldır yoğun şekilde çaba
gösterdiklerini belirtti.
''Askerimizle, polisimizle, köy korucumuzla, sivil
vatandaşlarımızla birlikte, dağdaki kandırılmış, robota döndürülmüş
teröristin de ölmekten ve öldürmekten vazgeçmesi için mücadele
ediyoruz. Kandırılarak, tehdit edilerek, beyni yıkanarak dağa
çıkarılan insanların da bu yoldan dönmesi için çaba gösteriyoruz''
diyen Erdoğan, terör örgütünün kurduğu kanlı, kirli o habis tezgahı
bozmak için, çocukların, gençlerin bu tuzağa düşmesini engellemek
için çok büyük bir gayret gösterdiklerini söyledi.
"TERÖRİSTE ÜŞÜMESİN DİYE PARKASINI UZATACAK
KADAR"
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Benim Mehmetçiğim, dağda yakaladığı teröriste üşümesin diye
parkasını uzatacak kadar ali cenaptır. Benim Mehmetçiğim,
mağaradaki teröristi, 'senin annene götüreceğiz' diyerek, mağaradan
sağ çıkması için saatlerce dil dökecek ve ikna etmeye çalışacak
kadar yüreklidir. Elbette her ölüm acıdır, her ölüm ayrılıktır,
burukluktur. 10 yıldır en fazla yoğunlaştığımız konu, gençlerin
ölümünü durdurabilmek oldu. 10 yıldır kayıpların son bulması, akan
kanın ve gözyaşının durdurulması için çok samimi ve kararlı şekilde
mücadele verdik. Ama biz ölümleri durdurmaya çalıştıkça, birileri
daha fazla öldürmek için mücadele verdi. Biz yaşatmak için mücadele
verirken, birileri öldürmek için teşvik etti. Biz 'gençler yaşasın'
dedikçe, birileri şehit cenazeleri, terörist cesetleri üzerinden
kendi iktidarlarının hesaplarını yaptı. Şu anda da aynen bunu
yapıyorlar. Ölümden, ölmekten ve öldürmekten çıkar sağlamanın, rant
devşirmenin mücadelesini veriyorlar. Kendileri hayatın her türlü
hazzını, güzelliklerini doyasıya tecrübe ederken, dağda,
hapishanelerde, şehirlerde gençleri ölüme, ölmeye ve öldürmeye
sürüklüyorlar.
DIŞARIYA ÇIKTIKLARI ZAMAN SANKİ İŞ PACAKAMIŞ GİBİ
KONUŞUYORLAR
Bu terör örgütü, öyle bir karanlığın içinde ki eğer öldüremezse
kendi mensuplarını katledecek, bile bile onları ölüme sürükleyecek
kadar, vicdanı sükut etmiş bir haldedir. Eğer askerin, polisin
korucunun, sokaktaki masum sivilin kanını dökemezse, kendi
mensuplarını yiyecek kadar gözünü kan bürümüş bir haldedir. Şu anda
cezaevlerinde ortaya konan eylem, terör örgütünün kendi
mensuplarını ölüme sürükleme eylemidir. Cezaevlerinde ortaya konan
eylem, terör örgütünün başkasını ölümü üzerinden rant sağlama
eylemidir. BDP'ye bir kez 'yazıklar olsun' diyorum. Hiç bir zaman
çözümün tarafında olmadılar, güçleri de yok, olamazlar.
Arkadaşlarımla kaç kez görüşmeleri oldu. 'Biz kendi içimizde
birbirimize düşmüş vaziyetteyiz, bizim dağa söz geçirecek halimiz
yok' diyorlar. Kendileri söylüyor bunu. Ama dışarıya çıktıkları
zaman, sanki bir iş yapacakmış gibi konuşuyorlar.
BAYRAM HARÇLIĞI ALACAK KADAR ZAVALLILAŞMIŞ BDP
YÖNETİMİ
Bunların böyle bir gücü filan sözkonusu değil. Böyle bir hünerleri,
maharetleri, güçleri de yok. Bunlar idare edilen, idare eden değil.
Yukarısı talimatı veriyor, Meclis'i terk ediyorlar, talimatı
veriyor Meclis'e giriyorlar. Olay bu kadar basit. Herhangi bir
iradeleri var zannetmeyin. İradeleri olamadığı için de zaten
herhangi bir işe yaramıyorlar. Hiç bir zaman yaşatmanın çabası
içinde olmadılar. Kandil'deki efendilerine 'yeter artık' diyecek
cesareti hiç bir zaman kendilerinde bulamadılar. Kandil'in
emirlerini, talimatlarını sorgulayabilecek kadar kendi ayaklarının
üzerinde duramadılar. Dağdaki teröristin elini öpüp, sırtını
sıvazlatıp, üç kuruşla bayram harçlığı alacak kadar zavallılaşmış
bu BDP yönetiminden, sorgusuz sualsiz itaatten başka hiç bir şey
beklenemez. Eğer bunların acıma hissi, yüreği, cesareti varsa, bu
eylemlerin talimatını veren, bu gençleri ölüme sürükleyenlere karşı
cesur bir duruş sergilerler. Maalesef benim milletim, bunların
gerçek yüzünü her olayda daha iyi görmekte, daha iyi
anlamaktadır.''
BAZILARININ CİDDİ REJİM YAPMAYA İHTİYACI
VAR
Cezaevlerindeki gençleri terör örgütünün faşizminden, baskısından
sultasından kurtarmak için kendilerinin ne gerekiyorsa yaptıklarını
ve yapacaklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu tezgahı bozmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz, yapacağız. Bu
kampanyaya biz boyun eğmeyiz. Bu uluslararası gerilimi tırmandırma
ameliyatına asla boyun eğmeyiz. BDP'li millletvekilleri de açlık
grevine varsın devam etsin. Ama bu arada şiş kebaplar falan
gelmesin. Tabii bunların ciddi şekilde nefis terbiyesine de
ihtiyaçları var. Bunların bazılarının ciddi şekilde rejim yapmaya
da ihtiyaçları var. Ama rejim yaparken bakıyorsunuz bir diğeri bir
diğerine hemen ciğer kebabını takdim ediyor. Daha yeni...Herhalde
bunların da resimlerini görmüşsünüzdür. Bu rejimi faşizme
çevirmesinler. Hapishanelerdeki gençlerden ellerini çeksinler,
kendi sefahatları için gençleri kullanmaktan artık vazgeçsinler.
Bakın tekrar ediyorum, bizim ilkemiz insanı yaşat ki devlet
yaşasın. Yaşatmak her zaman birinci önceliğimiz olacak. Öldürmek
isteyenlere inat, biz yaşatmayı teşvik edeceğiz.''
İSTEDİĞİ DİLDE SAVUNMA
Erdoğan, herkesin istediği dilde savunma hakkını gündeme getiren
hazırlığı dün gece Meclis'e gönderdiklerini hatırlatarak, ''Bununla
ilgili onlara değil, milletimize verdiğimiz sözü yerine
getireceğiz. 13 maddelik bu tasarı da inşallah Meclisimizinden
süratle gelip geçecektir. Buna inanıyorum. Bu arada grubumuzun
hassasiyeti bellidir'' dedi.